Ahmet Taşgetiren

Ahmet Taşgetiren

Bir damar daha var

Cumhur İttifakı, “Milliyetçilik – Muhafazakarlık damarı” üzerine oturuyor. Öyle hesaplandı, kurgulandı; “bu kesimin zeminde yüzde 65 etkinliği vardır, öyleyse Cumhurbaşkanlığı hep orada olur, orası tahkim edilirse sırtlar yere gelmez.” Hesap – kurgu buydu. Bu kurguda Türkiye’nin bütünlüğü hesabı var mıydı, ancak şöyle vardı:

Toplumun ana kütlesi budur, bu kütle bir arada tutulursa ülkenin “beka meselesi”nde sorun olmaz. Bu yaklaşımda biraz “içerdeki ötekiler”e karşı zımni bir mevzi oluşturma alt-bilinci de vardı.

Millet İttifakı, Cumhur İttifakı’na tepki olarak doğdu. Böyle bir ittifakın oluşumu da kaçınılmazdı, çünkü sistem siyasi rekabet ve alternatif oluşturmak için başka yol bırakmamıştı. Cumhur İttifakı “Milliyetçi – muhafazakâr blok” şeklinde oluşunca, karşıya ne kalmıştı? Bir CHP damarı… Halen Kılıçdaroğlu’nun yönettiği CHP hangi toplumsal bloku temsil ediyordu? Batıcılık? Ulusalcılık? Atatürkçülük? İslami aidiyetin siyasi muhafazakârlıktan farklılaşan renkleri… vs. Buna MHP’den koparak partileşen ve MHP diğer tarafın omurgasında yer aldığı için oraya katılamayan “milliyetçi” renklerin ağır bastığı İyi Parti eklendi. Saadet, Demokrat Parti bu cenahla ilişki kuran yeni renkler oldu. Halen siyasi zeminde yine Ak Parti’den koparak oluştukları için o blokta yer alamayacak olan Gelecek ve Deva partilerinin Millet İttifakı’na katılıp katılmayacaklarını konuşuluyor.

Bu siyasi zemin, bir yandan kitleleri belli bir mecrada toplamak için kamplaşmayı getirirken diğer yandan da en azından yüzde 50’nin üstünde bir toplum tabanına ulaşmak için, farkların görmezden gelinmesini, dolayısıyla uzlaşmayı getiriyor. Cumhur İttifakı’nda Ak Parti’nin muhafazakârlığı ile MHP’nin muhafazakârlığı, MHP’nin milliyetçiliği ile de Ak Parti’nin milliyetçiliği birebir üst üste oturmuyor. Ama bir uzlaşma zemini bulmuş gibi hareket ediyorlar.

Millet İttifakı’nın iki ana paydaşı CHP ile İyi Parti birebir üst üste oturan politik zihniyete sahip değiller. Ama özellikle Kılıçdaroğlu ile Meral Akşener’in belki parti kadrolarını da aşan bir ortak zemin ürettikleri, onu sürdürdükleri bir vakıa. Aslında, toplum gerçekliğinin, tepelerdeki kadar politik farklılaşma içinde olmadığı dikkate alınırsa bu birlikteliği olağandışı bulmamak gerekiyor. Buraya, merkez sağdan gelen Demokrat Parti’nin monte olması da şaşırtıcı gelmiyor. Peki ya Saadet, Gelecek ve DEVA’nın birlikteliği?
Bu konu, hem Millet İttifakı’nın mevcut yapısı, hem de Cumhur İttifakı’nın karşıt propagandası açısından özel önem arz ediyor. Oyları henüz şu veya bu, ama bu üç partinin temsiliyetinin ne anlama geldiğini en azından Millet İttifakı’nın iki ana bileşeninin liderleri olarak Kılıçdaroğlu ve Akşener biliyor. Ama bu üç partinin liderinin, tercihlerini hem geldikleri toplumsal tabana anlatabilmeleri lazım hem de geldikleri yere olumlu katkıda bulunmaları lazım. Zor bir konu. Eminim ki üç parti de bu yeni bünyede yer alışlarını -sadece oy zaruretini karşılama-nın ötesinde bir zarurete dayandırmayı isterler.

Bu noktada Ahmet Davutoğlu’nun bir girişimi oldu. “Millet İttifakı bir -vizyon- etrafında buluşsun” dedi. Açtı düşüncesini, anladığımı özetliyorum: “Tanzimat’tan bu yana dağılmakta olan yapıyı toparlama amacıyla ortaya çıkmış üç damar var: Türkçülük, İslamcılık, Batıcılık. Ya da milliyetçilik, muhafazakarlık, modernlik… Bu üç damar farklı siyasi partiler halinde ortaya çıkıyor. Millet İttifakı, bu üç toplumsal tabanı ülkenin geleceğini inşa hedefinde buluşturma vizyonuyla hareket etsin. Bu yönüyle karşı ittifakın toplumsal tabanına da sıcak mesajlar versin.” Partiler şu anda bunun nasıl ete-kemiğe bürüneceğini tartışıyorlar.

HANGİ DAMAR?

Ben yazının başlığına “Bir damar daha var” başlığını koydum. Yani “vizyon” şayet fay hatlarının tamiri, toplumun her renginin ahenkli bir bütün oluşturması ise görülmesi gereken bir “damar” daha var: “Kürtler.” Bu, kim ne derse desin adı konmuş, tanınmış bir olgu Türkiye’de. Kürt eksenli pek çok parti var, ama bir tanesi de yüzde 10-13 arasında oy alıyor. Şu anda o parti, hiçbir ittifaka dahil değil, dahil edilmek istenmiyor. Olay sadece “Kürt kimliği” boyutuyla bağlantılı değil kuşkusuz, “terör iltisakı” suçlaması öne çıkıyor.

Millet İttifakı bünyesinde İyi Parti “mesafe”yi keskin biçimde korumaya çalışıyor. “HDP’nin kapatılması” seslendirildi o çevreden, tıpkı Bahçeli gibi. Kılıçdaroğlu’nun “Diyarbakır mesajı”na tepki gösterildi. İyi Parti muhtemelen, “Biz bu tavrı koyarız, bundan tüm Kürtler rahatsız olmaz” gibi düşünüyordur. “Acaba?” diye soru koymak lazım oraya? Bu, Diyarbakır’a “Bahçeli ormanı” açmaktan Diyarbakırlıların rahatsız olmaması gibi bir durum oluşturmaz mı?

Bilmiyorum Davutoğlu’nun bu “vizyon” perspektifinde Kürt sosyolojisinin konumu nedir? Millet İttifakı’na sorayım: Yoksa herkes bu noktada Bahçeli çizgisinde hareket eden Cumhur İttifakı’nın vizyonu ile buluşuyor mu?

Bu yazı toplam 405 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar