E yuh artık!

Gazeteci Nedim Şener, FETÖ’nün Konya’daki örgütlenmesine dair bir yazısına “Pensilkonya” başlığını atınca, Konya Milletvekili olan eski başbakanımız Ahmet Davutoğlu haliyle tepki gösterdi.

Özetle dedi ki: “Konya’nın şehir olarak, halk olarak, bir kültür olarak hain FETÖ örgütüne karşı tavrı açık ve nettir… Hiçbir tereddüt göstermeksizin bütün Konyalılar, o gece, 15 Temmuz gecesi, meydanları doldurarak bu hain örgütün darbe teşebbüsüne karşı dimdik ayakta durmuştur… Bu hain terör örgütüyle ilgili kim varsa, kim bu suça karışmışsa, hukukun gösterdiği şekilde en sert şekilde cezalandırılmalıdır. Konya’da kimse, bu hain terör örgütüyle işbirliği yapanları himaye etmez. Aksine bugün de böyle bir teşebbüs olsa bütün bir Konya, kolektif bilinciyle ayağa kalkar… Bu tür sapkın dinî ideolojiler Konya’ya hiçbir zaman girememişlerdir, nüfuz edememişlerdir ve edemeyeceklerdir… Son 40 yıl, 50 yıl, bu hain terör örgütünün ortaya çıktığı dönemden beri bakın, bu terör örgütü liderleri başka yerlerde başka isimlerle anılırken, Konya hoca olarak Necmeddin Erbakan hocayı bilmiştir, Tahir Büyükkörükçü hocayı bilmiştir. Hiçbir zaman burada itibar görmemişlerdir, çünkü Konya’da sağlam bir dinî gelenek varlığını hep sürdürmüştür… 28 Şubat dönemine bakın; 28 Şubat’ın darbecileri de, onlarla işbirliği yapan FETÖ de en çok Konya’yı hedef almıştır. Bugün Konya’yı hedef alanlar da kripto FETÖ’cülerdir ve 28 Şubat zihniyetinin uzantılarıdır… Kimse mübarek Konya’nın ismini tahrif ederek, yazsına başlık olarak atarak, terör örgütünün mekânlarıyla Konya’yı özdeşleştirme çabası içine girerek Konya’nın onuruyla oynamasın.”

Ahmet Davutoğlu’na yakışan güzel bir açıklama. 15 Temmuz gecesi Kanal D stüdyosunda darbecilere direnen Nedim Şener’in “kripto FETÖ’cü” olmakla itham edildiği -veya o intibaın uyandırıldığı- kısım hariç! Bu ithamın eleştiri konusu olması tabiidir ve gereklidir. Nedim Şener’i savunurken Ahmet Davutoğlu’nun 15 Temmuz gecesi mücadeleden kaçtığını ileri sürmek ise tek kelimeyle saçmalıktır. Bazı meslektaşlarımız konuyla ilgili yazılarında böyle saçmalıyorlar maalesef.

Neymiş? Ahmet Davutoğlu o gece güvenli bir evde saklanmış, öyleyse konuşmaya hakkı yokmuş!!! La havle ve la kuvvete illa billah… Başbakan Binali Yıldırım o gece Ilgaz Tüneli’ne sığındı diye “Sayın Başbakanım, kendinizi darbecilere açık hedef yapmadığınız için sizin de konuşmaya hakkınız yok!” mu diyeceğiz? Cumhurbaşkanı Erdoğan o gece havaalanından çıkıp halka karışmadı diye “Sayın Cumhurbaşkanım, o güvenlik riskini göze almadığınız için sizin de konuşmaya hakkınız yok!” mu diyeceğiz? Tümgeneral Arif Çetin ve Tuğgeneral Ahmet Hacıoğlu o gece bir imamın evinde saklanıp darbecilerle mücadeleyi oradan yönetmeye çalıştılar diye “Sayın generaller, siz de utanç içinde sükût edin” mi diyeceğiz? Ben o gece meclisin ve genelkurmay binasının önündeki kalabalığın içindeydim. Yanımıza Erdoğan, Yıldırım veya Davutoğlu gelseydi, “Ne işiniz var burada? Üzerimize bomba yağdırmaktan ve yüzlerce kişiyle beraber kendinizi de öldürterek darbecilere mevzi kazandırmaktan başka bir işe yaramak istiyorsanız, gidin ve mümkün mertebe güvenli bir yerde direnişin zaferi için elinizden geleni yapın” derdim. Öyle yaptılar ve doğrusu da buydu.

Neymiş neymiş? ‘Ahmet Davutoğlu hariç’miş! O gece herkes Tweet atmış, televizyona çıkıp konuşmuş, darbecileri lanetleyip milleti direnişe çağırmış, bir tek Ahmet Davutoğlu’nun sesi çıkmamış!!! Aman Yâ Rabbî, bu ne korkunç bir yalan, bu ne korkunç bir iftira!...

İşte Davutoğlu’nun o gece attığı Tweet’ler: “Aziz milletim, 1 Kasım seçimlerinde teceli eden milli iradenize sahip çıkacağımızdan şüpheniz olmasın.” “Bu ülkede seçilmiş Cumhurbaşkanı ve seçilmiş parlamentoya sahip çıkmak hangi partiye oy vermiş olursa olsun herkesin ortak görevidir.” “Milli iradeye sonuna kadar sahip çıkacağız. Çağdaş hukuk devleti darbelerle değil demokrasi ve milli irade ile korunur.” “Halkımızı sokağa çıkmaya davet ediyorum. Bu ülkeyi darbecilere bırakmayacağız.”

İşte Davutoğlu’nun o gece NTV’de yaptığı konuşma: “Onurumuz için sesimizi yükseltme günüdür, gecesidir. Bu gece karanlık gibi görünebilir ama yarın şafak doğduğunda demokrasimizin, milli onurumuzun, insanlık onurumuzun korunduğu bir güne başlamalıyız. Bugün hangi partiye mensup olduğumuz, hangi siyasi görüşü benimsediğimiz önemli değildir. Çünkü bu millet 10 Ağustos 2014’te cumhurbaşkanını hür iradesiyle seçmiştir. 1 Kasım 2015’te de parlamentosunu hür iradesiyle seçmiştir. Bu hükümet de bu parlamentodan çıkmıştır. Dolayısıyla bütün milletin temsilcisidir. Onurumuzu nasıl dış müdahalelere karşı korumuşsak, doğrudan bize, bizim irademize müdahale şeklindeki bu tür teşebbüslere karşı koruma konusunda da hiçbir tereddüt gösterilmemelidir… Ben bu zor günde, bu zor gecede, güzel bir aydınlık güne doğacağımız inancını taşıyorum. Milletimiz topyekûn omuz omuza olmalıdır; seçilmiş cumhurbaşkanının, seçilmiş parlamentonun, seçilmiş hükümetin yanında durmalıdır. Bugün bir onur günüdür. Onurumuza sahip çıkma günüdür...”

O gece Habertürk’te de konuştu Davutoğlu; dedi ki: “Bu, paralel yapının gerçek niyetini açık bir şekilde ortaya koyan ve nihai hedefinin ne olduğunu da hiç şüphe götürmeyecek şekilde ortaya koyan bir gelişmedir. Bizim, hangi nitelikte olursa olsun, her türlü paralel yapıya, her türlü cunta teşebbüsüne karşı dimdik ayakta durmamız lazım… Önümüzdeki saatlerde, günlerde belki zorlu sınavlardan geçebiliriz ama hiç kimse tereddüt etmemelidir; hiç kimse milli iradeden, milletin gücünden şüphe etmemelidir, böyle paralel yapıların ülkeyi teslim alacağına dair de kimse vehim içine girmemelidir. Hepimiz bu zorlu saatleri aşarız inşaallah. Bir daha Türkiye’de böyle sahnelerin yaşanmaması için de gereken adımlar atılmalı. Zaten hukuki bir süreç başlatıldı. Bu teşebbüsü yapanlar mutlaka hukuk önünde hesap vermelidir ve vereceklerdir…”

Bunları bilmezden gelerek konuşanlara ve yazanlara yuh olsun. Davutoğlu’ndan hazzetmek zorunda değiller ama el insaf be kardeşim!

Bu yazı toplam 1191 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar