Abdurrahman Dilipak

Abdurrahman Dilipak

Depremin Faturası

Derin Gerçekler

Dün 2 yazım yayınlanmıştı, bu depremle ilgili 2. Yazım olacak.

Görünen o ki, Depremin ekonomik, sosyal, siyasi faturası çok ağır olacak. Bu musibet, binlerce nasihatdan daha önemli bir ders olur umarım. Aklımızı başımıza alalım. Merhametimizi kuşanalım. Merhametimiz gazabımızdan, sevgimiz nefretimizden büyük olsun.

Depremin Maraş, Antep, Urfa, Hatay, Kilis, Diyarbakır, Adıyaman, Adana, Osmaniye, Malatya, Hatay ve Mersin’de ciddi etkileri oldu. 12 İl. Bu 12 İlin Nufusu 15.600.000 cıvarında. Yani Türkiye nüfusunun %18’i. (Maraş 1.200.000, Antep 2.150.000, Urfa 2.200.000, Kilis 150.000, Diyarbakır 1.800.000, Adıyaman 650.000, Adana 2.300.000, Osmaniye 600.000, Malatya 900.000 ve Hatay 1.700.000 ve Mersin 2.000.000). Şu ana kadar yapılan açıklamalar gerçeğin bütününü ifade etmiyor. Hafta sonunu beklemek gerek.

Bölgede durum bugünden yarına normalleşmeyecek. Enkaz’ın kaldırılması bile aylar alabilir. Bu durumun ağır bir ekonomik faturası olacak. Bu illerdeki göçmenler için de zor bir durum. Mevsim kış. Bu durumda bölgeden ciddi bir göç sözkonusu olabilir.

Depremin GAP bölgesine doğru genişlemesi durumunda, Baraj bendinde bir yıkıma veya çatlağa sebeb olması durumunda oluşacak enerji açığı bütün ülke genelinde hem sivil tüketim ve hem de sanayi açısında ciddi bir krize sebeb olabilir. Barajın kullanım dışı kalması tarım açısından da bir felaket olur. Bendin yıkılması çevre iller açısından ve eş zamanlı olarak Suriye ve Irak için büyük bir can kaybına ve yıkıma sebeb olabilir.

Suriye’de 1973 yılında Tabqa ve Türkiyede bir yıl sonra 1974 yılında Keban barajları işletmeye açıldı ve barajların doldurulmaya başlandığı bu süreçte Irak’a Fırat nehrinden ulaşan su miktarında azalma olması iki ülke arasında tartışma konusu olmuştu. Bugün Tabqa’da hasar oluştuğu söyleniyor. Tabqa’daki hasar Türkiye’ye zarar vermez, ama Türkiye’deki hasar Suriye’yi de, Irak’ı da yıkar geçer.. Bugünden depremin ilk 3 günkü ekonomik maliyetinin 30 ile 50 milyar dolar olacağı tahmin ediliyor.

Bu depremin İstanbul ve Ege depremini etkilemesinden endişe ediliyor. O zaman işin renginin değişmesi sözkonusu tabi. İstanbul depremi bütün Türkiye’yi etkiler. Ege depremi ise, hem Ege’yi, dolayısı ile adaları ve hem de Yunanistan’ı etkileyecektir. Bu saatten sonra Güneydeki deprem, Irak ve Suriyeyi, hatta Sinadan uzay hat dolayısı ile Filistin, Lübnan ve Ürdün’ü de etkileyecektir. NEOM ve LİNE’nin de bu depremden etkilenmesi sözkonusu.

TeoPolitik açısından bu konu, Mehdi, Mesih, Meşiah, Yecüc-Mecüc / Gog-Magog, Deccal /Anti Chirist, Melheme-i Kübra/Argemedon, Dabbetül Arz, Süleyman Mabedi, Emanet sandığı ile de ilişkilendirilecektir. Zaten İzmir ve çevresindeki 7 kilise Yuhanna Vahyinde anlatılır. Hatay ve Urfa da Yuhanna vahyinde anlatılanların gerçekleşme alanıdır.

Şu anda ayın 13’üne kadar Yas ilan edildi. Okullar ve TBMM tatil. Bu durumda 14 Mayıs’da artık seçim mümkün değil. Zaten bu deprem bölgesinde 15 milyon’un üzerinde seçmen var. Bunlardan ölenler yanında göç edenler, adres değiştirenler olacak, seçmen kütüklerinin yeniden hazırlanması, milletvekili sayısı da yeniden belirlemek gerekebilir. Dolayısı ile Haziran ayına bile seçim yetişmeyebilir ve bu seçimler, eğer bölgedeki ve ülke genelinde bu depremsellik ve artçılar devam edecek olursa, 31 Mart 2024’de yapılacak yerel seçimler bir genel seçime dönebilir. Bu şartlarda sağlıklı bir seçim kampanyası yapılamayabilir. Zaten süreç abuk-subuk bir hal almıştı. Bu ittifaklar nasıl bir hal alır onu da bilmiyorum.

Zaten bu depremler devam edecek olursa, ya da bölgedeki diğer askeri hareketler Türkiye üzerinde bir tehdide dönüşecek olursa bu seçimler 2024 Martında da yapılmayabilir. Bu durumda bugünkü parti grubları, parlemento aritmetiği o zaman mevcut durumunu korur mu onu da bilemem. Ekonomik durum politik polemikler, toplumsal bir stres sonucu sokak hareketlerine dönüşebilir mi? İç ve dış dengeler aslında böyle bir riski beraberinde getirebilir.

Zaten İstanbul depremi olursa ondan sonra ne olur bilmiyorum. İstanbul depremi de zamanını doldurdu. Geçen her gün depremin riskini biraz daha artıracaktır. Hiçbir siyasi kanat, tek başına bu yükü taşıyamaz. Türkiye bu şartlarda siyasi polemiklere bu defa daha fazla dayanamayabilir. Zaten siyasi partiler, liderler, hepsi inanılmaz değer, itibar kaybettiler. Eğer işler kontrolden çıkarsa, uzun süre kendine gelemeyebilir. Onun için siyasilerin bu kestin sirke politikasından bir an evvel vazgeçmesi gerek. Bu trollerin geri çekilmesi gerek. Kesinlikle hem kadrolarını, hem de programlarını gözden geçirmesi gerek. CoVID sürecindeki vurdumduymazlığı tekrarlayamazlar. Uluslararası sistemin dümen suyunda ilerleyemezler. Ben yaptım oldu diyemezler, yolsuzluk ve adaletsizliği daha fazla görmezden gelemezler.

Bu arada Maraş depreminden çıkartılan derslerle, muhtemel İstanbul depremi senaryosunun revize edilmesi gerekiyor. Kız aylarında ısının () derecelere düştüğü ortamlarda enkaz altında hayatta kalma süresi 72 saat değil, sadece 12 saattir. Süre sonunda canlı kurtarma olmaz, sadece ceset toplanır. Onun için kurtarma operasyonu sadece profesyonellerle değil, sivil gönüllülerle olması gerekir. Profesyoneller iş makinası kullanılan ortamda teknik yöntemlerle çalışırlar. Sivil gönüllüler, doktor, hasta bakıcı, mühendis, taşeron, her kimse, yüzeye yakın enkazlarda sür’atle ve gece - gündüz demeden kurtarma çalışmalarına katılmaları gerekir.

Afet bölgelerine giriş çıkışlarda bile sorunlar yaşandı. Giriş çıkışlar için toplanma merkezleri oluşturulamadı, aynı durum İstanbul depremi açısından çok daha zor olacak. Bölgede kış şartlarında ısınma sorun oldu. Katalitik sobalar ve sair ısınma imkanları şimdiden hazırlanmalı. Elektirik ve doğal gazın kullanılamadığı şartlarda bu durum ciddi bir hal olabilir.

Hava, kara, deniz, demir yolu bağlantıları, köprüler, tüneller ile ilgili alternatif senaryolar inşallah hazırdır. Bu son deprem Hrişoma’nın 500 katı kadar yıkıcı bir güce sahipmiş. Charlo Hebdo, yıkılan şehrin enkazını çizmiş ve üstüne yazmış, Tanka-topa gerek kalmadı diye!

Tarık ve Şira ya da Niburi ve Marduk’un hareketlerine dikkat! Hem “Zilzal suresi”ne bakın ve hem de “Tarık suresi”ne!, “manyetik kutup”daki değişime dikkat! Yer kürenin merkezindeki çekirdekdeki yavaşlamaya dikkat! Şuman Rezonansı’nı bir yere not edin! Kadir Sütçü (DEKOS etkisi) ve Hollandalı deprem uzmanı Frank Hoogerbeets’i dikkate alın derim.

Konuyu Hristiyan dünyasının teolojisi açısından öğrenmek isteyenler “Yuhanna Vahyi”ne bir baksınlar. Allah’ın yardımı olmadan işimiz zor. Ve biz bu halde iken de Allah bize yardım etmez. Allah cahillere ve zalimlere yardım etmeyeceğini, onların üstlerine pislik yağdıracağını ve işlerini sarp dağlara sardıracağını söylüyor. Herkes “içlerindeki beyinsizler”den yakasını kurmaya baksın, yoksa “içimizdeki beyinsizlerin işledikleri yüzünden” helak olabiliriz. Gelecek günler geçen günleri aratabilir. Bu depremler dana uzun süre devam edecek gibi, tüm dünyada.. Volkanlar patlayacak, başka afetler de olabilir. Unutmayalım, Allah’ın kolaylaştırdığından daha kolay, zorlaştırdığından daha zor bir şey yoktur.

Kim bu beton yığınlarının sorumlusu, hangi hırsız müteahhidler çaldı demiri, çimentoyu, hangi muhteris kesti kolonu, Hangi rüşvetçi, torpilci belediye yetkilisi, bürokrat ya da denetçi ruhsat verdi bu binalara, kim bu fay hattına diktirdi bu binaları, hangi mimar hangi mühendis, hangi şehir plancısı. Hangi politikacı bu gerçekleri, haksızlıkları gördü ve sustu! Bunların o haram paralarla yaptıkları evler günah evleri. Ve bütün bu günahların toplamı gizli bu afetlerin içinde. Necaset ve Hades gizli, Sonuçta bu işlerin varacağı yer burası idi. O konteynerlerdeki kanlı ve kirli paralarda gizli bu cinayetin faturası. Bu dünyada sorulmayan hesabların sorulacağı bir gün var! Birileri, bunun ne anlama geldiğini bilmese de bilecekleri bir gün var: Allahu ekber! Bu ne ilk ve böyle giderse ne de sonuncu olacak.

6000’e yakın bina yıkılmışsa (Daha tam sayıyı bilmiyoruz, çünkü ulaşılamayan yerler var), siz en az 10.000 ceset torbası hazırlayın. Daha yaralılardan ölenler olacaktır. Hasarlı binalar bunun en az bir kaç katıdır. Yaralılar, ölenlerin kat be kat fazlası olacaktır.

Şimdi şehirde mahsur kalan biçareleri tahliye için kolları sıvayalım. Kendi imkanları ile çıkabileceklere yok verelim, yol açalım! Övünmeyi-dövünmeyi bırakalım, olan oldu artık, yaraları nasıl saracağız ona bakalım. Bundan sonra, başka yerlerde olacaklara odaklanalım.

Ne demişler: Alma mazlumun ahını, çıkar aheste aheste. Zulm ile abad olunmaz. Haram yolla elde edilen para, makam, mal ile saadet olmaz. Gelecek günlerin geçen günleri aratmaması için, yönetimin de, yerel yönetimin de, Media’nın da, toplumun da kendini düzeltmesi gerekir. Ve önce şu Haram paralar, haram işler, ahlaksız, cahil müptezellerden yakamızı kurtarıp, dilimizi de temizlememiz gerek.

Selam ve dua ile.

Bu yazı toplam 374 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar