Abdurrahman Dilipak

Abdurrahman Dilipak

Depremler neyin habercisi

Kainatta Tesadüf yoktur, Tevafuk vardır.. Müthiş bir denge ve uyum vardır.

Kur’an-ı Kerim’de bu isimle özel bir sure vardır. 8 ayetten oluşan Zilzal suresi Mushaf’ın 99., nüzul sırasına göre 93. Suresidir. Nisa/Kadın suresinden sonra, Demir/Hadid suresinde önce Medine’de nazil oldu: “Yer o yaman sarsıntı ile sarsıldığı, Yer, içindeki ağırlıkları çıkarıp dışarı attığı, Ve insan: “Ona ne oluyor?” dediği zaman. O gün yer, bütün haberlerini anlatır. Çünkü Rabbin ona vahyetmiştir. O gün insanlar, amellerinin karşılığı kendilerine gösterilmek üzere bölük bölük çıkacaklardır. Her kim zerre kadar hayır işlemişse onu görecektir. Her kim, zerre kadar şer işlemişse onu görecektir”.

Burada açık bir şekilde kıyamet gününe bir gönderme var.

Bize kıyamet gününü hatırlatıyor. Öte yandan, deprem bir uyarı olduğu gibi aynı zamanda Allah’ın bir lütfudur.

Tabiat, sünnetullaha uygun olarak kendini yenilemektedir.

Dünya güneş etrafından yaklaşık saatte 105 bin 444 Km ile 101.844 Km arasında bir hızla hareket ediyor. Ama kendi etrafında Ekvator üzerinde saatte 1670 Km ile dönüyor.

Güneş, Samanyolu Galaksisi içinde saniyede 200-220 kilometre hızla hareket etmektedir. (Saatte 72.000 Km) Bu hızla, galaksi merkezi etrafındaki 1 tam turunu 200-250 milyon yılda tamamlayabilmektedir. Uçak çıkarken, inerken oluşan basınç bizi rahatsız eder. Aracınız saatte 200 Km’nin üzerine çıkınca küçücük bir sarsıntı sizi savurur. Peki, aynı anda en azından bildiğimiz kadarı ile kendi etrafımızda, güneşin etrafında ve samanyolunun etrafında olağanüstü bir hızla hareket ederken neden hiç hissetmiyoruz?

Deprem’den söz edip de Kadir Sütçü’den DEKOS’dan söz etmemek mümkün mü? Geçen gün Sütçü, WhatsApp’dan bir bilgi not gönderdi: Dünyada bir yılda atmosfere 3.104.674.672.000 kg dengi ısı/enerji salınıyor. Bir günde atmosfere 8.505 958 005 kg dengi enerji salınıyor. (0 Karbon şarlatanlarına duyurulur) Ayrıca diğer gök cisimlerinin iten ve çeken elektromanyetik etkileri ile boşlukta duruyoruz ve bu hareket devam ederken bir yandan da dünyamız kendi enerjisini üreterek sisteme katkı sağlıyor, diğer gezegenler, gök cisimleri gibi.

Tüm dünyada istisnalar dışında denizlerin ya da toprağın 4 metre altında sabit 18 derece ısı var. Ve bu ısı derine indikçe 33 metrede 1 derece artar.

Deprem yer, gök ve manyetik alan, yeryüzünde yaşayan canlıların etki mekanizması ile etkiliyor ve etkileniyor ve sonuçlar hava, su, toprak, bitki, hayvan ve insan, tüm canlıları ve cansızları doğrudan ve dolaylı olarak etkileyebiliyor. Bunun ekonomik, içtimai, siyasi sonuçları olabiliyor. Kur’an-ı Kerim’de sözü edilen Şira ve Tarık yıldızları, biri olağanüstü çekme gücü, ötekisi pulsarlar şeklinde darbeli itme gücü ile dünyamızı dönemsel olarak etkiliyor. Bunların hepsi tam bir uyum içinde ve bu durum bütün kozmozda yaşanan bir süreç.

Bu itme ve çekme acaba dünyamızı nasıl etkileyecek. Sadece güneşteki patlama değil, mesela bu olayda depremleri tetikleyebilir, volkanlar patlayabilir, manyetik fırtınalar canlı ve cansız hayatı etkileyebilir.

Mesela yüksek irtifa ve alçak irtifa uyduları ya da yeryüzündeki radar sistemleri, antenler, röle istasyonları, bu manyetik fırtınadan etkilenemez mi?

Hadi bir adım daha atalım, Kur’an-ı Kerim’deki Yecüc-Mecüc diye bahsedilen, İncil’de Gog-Magog diye haber verilen topluluk bu süreçte seddin yıkılması ile yeryüzüne yayılabilirler mi?

Şira; Güneş’ten daha büyük ve parlaksa, dünyaya yaklaşacaksa, gökte, hem doğuda, hem batıda iki güneş görülebilir mi? Bunu yeni bir güneşin batıdan doğması şeklinde yorumlamak mümkün olabilir mi?

Asıl sorun ne biliyor musunuz?

Fıtrata, yaratılışa yabancılaştık. O korumamız ve kendi hayat alanlarını dengeyi bozmadan düzenlememiz gerekirken bozduk.

Bunun asıl sebebi ahlaki bozulma. Hem kendimize, hem birbirimize ve hem de tabiata zarar veriyoruz. Düzenliyoruz, ıslah ediyoruz derken de bozuyoruz. Biz kendimizi değiştirmeden sonuç değişmeyecek. Modern bilim, tarihte herhalde bu pandemi sürecinde tartışıldığı kadar hiçbir zaman tartışılmadı. Birileri bilimi mutlaklaştırdı ve onu sanki dine karşı bir din, hatta Allah’a karşı, insanı ve fıtratı hedef alan, bir savaşın aracı haline getirmeye çalıştı. Bugünkü modern bilim ve akıl, yapay zekâ sanki bir put haline getirildi.

Yarın bu konuya devam edelim. Aslında bu kadar uzun yazıdan okur da, bu işin mutfağındaki arkadaşlar da şikâyetçi ama dün, bugün, yarın, din, bilim ve hayata dair sorumluluklarımızı birlikte ele alınca iş uzuyor. Beni bağışlayın ve hakkınızı helal edin.

Selam ve dua ile.

Bu yazı toplam 388 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar