Abdurrahman Dilipak
Dünyanın çivisi çıkmış!
Tüm dünyada insanlar İsrail lanetlerken, ABD, Hindistan yönetimi İsrail’in yanında. yarısı İslam ülkesi, 12 ülke bu olaylar olurken İsrail’le birlikte ortak tatbikat yapabiliyor. Biz de Lahey grubunun kınama bildirisini imzalıyoruz, ama İsrail’e askeri yaptırım kararına katılmıyoruz. Eş zamanlı olarak ne KKTC’deki ve ne de Türkiye’deki CHABAT yapılanmasına karşı bir adım atmıyoruz. Bu arada CHABAT Suriye’de de Dürzi bölgesinde yapılanmaya başlamıştı, son durum ne bilmiyorum.
Durun daha bitmedi, Gazze’ye karşı can Azerbaycan İsrail’in yanında. Kushner/Dahlan grubunu saymaya gerek var mı, Mısır, Suudi Arabistan, Ürdün, Katar, BAE, Bahreyn. Bunlar tamam da Suriye bugün Fiilen 4’e bölünmüş durumda. Kürdistan, Cebel-i Dürz, Lazkiye ve Şam yönetimi.
Cebel-i Dürz’de Dürziler yaşıyor, Lazkiye’de Nuseyri’ler, Türkiye sınır bölgesinde Kürtler, yine Bayır Bucak Türkmenleri, Çerkezler, Ermeniler, Süryaniler, Keldani’ler, Arami’ler, Asuriler, Ezdiler, Yahudiler, Şii desen Caferi, İsmaili, Husi, Hizbullah, Sünni Arablar, Çerkezler, Çeçenler, Türkmenler, Levantenler, say say bitmez. Tek bir Dürzi tipi de yok, Şam yönetimi ile uyumlu olanı da var, İsrailler birlikte hareket edeni de, Lübnan’dakiler de. Suriye’de Arab’ın her çeşidi var. Suriye, etnik, dini, mezhebi, ideolojik ve politik açıdan oldukça karmaşık ve çeşitlilik gösteren bir toplumsal yapıya sahiptir. Alevi, Şii ve Hristiyan Araplar da vardır. Araplar da kendi aralarında farklılık gösterir, Kürtler de öyle. Süryaniler Ortodoks, Katolik, Nesturi gibi kollara ayrılırlar.. Kuzeydoğu Suriye'de bulunurlar ve Süryanice (Neo-Aramice) konuşurlar. Çerkes’ler, Ermeniler (Apostolik ve Katolik olarak ayrılır), Dürziler, Arnavutlar, Boşnaklar, Farslar da. Müslümanlar kendi aralarında mezhebi, etnik, ideolojik ve politik açıdan farklı grublar oluştururlar. Müslüman üst başlığı altında Sünni, Sufi, Selefi ve Şii topluluklardan söz etmek mümkün. Suriye’deki Ortodokslar, Rum Ortodokslar, Süryani Ortodokslar, Ermeni Apostolik’ler, Katolikler (Melkit, Süryani Katolik, Keldani), Nesturiler ve Protestanlar şeklinde kollara ayrılıyor. Politik grublar olarak Baas, ÖSO, SDG Koalisyonu içindeki KCK-YPG unsurları, DAEŞ, El Nusra, HTŞ, İhvan-ı Müslimin, Vehhabi Ceyşül İslam, Dürz, direniş grubları vs.
İşe bakar mısınız, Dürzileri desteklemek için İsrail Şam yönetimine hava saldırısı düzenleyebiliyor, ama Gazze için hiçbir İslam ülkesi İsrail’e karşı bir harekat yapmıyor. Dürzileri, korumak için bölgedeki BM Barış gücü harekete geçiyor, ama BM barış gücü Gazze için aynı şekilde harekete geçmiyor.
Ankara, Lahey grubu toplantısına katılıyor, yayınlaman kınama bildirisini imzalıyor, ama İ<sraile karşı yaptırım kararlarını imzalamıyor. Niye imzalamıyor muş, çünkü Lahey Grubuna üye değilmiş. O zaman üye ol. Üye olmak istedin de kabul etmediler mi? Kabul etmiyorlarsa, niçin kabul etmiyorlar, ona bakalım. Gerekçe hazır, eşgüdüm ve Filistin halkının ihtiyaçları, bir de Eylül ayına kadar katılım için süre var. Eylül ayı da gelecek.. Bu arada 28-29 Eylül 2025’de hahambaşılık seçimi var. Daha önce vatandaş yapıp, ardında. Cemaat önderlerini Beştepe’de onurlandırdığımız, Netenyahu’nun da üyesi olduğu CHABAT Hahambaşılığı ele geçirirse ne olacak. İbrahim yasaları, Nuhi yasalar, HAZARA, KARAY Birliği hepsi devreye girecek? İlginç 20 Eylüle kadar da, Lahey deklerasyonuna katılım süreci var.. Temmuz sonuna 10 gün kaldı.. Ağustos, Eylül.. Bakalım “Devlet aklı” bu konuda nasıl çalışacak, nasıl bir akılsa o akıl. Dünya hükümetinin “devlet aklı” dedikleri ne akıllı, ne de ahlaklı bir şey. Şeytani bir akılsızlık söz konusu bu konuda. Dünyanın geldiği yer de malum.
NAS’a bakın, (Maide 51)’de ne deniyordu: "Ey iman edenler! Yahudileri ve Hıristiyanları veli (dost, müttefik, yönetici, koruyucu) edinmeyin. Onlar birbirlerinin velisidir. Sizden kim onları veli edinirse, o da onlardandır. Şüphesiz Allah, zalim kavmi doğru yola iletmez." (Ama “stratejik ortak edinmeyin” denmiyor değil mi? Ah dostum ah!). Bir de toplum siz eleştirdiğinde hemen parmak sallamayın, azarlamayın. Toplumun artırılmış eleştiri hakkı, kamu otoritelerinin artırılmış tahammül yükümlülüğü vardır. Cam evde oturacaksınız. Denetimler şeffaf olacak. Hutbe okurken de biri çıkıp cübbenizin hesabını sorsa, onu azarlamayacak, hesap vereceksiniz. “Aranan Ömer” “Ömer yanıldığında onu uyaran kulları yaratan Allaha hamdolsun” diyordu. Şeyh Edebali’nin Osman Gaziye nasihat’ını meydanlarda gür sesle okuyarak iktidara gelenler, şu uyarıyı ne çabuk unuttular: “Güceniklik bize, gönül almak sana. Suçlamak bize, katlanmak sana”. (Öğüdün tamamı yazının sonunda). Ebu Müslim Horasani ne diyordu: ““Onlar, şerrinden emin oldukları için, dostlarını uzak tuttular. Düşmanlarını da kazanmak için, kendilerine yakın tuttular Yakın tuttukları düşmanları "dost" olmadı; Ancak uzak tuttukları dostları "düşman" oldu Herkes düşman safında birleşince, yıkılmaları mukadder oldu’’. Ya işte böyle. Kendi düşen ağlamaz! (Zuhruf 67) “O gün, (Din gününde) Allah'a karşı gelmekten sakınanlar dışında, dost olanlar (bile) birbirlerine düşman kesilirler”. Ahiret kardeşliğine varmayan hiçbir dostlukta hayır yoktur. (Mümtehine 1)’de ne deniliyordu: “Ey İman edenler! Benim de düşmanım, sizin de düşmanınız olanları dost edinmeyin. Siz onlara sevgi gösteriyorsunuz. Hâlbuki onlar size gelen hakkı inkâr ettiler. Rabbiniz olan Allah’a inandınız diye Resûlü ve sizi yurdunuzdan çıkarıyorlar. Eğer rızamı kazanmak üzere benim yolumda cihad etmek için çıktıysanız (böyle yapmayın). Onlara gizlice sevgi besliyorsunuz (Onlarla sırrınızı paylaşıyorsunuz). Oysa ben sizin gizlediğinizi de, açığa vurduğunuzu da bilirim. Sizden kim bunu yaparsa, mutlaka doğru yoldan sapmıştır”. Bu ayette bazı alimlere göre şöyle denilmektedir: “ Ey iman nimetine kavuşanlar, benim düşmanımı ve kendi düşmanınızı kamu görevlerini icraya yetkili kılmayın, candan dost-müttefik velî edinmeyin. Siz hâlâ sevgi ve dostluk sebebiyle onlara sır veriyorsunuz. Halbuki onlar, hak kitap Kur'ân'ı, İslâm dinini inkârda ısrar ettiler. Rabbiniz Allah'a iman ediyorsunuz diye, Rasulullah'ı ve sizi yurdunuzdan çıkarıyorlar, (onlar yarın size de, sizin kardeşlerinize de aynı şeyleri yapabilirler uyarısı var burada, bugün Gazze’de olduğu gibi)”. Eğer yakanızı kaptırdığınız zalimlerden kurtulmak isterseniz, derdinizin devası NAS’da: “Sen Rabbinin adını an. Ve her şeyden alakanı keserek ona yönel. O doğunun ve batının Rabbidir. O’ndan başka ilah yoktur. O’nu vekil edin. Sen onların dediklerine sabret ve onları güzel bir şekilde terk et.” (Müzzemmil,8-10)
Siyasiler, sivillere yönelik eleştirilerine daha fazla dikkat etmeli, bundan sonra. Çünkü topluma çok fazla gerildi. Bir kişiye yapılan haksızlık, aslında bütün bir topluma yöneltilmiş bir tehdittir. Öyle bir dil kullanılıyor ki bazen, anne-baba çocuklarına o dili kullansa, çocuklarınız evi ter keder, Komşular, akrabalar arasında o dil, selamın sabahın kesilmesine sebeb olur. Karı-koca arasında boşanmaya gider o yolun sonu. Yapmayın, zira “haddinden fazla şiddet gayedeki hikmeti yok eder”!.
Gazze’de insanlar kitlesel olarak acından ölüyor, ama hemen bariyerin arkasında binlerce tır gıda ve ihtiyaç malzemesi bekliyor, bariyerin bu tarafındaki insanlara un ve su bile ulaştırılamıyor. BM olanları seyrediyor, Filistin devleti dedikleri yapı seyrediyor, komşu ülkeler seyrediyor, İslam ülkeleri seyrediyor. Ne din bıraktılar, ne ahlak, ne de ideoloji, felsefi ya da vicdani kanaat sahibi bile değil, insanların önemli bir kısmı. Kendini bir yere ait hissetmiyor, bir isimle tanımlamak istemiyor. Neye, kime inanacağını şaşırmış vaziyette günü, hatta anı yaşıyor. Artık ar, haya, namus, iffet gibi bir şeyler onlar için bir şey ifade etmiyor. Louis Massignon (25.07.1883-31.10.1962) Fransız bir şarkiyatçı, Filozof, Katolik bir İlahiyatçı olmasının yanında İslam dünyası ile sosyolojik olarak, İslam dini ile teolojik olarak yakından ilgili bir bilgin. Müslüman dünyası ile Katolik dünyasının karşılıklı olarak diyaloglarını geliştirmeye çalışan öncü isimlerdendir. 20.YY’da Katolik Kilisesi'nin İslam ile ilişkisi konusunda etkili bir isim olmuştur. 4 gün sonra onun doğum günü. Ondan bir alıntı yapmak istiyorum. Bizim için diyor ki, Onların her şeylerini tahrip ettik. Felsefeleri, dinleri mahvoldu. Artık hiçbir şeye inanmıyorlar. Derin bir boşluğa düştüler, Anarşi ve intihar için uygun bir hale geldiler”
Bu konuda coğrafi keşiflerle ilgili itiraflar için bakınız: https://x.com/aDilipak/status/1946596294471880952/photo/1 . Onların peşinden koşarak onların önüne geçemeyiz. Onlara benzeyerek de kendiniz olamazsınız. Onların kavram ve kurumları ile kendinizi tanımlarsanız, gün gelir onlarda benzemekle kalmaz, onlardan olursunuz. Aliya İzzed Begoviç ne diyordu: “Savaş, ölünce değil düşmana benzeyince kaybedilir.” Biz alamet-i farikamızı kaybettik. Meğer bastırılmış bir açlığımız ve kıskançlığımız varmış, servet ve iktidarı ele geçirince, onlardan beter olduk. Nehirde abdest alırken bile suyu israf etmeme konusunda hassasiyet göstermekten söz edenler, bu defa “itibardan tasarruf edilmeyeceği” gibi vecizeler yumurtlamaya başladılar. Biz hep ötekiler yüzünden geri kaldığımızı düşünüyorduk, oysa onlara karşı direnirken daha dindardık, baskılardan çok konfor, refah, makam bizi daha çok bozdu. İktidarın dönüştürücü gücü önce kendine sahip olanları dönüştürdü.
“Dünyanın çivisi çıkmış” diyoruz da, kim çıkarttı bu çiviyi? Biz alemlere rahmet olarak gönderilen bir peygamberin ümmeti değil miyiz?. Niye bu sorumluluğumuzu kabullenmiyoruz. Birileri dünyanın çivisini sökerken biz nerede, ne yapıyorduk, kimlerle beraberdik, müttefiklerimiz, stratejik ortaklarımız, dostlarımız, eş başkanı olduğumuz yapılar nasıl bir şeydi. Gerçek şu ki, “karanlık aydınlığın yokluğudur”. Ayet “De ki, Hak geldi batıl zail oldu DE!” diyor, bir bu apaçık emir orada dururken biz diyoruz ki “Batıl geldi Hak zail oldu”.. Yani “Masonlar, Komünistler geldiler biz o yüzden yoldan çıktık” diyoruz. Gerçek şu ki, biz cahillerden ve zalimlerden olduk. Vehn çöktü üstümüze, dünya sevgisi ve ölüm korkusu bizi çökertti. Biz “Allah’ın ipi”ni bıraktık, Allah da bizim ipimizi bıraktı, o zalimleri de başımıza musallat etti. Oysa O, bizim ellerimizle zalimleri cezalandırmak, mazlumlara yardım etmek istiyordu. Siz misiniz onlardan korkup sesinizi çıkartmayan, işte o zaman onları bizim başımıza musallat etti. Bugün geldiğimiz yer burası. Benden hatırlatması. Selam ve dua ile.
NOT: "Oğul! İnsanlar vardır, şafak vaktinde doğar, akşam ezanında ölürler. Sakın ola ki, dünya işlerine kendini kaptırasın. Unutma ki, dünya malı geçicidir. Güçlü ol, zayıf düşme. Adaletten şaşma, merhameti elden bırakma. Güceniklik bize, gönül almak sana. Suçlamak bize, katlanmak sana. Acizlik bize, yardım etmek sana. Anlaşmazlıkları çözmek bize, hoşgörü sana. Sabırlı ol, sebat et. Sabır, zaferin anahtarıdır. Öfke gelir göz kararır, öfke gider yüz kızarır. Öfkeni yen, kendine hâkim ol. Beylik, kılıçla alınır, lakin adaletle korunur. Halkına adil ol, zira adalet devletin temelidir. Zalim olma, zulme de izin verme. Bil ki, devlet ebed müddet değildir; lakin adaletle ayakta durur. Üç şey üzerine devlet kur: İlim, irfan, iman.
Coğrafi Keşiflerin İçyüzü/A. Dilipak
