Başörtüsü Eylemlerinde Bu Hafta(FOTO)

Başörtüsü Eylemlerinde Bu Hafta(FOTO)

Sakarya'da 523., Ankara'da 500., Konya'da 419.,

Sakarya’da 10 yıl önce başörtüsü yasağına karşı başlayan cumartesi eylemlerde, 523. hafta açıklamasıyla 11. yıla girilirken, Müslümanca bir iradeyle eylemlere devam edileceği duyuruldu

2005 eylülünde Sakarya Başörtüsü Platformu çatısı altında başlatılan haftalık eylemlerde 11. yıla girildi. Uzun dönem başörtüsü yasağına karşı başlatılan ve bugün Sakarya Adalet ve Özgürlükler Platformuadıyla, hak ve özgürlükler mücadelesi olarak devam eden eylemlerin 523. hafta açıklamasını Diriliş Saati Dergisi’nden Serdar Duman okudu. Platformun kuruluşundan bugüne geçen süreci değerlendiren Serdar Duman, amaçlarını “17 Eylül 2005 tarihinde dönemin Genelkurmay başkanının “28 Şubat bin yıl sürecek” şeklinde beyanatlar verdiği bir süreçte ülkenin dindarları üzerinde uygulanan devlet zulmüne karşı direnmek amacıyla bu platform kuruldu. Dönemin medyasının da yardımıyla hakim siyasal hegemonyanın oluşturmaya çalıştığı yılgınlık haline karşı Müslümanca bir duruşu muhafaza etmek, diz çöktürülmek istenen iradeyi ayakta tutmak adına “28 Şubat bin yıl sürecekse direniş de bin yıl sürecek” şiarını bayrak yaptık.” diyerek açıkladı.

Serdar Duman, bağımsız ve özgür bir mücadele verdiklerini söyleyerek “Sakarya platformu olarak, şu ana kadar sürecin hiçbir aşamasında iktidara yamanmadık, iktidarın sesi olmadık. Platform olarak şu 3 hususta ısrarlı olduk. Eylemlerin haftalık olarak devam etmesinin pratiğimizin diğer illere yayılmasını sağlayabileceği, bunun da ulusal ölçekte bir sivil direnme kültürünün oluşmasına zemin hazırlayabileceği düşüncesinin öne çıkması; ne iktidar partisi, ne de başka bir parti üzerinden değil; tamamen yerel imkânlarla dayanışmanın ve halkın doğrudan katılımının sağlanması üzerinden bir mücadelenin yürütülmesinin prensip edinilmesi ve halkın tüm kesimlerine düşünce ve inançları ne olursa olsun ötekileştirmeden, Müslümanca bir bakış açısı ile bakabilmenin hassasiyetini taşımak. Bu doğrultu üzerinde; sürekli, İslami duruşunu yitirmeyen ve tam anlamıyla bağımsız bir siyasal pratiğin direnişe dönüştürülebileceği tezi platformun temel iddiasını oluşturdu” dedi.

Eylemlere devam edeceklerinin mesajını veren Serdar Duman; son günlerde İsrail işgal güçlerinin Mescid-i Aksa’ya dönük saldırılarına da tepkisiz kalınmaması çağrısı yaptı. Duman, konuyla ilgili “İslam coğrafyasındaki iç karışıklıklar ve bunun sonucu oluşan güç zayıflaması tamamen Amerika ve İsrail’e yarıyor. Siyonistler Müslümanların birbirine düştüğü bu süreçten azami ölçüde yararlanmanın yollarına bakıyorlar. Siyonistlerin en önemli ideallerinden biri; Mescid-i Aksa’nın yıkılıp yerine Süleyman Mabedinin inşa edilmesidir. Bugün bu hedefleri için Mescid-i Aksa’ya yaptıkları tacizler ile İslam dünyasının nabzını tutuyorlar. Eğer tepkiler cılız kalırsa ve İslam coğrafyasındaki iç sürtüşme devam ederse, Siyonistlerin çok yakında bitirici operasyona da kalkışacağından kimsenin şüphesi olmasın. Siyonizme ve emperyalizme karşı direnişi yükseltmemiz, birincil düşman olarak Amerikan emperyalizmi ve İsrail’i hedefe almamız gerekirken; Müslümanların etnik ve mezhebi kökenli ayrıştıklarına ve birbirleri ile kıyasıya mücadele ettiklerine şahit oluyoruz. İslam coğrafyasındaki tüm çatışmaları durdurmalıyız” açıklamasında bulundu.

 

523. Hafta Basın Açıklaması

TEVHİD VE ADALET MÜCADELEMİZ 11. YILINDA

Sakarya’da Adalet ve Özgürlükler Platformu olarak her hafta yaptığımız basın açıklamaları 10. Yılını doldurdu. 11. Yıla ayak basmanın onurunu ve mutluluğunu yaşıyoruz. Basın açıklamalarımıza katılan veya medya üzerinden izleyerek destek veren tüm halkımıza şükranlarımızı sunuyoruz.

17 Eylül 2005 tarihinde dönemin Genelkurmay başkanının “28 Şubat bin yıl sürecek” şeklinde beyanatlar verdiği bir süreçte ülkenin dindarları üzerinde uygulanan devlet zulmüne karşı direnmek amacıyla bu platform kuruldu.

Dönemin medyasının da yardımıyla hakim siyasal hegemonyanın oluşturmaya çalıştığı yılgınlık haline karşı Müslümanca bir duruşu muhafaza etmek, diz çöktürülmek istenen iradeyi ayakta tutmak adına “28 Şubat bin yıl sürecekse direniş de bin yıl sürecek” şiarını bayrak yaptık.

Dindar halkın tüm iradesini Ak Parti iradesine teslim ettiği, Ak Parti’nin ise güçlü olmadığı gerekçesiyle başörtüsü zulmü karşısında kılını dahi kıpırdatmadığı bir süreçte, platformumuz bu zulme karşı direnişin sembolü oldu.

Kafa karışıklığının had safhaya ulaştığı o günlerde platform tecrübesi farklı illerde de karşılık bulmaya başladı. Bu vesile ile direnişi ulusal gündeme taşıma fırsatı bulduk. Değişik illerde oluşturulan platformlarla mücadelenin seyri üzerine periyodik toplantılar düzenlemeye başladık.

Gelişen süreçte Ak Parti iktidarının gücünü pekiştirmesine bağlı olarak dindar insanların yer aldığı sivil toplum kuruluşlarını arka bahçesi kılma çabalarına tanıklık ettik. Bu durum başörtüsü üzerinden başlayan direnişte yer yer çatlamalara, dökülmelere yol açtı.

Sakarya platformu olarak, şu ana kadar sürecin hiçbir aşamasında iktidara yamanmadık, iktidarın sesi olmadık. Platform olarak şu 3 hususta ısrarlı olduk:

1) Eylemlerin haftalık olarak devam etmesinin pratiğimizin diğer illere yayılmasını sağlayabileceği, bunun da ulusal ölçekte bir sivil direnme kültürünün oluşmasına zemin hazırlayabileceği düşüncesinin öne çıkması

2) Ne iktidar partisi, ne de başka bir parti üzerinden değil; tamamen yerel imkânlarla dayanışmanın ve halkın doğrudan katılımının sağlanması üzerinden bir mücadelenin yürütülmesinin prensip edinilmesi

3) Halkın tüm kesimlerine düşünce ve inançları ne olursa olsun ötekileştirmeden, Müslümanca bir bakış açısı ile bakabilmenin hassasiyetini taşımak

Bu doğrultu üzerinde; sürekli, İslami duruşunu yitirmeyen ve tam anlamıyla bağımsız bir siyasal pratiğin direnişe dönüştürülebileceği tezi platformun temel iddiasını oluşturdu.

Başörtüsü üzerinden başlayan direniş sürecimiz başörtüsü ile sınırlı kalmadı. Daha baştan itibaren sorunu sadece “Başörtüsünün yasaklanması” olarak değil, devletin toplumu dizayn etmeye çalışan yasakçı ve ilahlık taslayan tarzının topluma zulmetmesi olarak tanımladık. Dolayısıyla 10 yıllık mücadelemiz boyunca her zaman devletin zalimce uygulamaları karşısında ezilenlerin, horlananların yanında olma gayretini sürdürdük.

Hem yerel düzlemdeki sorunlara, hem de ulusal ve küresel ölçekteki sorunlara karşı tavır alarak adaletin yanında yer aldık. Doğruları kamuoyu ile paylaşırken daima hakkı gözettik. Medya ve siyaset üzerinden oluşturulmaya çalışılan manipülasyonlara karşı halkımıza doğruları göstermeye, sorunları devletin gözünden değil mağdurların gözünden aktarmaya çalıştık. Ülkemizde ve dünyada halklara dayatılan gündemlere değil, mazlumların direnişinin gündemini takip ettik. Doğru gündemi oluşturmanın gayreti içerisinde olduk. Halkın taleplerini ve endişelerini politik ranta dönüştürmeye çalışan siyasal geleneğin aksine, her hafta yaptığımız basın açıklamaları ile kamuoyu gündemine getirmenin çabasını gösterdik.

 

2005’te eylemlere küçük birer çocuk olarak başlayanlar, bugün mücadele bayrağını taşıyan direnişçilere dönüştüler. Bu haliyle platform; salt teorik söylemlere sıkışıp kalan bir çaba olmanın çok ötesinde, teori ile birlikte pratiğini de inşa eden bir “direniş mektebi” işlevi de gördü.

10 senelik süreç boyunca hakkın rahmetine uğurladığımız gönüldaşlarımızı, kardeşlerimizi de rahmetle ve minnetle anıyoruz. Allah’ın rahmeti Behzat Çakmak, Hayri Baysal, İrfan Alemdar ve bu çabaya gönül veren tüm kardeşlerimizin üzerine olsun.

 

Son birkaç gündür gündemimizi oluşturan önemli bir konuya da değinmeden geçemeyeceğim.

Siyonist İsrail askerleri kutsal mescidimiz Mescid-i Aksa’yı yine postalları ile kirlettiler.

İslam coğrafyasındaki iç karışıklıklar ve bunun sonucu oluşan güç zayıflaması tamamen Amerika ve İsrail’e yarıyor. Siyonistler Müslümanların birbirine düştüğü bu süreçten azami ölçüde yararlanmanın yollarına bakıyorlar.

Siyonistlerin en önemli ideallerinden biri; Mescid-i Aksa’nın yıkılıp yerine Süleyman Mabedinin inşa edilmesidir. Bugün bu hedefleri için Mescid-i Aksa’ya yaptıkları tacizler ile İslam dünyasının nabzını tutuyorlar. Eğer tepkiler cılız kalırsa ve İslam coğrafyasındaki iç sürtüşme devam ederse, Siyonistlerin çok yakında bitirici operasyona da kalkışacağından kimsenin şüphesi olmasın.

Siyonizme ve emperyalizme karşı direnişi yükseltmemiz, birincil düşman olarak Amerikan emperyalizmi ve İsrail’i hedefe almamız gerekirken; Müslümanların etnik ve mezhebi kökenli ayrıştıklarına ve birbirleri ile kıyasıya mücadele ettiklerine şahit oluyoruz.

İslam coğrafyasındaki tüm çatışmaları durdurmalıyız. Müzakere ederek, konuşarak sorunlarımızı çözmeliyiz. Enerjimizi İsrail’i yok edecek bir ümmet bilinci ve ümmet birliği oluşturmak için sarf etmeliyiz. Allah(cc)’ın bizden istediği kulluk budur. Bu kulluğu ortaya koyduğumuzda; insanlığa zulmeden şeytani güçleri bertaraf edecek, yeniden İslam medeniyetini inşa edecek bir gücü Allah(cc) bize ihsan edecektir.        

Ya Rabbi, Siyonistleri Müslümanların eliyle kahret!

Ya Rabbi, bizlere Özgür Kudüs’te buluşmayı, Özgür Mescid-i Aksa’da namaz kılmayı nasip et.

Adalet ve Özgürlükler Platformu Adına Diriliş Saati Dergisi

Sakarya’da Adalet Mücadelesi 11. Yılına Girdi

"Adalet herkes için gerekli, yaşam hakkı herkes için değerli, düşünce ve inançlar herkes için kutsaldır. "

Ankara İnanç Özgürlüğü Platformu tarafından düzenlenen 500.hafta basın açıklamasına hoşgeldiniz.

İlk kıblemiz Mescid-i Aksamız tehdit ve tehlike altında.
Son günlerde Filistin’den gelen haberler bizleri derin bir endişeye sevk etmektedir. İsrail işgal çetelerinin Filistin’lilere ait mülklere dönük taciz, saldırı ve yıkım haberleri ajanslara rutin haber olarak düşmenin ötesinde maalesef başka bir anlam ifade etmemektedir.

Gazze'de; Dünyanın gözleri önünde, canlı yayınlar eşliğinde katliam yapan ve herhangi bir tepki görmeyen İsrail Terör şebekesi bu durumdan aldığı cesaretle yeni yerleşim birimleri inşa etme bahanesi altında mazlum Filistin halkına ait toprakları gasp etmede, evleri, tarlaları ve ticaret alanlarını yerle bir etmektedir. Azgınlığına son olarak ilk kıblemiz olan Mescid-i Aksa kompleksine yönelik taciz, ibadete kapatma ve nihayetinde kirli çizmeleri ile Aksa'nın içine girerek işgal, ibadethaneyi tahrip etme, mihrabı çiğneme ve Kuran-ı Kerimleri etrafa savurma aymazlığı ve kışkırtması ile devam etmiştir.

Bu süreçte Mescid-i Aksa savunması yapan kadın-erkek onlarca kardeşimiz atılan bombalar, gerçek ve plastik mermiler yüzünden yaralanmışlardır.
Şüphesiz ki İsrail bu cesareti halkı Müslüman olan ülkelerin biri birileri ile olan rekabetlerinden ve müslümanlar arasında yaşanan kısır çekişmelerden almaktadır.

Özellikle halkı Müslüman olan ülkelerde yönetici sıfatını taşıyan ve fakat küresel emperyalist devletlerin valisi olmaktan öte bir icraat içerisine girmeyen yöneticilerin varlığı ve her ne olursa olsun iktidarda kalma hırsları maalesef bu çekişmeleri dahada bir derinleştirmektedir.
Bizler buradan seslenerek diyoruz ki; Ey İslam ümmeti dünyevi hırslarınızı, cemaat ve cemiyet taassuplarınızı bir kenara bırakarak yüzünüzü Mekke ve Kudüs'e dönün, Mescid-i Aksa davası sadece onurlu Filistin halkının davası değil tüm İslam ümmetinin davasıdır.

Bu gün kısır çekişmelerimiz altında sahipsiz bırakılan Mescid-i Aksanın hesabını yarın ne çocuklarımıza ve nede Rabbimize verebiliriz. Platform bileşenleri olarak bizler gücümüz ve imkanlarımız nisbetinde her yer ve her zamanda bu kutlu davanın destekçisi olmaya devam edeceğiz.

Bu günün sözde kudretli yöneticilerine seslenerek diyoruz ki; Bugün Kudüs’ün ve Mescid-i Aksanın işgaline ve kirletilmesine karşı duyarsızlığınız işgalin gizli ortakları olduğunuzu teyit eden en net görüntüdür. İktidar hırsınız uğruna ihanet derecesine varan sessizliğinizden bir an evvel vaz geçin. Seleflerinizin başına gelen acınası hallerine bakarak ibret alın ve iktidarlarınızın geçici olduğunu ve hesap vermekten kurtulamayacağınızı gayet iyi bilin.

Diğer yandan Batılı devletler çirkin yüzlerini bir kere daha deşifre etmişlerdir. Emperyalist hırsla enerji kaynaklarına sahip olabilme ve stratejik yaklaşımlar adına savaşlarla birlikte tarumar edilen ülkelerin halkları yaşanabilir bir ortam bulmak umudu ile ülkelerini terk edip başka bölgelere iltica etmek durumunda kalmışlardır. Bu süreçte özellikle Suriye'de eli kanlı Eset rejiminin katliam, işkence ve tecavüzlerinden kurtulmak umudu ile resmi rakamlara göre ülke nüfusunun dörtte biri olan yaklaşık 5 milyon kişi komşu ülkelere sığınmış yine bir o kadar kişi ise evlerini terk ederek ülke içindeki daha güvenli olarak umdukları bölgelere göz etmek zorunda kalmışlardır.

Bu gün itibari ile ülkemizde sadece Suriye'den gelen 2 milyon 225 bin mülteci bulunmaktadır. Her seferinde dünyaya sözde demokrasi, insan hakları, yaşam hürriyeti gibi konular üzerinden ders vermeye kalkan batılı devletler icraatları ile bu kavramların sadece kendi vatandaşlarına yönelik tatbik edilmesi gereken hususlar olduğunu ortaya koymuşlardır. Her savaş ve kriz döneminde yapmış oldukları tek iş; yanlarına aldıkları küresel medya temsilcileri eşliğinde ve büyük reklamlar yaparak farklı ülkelerdeki mülteci kamplarını gezmek, notlar alıp, eleştirilerde bulunmak ve ardından dünyaya insanlık dersi vermek olan batı devletleri bu gün mülteci sorunu ile imtihan olmaktadırlar. Medyaya yansıyan görüntülerde ve basına demeç veren batılı devlet yetkililerinin açıklamalarında batının mülteci politikalarındada samimim olmadığını net bir şekilde görmüş olduk. Sınırlara çekilen tel örgüler, barikatlar, polis copları, biber gazları, tazyikli su, darp etme ve hakaretler, dövülmüş kan revan içinde bırakılmış ve insanlık onurları ayaklar altına alınmış mülteci görüntüleri Avrupa kapılarından medyaya yansıyan görüntüler olmuştur.

Batı devletlerinin sözde çok önem atfetmiş oldukları seyahat etme özgürlüğü, din ve vicdan hürriyeti gibi kavramlarında kapılarına gelen mülteciler yüzünden nasıl askıya alınabileceğini yeniden başlayan sınır kontrolleri ve ülkemize ancak Müslüman olmayan mültecileri alabiliriz türünden açıklamalarla net bir şekilde gördük.

Yıllarca bu platformdan dile getirdiğimiz hususlar maalesef bugün birer birer pratiğe dönüşmektedir. Adalet herkes için gerekli, yaşam hakkı herkes için değerli, düşünce ve inançlar herkes için kutsaldır. Bir kısım azınlığı mutlu edebilmek adına dünyanın geri kalan kısmını yok sayan, ezen, sömüren, ötekileştiren zihniyet vakti geldiğinde diyet ödemeye mahkûmdur. Demokrasi ve özgürlükler adına oluk oluk insan kanı akıtan, doğa, tarih ve kültür katliamcısı batılı toplumlar zaman geçirmeksizin kendilerini gözden geçirmek zorundadırlar.

Aksi halde sözde ıslah (!) etmek adına ürettikleri politikalar dünyayı daha güvensiz bir yer haline dönüştürecek ve etki tepkiyide beraberinde getirecektir. Batı toplumları iki yüzlülüğü bırakarak insana gerçekten insan olarak değer vermediği müddetçe şiddet sarmalı ivme kazanarak devam edecektir. Suriye’de 4 yıl sürecinde öldürülen ve sakat bırakılan yüz binleri, yerlerinden yurtlarından edilen ve en asgari yaşam standartlarından mahrum bırakan milyonları görmemezlikten geldikçe mağdur edilen kitleler doğru yada yanlış yöntemlerle haklarını aramak adına kapınıza dayanacaklardır.

Bu tarz saldırıların önüne geçecek olan şey kibrinizi bir kenara bırakıp sahte söylemlerinizden vazgeçmeniz olacaktır.

Son olarak, Şeyh Said, İskilipli Atıf Hoca, Seyyid Rıza gibi isimlere edep dışı kelimelerle hakarette bulunan Adana Büyükşehir Belediyesinin ismini bilmediğimiz ve merakta etmediğimiz küçük çeperli başkanına seslenerek diyoruz ki; dönemin düzmece mahkemeleri yolu ile müntesibi olduğun faşist zihniyetin temsilcileri eli ile mazlum bir şekilde idam edilen bu isimler halk nazarında muteber ve önder kişilerdir. Tek suçları zalim sultana karşı hakkı haykırmak olan bu isimlerin savaşı hak ve batıl savaşıdır. Kıyamete kadar bu isimler ümmetin onurları olarak anılacaklardır.

Başta bu isimler olmak üzere onbinlerce kişiyi mazlum ve mağdur eden sizler ve temsilcisi olduğunuz zihniyyet tarihin tozlu sayfalarına gömülüp gideceksiniz. Buradan başta Şeyh Said ve İskilipli Atıf Hoca olmak üzere hak savaşının neferlerini saygı ile selamlıyoruz.
Bütün insanların akıl, nesil, can, mal ve din emniyetlerinin sağlandığı bir dünyada buluşma temennisiyle.

ANKARA İNANÇ ÖZGÜRLÜĞÜ PLATFORMU

 

Konya İnanç Özgürlükleri Platformu 419. Hafta Basın Açıklaması

 

 

Rahman, Rahim, Allah’ın Adıyla

Sevgili dostlar, değerli basın mensupları;

                Ülkemizin içinde bulunduğu siyasal atmosfer istenilmeyen pek çok olaylara sebebiyet vermiştir. Artan şiddet olayları , ülkeyi değişik şekillerde kutuplaşmaya doğru götürmektedir. Bu kutuplaşmanın şiddeti arttıracağı olayları büyüteceği ve çözümü güçleştireceği kesindir. 

             Değişik sivil toplum örgütlerinin olaylar karşısında gösterdikleri tepkiler ve yaptıkları açıklamalar olayların yatışması açısından önemlidir. Fakat kullanılan dil yükseltilen şiarlar , çözüm önerileri ve metotları çözümü kolaylaştırıcı ve olayları bitirici cinsten midir tartışılabilir.

            Tarafların her birine yönelik çağrılarda bulunan basın açıklamaları ve yapılan yürüyüşlerde öne çıkarılan şiarların daha çok batılı şiarlar olduğuna dikkat edilmelidir. İçinde bulunduğumuz karmaşa ana sebepleri itibari ile batılı değerlerin İslam toplumlarında meydana getirdiği sorunlardan kaynaklanmaktadır. Sorunun kaynağı olan şeyi sorunun çözümü içinde uygulamaya kalkışmak zehiri zehirle tedavi etmeye kalkışmak demektir.

            Ulusalcı şiarların yükseltildiği hiçbir çözüm önerisi çözüme katkı sağlamayacak , problemleri bitirmeyecektir. Tarafların birinin ağzıyla veya birinin ideolojik duruşunu destekler mahiyette yapılan açıklamalar , uçurumu büyütecek farklılaşmayı körükleyecektir.

             Çözüme ulaşmak isteyenler öncelikle ellerindeki benzin bidonlarını dillerindeki batılı kavramları bir yana bırakmalıdırlar. Müslüman halkları bir arada tutacak tek gerçeklik ümmet bilinci , İslami şiarların yükseltilmesi ve İslam’ın hedef ve maksatlarına ulaşmak için yapılacak olan çağrıdır. Bu çağrıyı en gür bir şekilde seslendirmeli kendi öz kimliğimizi ve ilahi ilkelerden kaynaklanan ideallerimizi daha açık bir şekilde ifade etmeliyiz.

             Parçalanmış ümmet coğrafyası ve inşaa edilmiş bize yabancı ulusal kimlikler ve şekillenmiş ulusçu devlet ve örgütler problemin kendisidir. Bir an önce sınırların kaldırılacağı ulusal kimliklerin ümmet üst kimliği içerisinde tanınmayı sağlayacak bir renk haline dönüştürüleceği ümmetin vahdetinin gerçekleştirileceği talepler yükseltilip istekler dillendirilmelidir.

            Meydanlar yeniden İslami sorumluluğumuzun yerine getirildiği alanlara dönüştürülmeli çağrımız yeniden İslam’a ve onun değerlerine olmalıdır.

            İslam ümmetinin en önemli şiarlarından olan Mescid-i Aksa da işgalci siyonist çetelerin uyguladığı zulüm ve değerlerimize yaptığı saldırılar ümmetin en küçük ferdinden en büyüğüne kadar içimizi yaralamış kalbimizde acılar meydana getirmiştir.

            Ümmetin bölünmüşlüğü bölgesel çatışmalar ve iç karışıklıklar siyonist işgalin varlığını güçlendirmekte ona rahat nefes alma imkanı sağlamaktadır. İsrail terör şebekesini bir devlet olarak tanıyan tüm devletler , örgütler ve sivil kurumlar israilin varlık alanında olmasının sebeplerinden bir kısmıdır. Onunla siyasal ilişkileri devam ettirmek onun varlığını kabullenmek değerlerimize ihanet en azından anlaşılamaz bir gaflet olarak değerlendirilmelidir.

            Herhangi bir siyasal gündem , sosyal sorun  veya çatışma Mescid-i Aksanın ve Kudüs’ün işgal altında olduğu gerçeğini gölgede bırakmamalıdır. Mescid-i Aksanın özgürlüğüne kadar herhangi bir sorunumuzda kalıcı bir çözüm üretmek gayet zordur. Tüm problemler Mescid-i Aksanın özgürleşmemesi için çıkartılmakta işgalin devamına yönelik yapılmaktadır.

            Gücümüzü ve çabamızı Mescid-i Aksanın özgürlüğüne öncelemeliyiz. Kutsal mescidin özgürlüğü problemlerimizin çözümünün başlangıcı olacaktır. 

                 Tarihin bir ibret levhası olduğu, sonu kan ve zulümle bitecek heyecanların bulunmadığı, tevhid ve adalet üzere kurulu bir dünyada yaşama umudu ile hepinizi 420. Haftada aynı yer ve saatte buluşmak üzere Allah’a emanet ederiz.

      KONYA İNANÇ ÖZGÜRLÜKLERİ PLATFORMU

05 Zilhicce 1436  (19.09.2015)