Başörtüsü Eylemlerinde Bu Hafta(FOTO)

Başörtüsü Eylemlerinde Bu Hafta(FOTO)

Ankara'da 497., Sakarya'da 520., Konya'da 416.,

"Türkiye’de solcu politikacılar yıllarca işçinin, emekçinin, ezilenlerin hakları için mücadele ettiklerini söyleyerek oy isterler. Oysa gerçek tamamen farklıdır. "

ANKARA İNANÇ ÖZGÜRLÜĞÜ PLATFORMU’NUN

29 AĞUSTOS 2015 TARİHLİ 497. HAFTA BASIN AÇIKLAMASI

Değerli misafirler! Basın açıklamamıza hoş geldiniz.

Allah-u Teâlâ’nın (cc) bize hayat rehberi olarak gönderdiği yüce kitabımız Kur’an-ı Kerim’i incelediğimiz zaman birçok ayette Müslümanlara; “düşünmez misiniz?” “niçin akıl etmiyorsunuz?” “düşünenler için bu ayetlerde ibretler vardır” mealinde çeşitli ikazlar vardır. Biz Müslümanlar ise bilhassa son yüz yılda aklımızı kullanmayıp, olayları ve gelişmeleri takip ederek yorumlamak ve İslâmî hükümlere göre değerlendirmek yerine, futbol takımı tutar gibi tuttuğumuz parti, cemaat, tarikat veya kanaat önderlerinin kuklaları gibi hareket eder olduk. Bu gün çevremizde olup biten olaylara baktığımızda, hep Müslüman kanı aktığını, üstelik kâfirlerin döktüğü Müslüman kanının daha fazlasını kâfirlerin içimizdeki kuklaları eliyle akıtıldığını görüyoruz. Bu yüzden, bu haftaki basın açıklamamızda güncel olayları yorumlamak yerine aşağıdaki soruları gündeme getirmeyi düşündük.

1. Kurulduğu günden beri devamlı Marksist-Leninist söylemlerle sol mesajlar veren, devrimci kurtuluş savaşı hikâyeleri okuyan PKK – KCK ve HDP çizgisi mensupları; bu gün geldikleri noktada Suriye’de Emperyalist ABD’nin müttefiki olarak savaşmayı, Türkiye’de Çözüm Süreci için ABD’nin garantörlüğünü istemeyi nasıl içlerine sindirebiliyorlar? Türkiye’de baraj inşaatlarına saldırmanın, şehirleri yakıp yıkmanın, güvenlik güçlerine saldırmanın, kepenk kapattırmanın, yolları köprüleri havaya uçurup TIR kamyonlarını yakmanın bölgedeki Kürt halkına ne faydası oluyor? Yani PKK Kürt halkı için mi, yoksa emperyalistlerin Ortadoğu haritasını yeniden düzenlemesi için mi çalışıyor? PKK kamplarındaki Alman ajanlarının resimleri basında yayınlanıyor. PKK’ya yapılan askeri harekât Almanları neden endişelendiriyor?

2. Son otuz-kırk yıldır İslâmî söylemlerle Müslümanlardan zekât, kurban, himmet paraları toplayan, ancak kurdukları okul, yurt ve dershanelerde öğrencilerden en yüksek ücreti talep eden cemaatin topladığı paralar nereye gitmiştir? Bugüne kadar almayıp da veren bir hayır kuruluşları veya vakıfları var mıdır? İslâm fıkhına göre zekâtını fakirleri araştırmadan veren bir mükellef, zekât verdiği kişi zengin çıkarsa, zekâtını tekrar vermek zorundadır. Üstelik zekât parasıyla cami, okul, yurt ve dershane yaptırılamaz, zekât parası bizzat fakirin eline verilmelidir. Bu durumda bazı Müslümanlar zekâtlarını yeniden vermeyi düşünürler mi? İslâm’ın temel kaynakları; Kitap, Sünnet, Kıyas-ı Fukaha olarak belli iken, bütün bu delilleri bir kenara koyup, rüya ile insanları yönlendirmek, Allah’tan (cc) Vahiy aldığını iddia etmek değil midir?

3. Akaid, Tefsir Usûlü ve Tefsir, Hadis Usûlü ve Hadis, Fıkıh Usûlü ve Fıkıh gibi ilimleri yok farz edip; “Kur’an Müslümanlığı” veya “Kur’an – Sünnet Müslümanlığı” gibi sloganların peşine takılarak Kur’an ve Hadis meallerinden İslâm’ı yeniden yorumlamaya kalkanların varacağı nokta IŞİD ve benzeri örgütlerin elinde oyuncak olmak olduğu ne zaman anlaşılacak? Üstelik son hava saldırılarında IŞİD içinde olduğu anlaşılan İngiliz ajanları da, bazı Müslümanların gözlerini açmalarına yetmeyecek mi?

4. Politik arenada yıllardır milliyetçi söylemlerle sağ seçmenin oyunu alan bir parti lideri geçmişte koalisyon hükümeti kurduğu solcu lidere saygıda hiç kusur etmezken, namaz kılan başbakan ve cumhurbaşkanlarına bırakın saygıyı neredeyse küfür ediyor. Türk töresinde devlet terbiyesi böyle mi? Yine başka bir böyük zat da tek şefaat hakkı olsa bu solcu lider için kullanacağını açıklamıştı. Müslüman’ım diyen bazı liderlerde ise Esed ve İran aşkı depreşti. Bu tutarsızlıkların hesabı ne zaman sorulacak?

5. Türkiye’de solcu politikacılar yıllarca işçinin, emekçinin, ezilenlerin hakları için mücadele ettiklerini söyleyerek oy isterler. Oysa gerçek tamamen farklıdır. Türkiye’nin en zengin semtlerinde oylar hep sol partilere verilir. Son Gezi Olayları’nda olduğu gibi kapitalistler ve solcular kol koladır. Solcuların bütün eylemleri dünya emperyalistlerinin sözcüsü yayın organlarınca desteklenir. Son seçimlerde parlamentoya giren bir bayan milletvekili yemin töreni esnasında ezilenlerin temsilcisi olarak meclise geldiğini söylüyordu. Bu bayan milletvekili daha sonra gerçekten de az kalsın rezidansların arasında eziliyordu. Sol seçmen bu ikiyüzlülüğe daha ne kadar tahammül edecek?

Bütün insanların akıl, nesil, can, mal ve din emniyetlerinin sağlandığı bir dünyada buluşmak temennisiyle katılımlarınız için teşekkür ederiz.

ANKARA İNANÇ ÖZGÜRLÜĞÜ PLATFORMU

 

 

Barış ve Kardeşlik İçin Önce Adalet!

 

Sakarya Adalet ve Özgürlükler Platformu 520. hafta eyleminde “PKK silahlarını derhal susturmalı, siyasal iktidar ise askeri ve siyasi operasyonlarını sonlandırmalı” derken, Sakarya halkına kin, nefret ve düşmanlık tohumu ekmeye çalışanlara karşı sağduyu çağrısı yapıldı

 

Sakarya Adalet ve Özgürlükler Platformu 520. hafta eyleminde şiddet sarmalından derhal çıkılarak barış ve kardeşliğin tesisi için öncelikle adaletin sağlanması gerektiği mesajı verdi. Platform adına Sakarya Dayanışma Derneği’nden Kadrican Mendi’nin okuduğu açıklamada “Çocukların çapraz ateşte kaldığı, ekmeğinin peşindeki gençlerin dükkânlarının önünde vurulduğu, son bir ayda 189 insanın hayatını kaybettiği, binlerce insanın yerinden, yurdundan göç etmek zorunda kaldığı bu çatışma sürecinin bir an önce sonlandırılması gerekmektedir… Platformumuz, daha önce de ifade ettiği gibi, mevcut gidişatı hiçbir şekilde halkımızın, insanlarımızın yararına görmemektedir. Bu sebeple çatışmaların derhal sonlandırılması talebimizde ısrarcıyız. PKK silahlarını derhal susturmalı, yerleşim yerlerinde sivillerin can güvenliğini tehdit eden eylemlerine son vermeli, kestiği yollarda masum insanların hayatına kast etmemeli ve kaçırdığı tüm kişileri serbest bırakmalıdır.” dedi.

 

Güvenlik eksenli politikaların eleştirildiği açıklamada “Özellikle son bir yıldır, iç güvenlik paketleriyle inşa edilmek istenen yeni siyasal düzen, toplumu ciddi bir baskı altına almayı amaçlamaktadır. Muhalif kesimlere yönelik ayrımcı uygulamaların sistematik bir hal alması da dikkatlerden kaçmamalıdır.” derken “Siyasal iktidar sorunları baskı ve şiddet ile çözemeyeceğini görerek, geçmişin hatalarını tekrarlamamalı; askeri ve siyasi operasyonlarını sonlandırmalıdır. Akabinde kalıcı bir çözüm için yeniden diyalog ve müzakere ortamına dönülmelidir.” mesajı verdi. Açıklamada Sakarya halkına ise “Bu süreçte, tüm hemşehrilerimizi; bu toprakların kardeş evlatları, halkları arasında kin, nefret ve düşmanlık tohumu ekmeye çalışan her türlü söz ve fiile karşı sağduyulu davranmaya davet ediyoruz. Kendileri ve çocukları sefahat içinde yaşarken, halka her gün “şehadet” nutukları atanların kirli siyasetlerine kesinlikle aldanmasınlar.” çağrısı yapıldı.

 

Hopa’da yaşanan sel felaketinin de gündeme alındığı açıklamada Mendi, platformun taziyesini iletirken, konuyla ilgili şu değerlendirmelerde bulundu: “Bu felaketin nedeni doğru tespit edilmezse, yeni acıların önüne geçilemeyeceğini vurgulamak zorundayız. O halde görmemiz gerekir ki, yaşanan sel felaketi doğal değil ekonomiktir! Karadeniz’in ormanları betonlaştırılırken, bitki örtüsü yok edilirken, dereleri HESlerle doldurulurken, kurutulan dere yataklarına binalar kondurulurken; oradaki doğal sisteme verilen zarar kâr ve rant uğruna göz ardı edilmiştir. Üç günlük çıkar için suyu, toprağı, ağacı hoyratça sömürenlerin uyguladıkları politikalar, ne yazık ki bugün acı sonuçlarını vermektedir. Buna rağmen Yeşil Yol projesi örneğinde gördüğümüz gibi yanlıştan vazgeçilmemektedir. Böyle giderse artan yağışlar, karşılaşacağımız felaketlerin boyutlarını büyütmekten başka bir sonuç vermeyecektir.”

 

 

Sakarya Adalet ve Özgürlükler Platformu 520. Hafta Basın Açıklaması

 

Barış ve Kardeşlik İçin Önce Adalet!

 

Değerli basın mensupları, duyarlı Sakarya halkı;

 

Siyasal, ekonomik ve çevresel sorunların derinleştiği yoğun bir haftayı daha geride bırakıyoruz. 2015 genel seçimlerinin hemen akabinde gerçekleşen Suruç katliamıyla girdiğimiz şiddet sarmalı, ne yazık ki her geçen gün yeni can kayıplarının yaşanmasına yol açıyor.

 

Eski politikalar yeniymiş gibi bir kez daha devreye sokuluyor. Oysa biliyoruz ki, geçmişte “milli güvenlik” şimdi ise “kamu güvenliği” adına izlenen politikalar, çözümsüzlüğü sürdürmekten başka bir sonuç vermemektedir. Çocukların çapraz ateşte kaldığı, ekmeğinin peşindeki gençlerin dükkânlarının önünde vurulduğu, son bir ayda 189 insanın hayatını kaybettiği, binlerce insanın yerinden, yurdundan göç etmek zorunda kaldığı bu çatışma sürecinin bir an önce sonlandırılması gerekmektedir.

 

İlk defa siyasal bir çözüm ihtimali belirmişken, neden 80’li, 90’lı yılların şiddet eksenli politikalarının yeniden uygulanmaya başlandığının hesabı kamuoyuna verilmek zorundadır.  Toplumun geniş bir kesimi ise bu son sürecin en önemli belirleyicisi olarak AKP iktidarının giderek dar bir saray çevresine sıkışan tükenmiş siyasetini görmektedir. Kendi vaatlerine ve hatta kendi seçmenine dahi yabancılaşmayı sürdüren iktidarın yeni seçkinleri, ellerindeki devlet imkânlarını kaybetmeye başladıkları noktada eski seçkinler gibi davranmaya başlamışlardır. Açıkça hatırlatmak istiyoruz ki; genel seçimlerde kaybedilen iktidarı yeniden elde etmek uğruna halkın evlatları üzerinden kaotik hesaplar yapılmasının hiçbir geçerli mazereti olamaz.

 

Siyasetin yerini şiddetin, diyalogun yerini çatışmanın aldığı dönemlerin, bir zaman sonra halkın sinmesiyle ve can güvenliği korkusuyla en temel haklarının yok sayılmasına dahi sessiz kalmasıyla sonuçlandığı unutulmamalıdır.

 

Özellikle son bir yıldır, iç güvenlik paketleriyle inşa edilmek istenen yeni siyasal düzen, toplumu ciddi bir baskı altına almayı amaçlamaktadır. Muhalif kesimlere yönelik ayrımcı uygulamaların sistematik bir hal alması da dikkatlerden kaçmamalıdır. Adım adım ilerleyen bu sürece, son olarak askeri operasyonların, sokağa çıkma yasaklarının ve özel güvenlik bölgelerinin eklenmesiyle tüm ülke fiili bir olağanüstü hali yaşamaktadır. Böylesi şartlar altında gidilecek erken seçimde, seçmen tercihlerinin sandığa ne kadar sağlıklı yansıyacağı da, seçimin güvenirliğinin ne oranda korunacağı da tartışmaya açık hale gelmektedir.

 

Platformumuz, daha önce de ifade ettiği gibi, mevcut gidişatı hiçbir şekilde halkımızın, insanlarımızın yararına görmemektedir. Bu sebeple çatışmaların derhal sonlandırılması talebimizde ısrarcıyız. PKK silahlarını derhal susturmalı, yerleşim yerlerinde sivillerin can güvenliğini tehdit eden eylemlerine son vermeli, kestiği yollarda masum insanların hayatına kast etmemeli ve kaçırdığı tüm kişileri serbest bırakmalıdır.

 

Siyasal iktidar ise bu sorunu baskı ve şiddet ile çözemeyeceğini görerek, geçmişin hatalarını tekrarlamamalı; askeri ve siyasi operasyonlarını sonlandırmalıdır. Akabinde kalıcı bir çözüm için yeniden diyalog ve müzakere ortamına dönülmelidir.

 

Bu süreçte, tüm hemşehrilerimizi; bu toprakların kardeş evlatları, halkları arasında kin, nefret ve düşmanlık tohumu ekmeye çalışan her türlü söz ve fiile karşı sağduyulu davranmaya davet ediyoruz.

 

Kendileri ve çocukları sefahat içinde yaşarken, halka her gün “şehadet” nutukları atanların kirli siyasetlerine kesinlikle aldanmasınlar.

 

Tuzu kuruların hırsı için savaş naraları atanlara değil, kınayıcıların kınamasına rağmen barış, adalet ve esenlik çağrısını dillendirmekten sakınmayanlara kulak versinler.

 

Değerli dostlar,

 

Geçtiğimiz hafta, hırsın sadece siyaseti ve toplumu değil, doğayı da nasıl ifsat edebildiğini, Artvin'in Hopa ilçesinde yaşanan ve 9 insanın ölümüyle sonuçlanan sel felaketiyle bir kez daha gördük. Sevdiklerini kaybedenlere başsağlığı diliyoruz.

 

Bu felaketin nedeni doğru tespit edilmezse, yeni acıların önüne geçilemeyeceğini vurgulamak zorundayız. O halde görmemiz gerekir ki, yaşanan sel felaketi doğal değil ekonomiktir!

 

Karadeniz’in ormanları betonlaştırılırken, bitki örtüsü yok edilirken, dereleri HESlerle doldurulurken, kurutulan dere yataklarına binalar kondurulurken; oradaki doğal sisteme verilen zarar kâr ve rant uğruna göz ardı edilmiştir.

 

Üç günlük çıkar için suyu, toprağı, ağacı hoyratça sömürenlerin uyguladıkları politikalar, ne yazık ki bugün acı sonuçlarını vermektedir. Buna rağmen Yeşil Yol projesi örneğinde gördüğümüz gibi yanlıştan vazgeçilmemektedir. Böyle giderse artan yağışlar, karşılaşacağımız felaketlerin boyutlarını büyütmekten başka bir sonuç vermeyecektir.

 

Hakkın ve adaletin merkeze alınmadığı her zaman ve mekanda; ifsadın, zulmün ve haksızlığın yaşandığını anlamak zorundayız. İster sosyal sorunlar olsun, isterse çevre sorunları, hiç fark etmiyor; adaletin sağlanmadığı her durumun sonucu, hepimiz için acı oluyor.

 

İnsanların şiddete kurban gitmediği, yerinden yurdundan olmadığı, savaşlardan kaçarken kamyon kasalarında ya da okyanus sularında boğulmadığı, kâr hırsının sebep olduğu iş cinayetlerinde ya da çevre felaketlerinde hayatını kaybetmediği; insanın insanla, insanın doğayla kardeşçe ve özgürce yaşadığı günlere kavuşmak için doğru bildiğimizi söylemeye devam edeceğiz.

 

Sakarya Adalet ve Özgürlükler Platformu adına Sakarya Dayanışma Derneği

Konya İnanç Özgürlükleri Platformu 416. Hafta Basın Açıklaması

''Geçtiğimiz günlerde ülkenin en yetkili ağızlarından, başbakan yardımcılarından birinin, yakında İsrail’le ilişkilerin iyileştireceğini müjdelemesinden sonra, Sinirlioğlu’nun kamuoyunun sinirlerini gere gere dışişleri bakanı yapılması gerçekten çok manidardır.'' bu sözler Konya İnanç Özgürlükleri Platformu'nun bu haftaki basın açıklamasından... Kayalıpark Meydanı'nda 416. kez toplanan platformun bu haftaki sözcüsü Uğur MUTLU ''İsrail arasındaki sözde bozulan ilişkilerin yeniden en üst düzeye çıkması için çalışmalar yapan bir adamın dışişleri bakanlığına getirilmesi, meydanlarda İsrail aleyhtarı söylemlerle oy isteyen bir partinin ne yapmak istediği hakkında kamuoyunda ciddi endişeler uyandırmıştır.'' dedi. Koalisyon güçlerine Türkiye'nin hava desteği de vereceği açıklamalarına da değinen MUTLU ''Bu karar ugulamaya konulursa, yakılan ateşin bizim eteklerimizi de tutuşturacağı bir gerçektir. Okyanus ötesindeki Amerika’nın hesapları ile kendi sınırımızdaki katliamlara, sessiz kalmak bile bir suçken, ortaklık edilmesi kabul edilemez.'' dedi.