Fitne'den Uzak Durmak

"Fitne kelimesinin asıl anlamı, sağlam olanın çürüğünden ayrılması için altının ateşe sokulmasıdır." diyor Rağıb el- İsfehânî (rh.a.)"1                                                                    Seyyid Şerif Cürcânî (rh.a.) ise, şu açıklamayı yapıyor "Kitabu"t-Ta"rifat"da:                        "Kendisiyle insanın iyi ve kötü hâli açıklanan (deneme ve sınama)dır.                               Hâlis mi, yoksa karışık mı olduğu bilinmesi için altının ateşte yakılıp eritildiği zaman onun ateşle denenip sınanmasına da fitne denir."2                                                                      Allâme İbn Hacer el-Askalânî (rh.a.)"in de tarifi şu:                                                             "Fitne kelimesinin asıl anlamı imtihandır. Ancak daha sonra imtihanın ortaya çıkardığı zorluk anlamında, daha sonra da hoşa gitmeyen şey anlamında kullanılmıştır."3                                 Üç büyük İslâm âliminin "Fitne" kavramı hakkındaki izahları bunlardır" Bu açıklamalardan anlaşılan odur ki fitne, insanın, imtihan sahası olan dünya hayatında denenmesidir" İmtihan sırasında doğru olan eğri olandan, hak olan batıl olandan, hayırlı olan şerli olandan, iyi olan kötü olandan, güzel olan çirkin olandan, temiz olan pis olandan apaçık bir şekilde ayrılmayı ve kıymetli olanın kıymetinin ortaya çıkması için ayrışmanın adı fitnedir" Fitne, bir imtihandır ki, o olmadan saflar ayrılmaz, o olmadan saflaşılmaz!.. Çeşitli karışımlardan ayrılıp saflaşmak ve saflaşanların saffının belli olması için imtihandan geçmek gerekir" Bu, bir Sünnetullah"dır ve Sünnetullah"da herhangi bir değişme olmaz!..                      "Andolsun, Biz sizi, biraz korku, açlık ve bir parça mallardan, canlardan ve ürünlerden eksiltmekle imtihan edeceğiz. Sabır gösterenleri müjdele."4 diye buyurmakta Âlemlerin Rabbi Allah Teâlâ"                                                                                                                                           Ve şöyle buyurmakta Rabbimiz Allah:                                                                                "(Bu,) Allah"ın ötenden beri sürüp giden sünnetidir. Sen, Allah"ın sünnetinde kesinlikle bir değişiklik bulamazsın."5                                                                                         Yalnız ve yalnız kendisine ibadet, yani itaat etsinler diye yarattığı insan kullarını, iman ve amel konusunda imtihan eden yegâne Rabb ve İlâh olan Allah Teâlâ şöyle buyurur:                            "Elif, Lâm, Mîm.                                                                                                                  İnsanlar, (sadece) "iman ettik" diyerek, sınanmadan bırakılacaklarını mı sandılar?"6                "Zeccac şöyle demiştir:                                                                                                        Ayetin lafzı haber, mânâsı ise onaylama ve azarlamadır. Te"vîli de şöyledir:                      İnsanlar, iman ettik demekle bırakılacaklarını mı zannettiler. Yani, yalnız iman ettik demelerine kanaat edileceğini ve imanlarını gerçek şekilde açığa çıkaracak şeyle imtihan edilmeyeceklerini mi zannettiler?                                                                                                İmtihan edilmeden, yani imanlarının sadık veya yalan olduğunu bildirecek şeyle denenmeden, demektir.                                                                                                             Müfessirlerin buna iki görüşü vardır:                                                                       Birincisi: Öldürülmek ve işkence edilmekle can denemesine tabi tutulmak.                Bu, Mücahid"in görüşüdür.                                                                                                  İkincisi: Emir ve yasaklarla sınavdan geçmek."7                                                                  İman konusundaki ihlâslarının derecesini beyan etmek için iman ettiklerini söyleyen kullarını imtihan etmekte, kendisinden başka hak ilâh olmayan Rabbimiz Allah!                              İman ettiklerini söyleyen kullar, hüküm koyucu olarak yalnız Allah"ı mı kabul ediyorlar, yoksa Allah"ın hükümleriyle beraber tağutların hükümlerini de mi kabulleniyorlar? İslâm"la beraber, ya da İslâm"sız tağutî bir hayat düzeni de mi kabul ediliyor? Kur"ân ile beraber, ya da Kur"ân"sız bir tağutî anayasa kabul görüyor mu? Hayat önderi olarak yalnız Rasulullah mı kabul ediliyor, yoksa Rasulullah (s.a.s.) den başka önderler mi kabul ediliyor?.. Bunların apaçık ortaya çıkması için ve bu sorulara olumlu cevab verilmesi için ciddî bir imtihana tabi tutulmaktadırlar kullar"      

            Muvahhid mü"min müslüman kullar, Allah"dan başka hüküm koyucu herhangi bir merci kabul etmezler" İslâm"dan başka hayat düzeni, Kur"ân"dan başka hayat düstûru ve Rasulullah (s.a.s.)"den başka hayat önderi kabul görmez onlar tarafından!...               

            "Gerçekten iman ettik" beyanında bulunanların samimî olup olmayışları böylece ortaya çıkmaktadır"                                                                                                                        Bundan dolayı şöyle buyurur Rabbimiz Allah:                                                             "Yoksa siz, önce gelip geçenlerin hâli başınıza gelmeden cennete gireceğinizi mi sandınız? Onlara, öyle yoksulluk, öyle dayanılmaz bir zorluk çattı ve öylesine sarsıldılar ki, sonunda Rasul, beraberindeki mü"minlerle: "Allah"ın yardımı ne zaman?" diyordu. Dikkat edin! Şübhesiz Allah"ın yardımı pek yakındır."8                                                                             "Andolsun, Biz sizden Mücahid olanlarla sabredenleri bilinceye (belli olup ortaya çıkıncaya) kadar, deneyeceğiz ve haberlerinizi sınayacağız (açıklayacağız)."9                                        "Her nefis ölümü tadıcıdır. Biz sizi, şerrle de, hayırla da deneyerek imtihan ediyoruz ve siz, Bize döndürüleceksiniz."10                                                                                               Dünyanın neresinde olursa olsun her muvahhid mü"min fitneye karşı uyanık ve hazırlıklı olmalıdır" Fitneye düştüğü vakit, sabretmeli, direnmeli, yegâne Rabbi Allah Teâlâ"ya dayanıp güvenmeli ve yalnızca O"ndan yardım dilemelidir" Allah"ın hükümlerine itaat etmeli, önderi Rasulullah (s.a.s.)"in Sünneti"ne uymalıdır" Fitnelerden kurtuluş: Kur"ân ve Sünnet"e tam uymakla gerçekleşir!.. Allah"a ve Rasulü (s.a.s.)"e itaat edenler, yani gerçek muvahhid mü"minler kurtulmuşlardır"                                                                                          İşte Rabbimiz Allah"ın apaçık beyanı:                                                                                 "Mü"minler, gerçekten felâh bulmuştur.                                                                              Onlar, namazlarında hûşû içinde olanlardır.                                                                        Onlar, tümüyle boş şeylerden yüz çevirenlerdir.                                                              Onlar, zekatla ilişkin (söz ve görevlerini mutlaka) yerine getirenlerdir.                            Ve onlar, ırzlarını koruyanlardır."11                                                                                       Bu beyanlardan sonra fitnenin çeşitlerini açıklamaya gayret edelim!                                  1- Nefsin Fitnesi                                                                                                           Ayet-i Kerimede şöyle beyan edilir:                                                                                    "Ben nefsimi temize çıkaramam. Çünkü gerçekten nefis, -Rabbimin kendisini esirgediği dışında- var gücüyle kötülüğü emredendir. Şübhesiz, benim Rabbim bağışlayandır, esirgeyendir."12                                                                                                                                Bir imtihan aracı olan nefsin fitnesine çok dikkat edilmelidir" O, devamlı kötülüğü emreder. İnsan, onun emrine ve hevâsına karşı çıkar ve itaat etmezse bu, kişi için bir zafer ve bir kurtuluştur"                                                                                                                             2- Şeytanın Fitnesi                                                                                                               Rabbimiz Allah, insan kullarını, şeytanın fitnesine karşı uyarmış ve nasıl davranacaklarını kendilerine bildirmiştir:                                                                                       "Ey Âdemoğulları, şeytan, anne ve babanızın çirkin yerlerini kendilerine göstermek için, elbiselerini sıyırtarak, onları cennetten çıkardığı gibi sakın sizi de bir belâya uğratmasın. Çünkü o ve taraftarları (kendilerini görmeyeceğiniz yerden) sizleri görmektedir. Biz, gerçekten şeytanları, inanmayanların dostları kıldık."13                                               Şeytan, yani İblis, insanların babası Âdem (a.s.) ve annesi Havva (r.anha)"yı vesveselerle aldatıp üstündeki elbiseleri soydurmuş ve yasaklanmış ağaca yaklaştırarak suç işletmişti"14 Âdem (a.s.), tevbe etti, Allah, onları affeyledi" Âdem (a.s.)"ın çocukları olan insanların, özellikle de mü"min müslüman kulların, şeytanın tuzakları konusunda çok dikkatli ve uyanık olmalıdırlar!..                                                                                                          "Gerçek şu ki, şeytan sizin düşmanınızdır, öyleyse siz de onu düşman edinin. O, kendi grubunu ancak çılgınca yanan ateşin halkından olmağa çağırır."15                                                     3- Dünyevîleşme Fitnesi                                                                                                      "Ey insanlar, hiç şübhesiz Allah"ın va"dı haktır. Öyleyse dünya hayatı sizi aldatmasın ve aldatıcı(lar) da, sizi Allah ile (Allah"ın adını kullanarak) aldatmasın."16                             Fânî dünya hayatı, ahiret konusunda imanı zayıf olanları pek aldatıcıdır" Dünya hayatı, kendilerine bitmeyen ve tükenmeyen bir hayat gibi gelir" Böylece dünyaya kapılır, ahireti unuturlar" Dünyada ebedî kalacakmış gibi davranır, hesab gününü hatıra bile getirmezler" Böylece alabildiğince israfın içine girer, zevk ve sefâya dalar, günahlara batar, başta nefsine, sonra çevresine korkunç zulümler ederler" Allah"dan gafil olur, şeytanlara dost olmaya başlarlar" O aldatıcı şeytanlar, onları günahlara sokarken, Allah"ın rahmetiyle, affıyla ve merhametiyle aldatırlar" Allah"a isyan ettirirken, Allah"ın adını kullanırlar"            Rabbimiz Allah Teâlâ uyarıyor:                                                                                           "Onlardan bazı gruplara, kendilerini denemek (fitneye düşürmek) için yararlandırdığımız dünya hayatının süsüne gözünü dikme. Senin Rabbinin rızkı daha hayırlı ve daha süreklidir."17 buyuran Rabbimiz Allah"a mutlak itaat etmelidir, katkısız iman eden mü"min müslümanlar"                                                                                                                         Bu önemli ve hassas konuda, yegâne önderimiz ve hayat örneğimiz Rasulullah (s.a.s.)"in beyanlarına kulak verip, dinleyip îtaat edelim!                                                            Amr ibn Avf (r.a.) anlatıyor:                                                                                                Rasulullah (s.a.s.), savaşmadan Bahreyn halkıyla bir barış anlaşması yapmış ve üzerlerine Alâ ibn Hadramî"yi emir ta"yin etmişti. Toplanan cizye mallarını getirmek üzere de daha sonra Ebu Ubeyde ibnu"l-Cerrah"ı Bahreyn"e gönderdi. Ebu Ubeyde, onların cizye mallarını alarak Bahreyn"den Medine"ye geldiğinde, Ensar, O"nun gelişini işitti. O"nun bu gelişi, Ensar"ın Rasulullah"la beraber sabah namazını kıldıkları zamana denk gelmişti. Ensar, sabah namazı kılınca, hemen Ebu Ubeyde"ye karşı çıktılar (O"nu karşıladılar).                              Rasulullah (s.a.s.), Sahabîleri bu hâlde görünce gülümsedi de Onlara:                                "Öyle sanıyorum ki sizler, Ebu Ubeyde"nin gelişini ve O"nun birçok mal getirdiğini işitmişsinizdir!" buyurdu.                                                                                                           Onlar da:                                                                                                                              — Evet, ya Rasulullah, dediler:                                                                                                       Bunun üzerine Rasulullah:                                                                                                   "Sevininiz ve sizi sevindirecek nimetleri (bundan sonra her zaman) ümit ediniz! Vallahi ben bundan sonra sizin üzerinize fakirlik geleceğinden korkmam. Fakat sizin üzerinize geleceğinden korktuğum şey, sizden önce gelip geçen ümmetlerin önüne dünya nimetlerinin yayıldığı gibi, sizin önünüze de yayılarak, onların birbirine hased ettikleri ve nefsaniyet güttükleri gibi, sizin de birbirinize düşmeniz ve bunun, onları ahiret işlerinden alıkoyduğu gibi, sizleri de ahiret işlerinden alıkoymasıdır." buyurdu. 18                                   Ukbe ibn Âmir (r.a.) anlatıyor:                                                                                            Rasulullah (s.a.s.), bir gün çıkıp Uhud Şehidleri"ne cenâze üzerine kıldığı namazı gibi, namaz kıldı. Sonra Medine"ye dönüp minbere çıkıp da:                                                                    "Ben, sizin için Havz"a (Kevser"e) ilk erişeniniz olacağım. Sizin, hak yolundaki hizmetlerinize şehadet ediciyim. Allah"a yemin ederim ki ben, şu ânda (cennetteki) Havuzumu muhakkak görmekteyim. Ve emin olunuz ki bana, arzın hazinelerinin anahtarları –yahud arzın anahtarları– verilmiştir. Vallahi ben, benden sonra sizin müşrikliğe döneceğinizden hiç korkmam. Lâkin ben, sizin ihtiras ile dünya hazineleri hususunda birbirinizle nefsaniyet yarışına düşüp didişmenizden korkarım!" buyurdu.19                                   Sehl b. Sa"d es-Saidî (r.a.) anlatıyor:                                                                                    Bir adam, (bir gün) Rasulullah (s.a.s.)"e gelerek:                                                     

 —Ya Rasulallah, bana öyle bir amel (ibadet) göster ki ben, onu işlediğim vakit beni Allah sevsin ve insanlar da sevsin, dedi.                                                                                      Bunun üzerine Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurdu:                                                                       "Dünyaya rağbet gösterme ki, Allah seni sevsin ve insanların ellerinde bulunan (nimet ve imkânlar)dan yüz çevir ki, onlar (da) seni sevsin!"20                                                                   4- Mal ve Evlâd Fitnesi                                                                                                       Rabbimiz Allah Teâlâ, insanın kendilerinden kurtulmaları hayli zor olan bu iki fitne için şöyle buyurur:                                                                                                                          "Mallarınız ve çocuklarınız sizin için ancak bir fitnedir. Allah ise, büyük ecir (en güzel karşılık) O"nun katında olandır.                                                                                                         Öyleyse güç getirebildiğiniz kadar Allah"dan korkup sakının, dinleyin ve itaat edin. Kendi nefsinize hayır (en büyük yarar) olmak üzere infâkta bulunun. Kim nefsinin bencil tutkularından (ya da cimri tutumlarından) korunursa, işte onlar felâh (kurtuluş) bulanlardır."21                                                                                                                                             Büreyde b. El-Husayb (r.a.) anlatıyor:                                                                                 Ben, Rasulullah (s.a.s.)"i hutbe okurken gördüm. (Hutbe esnasında) Hasan ve Hüseyin (r.anhuma) geldiler. Üzerlerinde iki kırmızı gömlek vardı. (Küçük yaşlarda olduklarından dolayı) düşe-kalka yürüyorlardı. Bunun üzerine Rasulullah (s.a.s.), (Minberden) indi ve onları alıp kucağına koydu. Sonra:                                                                                                     "Allah ve Rasulü doğru söylediler:                                                                                      "Mallarınız ve çocuklarınız sizin için ancak bir fitnedir. Allah ise, büyük ecir (en güzel karşılık) O"nun katındadır." (Teğabün, 64/15)                                                                                  Ben, bunları gördüm de sabredemedim." buyurdu. Sonra hutbesine devam etti.22            Ka"b b. Iyâd (r.a.)"dan.                                                                                                      Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurdu:                                                                                        "Her ümmetin bir fitnesi vardır ve benim ümmetimin fitnesi maldır."23                                       5- Kadın Fitnesi                                                                                                                   Yegâne Rabbimiz Allah şöyle buyurdu:                                                                              "Kadınlara, oğullara, kantar kantar yığılmış altın ve gümüşe, salma güzel atlara, hayvanlara ve ekinlere duyulan tutkulu şehvet, insanlara süslü ve çekici kılındı. Bunlar, dünya hayatının metaıdır. Asıl varılacak güzel yer, Allah katında olandır."24                            

            Ebu Said el-Hudrî (r.a.)"dan.                                                                                               Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurur:                                                                                   "Şübhesiz dünya tatlı, yeşildir. Ve şübhesiz Allah, sizi dünyaya halife kılmıştır. Fakat nasıl davranacaksınız diye bakar. Bundan dolayı dünyadan korunun, kadınlardan da korunun! Çünkü Benî İsrail"in ilk fitnesi kadınlarla idi."25                                                                                Usâme ibn Zeyd (r.anhuma)"dan.                                                                                        Rasulullah (s.a.s.)şöyle buyurdu:                                                                                    "Benden sonra erkeklere kadınlardan daha zararlı hiçbir fitne bırakmadım."26                   Şerhte şöyle söylenmiştir:                                                                                                    "Kadın fitnesinin en zararlı bir şey olması şundandır: Erkek, çocuklarını kadından dolayı sever. Annesi nikâhında olan çocuğu, annesi boşanan veya ölen çocuktan ekseriya daha çok sever. Bu sebeble onun her dediğini yapar.                                                                                  Hukemadan biri şöyle demiştir:                                                                                            Kadınların hepsi şerrdir. Onların en şerr tarafı, erkeğin onlarsız olmamasıdır. Hâlbuki kadınların akıl ve dinleri noksandır. Erkeği de, akıl ve din noksanlığı icâbı yapılacak işlere sevkederler. Meselâ: Din umûrunu öğrenmekten alıkoyarlar. Dünya umûrunu fazla düşünürler. İşte fesâdın en şiddetlisi de budur."27                                                                           Kadın, katıksız iman sahibi ve salih amel işleyen muttakî bir muvahhid mü"min olursa, erkeği ve ailesi için Allah Teâlâ"nın büyük bir bağışı olur" Fitne ve fesâddan kurtuluş, iman ve salih amel ile gerçekleşir" Eğer bu olmaz ise, fitne ve fesâd gündeme gelir!..                          6- Tağutun Fitnesi                                                                                                                    Rabbimiz Allah Teâlâ şöyle buyurur:                                                                                 "(Yeryüzünde) fitne kalmayıncaya ve din tamamen Allah"ın oluncaya kadar onlarla (fitne çıkaranlarla) savaşın. Eğer vazgeçerlerse, artık (fitne çıkarıp) zulüm yapanlardan başkasına karşı düşmanlık yoktur." 28                                                                                     İmam Kurtubî (rh.a.), bu ayetin tefsirinde şöyle der:                                                         "Bu ayet-i kerime, savaşmanın sebebinin küfür olduğunu ortaya koymaktadır. Çünkü yüce Allah, bu ayet-i kerimede, "fitne kalmayıncaya" diye buyurmaktadır. Burada fitne, küfür demektir. Buna göre savaşın nihaî hedefi, küfrün olmaması diye gösterilmiştir. Bu da, açıkca anlaşılan bir husustur.

 

Vuslat

Bu yazı toplam 3014 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar