Başörtüsü Eylemlerinde Bu Hafta(FOTO)

Başörtüsü Eylemlerinde Bu Hafta(FOTO)

Ankara'da 496., Sakarya'da 519., Konya'da 415.,

“Devlet çözüm süreci olarak adlandırılan süreci ısrarla yanlışlar üzerinden şekillendirmeye çalışan yetkililerini deşifre etmeli ve ortaya çıkan kaostan ve akan kandan sorumlu tutmalıdır.

Ankara İnanç Özgürlüğü Platformu tarafından düzenlenen 496.hafta basın açıklamasına hoşgeldiniz.
Uzunca süren bir sessizliğin ardından ülkenin pek çok bölgesinden çatışma ve ölüm haberleri gelmektedir. Maalesef bu süreçte olan ırkına bakılmaksızın yine bu ülkenin Müslüman çocuklarına olmakta ve oluk oluk kanları akıtılmaktadır.

İnsanlık tarihi ile sabit olan veriler bizlere göstermektedir ki; Kavga ile hiç bir şey halledilememektedir. Savaş sadece milletlerin biribirlerine olan husumetlerini artırmakta ve kan beraberinde kanı getirmektedir. Son 150 yıldır İslam topraklarında çok yoğun bir şekilde tertiplenen kardeşin kardeşe kırdırılması sürecinin maalesef bugünde hız kesmeden devam ettirilmesinin şahitleri oluyoruz.

Kendi bayrağım, kendi toprağım olsun çılgınlığı, aynı safta birleşip tek ümmet olma düşüncesinin önüne geçirilmeye çalışılmaktadır. Kendi aralarındaki yapay sınırları kaldırarak batıl kimliğini perçinlemeye gayret eden batılı zihniyet yaşadığımız coğrafyada piyonları aracılığı ile nifak tohumları ekerek doğu toplumlarında ve özelliklede İslam beldelerinde ayrışma projelerini hızlandırmaktadır.

Özellikle batı düşüncesinin uşağı olmaktan gurur duyan kimi medya kuruluşlarının ateşe benzin taşımaları bu kavganın arkasında yer alan gerçek saikleri ortaya koyan en net durumdur.

Hiç şüphe yok ki; gelinen bu nokta, izlenilen yanlış politikaların bir sonucudur. Kürt kimliği üzerinde yok sayma, asimilasyon ve ötekileştirme politikaları ile başlayan yanlış son dönemde çözüm adına tek muhatap kabul etme ve seküler düşünceli PKK'nın Kürt halkının tek temsilcisi haline getirilmesi politikaları ile devam ettirilmiştir. İslami kimliği ön planda olan doğu ve güneydoğu insanı, can ve mal güvenliğini sağlamakla sorumlu bulunan devlet eli ile marksist ve leninist PKK'nın insafına terk edilmiştir. Kurulduğu günden bu güne değin kan ve şiddetten beslenen PKK, çözüm süreci olarak adlandırılan dönemde baskı ve tehditle saha etkinliğini ve alan hâkimiyetini artırmış ve adeta bu günler için güçlü bir hazırlık gerçekleştirmiştir. Bu dönemde PKK, bölgede kendine muhalif olarak gördüğü İslami kimlikli kişi ve kurumları hedef almış ve pek çok mazlumun ölümüne sebebiyet vermiştir. Bu olaylar karşısında hükümet maalesef çözüm süreci tehlikeye girer söylemleri altında olayları görmezden gelmiş ve devlet olarak vatandaşlarının can ve mal güvenliklerini ısrarla sağlamamıştır.

Diğer yandan kardeşlik şuuru içerisinde geliştirilemeyen bölgesel politikalar neticesinde özellikle Irak ve Suriye'de yaşayan ve sahipsiz bırakılan Müslüman Kürt halkı yine seküler örgütler eli ile batılı devletlerin maşası haline getirilmişlerdir. Başta ABD olmak üzere emperyalist devletlerin bölgeye silah yığınağı yapmaları, sözde emperyalizm karşıtı gruplara ve özelliklede PKK çizgisindeki Kürt gruplara her türlü askeri yardımı vermeleri ve medya gücü ile desteklemeleri süreçte gözden kaçırılmaması gereken bir durum olarak karşımızda durmaktadır. Özellikle PKK'nın son dönemde yoğunlaşan saldırılarını ABD ve küresel emperyalistlerin bu ilgi ve alakalarından bağımsız düşünmemek lazımdır.
Buradan taraflara seslenerek aklı selim davranmaları gerektiğini vurguluyoruz. Devlet çözüm süreci olarak adlandırılan süreci ısrarla yanlışlar üzerinden şekillendirmeye çalışan yetkililerini deşifre etmeli ve ortaya çıkan kaostan ve akan kandan sorumlu tutmalıdır. Bu noktada silahların susması ve kanın akmaması için toplumun her kesiminin muhatap alınacağı yeni bir süreç başlatılmalıdır.

Özellikle kan ve kaos üzerine politikalar kuran ve sözde dost ve müttefik emperyalist devletlerin bu politikalarına karşı gereken tedbirler bir an evvel alınmalı ve ilişkiler bu durum göz önüne alınarak şekillendirilmelidir. Bölgedeki ve ülkemizdeki şiddet sarmalının baş aktörü olan ABD'ye ve batılı müttefiklerine verilen ve her biri birer kaos oluşturma merkezi olarak çalışacak olan askeri üsler ile ilgili anlaşma derhal iptal edilmelidir.

Bölgemizde ayrıştırma temelli oluşturulan ve etnik kimlik söylemi ile kamufle edilen sorunlara devletlerin ve örgütlerin vicdandan yoksun mekanik bakışlarının çare oluşturamayacağı en son çözüm süreci örneğinde net bir şekilde ortaya çıkmıştır. Türk, Kürt, Arap, Çerkez ayrımı yapmaksızın bu ülkenin sorumluluk sahibi Müslüman kanaat önderleri bir araya gelmeli ve İslam'ın sınır tanımayan kardeşlik projesini hayata geçirmek adına sorumluluk almalılardır. Devletin ve örgütün sınır çizen ve köşelileştiren çözüm sürecine karşın yeniden kardeşlik düşüncesi ihya edilmelidir. Müslüman aydın ve kanaat önderleri akan kanın Müslüman halkın evlatlarının kanı olduğu ve bu kandan sorumlu oldukları bilinci üzere hareket etmek zorundadırlar.

Dili, rengi, etnik kimliği ne olursa olsun unutmamak lazım ki; Ancak müminler kardeştir. Bu kardeşliğin önüne geçecek her türlü durumdan yine Müslümanlar sorumludur.
Bütün insanların akıl, nesil, can, mal ve din emniyetlerinin sağlandığı bir dünyada buluşma temennisiyle.

ANKARA İNANÇ ÖZGÜRLÜĞÜ PLATFORMU

Silahlar Sussun, Yeniden Barış Masası Kurulsun

 

Sakarya Adalet ve Özgürlükler Platformu 519. hafta açıklamasında çatışma ortamının acilen bitmesi için silahların susması ve sağlıklı bir çözüm geliştirilebilmesi için barış masasının kurulması çağrısı yapıldı

 

Sakarya Adalet ve Özgürlükler Platformu 519. hafta açıklamasını Diriliş Saati Dergisi adına Muhammed Emin Duman okudu. Mevcut kaotik ortamda gidilecek bir erken seçimde halkın sağlıklı bir tercih yapamayacağına dikkat çekilen açıklamada “Halkımız akan kanın bir an önce durdurulmasını istiyor. Türkiye'nin tüm anneleri evlatlarını kaybetmek istemiyor. İç savaşa dönüşme sinyalleri veren çatışmaların bir an önce durdurulmasını istiyor… Yapılması gereken devrilen barış masasının tekrar kurulması ve sağlıklı bir çözüm sürecinin işletilmeye başlamasıdır. Bu konuda HDP ve siyasi iktidar başta olmak üzere bölgedeki tüm siyasi/sosyal/kültürel yapılara, devlete ve tüm Türkiye halkına büyük görev düşmektedir.” denildi. Çözüm sürecinin yeniden başlatılması için HDP'ye sorumluluk düştüğü belirtilen açıklamada, siyaset ve sivil mücadele kanallarının açık olduğu bir vasatta PKK’nın silaha sarılarak kan dökmesinin hiçbir makul izahı bulunmadığı söylendi. Devlete de siyasi ihtiraslar uğruna şiddetin yeniden ana strateji haline getirilmesinin yanlış olduğu çağrısı yapıldı.

 

Ekonomik gündemin halkı olumsuz etkilediği belirtilen açıklamada, “Halkımız sorunlu olan ekonomik durumunun daha da kötüleşmesinin ağır bedellerini ödemeye başladı. Dövizdeki aşırı artış ve ülkedeki istikrarsızlık nedeniyle yaşanan ekonomik durgunluk küçük ve orta büyüklükteki esnafı ciddi olarak vurmuş durumda. Sebze, meyve, et, süt ürünleri gibi temel ihtiyaç maddelerindeki enflasyonun çok üstünde seyreden artış, dar gelirli kesimlerde geçim sıkıntısını had safhaya çıkardı. Kişi başına milli gelir 10.500 Dolar'dan 8700 Dolar'a kadar gerilemiş durumda. Yani ciddi bir fakirleşme söz konusu... Bu ülkenin işçi, memur, esnaf tüm emekçileri zor durumdadır. Emekçilerin reel gelirlerinin artması, emekçiler üzerindeki vergi yükünün azalması için siyasi iradenin harekete geçmesi gereklidir… Hükümetin kimi seküler kimi dindar görünümlü zengin mutlu azınlığın üzerinden kalkınma hesabı yapmayı bırakıp, bu ülkenin yoksul çoğunluğunu oluşturan emekçilerin daha iyi koşullarda yaşamalarını sağlayacak adil bir gelir bölüşümü üzerine yoğunlaşması zorunludur. Adaletin olmadığı bir zeminde halkın iktidarından bahsedilemez.” denildi. 

 

519. Hafta Basın Açıklaması

 

SİLAHLAR SUSMALI, BARIŞ MASASI TEKRAR KURULMALIDIR!

 

Türkiye yeniden seçime gidiyor.

 

Bir tarafta kan ve gözyaşı, diğer tarafta alt üst olmuş ekonomi; bugünkü Türkiye'nin serencamı...

 

Böylesine kaotik bir ortamda seçimin ne ölçüde sağlıklı olacağı ya da seçime ne ölçüde akl-ı selim'in hakim olacağı ciddi manada tartışma götürür.

 

Meclisteki bütün partiler mevcut durumu nasıl oya tahvil edeceklerinin hesabını yapmaya başladılar bile...

 

Partilerin oynak kabul edilen oyları, geçen seçimde sandığa gitmeyenlerin oyları, küçük partilerin oyları üzerinden seçim-toto oynanıyor.

 

Halkımızın gündemi ise bambaşka...

 

Halkımız akan kanın bir an önce durdurulmasını istiyor. Türkiye'nin tüm anneleri evlatlarını kaybetmek istemiyor. İç savaşa dönüşme sinyalleri veren çatışmaların bir an önce durdurulmasını istiyor. Suriye'de, Irak'ta, Yemen'deki acıklı durumun ülkemize de bulaşmasından ciddi endişe duyuyor.

 

Halkımız sorunlu olan ekonomik durumunun daha da kötüleşmesinin ağır bedellerini ödemeye başladı. Dövizdeki aşırı artış ve ülkedeki istikrarsızlık nedeniyle yaşanan ekonomik durgunluk küçük ve orta büyüklükteki esnafı ciddi olarak vurmuş durumda. Sebze, meyve, et, süt ürünleri gibi temel ihtiyaç maddelerindeki enflasyonun çok üstünde seyreden artış, dar gelirli kesimlerde geçim sıkıntısını had safhaya çıkardı. Kişi başına milli gelir 10.500 Dolar'dan 8700 Dolar'a kadar gerilemiş durumda. Yani ciddi bir fakirleşme söz konusu...

 

Halkımızın taşımak zorunda kaldığı bu ağır yüklerin bir an önce ortadan kaldırılması zorunludur. Aksi takdirde Türkiye'yi çok zor bir sürecin beklediğini söylemek kehanet olmayacaktır. 

 

Çözüm sürecinin yeniden diriltileceği bir zemin oluşturulmalıdır. Bu noktada öncelikle HDP'ye büyük sorumluluk düşmektedir. 

 

Suruç ve Ceylanpınar'daki katliamların provakasyon olduğu şeklindeki tez güç kazanıyor. Bu eylemleri derin güçlerin gerçekleştirdiği tezi doğru olsa dahi, bu durum sonraki süreçte PKK'nın gerçekleştirdiği katliamları açıklayamaz. Ortada 80 milletvekili ile güçlü bir şekilde meclise giren HDP üzerinden siyaset yapma imkanı varken ve olumsuzluklara karşı sivil direniş kanalları büyük ölçüde açık iken PKK'nın silaha sarılarak kan dökmesinin hiçbir makul izahı yoktur. 

 

Eğer amaç ülkemizde halkların kardeş oldukları, aynı hak ve özgürlüklerden eşit şekilde yararlandıkları bir siyasal düzeni oluşturmaksa, PKK'nın eylemleri bu amacın tersine hizmet etmekte ve halkları birbirine düşman kılacak bir plana alet olmaktadır.

 

HDP bünyesinde siyaset yapanların silahların susması ve akan kanın durması için aktif sorumluluk alması zamanıdır. Biz HDP'li milletvekilleri  ve akillerin figüran olduğuna inanmak istemiyoruz. %13 oy almış bir partinin saygınlığının tartışılmasını doğru bulmuyoruz. Ancak HDP siyasetinin edilgen ve mahkum görüntüsünü değiştirmesi zorunludur. Aksi takdirde HDP halkların vicdanında mahkum olacak ve tüm saygınlığını yitirecektir. 

 

Devlet aklının da bu süreçte doğru işletilmesi zorunludur. Bazı siyasi ihtiraslar uğruna veya dış güçlerin bölgesel pozisyonları göz ardı edilerek silah, baskı ve katliam ile çözümün ana strateji haline gelmesi de vahim bir hata olacaktır. 

 

Güvenlik güçlerinin 1990'lı yıllardaki Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerindeki uygulamalara geri dönüş sinyalleri vermesinden ciddi endişe duyuyoruz. Baskı ve işkence uygulamalarının sorunu daha da derinleştireceği, Kürt halkının vicdanında onarılması zor yaralar açacağı unutulmamalıdır. 

 

Yapılması gereken devrilen barış masasının tekrar kurulması ve sağlıklı bir çözüm sürecinin işletilmeye başlamasıdır. Bu konuda HDP ve siyasi iktidar başta olmak üzere bölgedeki tüm siyasi/sosyal/kültürel yapılara, devlete ve tüm Türkiye halkına büyük görev düşmektedir. 

 

Halkımızın ekonomik problemlerine gelince...

 

Hükümetin emekçilerin gelirlerine dönük pozisyonunu anlamak mümkün değildir. Bu ülkenin işçi, memur, esnaf tüm emekçileri zor durumdadır. Emekçilerin reel gelirlerinin artması, emekçiler üzerindeki vergi yükünün azalması için siyasi iradenin harekete geçmesi gereklidir. Memurlara teklif edilen 4+4 ve 3+3 zamları trajikomik bir durum arz etmektedir. Hükümet sadece Türkiye'deki mutlu azınlığın vergi kaçakçılığını sonlandırarak emekçileri rahatlatacak adımları atabilir. Hükümetin reel enflasyonu dürüst bir şekilde açıklamasını ve bu enflasyonun emekçiler üzerindeki olumsuzluğunu giderecek gelir iyileştirmesi yapmasını bekliyoruz.

 

Hükümetin kimi seküler kimi dindar görünümlü zengin mutlu azınlığın üzerinden kalkınma hesabı yapmayı bırakıp, bu ülkenin yoksul çoğunluğunu oluşturan emekçilerin daha iyi koşullarda yaşamalarını sağlayacak adil bir gelir bölüşümü üzerine yoğunlaşması zorunludur. Adaletin olmadığı bir zeminde halkın iktidarından bahsedilemez. 

 

Sakarya Adalet ve Özgürlükler Platformu Adına Diriliş Saati Dergisi

 

Konya İnanç Özgürlükleri Platformu 415. Hafta Basın Açıklaması

 

 

Rahman, Rahim Allah’ın Adıyla:

“Ey iman edenler! Kendi dışınızdakileri sırdaş edinmeyin. Çünkü onlar size fenalık etmekten asla geri durmazlar, hep sıkıntıya düşmenizi isterler. Gerçekten, kin ve düşmanlıkları ağızlarından (dökülen sözlerinden) belli olmaktadır. Kalplerinde sakladıkları (düşmanlıkları) ise daha büyüktür. Eğer düşünüp anlıyorsanız, âyetlerimizi size açıklamış bulunuyoruz. İşte siz öyle kimselersiniz ki, onlar sizi sevmedikleri halde siz onları seversiniz. Siz, bütün kitaplara inanırsınız; onlar ise, sizinle karşılaştıklarında \\\"İnandık\\\" derler; kendi başlarına kaldıklarında da, size olan kinlerinden dolayı parmaklarının uçlarını ısırırlar. De ki: Kininizden (kahrolup) ölün! Şüphesiz Allah kalplerin içindekini hakkıyla bilmektedir. Size bir iyilik dokunsa, bu onları tasalandırır; başınıza bir musibet gelse, buna da sevinirler. Eğer sabreder ve korunursanız, onların hilesi size hiçbir zarar vermez. Şüphesiz Allah, onların yaptıklarını çepeçevre kuşatmıştır.” (Al-i İmran Suresi 118-120. Ayetler.)

 

 1436  -  22<span mso-fareast-font-family:calibri;mso-bidi-font-family:tahoma\\\"="\&quot;\&quot;"> / 08 / 2015