Esmâü'l Hüsna Şerhi (Kitaplık)

Esmâü'l Hüsna Şerhi (Kitaplık)

Allah'ın gönülleri açan, fikirleri nurlandıran doksandokuz ismi.

Önsöz
Allah adiyle andığımız büyük zât, bu muazzam varlığı ya­ratan, tutan, her lâhza görüp gözeten zâttır. Hudutsuz kudret sahibidir, isterse yaratılmışların daha nice benzerlerini de vücûda getirir, yine de kudretinden bir zerre eksilmez. O, Rab-bü'1-Âlemin olmakla beraber kendisiyle aşinalığı olan kulla­rına bilhassa öyle lûtufları, öyle ikramları vardır ki, bunları söylemeğe ve saymağa kimsenin gücü yetişmez. Bu sebepten bir insan için mümkün olabilen en büyük kazanç, O'nu tanı­mak ve en büyük kayıp da, O'ndan gaflet hâlinde bulunmak­tır.
Farzedelim: Görgüsü, bilgisi geniş, servet ve sâmânı bol, hatır ve nüfuzu geçerli, ayni zamanda cömert, kibar, zarif, merhametli bir zât vardır ki, herkes, onun değil öyle dâire-i sohbetine girmek, yolda, belde şöyle bir iltifatına nail olmayı bile bir şeref biliyor; bundan dolayı bir zevk ve iftihar duyu­yor, O'nun dostluğunu kazanmak için büyük fedakârlıklara katlanmayı göze kestiriyor... Bu dostluğu kazandığımızı ka­bul edelim. Acaba bununla, isteklerimiz için başka dost ara­mak ihtiyacından kurtulabilecek miyiz? insanın bedenine, kalbine, ruhuna âit o kadar çeşitli hacetleri vardır ki, bunlar zaman ile beraber mütemadiyen değişiyor ve ardı arası kesil­meden teselsül edip gidiyor.

Pek açık bir hakikatti* ki, böyle her an yenilenip duran bu sayısız hacetleri bitirmeğe Allâhu Zü'1-Celâl teâlâ ve tekad-des Hazretlerinden başka kimse muktedir değildir. O Allah ki, doğrulup gelenlere rahmet kapısı açıktır. Kapısında perdecisi, yanına varmak için mabeyincisi yoktur. Dilekler çoğaldık­ça, ihsanı, keremi çoğalan; hacetler arttıkça in'âmı, fazlı ar­tan; maddî, mânevi her çeşit ni'metin büyüğünü, küçüğünü mahlûkâtına ulaştıran ve onları her türlü zarar ve ziyandan ko­ruyan ancak O'dur. O halde asıl öğrenilecek ve dostluğu kaza­nılacak olan zât ancak Allâhu teâlâ'dır. O'nun dostluğunu ka­zanmak, her şeyi kazanmak demektir. Fakat, Allah'tan başka her şeyi kazanmak aslında hiçbir şey kazanmamaktır. Allah'ın rızâsına ermek, kendisini tanımak ve irâdelerine itaat etmekle elde edilir. Allah'ı tanımak, bir insan için mümkün olabilen en yüksek bir şeref, irâdelerine itaat etmek en yüksek bir ka­zançtır. Dürüst bir Allah bilgisi, insanı kendi zihin âleminde bütün evham ve hayâlâttan, her çeşit hurafelerden, bâtıl fara­ziyelerden kurtarır. Allah'ın buyruklarına itaat etmek de, in­sanın hakîki saadet ve bahtiyarlığını vücuda getirir, onu rûhan, cismen temizler ve yükseltir, Allah'ın muhabbetine lâyık bir hale getirir. Hakikaten Allah, insanı mükellef tut­makla ona nekadar parlak bir şeref vermiş ve onu ne kadar yük­seltmiştir. Bu sayededir ki, insan mâsivâya tapmaktan, canlı cansız her hangi bir kuvvet karşısında korkup titremekten, göz yaşlan dökerek onlardan beyhude merhamet dilenmekten kurtulmuş ve bir hamlede bütün kâinatı geçerek, yalnız Al­lah'tan korkmak, yalnız Allah'ı sevmek ve yalnız Allah'a kul olmak gibi tam ve hakîki bir hürriyete ulaşmıştır.

Allâhu teâlâ Hazretlerini insan takatinin erişebileceği en ileri bir mertebede öğreten ve O'nun hakkında en gerçek duy­gulan veren ve irâdelerini bildiren biricik din, islâm dinidir, islâm güneşi, bulutsuz semâlarda bol ziyâsiyle hiç batmadan parlayıp dururken, beşeriyyetin bedbaht olmasına hiç bir se­bep yoktur. Yalnız o nura karşı gözlerini ve gönüllerini sım­sıkı tıkamasalar! islâm Dini, Allâhu teâlâ'nın Kur'ân'da ve hadîste gelmiş isimlerini, sıfatlarını öğreterek O'nu tanıtı­yor, hadsiz hesapsız nimetlerini, lûtuflannı sayarak sevdiri­yor, bu nîmetleri iyi kullanarak arttırma ve ebedîleştirme yol­larını gösteriyor, kötü kullanarak mahrumiyete uğramaktan korkutuyor.
Bugün dünya yüzündeki insanları, (Allah bilgisi) husu­sunda üç sınıfa ayırmak mümkündür:

1 - Tam ve gerçek bir bilgi edinenler: Gerçek bir duygu ile Allah'a inanan en kıymetli insanlardır. Çünkü her şeyde hak-kaniyyetten ayrılmaz, kimseye kötülük etmez, bilâkis herke­se iyilik etmeye çalışır, ne kadar büyük olursa olsun insana tapmaz, herkesi kardeş bilir, kimseye boyun eğmez, yalan söylemez, gönlü ferahtır, dünya hırsı ile gözleri kararmaz, doğru yoldan ayrılmazlar...
Ah!.. Bütün insanlar, o hakîkaüar hakîkatı yüce varlığı böylece öğrenebilselerdi. O zaman birbirlerini ne kadar seve­cekler, birbirleriyle boğuşmaktan ne kadar nefret edecekler­di!...

2 - Bütün bütün varlığını inkâr edenler: Allah'ın varlığını inkâr etmek, riyâzî bir düsturu inkâr etmek kadar saçma ve he­zeyanken, (bilgi devri) diye öğünüp durduğumuz bu zamanda bile şirk ile inkâr, beşeriyyetin ötedenberi kanayan bir yarası olmakta devam etmektedir. Ne gariptir ki, bu münkirlerin ço­ğu, güzel eserlerin hayranı ve meselâ mâhirâne çizilmiş bir tabloyu görünce:
- Efendim hârika, hârika!... diye ressamını alkışladıkları halde, bu küçücük dünyâda milyarlarca tablo gösteren o büyük kudret sahibine karşı gaflet içinde bulunuyorlar. Bu hâle in­sanlık nâmına derin bir acı duymamak kabil değildir.

3 - Varlığına inandıkları halde, bilerek veya bilmeyerek O'nu sânına yaraşmayacak surette vasıflayanlar: Nice insanlar da vardır ki, Allah'ın varlığına inandıkları halde O'na şirk koş­maktan, yâni her hangi bir mahlûka ulûhiyyet payesi vermek­ten, veya ulûhiyyete mahsus sıfatlardan her hangi birinde Al­lah'a bir denk veya bir ortak olabileceğini düşünmekten veya mahlûka ait herhangi bir sıfatı Hâlık'a isnad etmekten kurtu­lamamışlardır. Bu sınıftan insanlar daha çok görülmektedir. Bir taraftan da dünyânın herhangi bir noktasında beliren ve korkunç bir fikir hastalığı demek olan (münkirlik), bir kolera salgını gibi insanlar arasında yayılmaktadır.
Esasen insanın, kendini yaratan zât hakkında dürüst bir bilgi edinememesi çok hazin bir boşluktur. Bu bilgisizliği gi­dermek için Allahu teâlâ'nın isimlerini ve sıfatlarını öğren­mek îcâbeder. Aczime bakmıyarak, vatandaşlarıma bu nokta­dan bir hizmet yapmak istedim. Esmâü'l-Hüsnâ Şerhi adiyle, Tann'nın doksan dokuz ismini bildiren meşhur hadîs-i şerîfi şerh etmek suretiyle yazdım. Sözlerimde ilmî ıstılahata dal-mamağa, felsefî nazariyelere girmemeğe gayret ederek, elim­den geldiği kadar sâde ve açık ifâdelerle hitap etmeğe çalış­tım.
Ümit ederim ki, bu doksandokuz nur kaynağı bir gönüle açılınca, orada Allah bilgisini gölgeleyen şirk ve inkâr bulut­ları dağılır., hakikatlar sezilir., emniyet ve ferahlık nurları serpilir.
Tevfik ve hidâyet ancak Allah'tandır.

Yazan: Ali Osman Tatlısu (Fatih Dersihamlarından / Beyoğlu Eski Müftüsü)

Başak Yayınları.

Genel dağıtım: İstanbul Dağıtım. Çatalçeşme Sk. No: 50 Cağaloğlu / İstanbul

Tel: (0212) 511 25 04