Abdurrahman Dilipak

Abdurrahman Dilipak

Büyük Felaket

Deprem bu kez 7.7 ile Güney’i vurdu. Türkiye’yi Kuzey’de, Batı'da ve Güney’de 3 büyük deprem bekliyor. Aslında önce İstanbul, sonra Ege, Ardından Girit’ten Kıbrıs’a, oradan Mısır deltasına, Sina’dan Lut gölü fay hattından Amik ovasına, Gavur dağından 90. Derecelik bir dönüşle, Adıyaman üzerinden GAP’ı vuracak bir deprem.

GAP’ı vuracak bir depremi, 1990’de yayınladığım, İran’da Amerikan elçiliğinde ele geçirilen CIA belgelerindeki Türkiye ile ilgili raporlarda görmüştüm. GAP Fay hattı üzerine inşa edilmişti. Bir deprem halinde, bendin yıkılması durumda Türkiye, Suriye ve Irakı etkileyecek bir yıkımın ardından bölgede büyük bir susuzluk yaşanabilirdi. Ardından bölgede “su savaşları” başlayabilirdi. Bendlerde eve baraj tabanında yarılma ve hasar olması halinde ise, GAP havzası bataklığa dönebilir. Sulama ve elektrik üretimi durabilir, havza bataklığa dönebilirdi. Yine bu durum Türkiye ile birlikte Suriye ve Irakı da etkileyebilirdi. Bu yıkımın etkisi, sadece bölgeye değil, bütün Türkiye’de hissedilebilirdi. GAP Türkiye için enerji üretimi açısından büyük bir değer ifade edebilmektedir. Ve tabi sulu tarım için de önemlidir.

Ege hattı, İzmir- Muğla, Çanakkale için olduğu kadar Girit ve Rodos’la birlikte bütün adalar, Türkiye ile birlikte Yunanistan’ı da yakından etkileyecek bir durum. Adalar da Yunanistan’da olunca Egedeki kırılma Türkiye’ye nisbetle Yunanistan’ı daha fazla etkileyecektir.

Girit’ten sonra Fay hattı Kıbrıs üzerinden, Sina’ya uzanıyor. Filistin hem Sina’ya doğru, hem de Sina dönüşü en fazla etkilenecek bölge. Sina’ya doğru Fay hattı denizde olduğu için sahil şeridi çok etkilenebilir ama deniz darbenin şiddetini azaltacaktır. Bu Fay hattı, Sina’ya doğru giderken Gazze’yi ve Mısırı daha şiddetli vurabilir. Sina’dan dönüş Kudüs ve Ürdün de yıkıma sebeb olabilir. Lut gölü üzerinden Şam - Halep yolu ile bu fay hattı Amik ovasına uzanacak ve buradan, bu gün olan depremin merkezindeki Ahir dağı ve Gavur dağı arasında Cerit vadisinden Adıyaman’a uzanacaktır.

Amik ovası (Gavur gölü)ndaki sarsıntı, Antep, Hatay, Maraş, Kilis, Osmaniye’yi sallar. Fırat-Dicle Havzası ile yukarı Mezopotamya ovalarında yer alan 9 ili (Adıyaman, Batman, Diyarbakır, Gaziantep, Kilis, Mardin, Siirt, Şanlıurfa, Şırnak) GAP bölgesinde yer almaktadır. Bu bölgedeki fay hattı, Plaka olarak aşağıdaki Irak ve Suriye yanında, Ürdün, Lübnan, Filistin’i de sallayacaktır.

Bu Amik ovası kavşağı önemli. Buradaki hareketlilik garip bir şekilde İstanbuldaki fay hattını tetikliyor. İstanbul’daki fay hattı da, California’daki Saint Andreas fay hattını etkiliyor. Bu iki fay hattı benzer özellikler gösteriyor.

Bu depremle ilgili risk bölgesinin dışında sadece Bolu dağının Güneyi işe, Toros’ların Kuzeyi kalıyor. Tabi, mesela Konya ovasında yeraltı sularında çok büyük kayıp var. Orada Tuz gölünün doğusu daha güvenli gözüküyor. Bakın, nasıl İstanbul, bütün balkanlar ve batının Ortadoğu denilen coğrafyaya karadan tek bağlantısı ile, bugün deprem olan yerde, bu girişin, bölgeye en büyük çıkış kapısıdır.

Bu Amik ovası ayrıca, jeoPolitik ve JeoStratejik önemli yanında TeoPolitik açıdan da çok çok önemli bir bölgedir.

İstanbul aynı zamanda Baltık’lardan Azak/Karadeniz , Boğazlar, Marmara, Ege üzerinden, Süveyş bağlantılı Kuzey kutbuna açılan denizden bir hat oluşturur ve İstanbul Doğu-Batı / Kuzey-Güney aks’ının tam merkezinde yer alır. İstanbul’a Hava, kara, deniz, demir yolu ile her gün ortalama 5 milyon insan giriş-çıkış yapar. İstanbul bu anlamda dünyanın Aort damarı gibidir. İstanbul depremi bu açıdan sadece kendini değil, Amerika kıtasını, kutupları, Avusturalya, Japonya, Endonezya gibi ülkeleri hesaba katmazsanız, İhtiyar kıtanın nerede ise tamamını etkileyecek konumdadır. Çin ve Hindistan’ın İpek yolu ve Baharat yolunun, Hazar’ın altından, üstünden ve okyanus yoluyla, Basra’dan ve Kızıldeniz’den girişler yaparak deniz yoluyla bu bölgeden geçtiğini de hatırlamak gerekir.

Eskiden Siverek’te liman vardı. Fırat üzerinden Basra körfezine gemi ile gidilebiliyordu ve oradan Hind-i Çin’e bir bağlantı vardı. Trans Kafkas koridorundan Mogollar’ın Atilla zamanında Roma’ya kadar gittiğini unutmamak gerek.

Maalesef biz bu üzerinde yaşadığımız toprakların bize sunduğu zenginliklerin ve beraberinde getirdiği risklerin pek farkında değiliz. İstanbulda sahile gökdelen yapan akılsızlıkla zenginliklerden yararlanamıyor, riskleri de dua ile istenen belaya dönüştürüyoruz. Bir imparatorluğun bakiyesi olarak dünyanın orta yerinde 40 kavimden oluşan 40 dilli bir medeniyete asırlarsa ev sahipliği yap sonra da çık Türkçülük, Arapçılık, Kürtçülük yap! Bu topraklara sonradan geldiğini iddia et, sonra da komşunu kovmaya kalk! Güney Anadolu fay hattındaki bir kırılma kıyamet gibi bir dehşeti ifade ediyor ve o coğrafya baştan sona Kürt bölgesi. Birbirimize yardım etmemiz gerek, çık düşmanlık yap! O zaman belamızı buluruz işte. İzmir’de laikçilik oyna! O bölgedeki 7 kilisenin kıyamet teolojisi ile ilgili Yuhanna vahyinde anlatılanlardan haberi var mı onların!? Ya da El Bab, Amik ovası, Gavur dağı, Gavur gölü, Samandağ, Hatay’ın kıyamet teolojisindeki yeri, önemi ne?

Bir yandan TransHumanizmcilik oynayacaksınız, Biyolojik cinsiyet / Toplumsal cinsiyet ile birlikte Aileyi yokedeceksiniz, sonra da kabilecilik yapacaksınız. Siz hangi ulus, hangi halktan söz ediyorsunuz!? Ne insanlık, ne Müslümanlık kalacak bu gidişle. Birileri de bizlerin kanları ve gözyaşları üzerine kendilerine iktidar ve servet üretecekler. Siz birbirinizin kafasını, kolunu kırmaya devam edin. Hani güzel söz ve hikmetle ortak bir kelimeye çağıracak ve kardeş olacaktık.

Ya hu, Türkleri kendi aralarında saflaştırayım deseniz, Kazak’ı, özbeki, Tacik’i, Karayı, Gagavuzu yine birbirinize girersiniz. Kürtleri toplasanız, Gurmanço, Zaza, Sorani, Müslüman, Ezdi, sağcı-solcu, sünni-alev birbirinize girersiniz. İstiklal marşının şairi ne diyordu: “Fikri kavmiyyeti tel’in ediyor peygamber”.. Biz bu akılsızlıkla devam edecek olursak, düşmana gerek yok, birbirimizin başını yeriz zaten, düşmanların da oyuncağı, maskarası oluruz. Zaten olmuşuz. Onlar da “tavşana kaç, tazıya tut” diyorlar. Şu seçim sürecinde yaşanan da o değil mi? Hepsi beyaz efendilerinin huzurunda sus pus, sonra dışarı çıkınca kahyalar birbirine giriyor. Öyle olunca Allah da belamızı veriyor.

Ne diyordu Akif: “Sen, ben, desin efrat, aradan vahdeti kaldır; / Milletler için işte kıyamet o zamandır! / En büyük düşmanıdır ruh-u Nebi (sav) tefrikanın (bölücülüğün), / Adı batsın onu İslam’a sokan kaltabanın! / Sahipsiz olan bir memleketin batması haktır; / Sen sahip olursan bu vatan batmayacaktır! / Girmeden tefrika bir millete düşman giremez; / Toplu vurdukça yürekler onu top sindiremez!”

Allahtan korkun da seçim bahanesi ile ortamı daha fazla germeyin. Keskin sirke küpüne zarar verir. Merhamet edin ki, Allah da size merhamet etsin. Allah cahillere, zalimlere, müstekbirlere, yalancılara, mütrefinlere, fasıklar topluluğuna yardım etmez.. Gelin Tevbe edelim. Yoksa gelecek günler geçen günleri aratır. Allah size bu gidişle yardım etmez. “Yandık dersiniz, boğmaya kan gönderir”. Umduklarınızdan mahrum olursunuz, korktuklarınız başınıza gelir. Sabrı ve merhameti kuşanalım.

Selam ve dua ile.

Bu yazı toplam 409 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar