DUA Kavramını Tanıyalım

DUA Kavramını Tanıyalım

Dua, 'davet etmek, çağırmak' manasına da gelir. "Allah, selam yurduna çağırır." (Yunus 25), resuller "kurtuluşa ve hayat verecek şeylere çağırırken" (Mü'min 41, Enfal 24) "müşrikler ve kâfirler ateşe çağırırlar" (Mü'min 41) Gerçek çağrı Allah'ın çağrısı o

"De_Â" fiilinden 'nida' gibidir. Şukadar ki; nida da 'ya' veya 'âyâ' denilir ve ardından bir isim gelmesi gerekmez. Dua da ise ismin bulunması zaruridir 'yâ filân' gibi. Bazen ikisinin birlikte ve birbirinin yerinde kullanıldığıda olur.

(Allah'ın daveti karşısındaki tavırları açısından) küfredenlerin misali, kendilerini çağıran (çoban)la, kendilerine söyleneni bağırıp çağırma gibi duyup ondan hiç birşey nanlamayan sürünün misali gibidir. Sağırdırlar, (sağır oldukları için) dilsizdirler, kördürler. Bu bakımdan hiç birşeye akılları ermez... (Bakara 171)

Dua 'çağırmak' manasınadır; 'isim'le çağırmak da olduğundan, kelimenin manası içine 'isimlendirmek'de girer. Müşrikler hak etmedikleri halde putlara 'ilah' ismi verirler ve böylece şirk koşarlar; bu şekilde ilah olmayanlara 'ilah' deme, onları ilah olarak çağırma, duadır. Müşrikler, bu şekilde adlandırdıklarına yalvarırlar ve onlardan yardım dilerler. Oysa bu tür duanın onlara zarardan başka kazandıracağı hiç birşey yoktur.

O'ndan başka çağırdıklarınız (dua ettikleriniz) ise size yardım edemezler ve kendilerine de yardım edecek deillerdir. (Araf 197)

Allah'tan başka çağırıp yalvardıklarınız (dua ettikleriniz), onların hepsi bir araya toplansalar bir sinek bile yaratamazlar. (Hacc 73)

İlah'ı çağırmak ve ona yalvarmak rastgele bir çağrı değildir ve insanların birbirlerini çağırmaları gibi olamaz. Hatta Kur'an'da Hz. Resul-i Ekrem'e(s.a.v) bile, diğer insanlara seslenildiği gibi seslenilmesi yasaklanmıştır. Mertebe yönünden birbirlerine yakın olan insanlar arasında belli bir 'eşitlik' söz konusu olup, birbirlerini kısmen laubaliliğe kaçan şekilde çağırmalarında, yakışık olmasada büyük bir beis görülmeyebilir. Fakat, Allah Resulü'de (s.a.v) diğer insanlar gibi çağrılırsa, makamın yüceliği anlaşılmaz ve kendisine mutlak itaat etmesi gerekenlerle arasında bir senli-benlilik ortaya çıkar; bunu ise O'nun özellikle görevinin ilgili bulunduğu makamı kaldırmaz.

Ey iman edenler; Allah'ın ve Resulü'nün önüne geçmeyin ve Allah'tan korkun, muhakkak Allah işitendir, bilendir. Ey iman edenler! Seslerinizi Nebi'nin sesinin üzerine yükseltmeyin, birbirinizle yüksek sesle konuştuğunuz gibi O'nunla da öyle yüksek sesle konuşmayın, yoksa siz şuurunda olmadan amelleriniz boşa gidi verir. (Hucurat 1/2)

Resul'ü çağırmayı (dua), aranızda bazınızın bazısını çağırması gibi yapmayın. (Nur 63)

İşte, üstün bir makamı çağırma, hiç bir zaman sıradan bir çağırma değildir. Bu önce o makamın üstünlüğünü kabul etmeyi ve o makamın sahibi karşısındaki aczin itirafını gerektirir. Bu gerek o zata bir hacet için yalvarma şeklinde olsun, gerekse O'nun adını anmak şeklinde olsun aynıdır. İşte bu manada dua küçükten büyüğe, acizden muktedire bir rica bir istektir ki sözle ve hareketle olur, aynı zamanda bir ihlas, tazarru ve uygun bir şekil gerektirir.

Dua mü'minin silahıdır. İnmiş veya inecek belaları def eder. Her derde devadır. (Çünkü, duada deva aramakda vardır. Şukadar ki ilaç almak duanın gerektirdiği haraket olup, şifayı verecek olan Allah'tır. Hiç bir zaman ilacı almak şifa bulmak demek değildir. Şifa ancak Allah'tandır.) Kur'an okunurken, ezan okunurken, savaşta şehadet'e açılan yolda safların oluşma anlarında, kalbin rikkate geldiği ve gözün yaş döktüğü zamanlarda, seher vakitlerinde, özellikle geceleyin, Allah'ın haramlarına dalmak korkusuyla gözlerin ağladığı, Allah'a itaatta sehere ulaşıldığı, Allah korkusundan namazlardan sonra, Cuma günü Cuma namazı esnasında veya sonrasında, mübarek gecelerde salat-ü selamla birlikte yapılacak duaların ayrıca babanın evladı için yaptığı duanın, hastanın ve misafirin duasının kabul olacağı müjdelenmiştir. Yukarıda da belirtildiği gibi dua edilen Zât'ın huzurunda duanın gerektirdiği tavır takınılmalı, hamd ve tesbihte bulunulmalıdır.

Dua, 'davet etmek, çağırmak' manasına da gelir. "Allah, selam yurduna çağırır." (Yunus 25), resuller "kurtuluşa ve hayat verecek şeylere çağırırken" (Mü'min 41, Enfal 24) "müşrikler ve kâfirler ateşe çağırırlar" (Mü'min 41) Gerçek çağrı Allah'ın çağrısı olup O'ndan başkasına yapılan çağrılarda sapıklıktır, yalandır, sonuçsuzdur. (Rad 14)

'Da'va', dua ile güdülen gaye, çağrının hedefi ve kendisi için çağrılan şey demektir. "Zorumuz kendilerine geldiğinde 'biz gerçekten zalimlermişiz' demekten başka davaları olmadı." (Araf 5) İşte dünya hayatında ve kendilerini yeryüzünde ölümsüz ve güç yetirilmez sandıkları sırada Allah'tan başkalarına dua edenler, yani başka baika şeyleri ilah ve rabb diye çağıranlar, böylece başka başka da'valar güdenlere Allah'ın azabı, zoru gelipte kendilerini perişan ettiğinde, artık tek bir da'vaları kalacaktır. Zalim olduklarının itirafı. O büyük iddialarla ileri sürülen ve beslenen da'valar acı bir itirafa dönüşecektir. Oysa, gerçek da'va ve her zaman için hakk olup, nihai planda tek ve son da'va "Hamd alemlerin Rabbi içindir" da'vasıdır. (Yunus 10) Kâfirlerin da'vası sonunda zalimliklerinin itirafına dönüşürken, mü'minlerin da'vası, Allah'a hamd olacaktır. Allah(c.c) onların da'vasını haklı çıkarmış, dualarını kabul etmiş, çağrılarına icabet etmiş ve onları gerçek eşsiz mükafatla mükafatlandırmıştır. Şu halde kâfirlerin dışındaki bütün varlıkların, mü'minlerin son dua ve iddiaları, da'vaları hamddir. Onlar dünyada iken insanları Allah'a çağırırlar. (Fussilet 33); çağrılarını bıkmadan gece gündüz tekrarlar: (Nuh 5) ve bu çağrıyı hikmetle ve güzel öğütle yaparlar. (Nahl 125)

Kaynak: Ali Ünal Kur'an'da Temel Kavramlar