Abdurrahman Dilipak

Abdurrahman Dilipak

Gelen gelmekte, giden gitmekte

Sonuçta her şey olacağına varır. Var mısınız “Ali İmran” rehberinde / vahyin aydınlığında bir “zaman yolculuğu”na, var mısınız tevbeye, var mısınız başımıza gelen, gelmekte olan ve gelecek olan belalar, musibetler için “İnni küntü minezzalimiyn” demeye, kibirlenen ve burnunuzu havaya kaldıran nefsini(mi)zi terbiye etmeye?

Beni sorarsanız, layık olduğumdan daha iyiyim. Çalkantılı bir denizde, gecenin karanlığında yol alan bir gemideyim, dünya hayatı içinde. “Uzun ince bir yoldayım, gidiyorum gündüz gece”. Abd-i aciz, garip, pür taksir. Ahir zamanda, ahir ömrümde, zamanın bereketini yitirdiği bir fetret devrinde zaman fukarası bir kul. Her türlü hayra ve himmete muhtaç! “Ne gelene sevinirim, ne gidene yerinim, bana seni gerek seni.” Gelen de Senin iradene tabi, giden de. Bilirim, servet ve iktidarı, halklar ve ülkeler arasında evirip çeviren de Sensin. Peygamberler de senin iradene ram, Şeytanlar ve Cinlerde. “La galibe lillah”, “Hükmü lillah”

Benim için bu seçim bir imtihan. Biz Allah’ın iradesini belirleyecek bir tercihte bulunmuyoruz, Allah’ın kendi hakkımızdaki hükmünün sebeplerinin tecellisinin vesilesi olan bir tercihte bulunuyoruz, her işte olduğu gibi. Ve bu seçim servet ve iktidar için olduğu gibi zor bir imtihan, bir fitnedir insanoğlu için. (Enfal 28) Bakın, eğer benim tek oyum, geleni ya da gideni belirlese, bu sonuç birilerinin hoşuna gitse ya da gitmese, eğer ben oyumu bir topluluğa kişisel menfaat ve yakınlığıma, ya da birilerine düşmanlığım ve öfkeme bağlı olarak değil de, aklederek, istişare ve şura ile, birilerine danışarak ve halkla konuşarak, konuya vahiy ve risalet penceresinden bakarak ehliyet ve liyakati, maslahatı esas alan bir tefekkürle, İlahi rıza temelinde bir endişe ile, Dine, ahlaka, hukuka, hakikatlere aykırı olmaması endişesi ile vermişsem hiçbir üzüntü ve pişmanlık duymayacağım.

Ve bir kardeşim, aynı endişelerle, benim tam aksine bir karar verecek olsa, onu da anlayışla karşılayacağım. Bu konuda muhkem bir nas yokken, aklı deliller ve bilgiye dayalı, usulü şartların yerine getirildiği zaman o karar benim için en azından anlayışla karşılamam gereken bir durumdur.

“Bu dünyada tartışıp durduğumuz şeylerin hakikatinin bize gösterileceği bir gün var.”. Ben buna iman ettim. “Bu süreçte aklımızdan, kalbimizden geçenleri, yapıp-ettiklerimizi, söyleyip söylemediğimizi, sırlarımızı bilen bir Allah var.” Ben buna da iman edenlerdenim. Ve bilirim ki, iman ettim ki, “Bize hayır gibi gelen şeylerde şer, şer gibi yaptığımız şeylerde Allah hayır murat etmiş olabilir.” Müslüman olup da buna iman etmeyen biri var mı?

Siz doğru bir karar verdiğiniz halde, sizin verdiğiniz karar sonucu bir şey yapsanız da, Allah sizi o işiniz sebebi ile, sizin zannınızın aksine, zarar gibi gördüğünüz bir şeyi size isabet ettirmiş olamaz mı? Allah sizi mallarınız, canlarınız, sevdikleriniz, iktidarınız ile de artırarak ve eksilterek imtihan edebilir.

Ne buyurmuştu Allah (cc) Bakara 155-157’de; “And olsun ki sizi biraz korku ve açlıkla; mallardan, canlardan ve ürünlerden eksiltmekle sınayacağız. Sabredenleri müjdele! Onlar, başlarına bir musibet geldiğinde, “Doğrusu biz Allah’a aitiz ve kuşkusuz O’na döneceğiz” derler. İşte Rablerinin lütufları ve rahmeti bunlar içindir ve işte doğru yola ulaşmış olanlar da bunlardır. Söz konusu siyaset olunca, hatta siyaset, dünya menfaatleri, hırsı ile ilgili konularda ve hatta miras paylaşırken bile nefsinize güvenmeyeceksiniz, yakınlarınıza da...
(Tegabun 14) de ne buyuruyordu Allah (cc) “Ey iman edenler! Eşlerinizden ve çocuklarınızdan da size düşman olanlar vardır, onlardan sakının. Ama affeder, hoşgörülü ve bağışlayıcı davranırsanız, şüphesiz Allah da çok bağışlayıcı ve engin merhamet sahibidir.”

Sakın, sünnetullah dışında “şöyle olursa böyle olur” demeyin, o söz Şeytandandır.. “Hak şerleri hayreyler, sen sanma ki gayr eyler.” Her ahval ve şerait altında, “Allah’ın ipi”ne tutunanlar kazanacaklar. Onlar için kaybetme korkusu yoktur. Ne diyordu, şanı yüce Allah (Ali İmran 140-142)’da “Size Uhud’da bir yara dokunduysa, biliyorsunuz ki Bedir’de de düşmanlarınıza benzeri bir yara dokunmuştu. Biz, bu galibiyet ve mağlubiyet günlerini insanlar arasında döndürür dururuz. Allah, gerçekten iman edenleri ortaya çıkarmak ve sizden şehitler edinmek için böyle yapar. Yoksa Allah, zâlimleri sevmez... Yoksa siz, Allah içinizden cihâd edenleri ve dâvası uğrunda sabredip direnenleri ortaya çıkarmadan kolayca cennete girivereceğinizi mi sandınız?”

Bakın, başınızda peygamber de olsa bu böyledir. Peygamberlerde bile olmayan şeyi, din ve devlet büyüklerinizde olduğunu zannetmeyin. “Allah’ın ordularının komutası” ve “göklerin hazinelerinin anahtarı”, ancak O’nun zatının elindedir. (Al-i İmran 144)’de ne buyuruluyordu: “Muhammed ancak bir peygamberdir. Ondan önce de pek çok peygamber gelip geçmiştir. Şayet o ölür veya öldürülürse, ökçeleriniz üzerine eski dininize geri mi döneceksiniz? Kim ökçesi üzerine geri dönerse Allah’a hiçbir zarar veremez. Ama Allah, şükredenleri mükâfatlandıracaktır.”

Hz. Ömer, Halid b. Velid’i, görevinden niye azletti? Çünkü Müslümanlar onun komutası ve zaferleri karşısında “Zaferi neredeyse Allah’tan değil, Ömer’den bekliyor/biliyor olacaklardı”. Ve aranan Ömer hükmünü verdi: “Azlettim!”.Sakın siz de lider, örgüt ve şeyhlerinizi, din ve devlet büyüklerinizi İlah ve Rab konumuna yükseltmeyin, (Tevbe 31) olanları, onların şahsına bağlamayın. Ona da kendinize de kötülük edersiniz. Allah’ın gazabını hak edersiniz. Sizin yapıp ettiklerinizden, sözlerinizden dolayı ülke halkı zarar görür. Şöyle düşünmemizi istiyor Allah, ”İçimizdeki beynsizlerin işledikleri yüzünden bizi helak eder misin Allah’ım” (Araf 155). Ve bu konuda son bir nokta: (Alak7-8) “Gerçek şu ki insan kendini kendine yeterli görerek azar. Kuşkusuz dönüş Rabb’inedir.” Nefsinize, başkalarının nefsine, örgüt, cemiyet, cemaat ve kabilenizi temsil edenlerin nefsine de güvenmeyin. Dua ederken, “beni bana, beni nefsimle, bizi bize, nefsimizin heva ve hevesleri ile baş başa bırakma Rabbim” diye dua edin

Şu ayeti nasıl anlamalıyız acaba (Ali İmran 157) “Allah yolunda öldürülseniz ya da başka bir şekilde ölseniz, şunu bilin ki, hiç şüphesiz Allah’ın bağışlaması ve rahmeti, kâfirlerin dünyada kalıp topladıkları her türlü menfaatten daha hayırlıdır.” Evet, ''bir elimize ayı, bir elimize güneşi verseler, yolumuzdan dönmeyiz'' diyebiliyor muyuz, canımıza kast etseler, malımızı yağmalasalar, sevdiklerimiz zarar görse, topraklarımız işgale uğrasa, yurdumuzdan çıkartılsak, böyle diyebilecek miyiz?
Sahi “iman ettik demekle yakamızın bırakılıvereceğini” (Ankebut 2) sanmıyorsunuz değil mi? Vahyin aydınlığında “Zamanda yolculuğa”, yarın da devam edelim isterseniz. Çünkü bu konu burada bitmeyecek. Daha anlatacaklarım var. Ramazan'a girerken ve seçim arefesinde söyleyeceklerim önemli. Söylemezsem “ilahi rıza” açısından görevimi yapmamış olurum.
Deprem sonrası ve Ramazan'ın ruhaniyeti bile seçim ve sandığın gölgesinde kalıyorsa.
İnsanların korku ve ihtirasları gözlerini iktidar aşkı ve rakiplerine karşı öfkeleri bürüyor ve onların gözlerini Vahyin aydınlığından siyasetin karanlığına çevirmelerine sebeb oluyorsa onlar için son bir kez daha hatırlatmamız gerekiyor ki, bu taife; kaçtığını sandıkları şeye doğru koşuyorlar.
Onlar kim oluyorsa ona söylüyorum, ister fert, ister parti olsun. Allah (cc) olanları, konuşulanları, onların aklından ve kalbinden geçenleri biliyor. Ve hüküm Allah’ındır. Sakın Allah’ın adını anarak, O’nu şahid tutarak insanları adatmaya kalkanlar var ya, Allah’ın gazabı, inkârcılardan önce onları bulur. Korktuğunuz başınıza gelir, umduğunuzdan mahrum olursunuz.
Huuu! Sesim geliyor mu?
Haberleşme hatlarında (Media, sosyal media’da o kadar çok gürültü, engelleme, artırılmış sanal gerçeklikle donatılmış, yalan haberler var ki) sorun var. Şeytan fazla mesai yapıyor sanırım bu âlemde bugünlerde. Hem zaten bizler “kısık sesler” değil miyiz?
Kısık sesler olsak da, Hakk'ın ve halkın gören gözü, işiten kulağı, tutan eli, haykıran sesi olmaya devam.
Allah azımızı çok eylesin.
Tekasür bataklığı”ndan ve fitnesinden bizleri korusun.
“Allah bizimle” ise yeter! Hasbunallah!
Ya Rab, gönlümü genişlet, İşimi kolaylaştır. Dilimdeki düğümü çöz ki sözümü iyi anlasınlar” (Taha 25).

Selam ve dua ile.

Bu yazı toplam 235 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar