Dinler Arası Diyaloğun Perde Arkası

Dinler Arası Diyaloğun Perde Arkası

İkiyüzlülük, münafıklık ve casusluk tarihinin en çarpıcı örnekleri Müslümanların kurduğu devletlerde, İslâm coğrafyasında ve Müslüman toplumlarda kendini göstermiştir.

Hele Osmanlı Devleti’nin son asırlarında ve Cumhuriyet Devri Türkiyesi’nde bu husus had safhaya ulaşmıştır. Bugün elimizde kalan son toprak Anadolu’dur. İçte ve dıştaki maşalarıyla geçmişte ırkçılığı körükleyen, Osmanlı Devleti’ni parçalayanlar, bugün diyalog adı altında son kalemiz olan Anadolu’ya gözlerini dikmişlerdir.

Bugün Türkiye’de oynanan diyalog oyunu üzerinde iyi bir şekilde durmak gerekmektedir. Onun için bazı tarihî bilgileri yeniden ele almakta fayda var. Devletlerin ve toplumların görünen ve bilinen tarihleri vardır. Ancak bu görünen ve bilinen kısımların ortaya çıkmasında umûmiyetle, görünmeyen ve bilinmeyen yönler ve kişiler esas rolü oynamışlardır.
İkiyüzlülük tarihi, münafıklık tarihi, casusluk tarihi bunun binlerce örneğiyle doludur. Bu kişiler bir devletin çökmesini veya yücelmesini sağladığı gibi, bir toplumun değer yargılarının değişmesini de sağlayabilmişlerdir. Hattâ dinlerin tahrif edilmesinde de başrol oynamışlardır. Bir dinin mensupları bir başka dinin inanç ve ilkelerini tahrif etmişlerdir. Ne yazık ki ikiyüzlülük, münafıklık ve casusluk tarihinin en çarpıcı örnekleri Müslümanların kurduğu devletlerde, İslâm coğrafyasında ve Müslüman toplumlarda kendini göstermiştir. Hele Osmanlı Devleti’nin son asırlarında ve Cumhuriyet Devri Türkiyesi’nde bu husus had safhaya ulaşmıştır.
İkiyüzlülük, münafıklık ve casusluk hadiseleri bazen münferit olduğu gibi, bazen de teşkilatlar ve devletler organizasyonuyla olmaktadır.

GÖZLERİ ANADOLU’DA
Bu yazmızda bizim insanımızın, Anadolu insanının üzerinde derin derin düşünmesi gereken şahıs ve hadiselerden bahsedilecektir. Bizim elimizde kalan son toprak Anadolu’dur. Onun da üzerinde pek çok düşmanımızın, Türkiye düşmanının gözü vardır. İki yüzlülerin en fazla faaliyet gösterdikleri devlet Osmanlı devletidir. Türk, Osmanlı ve İslâm düşmanlığı paydasında bir çok kişi, grup ve devlet vardır. Bunlar bazan irtibatlı, bazen de kendi başlarına çalışmışlardır.

İNGİLİZLER BAŞROLDE
Gizli ve açık düşmanlara, iki yüzlülere koordinatlar verilmiş, bunlar atışı ona göre yapmışlardır. Bu koordinatları tesbit edip oraya en fazla atış yapanların başında İngilizler gelmişlerdir. Onun tesbit ettiği koordinatların gösterdiği yer Osmanlı Devleti idi. Hak, adalet, insan sevgisi idi.
Bu ikiyüzlüler çıkış yeri olarak çok çeşitlidirler. Bu koordinatlara göre atış yapan kişiler ve devletlerden bazıları şöyledir:
Allah, Hz. Mûsâ (as.) Peygamberle Tevrat’ı göndermiştir. Ama Yahûdi hahamları Tevrat’ı tahrif etmişlerdir.
Allah, Hz. İsâ (as.) Peygamberle İncil’i göndermiştir. Ama Yahûdi Sen Pol ve adamları İncil’i tahrif ederek Tevhid akidesinin (Bir Allah’a inanma) yerine Teslis akidesini (Üç Allah’a inanma) koymuşlardır.
Allah, Hz. Muhammed (sas.) Peygamberle Kur’an-ı Kerim’i göndermiştir. Yahûdi Abdullah ibni Sebe ve adamları Kur’an’la bildirilen Tevhid inancını bozmaya çalışmıştır. Ancak bunda muvaffak olamamışlardır. Sadece küçük bir Rafızi grubun ortaya çıkmasını sağlayabilmişlerdir.
Balım Sultan, Hacı Bektaş Veli’nin erkanını yozlaştırmış, Kitap ve Sünnete sıkı sıkıya bağlı Hacı Bektaş Veli Hazretlerinin yolunu başka mecralara çekmiştir. Şeyh Bedrettin yaymaya çalıştığı bozuk itikad sistemiyle genç Osmanlı Devleti’nin başına büyük gaileler açmıştır.
İslâm inancının tahrifine sadece Abdullah ibni Sebe çalışmamıştır. Daha sonraki asırlarda Muhammed Abdülvehhâb, Bahaullah ve Ahmet Kadiyani gibi kişilerin İslâmın inanç esasını tahrif etmeye çalıştığını görüyoruz. Bu kişiler İngiliz ajanları olup yaptıkları birer İngiliz casusluk klasiğidir. Emir Hüseyin İngiliz desteğiyle tarihin en büyük mânevî facialarından birini işlemiştir. Hicaz bölgesinin Osmanlı’dan koparılıp İngiliz emellerinin tahakkukuna zemin hazırlamıştır. Casus olmamakla beraber büyük gaflet ve ihanetlerde bulunmuş Arap milliyetçileri ile Mekke Emiri geçinen Şerif Hüseyin Osmanlı’yı arkadan hançerlemişlerdir. Thomas Edward Lawrence, Gertrude Bell, Edward Noel unutulmayan İngiliz casusluk klasiklerinin uygulayıcılarındandır. Bunlar Osmanlı’nın parçalanmasında ve İngilizlerin Ortadoğu’ya çöreklenmesinde baş rol oynamışlardır. Bu casuslar ayrıca Araplar’ın Türkler’den kopmasını sağlamak için Arap ırkçılığını ihdas edip körüklemişlerdir.
Osmanlı’nın parçalanmasında ırkçılık cereyanı çok etkili olmuştur. Yahûdi Moiz Kohen (Türkleri aldatmak için kullandığı takma adı Munis Tekin Alp) kuru ve İslâmdan uzak bir Türk ırkçılığı ortaya çıkarırken, bir başka Yahûdi Mişel Eflak, Baas Partisi’ni kuruyor, o da kendinden öncekiler gibi kuru ve İslâmdan uzak bir Arap ırkçılığı ortaya çıkarıyordu.
Mustafa Reşit Paşa, Ali Paşa, Fuat Paşa, Mithat Paşa gibi paşalar Osmanlı Devlet idaresinde en yüksek makamlara kadar gelebilmişlerdir. Ancak Masonluklarının ve Yahûdiliklerinin gereği olarak Osmanlı’nın çöküşünü hızlandırmak için bütün fırsatları değerlendirmişlerdir. Bu paşaların meydana getirdiği olumsuzlukları Talât Paşa, Enver Paşa, Cemal Paşa daha da ileri boyutlara götürmüşlerdir. İttihad ve Terakki’nin başındaki bu üçlü, Osmanlı Devleti’ni yıkmışlardır.
İsrail devletine giden yolu açanların en önde gelenleri Theodor Herzl, Emmanuel Karasso gibi Siyonist-Yahûdi isimlerdir. Theodor Herzl Siyonizmin en önde gelen ismidir. Osmanlı Devleti’nin yıkılışında en büyük rolü oynayanlardan olan Emmanuel Karasso İtalyan Yahûdisi, Balkanların en ileri gelen teröristlerindendir. Böyle bir adam Osmanlı’nın meclisinde mebustur. Tarih böyle bir ihanet, garabet ve gafleti kolay kolay yazmasa gerektir.

ERMENİLER DE BOŞ DURMADI
Bölücü Yahûdiler bunları yaparken bölücü Ermeniler de geri kalmadılar. 1894’te Osmanlıya karşı Sason İsyanı’nı çıkaran Hamparsum Boyacıyan 1908’de Osmanlı meclisine mebus olmuştur. Osmanlı’nın Hariciye Nazırlığı’nı (Dışişleri Bakanlığı) yapan Gabriyel Noradükyan Lozan’da Ermeniler için Anadolu’dan toprak isteyecek kadar küstahlık yapmıştır. İttihadcıların Yahûdi Hahambaşılığı’na getirdikleri Heim Naum da Lozan müzakereleri sırasında Türkiye aleyhine pek çok madde dikte ettirmiştir. TBMM’ye 1957’de İstanbul milletvekilli seçilen Mıgırdıç Şellefyan adlı bölücü Ermeni, yaptığı kirli işler, yolsuzluklar ve hırsızlıklar neticesinde yurtdışına kaçmak zorunda kalmıştır. ASALA teşkilatını kurulmasında asıl rolü oynayanlardan biri olmuştur. PKK lideri gözüken Ermeni Apo’yu tarih en büyük ikiyüzlülerden biri olarak gösterecektir.
Tabii ABD başkanlarının çoğu da bu alanda çok manidar tutumlar ortaya koymuştur. Thomas Woodrow Wilson, Siyonizme yürekten bağlıydı. Özel görüşmelerinde Amerikan Siyonistlerinden bu eğilimini saklamıyordu. ABD başkanlarının çoğu gibi dinî sebeplerle Siyon’a bağlıydı. ‘Musevîler için Filistin’i barbar Türkten koparmak’ efsanesine o da kapılmıştı. Theodore Roosvelt’in, ‘Dünyada herkesten önce ezmek istediğim iki güç İspanya ve Osmanlı Devleti’dir.’ dediği kaydedilmektedir. İspanya Yahûdileri ülkesinden kovmuştur. Osmanlı Devleti ise tâ o zamanlarda kurulması düşünülen İsrail Devleti için Filistin’den toprak vermemiştir. ABD’li Yahûdiler Franklin Roosvelt’e ‘Bizleri Va’d Edilen Topraklar’a döndürecek olan yeni peygamberimiz’ diyerek umut bağladılar. Bunun zamanında altı köşeli Yahûdi yıldızı ABD posta idaresinin, asker miğferlerinin, deniz kuvvetleri mühürlerinin, şeriflerin işaretlerinin amblemi haline geldi.
Kök olarak Polonya Yahûdisi olan Nazım Hikmet Ran ile Selânikli Sabetayist bir aileye mensup olan Halide Edip Adıvar Türk edebiyat ve kültür alanında genç dimağlara devamlı yerleştirilmeye çalışılan isimlerdir. Nazım 1950’de Sovyetler Birliği’ne kaçmış, ‘Ben Sovyetler Birliği’nin çocuğuyum, beni Stalin yarattı’ demek bedbahtlığını göstermiştir. Halide ise hayatında zikzaklar çizip durmuştur. Osmanlı’nın baş düşmanlarından ABD başkanı Wilson’la fikir birliği bulunmaktadır. Onun adına İstanbul’da ‘Wilson Prensipleri’ cemiyetini kuranların başındadır. Ülkemiz işgal edildiği zamanlarda Amerikan mandası istemiş, Kurtuluş Savaşı’mızın başladığı sıralarda Sultanahmet’te hamâsî konuşmalar yapmış, sonra Kurtuluş Savaşı’nda cepheye gitmiş, Cumhuriyet’ten sonra Atatürk’e yapılan suikasta adı karışınca yurtdışına kaçmak zorunda kalmış, onun ölümünden sonra Türkiye’ye dönmüştür.
Görüldüğü gibi sadece çok az kısmını zikredebildiğimiz BU İSİMLER HEP AYNI KOORDİNATLARI TAKİP ETMİŞLER, HEP AYNI NOKTAYI HEDEF ALMIŞLARDIR. HEPSİ DE ANADOLU İNSANININ BAĞRINA ATIŞ YAPMIŞLARDIR. NETİCEDE OSMANLI DEVLETİNİN YIKILMASINA YOL AÇMIŞLARDIR. Bu ‘Küfür tek millettir’ hadisinin açıklaması değil midir?

HAHAMLARIN DEĞİŞTİRDİĞİ TEVRAT, KİN VE NEFRET SAÇIYOR
Musa Peygamberle gönderilen dini ilk saptıranlardan biri Samiriyye’dir. Kendisine ilâhî Tevrat kitabı gönderilen Hz. Mûsâ Tûr Dağı’na Cenab-ı Allah’la mülaki olmaya gittiğinde Samiriye hemen altından bir buzağı yapmıştır. Kendisi ve etrafından bazılarıyla buna tapmaya başlamıştır.
Bundan sonra Yahûdi hahamlarının Tevrat’ta bir takım tahrifatlar yaptığını görüyoruz. Nitekim bu hususa bugüne kadar hiçbir kelimesi dahi değişmemiş olan Kur’an’da da temas edilmiştir. Kur’an’daki bir ayetin Türkçe meali şöyledir:
“Kitabı elleriyle yazıp sonra onu az bir değerle değiştirmek için ‘Bu Allah katındandır’ diyenlerin vay haline… Ellerinin yazdığından dolayı vay hallerine… Kazandıkları günahtan dolayı vay hallerine…” (Bakara Suresi - 79)
Tevrat’ın değiştirildiğine dair pek çok kayıt vardır. Onlardan biri Hayrullah Örs’ün kayıtlarıdır. Türkiye’nin büyük masonlarından Hayrullah Örs tarafından şöyle ifade edilmektedir:
“Eski Ahid, özellikle Tevrat (Mûsâ’nın 5 kitabı olan Tekvin, Çıkış, Levililer, Sayılar ve Tesniye) Yahûdiler ve Hıristiyanlarca yakın zamana kadar Tanrı’nın Mûsâ’ya doğrudan doğruya yazdırdığı kitap olarak kabul edilmekte idi. Ama ikiyüz yıldan beri yapılan incelemeler, bunların çok yeni diyebileceğimiz zamanlarda yazıldığını ve çeşitli maksatlarla tarih boyunca değişikliklere uğratıldığını ispatlamıştır.”
“Kahinler yazısı denen kısımlarda Yahûdi Şeriatı artık son ve kesin şeklini alır. Bunların bir hahamlar topluluğunun eseri olduğu anlaşılmaktadır. Bu topluluğun da bütün Mûsâ kitaplarını (Tevrat’ı) yeniden elden geçirmiş oldukları bellidir. Ama kendi koydukları kuralları hep Mûsâ’nınmış gibi gösterdiler.” (Hayrullah Örs - Musâ ve Yahûdilik)
Hahamlar, Muharref Tevrat’a kendilerine mutlak itaati emreden hükümler koymuşlardır.
“Levi oğulları, kahinler yaklaşacaklar, Rabbin onları seçti ve her dâvâ da, her döğüş de onların sözlerine göre olacaktır.” (Tesniye 22/5)
“Ve her kim, Allah’ın Rabbe hizmet etmek üzere orada duran kahini ve hakimi dinlemeyerek küstahlıkla davranırsa o adam ölecektir.” (Tesniye 17/2)
Hahamların tutumlarıyla alâkalı olarak Kur’an’da şöyle bir ayet bulunmaktadır:
“Halbuki onlardan (hahamlık eden) bir zümre vardır ki Allah’ın kelamını (Tevrat’ı) dinlerdi de akılları aldıktan sonra onlar bunu bile bile tahrif (ve tağyir) ederlerdi (bozup değiştirirlerdi.) (Bakara Suresi - 75)
Tevrat’a hahamlar tarafından sokulan ve insanî yönden çok uzak olan bazı hükümler şöyledir:
“Yahûdi olmayanın malı mülkü sahipsiz sayılır. Ona herkesten önce el koyan Yahûdi, onun sahibi olur.” (Talmut Hosem ha-mişpat 156-5)
“Yalnız Yahûdi olanlara insan gözüyle bakılır. Yahûdilerden gerisi sadece birer hayvandır.” (Talmud Bölüm Hoşemha-mişpat Yoreh deah)
“Yahûdi olmayanın kanını akıtmak Allah’a kurban sunmaktır.” (Talmud Bölüm Hoşemha-mişpat Yoreh deah)
Yahûdiler için mukaddes topraklar olan Arz-ı Mev’ud’un sınırları da muharref Tevratlarında çizilmiştir:
“O gün RAB Abrahamla ahd edip dedi: “MISIR IRMAĞINDAN BÜYÜK IRMAĞA, FIRAT IRMAĞINA KADAR BU DİYARI, Kenîleri ve Kenizzîleri ve Kadmonîleri ve Hittîleri ve Perizzîleri ve Refaları ve Amorîleri ve Kenanlıları ve Gırgaşîleri ve Yebusîleri SENİN ZÜRRİYETİNE VERDİM!” (Tekvin - Bab: 16 Cümle: 18)
Muharref Tevrat’taki bu ve benzeri hükümler Yahûdilerce Arz-ı Mev’ûd ideolojisinin işareti sayılmaktadır.

YARIN: İNCİL’İN TAHRİFİ

Mustafa Akgün / Vakit