Abdurrahman Dilipak

Abdurrahman Dilipak

Bugün seçim var

Kibriti gözümüze çok yaklaştırınca arkasında bir ormanı kaybediyoruz. İnsan akıl baliğ olduğu günden, aklını zail edene kader, ya da ölene kadar her an bir imtihanla karşı karşıyadır. Hep seçecektir, iyi-kötü, güzel-çirkin, doğru-yanlış, hak-batıl.. Yediğiniz-içtiğiniz, söylediğiniz, sustuğunuz, baktığınız, yüz çevirdiğiniz, kulak verdiğiniz ve yüz çevirdiğiniz her an, bir “seçim” yapmış oluyorsunuz.

Unutmayın, yaptıklarınız, yapmanız gerekirken yapmadıklarınız, söyledikleriniz ve söylemeniz gerekirken söylemediklerinizin toplamı sizin seçimlerinizdir ve bu seçimlerin toplamı ise imtihanınızdaki doğrular ve yanlışlarınızdır.

Hiçbir doğru yanlışı götürmez, belki ahval-i şahsiye-ye müteallik bir meseleden dolayı bağışlanır/affedilirsiniz. Yoksa birinden çaldığınız, ötekine verdiğiniz karz-ı hasen, ya da sadaka ile mahsub edilmez.

Mesela yetim malına tamahınız, kıldığınız namazın sevabını götürebilir. “Vay o namaz kılanların haline ki” diye başlayan ayeti hatırlayın. Haram mal ya da para ile sadaka olmaz. Helal para ile haram mal ya da hizmet alırsanız, günahınız azalmaz. “Sakın, Allah’ı zalimlerin yaptıklarından habersiz sanma! O sadece, onların işini bir güne erteliyor ki, o gün gözler dehşetten dışarı fırlamış; başları yukarıya kalkık, bakışları bir noktaya sabitlenmiş, zihinleri bomboş kalmış olarak toplanma yerine koşarlar.” (İbrâhîm 42-43)

Unutmayın bizi gören, duyan, bilen, hüküm sahibi, kadere, rızka ve ecele hükmeden bir Allah var!

Kimsenin kimseye hiçbir faydası olmayacağı bir günde, annenin çocuklarından kaçtığı bir günde yalnız başınıza imtihan olacaksınız, ellerimiz, dillerimiz, gözlerimiz, kulaklarımız lehimizde ve aleyhimizde şahitlik edecekler. Zaten Kiramen Katibin’in tuttuğu kayıtlarda her şey yazılı olmasının yanında, Levh-i Mahfuz’da yaratılan her şeyin evveli-ahiri, zahiri-batını kayıtlı değil mi? Allah’ın (cc) ezeli ve ebedi bilgisi bunları kuşatmıyor mu?

Bakın kimse kurtarıcı beklemesin. Bu dünyada da, ahirette de kurtarıcı yok. Haşa babanız peygamber olsa gelse sizi kurtaramaz. Kaldı ki, bundan sonra peygamber gelmeyecek. Hz. Muhammed (sav) hatem-ün nebi değil mi idi. Peygamberlerin kurtarıcı gücü yok.

Peygamberinizi, şeyhinizi, liderinizi, örgütünüzü İlah ve Rab edinmeyin, sonra müşriklerden olursunuz! Peygamberler kurtuluşa çağırırlar. Kurtarıcı, bir hidayet rehberi arıyorsanız, o “Allah’ın ipi” hükmünde, “Allah’ın hizbi”nin “yol haritası”, içinde eksiği, fazlası olmayan, “Yaratan’ın yaratılana vahyettiği bir yaşama biçimi” olan, “Allah’ın açıklanan rızası”nı ihtiva eden Kitab’a tutunun. O mü’minler için şifa ve rahmet vesilesidir” Ve “İnkârcıların ise hasarını artırır”. Eğer peygamberlerin kurtarıcı gücü olsaydı, oğullarını, babalarını kurtarırlardı. Kalplere hükmeden yalnız Allah’tır. Ve Şeytan da Allah’ın iradesi içindedir. Biz Allah’ın iradesi içinde O’nun rızasına tabi olanlardanız. Amentüyü hatırlayın “Hayır da şer de Allah’ın iradesi içindedir.

Herkes, siyasi seçimle kilitlenmiş. Allah (cc); sadece “sebze fiyatları”nı değil(!?), partilerin genel başkanlarını, ülkelerin yöneticilerini de kendi belirliyor. İhalelerin kime verileceği, hangi işe kimin tayin edileceğini, hile ile ya da hakkı ile sınavı kimin kazanacağını belirleyen de O’dur! Onlara neye layıksalar ya da bir imtihan vesilesi olarak onlara yönetici tayin eden de Allah’tır! Yoksa siz falan gelir, filan da giderse kurtuluşa ereriz diye mi düşünüyorsunuz. Unutmayın “Size hayır gibi gelen şeylerde şer, şer gibi gelen şeylerde Allah hayır murat etmiş olabilir. Siz bilmezsiniz Allah bilir”. İnsanların ihtirasla istedikleri her şey onların imtihanı olur. O şey dua ile istenen belaya dönüşebilir. Gelen gideni aratır. Kınadığınız kişi ya da şeyle imtihan edilmeden canınız alınmaz.

Başkalarına öğütlediğimiz şeyler de bizim üzerinde titizlik göstermemiz gereken öncelikli görevlere dönüşür.

Eğer işler tersine gelişirse o işler dua ile istenen belaya dönüşür. Gelen günler geçem günleri aratır, kaçtığınızı sandığınız şeye doğru koşarsınız da, gidişatın farkına vardığınızda iş işten geçmiş olabilir.

Bizler her an bir seçim yapıyoruz. Bugünkü seçimleriniz yarın vekâlet seçimlerinizin bir protipidir.

O günkü seçiminiz ise, o günden sonraki dönemdeki seçimlerinize istikamet verecek bir seçim olacaktır.

Unutmayalım ki, asıl değişmesi gereken biziz biz! Biz kendi hakkımızdaki hükmü değiştirmeden, Allah’ın hükmünden razı olmadan Allah bizim hakkımızdaki hükmünü değiştirmeyecek.

Sahi, Allah’ın emri peygamberin kavli üzere aile kurarken Allah’ın emri ve peygamberin kavli’nden haberiniz var mıydı, ya da bu kurallara uygun bir aile hayatınız mı vardı, o seçiminiz nasıl bir seçimdi. O da büyük ve önemli bir seçim aslında. Nuh’un gemisi sadece tarihte yaşanmış bir olay değil, siz bir topluluğa katılıyorsanız, o geminin kaptanı kime benziyor. Hz. Nuh’a mı, yoksa gemiye binmeyenlere mi benziyor. Firavun ordusuna karşı Hz. Musa’nın peşine takılır mıydınız, hem de önünüzde deniz, arkanızda firavunun ordusu olsa. Tanrı kral(!?) Calud’un 100.000 kişilik ordusuna karşı, Talud’un derme çatma 70.000 kişilik ordusuna katılır mı idiniz? Hani o ordunun 69.700’ü içme, içecekseniz de bir avuçtan fazlasını içmeyin dendiği halde içip bayıldığı halde, ayakta kalan 301 kişiden biri olsanız, savaşmak için nehrin karşısına geçer miydiniz?

Allah (c.c) bize niçin bütün bunları misal veriyor acaba, hiç düşündünüz mü? Hani İsrailoğulları, Hz. İşaya’dan kendilerine, Calud’a karşı peşinden gidecekleri, ya peygamberler soyundan mucizeler ve kerametler gösterecek biri ya da krallar soyundan güçlü bir kurmay komutan istemişlerdi de, Allah onlara “içlerinden biri”ni komutan tayin etmişti. Hatta onlar Calud’a karşı ne yapacaklarını konuşurken, zırhı ve kılıcı olmayan daha çocuk yaşlarındaki Davud, Calud’a karşı sapanı ile koşup, kim bu diye başındaki miğferi çıkartan Calud’u sapan taşı ile devirmişti.

Sahi şimdi bundan nasıl bir ders çıkartmamız gerekiyor.

Neticeyi belirleyen liderin kılıcının keskinliği, onun cesaret ve maharetinden ibaret olduğu gibi bir zanna sahip değilsiniz umarım.

Kimse, Allah’ın yetmeyen gücüne güç, yetmeyen parasına para, yetmeyen aklına akıl yetirecek değildir, haşa! Kimse insanların kaderini değiştirecek bir güç vehmetmiyordur kendinde umarım. Allah (c.c); bizim mallarımız, canlarımız ve sevdiklerimizle, kimi zaman artırarak kimi zaman eksilterek imtihan edecektir. Göklerin hazinelerinin anahtarı ya da ordularının komutası Allah’tan başka kimsenin elinde değil! Allah başlangıçtan bugüne servet ve iktidarı halklar ve ülkeler arasında evirip çevirmektedir ve bundan sonra da böyle olacak..

Bugünkü seçim, Hak-Batıl seçimidir ve bu seçimi kaybedenler için seçen ya da seçilen olmanın bir değeri yoktur. Bugün ne yapıyorsanız asaleten yapıyorsunuz, yarınki seçiminiz vekâlet seçimidir. Asaleti olmayanın vekâletinden ne olur ki! Tencere yuvarlanır, kapağını bulur. Vekâletinizi Şeytanların dostlarına veriyorsanız, cehennemde yerinizi hazırlayın. Öncelikle münafıklardan, sonra inkarcılar, müşrikler, fasıklar, müstekbirler, cahiller, zalimler, mütrefin’lerden uzak durun. Onları yanınızdan uzaklaştırın ve siz de onlardan uzak durun.

Evet, sahi Allah’ın İstanbul Sözleşmesi’ne, Lanzarote’ye, sizin yaptığınız yasalara karışmadığını mı düşünüyorsunuz. O biyolojik cinsiyet, TransHumanizm, Fıtrat’a müdahale konularına Allah karışmıyor mu, Faiz’e karışan Allah, Enflasyon’a, devalüasyona, pazarcının terazisine karışan Allah para değerlerindeki oynamalara karışmıyor mu sanıyorsunuz.. Allah’ın şahidlikle ölçüsünün dışında, aksine şahidlik kurallarına, mal birliği, miras paylaşımı gibi konulara karışmıyor mu sanıyorsunuz! Bu zanlarınızın gerçek olup olmadığının insanlara gösterileceği bir gün var, seçimlerin de seçimlerinin yapılacağı bir gün. O gün için bugünden hazırlıklarımız tamam mı? Selam ve dua ile.

Bu yazı toplam 444 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar