Abdurrahman Dilipak

Abdurrahman Dilipak

Bu Ramazan toplu iftarlardan uzak duralım!

Derin Gerçekler

11 Mart’ta Ramazan başlıyor. 5 gün kaldı. Boynu bükük ve utanç içinde bir Ramazana hazırlanıyor “Namaz kılanlar”! Hatırlayın ayet ne diyordu, “Vay o namaz kılanların haline ki…” kimdi onlar.

Sahi Nisa 75’de ne deniyordu: “Neden Allah yolunda ve zayıf düşmüş erkek, kadın ve çocuklar için savaşmıyorsunuz? Öyle zayıflar ki; ‘Ey Rabbimiz! Bizi, ahalisi zalim olan bu şehirden çıkar; bize kendi katından bir sahip kıl ve bize kendi katından bir yardımcı ver.’ Derler”. “Nisa suresi”ndeki bu uyarıyı kadınlar çocuklarına hatırlatsın ve desinler ki, “insan eceli gelmeden ölmez, Allah’ın verdiği canı Allah alır, Şehid olursan bu ölümsüzlüğe açılan bir kapıdır. Haydi yavrum haydi git, ya gazi ol, ya şehid”.. Allaha ve ahiret gününe, gayba inanıyorsanız bu böyle.

Erkeklere sorun, “savaşmaktan mı korkuyorsunuz?” diye. “Gücümüz yetmez” mi diyorlar. Onlara deyin ki, “Allah’ın yardımı”nı hiç hesaba katmıyorlar. Onlara Bakara suresindeki Talut-Calut kıssasını hatırlatın ve sorun: “Sen olsaydın, o savaşa katılmaz mı idin. Ve nehirden o sudan içer miydin, içmez miydin. Geriye 301 kişide olsanız, 100.000 lik zamanının en güçlü ordusuna karşı savaşmak için nehri geçer miydin, geçmez miydin?” Sahi onlar “iman ettik demekle yakalarının bırakılıvereceğini mi zannediyorlar”.(Ankebut 2-3). O sonra Davut aleyhisselam olarak Zebur’u bize getiren resul olacak olan ”Çoban çocuk”. O “çoban çocuk” sen olsaydın, zırhın ve kılıcın olmadan, sapan taşınla o savaşa katılır mıydın, katılmaz mıydın? Bu kıssayı, Kur’an-ı Kerimden okumak isteyenler için: (el-Bakara 2/246-251). (Bu sorgulama sizin/bizim, başkalarının gerçekten iman edip etmediklerinin cevabını bulmamıza yardımcı olacaktır).

Finali biliyorsunuz herhalde, Golyath yani namı diğer Calud Çoban Çocuğun sapan taşı ile öldürüldü. Davut atmadı, Allah attı! Davut öldürmedi, Allah öldürdü. (Enfal 17-18) “Savaşta onları siz öldürmediniz, onları Allah öldürdü; (oku) attığında da sen atmadın, Allah attı; bunu da müminlere kendinden güzel bir lütufta bulunmuş olmak için yaptı. Allah her şeyi işitmekte, her şeyi bilmektedir. İşte size lütfu! Allah inkâr edenlerin tuzaklarını hep bozmaktadır.” Çoban çocuk sadece bir vesile idi ve o iradesi ile o rolü kabul etti. Ayet öyle demiyor mu idi, “Allah sizin ellerinizle zalimleri cezalandırmak ve mazlumlara yardım etmek ister” (Tevbe 14).Evet işte böyle, Bir takım bahanelerin arkasına saklanıp, İsrailoğulları gibi, zalimlerle savaşmamak için bahaneler uydurmaya devam ettiğimiz sürece, Allah onları başınıza musallat eder ve öbür dünyada da onları yakacak ateş, size dokunur. Hatta o zalimler, “Yarab bunlar bizi uyarıp güzel örnek olmadılar ve biz de şeytana uyduk” diye sizden şikayetçi olurlar. Resulullah, ayaklarına taş atıp, yoluna diken döküp, arkasından küfredenlere, “Ya Rab, onlar cahildirler, bilmiyorlar” diye, Güzel söz ve hikmetle Hakkı tebliğ etmedi mi?

Bakın utanç verici bir siyasi kampanya süreci yaşıyor ülkemiz. Birileri bize Kader biçiyor, birileri Rızık vadediyor ve birileri de bize Gelecek vadediyor. Biz kendimize İlah ve Rab mi seçiyoruz. Sizin haşa Allah’la anlaşmanız mı var. Göklerin hazinelerinin anahtarları sizin elinizde mi, göklerin ordularının komutası sizde mi? Kimsiniz siz? >(Bakınız Şura:12, Zümer 63, Enam 57-59, Fetih 7). Siyaset yapacağız diye insanların imanları ile oynamayın. Onlar yalan söylüyorlar. Gerçek şu ki, herkes layık olduğu gibi idare olunacaktır ve biz kendimizi değiştirmeden, Allah bizim hakkımızdaki hükmünü değiştirmeyecektir. “Bir kavim kendini bozmadıkça Allah onları bozmaz.” (Rad, 13/11). Müfessirler bunu en geniş şekilde yorumlamışlardır. Biz kendimizi düzeltmeden Allah da bizi düzeltmez. Allah indinde makamınızı görmek isterseniz, Onun sizi neyle meşgul ettiğinize, dostlarınıza bakın!

Değil şunun - bunun gelmesi, babanız peygamber olsa gelse, değişen bir şey olmaz. Daha önce de peygamberler geldi. O halkların çoğu peygamberlerini taşlamadı mı: “Herkes için ancak yaptığının karşılığı vardır”. (Zümer 70). Ayrıca peygamberlerin kurtarıcı gücü yok, onlar Allaha, resulüne ve kitaba çağırırlar: Kurtuluşa çağırırlar.

Gelin Tevbe edelim. (Tevbe 14-15)’de Allah (cc) ne buyuruyordu: ”Onlarla savaşın ki, Allah sizin ellerinizle onları cezalandırsın, onları rezil etsin, sizi onlara galip kılsın ve inanan toplumun kalplerini ferahlatsın. Ve kalplerindeki öfkeyi gidersin. Allah (insanların iyi niyet ve amellerine göre) dilediğinin tevbesini kabul eder. Allah her şeyi hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir”.

Evet, ben bu Ramazanda, kişi ya da kuruluşların, hele siyasilerin gösterişli, kalabalık iftarlarına katılmayacağım.. Yoksul mahalelerinde de kalabalık iftarlar yerine ihtiyaç sahiplerinin evlerine ulaştırın o yardımlar. Sokak iftarlarını da unutun.. İftar sofralarında siyaset de konuşulmasın. Ramazan programlarında da bize vaaz ve nasihat ederken, algılarımızla oynanmasın, hayali gündemler ve menkıbalerle dikkatlerimiz başka yönlere çekilmesin. Böyle yapan kanalları izlemeyelim. Öyle iftarlar vermeyelim, öyle iftarlara katılmayalım. Gazze örnekliğinden yola çıkarak seçilmiş ayetleri okuyup, onlarla namaz kılıp, o ayetler okunduğunda onların meallerini de verelim. Eğer istişare bağlamında iftar verilecekse, yemekleri basit olsun. Belediyelerin ve şirketleri iftar bütçelerini Gazze’de, mazlumlara ve muhtaçlara verelim/gönderelim..

Dilleri ile söyledikleri ile halleri birbiri ile örtüşmeyen ve aslında kalbleri ile tasdikte etmeyenleri öne çıkartmayın. Camilere, İlahiyat Fakültelerine iş ve ahlakı itibarı ile layık olmayanların adını vermeyin. O gençleri o isimlerin altında ezdirmeyin. İstanbul Sözleşmesi'nin uygulanmasını denetlemek için örgütlenen GREVIO’nun yönetimindeki ismi İmam-Hatib’e ya da Maarif Vakfına yönetici ya da bir diğer İslam ülkesinde devleti temsil makamında görevlendirirseniz, bu işin Bekri Mustafa’nın Ayasofya’ya imam tayin edilmesinden farkı olur mu? Ben bu farkı fark edemiyorum. Yapmayın, hele bu yanlışa benzer yanlışları bu gün Ramazanda ve İftar programlarında tekrarlamayın.

Ağlamak geçiyor insanın aklında, Gazze’deki, Doğu Türkistandaki Vahşeti duyarken, okurken.. Akif’in “Gitme Ey Yolcu”su ile ilk İftarımızı açalım ne dersiniz. Ağlarken biliyorum, yutkunmakta zorlanır insan. Ne diyordu Akif: (Fon’da Gazzenin bombalanma görüntüleri.. Bomba sesleri ve bir çığlık) “Gitme Ey Yolcu” şiirinde:

“Gitme ey yolcu, beraber oturup ağlaşalım:-Elemim bir yüreğin kârı değil paylaşalım: / Ne yapıp ye'simi kahreyleyeyim bilmem ki? - Öyle dehşetli muhîtimde dönen mâtem ki! / Ah! Karşımda vatan nâmına bir kabristan - Yatıyor şimdi Nasıl yerlere geçmez insan? / Şu mezarlar ki, uzanmış gidiyor, ey yolcu, - Nereden başladı yükselmeye, bak, nerede ucu! / Bu ne hicrân-ı müebbed, bu ne hüsrân-ı mübîn - Ezilir rûh-i semâ, parçalanır kalb-i zemin! / Azıcık kurcala toprakları, seyret ne çıkar: - Dipçik altında ezilmiş, parçalanmış kafalar! / Bereden reng-i hüviyetleri uçmuş yüzler! - Kim bilir hangi şenaatle oyulmuş gözler! /«Medeniyet» denilen vahşete lânet eder, - Nice yekpâre kesilmiş de sırıtmış dişler! / Süngülenmiş, kanı donmuş nice binlerle beden! - Nice başlar, nice kollar ki, cüdâ cisminden! / Beşiğinden alınıp parçalanan mahlûkât; - Sonra nâmusuna kurban edilen bunca hayat! / Bembeyaz saçları katranlara batmış dedeler! - Göğsü baltayla kırılmış memesiz vâlideler! / Teki binlerce kesik gözdeye âid kümeler: - Saç, kulak, el, çene, parmak Bütün enkaz-ı beşer! / Bakalım, yavrusu uğrar mı, deyip, karnından, - Canavarlar gibi şişlerde kızarmış nice can! / İşte bunlar o felâket-zedelerdir ki, düşün- Kurumuş ot gibi doğrandı bıçaklarla bütün! / Müslümanlıkları bîçârelerin öyle büyük - Bir cinâyet ki: Cezâlar ona nisbetle küçük!

Evet, işte böyle! Diyanetin fitre hesabı “asgari ücretle geçinen, o civarda geliri olanlar için geçerlidir. “Havaic-i asliye”nin altında gelir sahiplerine zaten gerekmez ama, imkanı iyi olanlar, kendi aylık ortalama gıda ihtiyaçları için ödedikleri paraya denk bir parayı fitre olarak vermeleri gerekir. Vitir namazında mü’minler Kunut’ta nasıl dua ediyorlar biliyor musunuz? :

(...) Allah’ım Sana inanıyor, sana tevbe ediyor, sana güveniyoruz, seni en mükemmel şekilde övüyoruz, Sana şükrediyor, nankörlük etmiyoruz. Sana isyan içinde olanlardan uzağız; onlara katılmıyoruz. (Sana karşı günah işleyenleri terk ediyor ve mevkilerinden alaşağı ediyoruz!). Ey Allah'ım! Yalnız sana ibadet ederiz. Senin için namaz kılar, secde ederiz. Senin hoşnutluğunu kazanmak için çaba harcarız. (…)”

Gerçekten FASIK’lardan uzak duruyor muyuz? Mesela GlobalResetçi, Uluslararası Düzen’in Globalist, Pedefolik, Satanist, Epstein ve Habat çetesinden uzak durup, onlarla mücadele mi ediyoruz? Ağzımızdan çıkan sözlerle, kalbimizden geçenler ve işlerimize yansıyanlar birbirine benziyor mu? Bunlar kendilerini mi aldatıyor, yoksa insanları ya da Allah’ı mı aldattıklarını mı sanıyorlar. Kitapta ne yazıyordu: “(Bu münafıklar) müminlerle karşılaştıklarında “(Biz de) iman ettik.” derler. Şeytanları (kafadarları) ile baş başa kaldıklarındaysa “Biz sizinle beraberiz; biz onlarla (müminlerle) sadece alay ediyoruz.” derler. (Benzer ayetler: Bakara 76; Âl-i İmrân 119). Eğer kurtuluşa erenlerden olmak istiyorsanız, hemen iyi şeyler yapın, yoksa haber veriyorum, gelecek günler geçen günleri aratabilir. Allah işlerimizi daha da sarp dağlara sardırabilir. Bugünlükte bu kadar.

Selam ve dua ile.

Bu yazı toplam 301 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar