Andıç ve sahtecilik olayı... Akit ne diyorsa o!


Ne zaman "hedef" gösterilsek, ne zaman "yargısız infaz"a maruz kalsak ve hakkımızda ne zaman "linç kampanyası" açılsa, hep şunu dedik:

"Çiğ yemedik ki, karnımız ağrısın!"

Gerçekten de "çiğ" yemediğimiz için, hiç karnımız ağrımadı... "Yara"mız olmadığı için de, hiç gocunmadık.

Hep dedik ki;

"Biz bağımsız, bağlantısız, güdümsüz bir gazeteyiz... Bizim hiçbir illegal kuruluşla bağımız ve bağlantımız yok...

Bir gazetenin; herhangi bir kişi ve kuruluşla, nasıl ki gazetecilik ilişkisinden başka bir ilişkisi olamaz, bizim de hiçbir kişi ve kuruluşla gazeteciliğin gerektirdiği ilişkiden öte bir münasebetimiz olmadı!.. Sözün özü, gazetecilik yaptık!.. Birilerinin hoşuna gitmese de sadece gazetecilik yaptık."

Evet, hep bunu dedik... Ama, "Akit'ten hoşlanmayan" birileri, bizi hep "bir yerlerle bağlantılı" göstermeye çalıştı.

ALÇAKLAR!.. ŞEREFSİZLER!

Meselâ, 25 ve 26 Nisan 1998 tarihli Hürriyet ve Sabah gazeteleri; aralarında Akit'in de bulunduğu bazı "gazete" ve "gazeteci"leri, "PKK ile işbirliği içinde" olmakla itham etti... Bunu da, "PKK liderlerinden Şemdin Sakık'ın ifadeleri"ne dayandırdılar.

Şemdin Sakık diyordu(!) ki; "Cengiz Çandar, M. Ali Birand ve Akın Birdal PKK yandaşıdır... Akit ve Millî Gazete ile de PKK arasında gizli bir anlaşma vardır!.. Bu gazeteler, PKK aleyhinde haber yapmama konusunda Öcalan'a söz vermişlerdir!"

Ehh, bunları söyleyen adam "PKK'nın önde gelen ismi" olunca, söyledikleri de, elbette önem kazanıyordu...

Nitekim, Hürriyet ve Sabah'taki bu haberlerden sonra, gereği yapıldı... Çandar ve Birand'ın işlerine son verildi, Akın Birdal da kurşun yağmuruna tutuldu, ölümden döndü... Akit ise; gerek "manevi tazminat" dâvâları ile "linç" edilmeye, gerek "ceza dâvâları" ile yıldırılmaya, gerekse "illegal eylem plânları" ile ortadan kaldırılmaya çalışıldı.

Ama biz, daha ertesi gün, yani 27 Nisan 1998'de cevap verdik Hürriyet ve Sabah'ın bu "iftira"larına...

Sürmanşetten 9 sütuna, dedik ki;

"Şerefsizler!"

Ve ekledik:

"Akit'in eli kanlı terör örgütü ile gizli anlaşma yaptığı iftirasını atanlar ve bunu yayınlayanlar, iddialarını ispat etmedikçe şerefsizdirler!..

Alçaktırlar!..

Müfteridirler!.."

Aradan kısa bir süre geçtikten sonra, o dönem "Sabah'ın Yayın Kurulu"nda olan Can Ataklı, Öküz dergisine yaptığı açıklamada; "aslında, ortada Şemdin Sakık'ın böyle bir ifadesi olmadığını, verdiği bir ifadeye bu sözlerin de montajlandığını ve bu şekilde yayınlanması için de, bir tüccar generalin kendilerine baskı yaptığını" söyledi...

Ataklı, özetle dedi ki; bu bir "iftira"dır!..

"Bizim için de yüz karası!"

Gerçek ortaya çıkmıştı...

Şemdin Sakık'ın böyle bir ifadesi yoktu... Onun; "gazeteler ve gazeteciler"e yönelik sözleri, birer "Çevik Bir eklemesi"dir!..

SAKIK'TAN MEKTUP!

Durum açıklığa kavuşmuştu... Ama yine de, kafalarda "istifham"lar olabilirdi...

Bu konuda herkes bir şeyler söylemişti ama, acaba "Şemdin Sakık ne diyor"du?..

Ankara Büromuz muhabirlerinden Erol Metin, Diyarbakır Cezaevi'nde bulunan Şemdin Sakık'a bir mektup daha yazıp, "andıç olayının perde arkası"nı sordu...

Şemdin Sakık da, muhabirimiz Erol Metin'in sorularına verdiği cevapla, 1998'deki "şerefsizliği" belgelemiş oldu.

"Dönemin Diyarbakır 7. Kolordu Komutanı Yaşar Büyükanıt ve dönemin Başsavcısı Nihat Çakar'ın baskısıyla iftiraya zorlandığını" söyleyen Sakık, şöyle devam etmiş sözlerine; "Büyükanıt, benden istediği cevabı alamayınca tehdit etti...

Dedi ki;

'Seni askerlerin eline veririm... Kimi ırzına geçer, kimi cop sokar!'

Hazırladıkları andıcı imzalamayınca; Büyükanıt'ın 'İyi çocuk' dediği Ali Kaya geldi sorguya ve tabancasının namlusunu ağzıma soktu!"

ŞEREFSİZLİK TESCİLLENDİ!

Durum gayet net ve açık:

Sakık'tan "istedikleri cevabı" alamayınca, ifadeye "istediklerini" yazmışlar ve "kartel"de yayınlatmışlar!..

"Çiğ" yemediği için karnı hiç ağrımayan, "yara"sı olmadığı için "gocunma" nedir bilmeyen Akit, olayın üzerinden "14 yıl" geçtikten sonra yine haklı çıkmıştı!..

Evet, "14 yıl sonra" bugün;

Akit'i "PKK işbirlikçisi" gibi göstermeye yeltenenlerin "şerefsizlik"leri, "alçaklık"ları ve "müfterilik"leri bir kere daha belgelenmiş, bir kere daha tescillenmiştir...

Bunun, tarihe not olarak düşülmesi için 16 Mayıs Çarşamba günü dedik ki;

"Şerefsizlik belgelendi!"

Bunun anlamı şudur:

14 yıl önce ne demişsek o!..

TEKİN'İN SAHTECİLİĞİ

Şimdi, "14 yıl öncesi"ni 14 yıl öncesinde bırakalım ve daha yakın zamana gelelim... "Ne demişsek o" dedik ya, buna bir örnek daha verelim.

Malûmlarınız olduğu üzre; 11 Mart 2009'da, yani 3 yıl önce CHP'li Gürsel Tekin'le ilgili şöyle bir haber yapmıştık: "CHP'li Tekin, sahtecilikten yargılanıyor!"

Devamında da, özetle demiştik ki;

"Kemal Kılıçdaroğlu'nun sağ kolu Gürsel Tekin'in, Kadıköy Belediye Başkan Yardımcılığı yaptığı dönemde, Kadıköy Belediyesi Encümeni'nce yıkım kararı alınan Suadiye Movieplex adlı sinema salonunu yıkmadığı, söz konusu yere geçersiz ruhsat vererek evrakta sahtecilik yaptığı öğrenildi... Kadıköy Cumhuriyet Savcısı Süleyman Özkök, 29 Aralık 2008 tarihinde, görevini kötüye kullandığı gerekçesiyle Gürsel Tekin hakkında dava açtı. Gürsel Tekin, Kadıköy 3. Ağır Ceza Mahkemesi'nde yargılanıyor."

11 Mart 2009'da verdiğimiz bu haberden sonra olayın peşini bırakmadık... Muhabirlerimiz Kenan Kıran ve Murat Alan, yargılama ile ilgili bütün gelişmeleri günü gününe aktardı sizlere.

Derken; Gürsel Tekin'in, yerel mahkemede "mahkûm" olduğunu, temyiz dosyasının Yargıtay'a gönderildiğini, ancak burada da "dosyadan bazı evrakların kaybolduğunu" öğrendik ve bunları da tek tek haber verdik sizlere...

Olayla ilgili en son haber ise, yine Ankara büromuzdan, Erol Metin'den geldi...

Erol Metin, 14 Mayıs 2012 tarihinde sürmanşetten verdiğimiz haberinde diyordu ki;

"Çalınan belgeler Tekin'de!.."

Haberin özeti şöyleydi:

"Akit, CHP'li Gürsel Tekin'i kurtaran evrak hırsızlığıyla ilgili gündemi sarsacak bilgilere ulaştı. Tekin'e çok yakın bir CHP mensubu, Yargıtay'a gönderilen dosyanın içeriğinin boşaltılmasının perde arkasını anlattı.

Söz konusu CHP'li; Kadıköy Cumhuriyet Başsavcılığı'nın temyiz için Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı'na gönderdiği dosyadaki belgelerin çalınmasına bizzat şahitlik ettiğini söyledi.

Tekin'in hemşerisi CHP Ankara 2. Bölge 13. Sıra Milletvekili Adayı Aykut Fındıkçı'nın; Ankara PTT Dağıtım Merkezi'nde tanıdığı bir memur aracılığıyla dosyayı Tekin'e ulaştırdığını iddia eden CHP mensubu, şunları dedi:

Kaybolduğu söylenen evrakları tanıdığı bir PTT memuru, Aykut Fındıkçı'ya getirdi. Yani o PTT memuru, aldığı postayı ilk önce Yargıtay'a götürmedi. Aykut Fındıkçı, o PTT memuruyla İstanbul'a gitti. İkili oradan Tekin'in Bağdat Caddesi'ndeki ofisine geçtiler. Gürsel Tekin, PTT zarfı içerisindeki dosyayı onlardan aldı. Fındıkçı ile yanındaki PTT memuru Ankara'ya dönerken, Tekin de onlardan bir gün sonra Ankara'ya geldi. Tekin böylece siyasî kariyerini bitirmeye neden olacak belgeleri ortadan kaldırdı. Size olayın gerçekleştiği o ofisin açık adresini de verebilirim...

Tekin; İstanbul'dan milletvekili seçildikten sonra kendisini kurtaran Fındıkçı ve PTT memuruna ödeme yaptı!.. Çünkü; o belgeler Yargıtay'a ulaşsaydı Tekin milletvekili olamazdı. Gürsel Tekin, 12 Haziran seçimlerinden bir-iki gün sonra CHP Genel Merkezi'ndeki odasında bu ikisine ödeme yaptı. Tekin para destelerini çıkarıp bunlara verdi. O para destelerini bizzat gördüm."

Her zaman diyoruz ya;

"Akit, gündemi belirlenen değil,

Gündem belirleyen gazetedir!.."

TEKİN'E ÇİFTE SORUŞTURMA

"İlk"ini 14 Mart 2009'da verdiğimiz "Gürsel Tekin'in sahteciliği" haberi ve yine 14 Mayıs 2012'de verdiğimiz "son gelişme"den sonra, bugün "en son gelişme"yi veriyoruz...

En son gelişme şu:

"Tekin'e çifte soruşturma"

Ayrıntı da şöyle:

"14 Mayıs'ta Akit'in sürmanşetinde yer alan şok iddialar, dosyanın içeriğinin nasıl boşaltıldığı konusunda delil bulmakta zorlanan Ankara Cumhuriyet Savcısı Murat Demir'i harekete geçirdi... Edinilen bilgilere göre, Akit'in haberini ihbar kabul eden Demir inceleme başlattı. Gürsel Tekin'i kurtaran CHP adayı Aykut Fındıkçı ve ilişkide bulunduğu PTT memurunu kıskaca alan Demir, tuhaf ilişkiler yumağını çözmeye çalışıyor... Soruşturmayı derinleştiren Demir'in, Aykut Fındıkçı'nın ifadesine başvurabileceği belirtiliyor. PTT Genel Müdürlüğü'nün de aynı olayla ilgili kurum içi soruşturma başlattığı öğrenildi."

AKİT'E KULAK VERİN!

"14 yıl önce"sinden ve "3 yıl önce"sinden verdiğimiz iki örnek de onu gösteriyor ki;

"Akit ne diyorsa o"dur!..

Akit, yayın hayatına atıldığından bu yana "bağımsız, bağlantısız ve güdümsüz" bir yayın politikası izlemiş ve hep "gerçek"leri yazmıştır.

Sadece "gerçek"leri yansıttığımız haberlerimiz de, daima dikkate alınmıştır.

Bu vesileyle demek istiyoruz ki;

Akit'e kulak verin!..

Ama vakit geçmeden!..

Aksi halde, bir gün kulak vermek zorunda kalabilirsiniz ama iş işten geçmiş olur!

Selâm ve saygılarımızla...

 
yeni akit

Bu yazı toplam 1051 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar