İbrahim Karagül

İbrahim Karagül

Akıllı ol, senden kahraman olmaz.

Danimarkalı bir çizer, Hz Muhammed'i hedef alan, ağır tahrik içeren karikatürler yayınladı. Mısır'dan Pakistan'a kadar yüzbinlerce insan ayağa kalktı, saldırıyı lanetledi.

Önce Danimarka basını, ardından Avrupa medyası, saldırıyı 'düşünce özgürlüğü'nün zaferi olarak gördü. Dahası, biraraya gelmesi muhtemel görünmeyen çevreler, 'düşünce özgürlüğü' adı altında kenetlendi.

Savunulan şey, düşünce ve ifade özgürlüğünü güçlü tutmak değil, bu kavramların ardına sığınıp, karikatüristin önyargı ve aşağılamaya dönük arzularıydı. Düşünce ve ifade özgürlüğü adı altında, İslam'ın değerlerine hep birlikte saldırmayı tercih ettiler, bir tür dayanışma hattı oluşturdular.

Oluşturulan ortak cephe, 11 Eylül sonrası alenileşen 'İslam'la hesaplaşma' isteğinin göstergesiydi, bir mevzi savaşıydı. Ebu Grureyb'de 'ibadet aşkıyla işkence' yapanlarla bu saldırıyı destekleyenlerin ruh dünyaları pek de farklı değildi.

Daha sonra, 'Karikatür Krizi'nin mimarlarının, 'İslam'la savaş' doktrinini geliştirip küresel ölçekte nefret inşa eden çevrelerle bağlantılı olduğu ortaya çıktı. Danimarkalı karikatürist ile neoconlar ve İsrail aşırı sağı arasındaki güçlü bağlar deşifre oldu.

Gerçekten de, Ebu Gureyb işkencecilerinin arkasında olan güçlerle karikatür krizinin arkasındaki güçlerin aynı çevreler olduğunu gördük.

Geçtiğimiz günlerde, 'fitne filmi' adı altında yeni bir öfke dalgası projelendirildi. Yöntem yine aynıydı: Müslümanları, değerlerini, sevdiklerini rencide et, onları tahrik edip sokaklara sür, yer yerinden oynasın.

Yine öyle oldu, sokaklar doldu taştı, kitleler harekete geçti, insanlar öldü. Öfkenin mimarları değil, saldırının mağdurları 'tahammülsüz insanlar' olarak pazarlandı.

Ancak asıl plan başkaydı. Birileri; Arap Baharı ile iktidara gelenlerin Batı ile müthiş bir hesaplaşmaya gireceğini, dolayısıyla sürece destek verilmemesi gerektiğini anlatmaya çalışıyor, İslam'ın ve Müslümanların nasıl tehlikeli düşmanlar olduğuna dair Batı başkentlerine uyarılar yapıyordu.

Neocon-İsrail aşırı sağı; Müslüman dünyayı dize getirmeye, yeryüzünün en hareketli bölgelerini tekrar vesayet yönetimi altına almaya dönük savaşı canlandırmak istiyordu.

İşin tuhafı, Danimarkalı karikatürist gibi, fitne filmini yapan gibi, üzerinden nefret pazarlanan kişiler hem kahraman yapılıyor hem de öfkenin mağdurlarına dönüştürülüyor. Onlar aslında birer tetikçi olarak kullanıldı, özgürlük kahramanları gibi pazarlandı, onlar üzerinden ülkeleri çatışmalara dökecek küresel ölçekli projeler uygulandı.

Elbette, her münferit olayın böyle olduğunu, bu kadar kapsamlı projelerin ürünü olduğunu söylemiyoruz. Ancak on-on beş yıldır, benzer saldırıların birbiriyle bağlantısı, beslendikleri kaynakların şaşırtıcı benzerliği dikkatten kaçmıyor.

Müslümanların yaşadığı ülkelerden seçip Batı dünyasının gözünde kahramanlaştırılan profillere bir bakın. Hepsinin ortak özelliği, İslam'ın değerlerine meydan okumaları ya da Müslümanları rahatsız edecek çıkışlar yapmalarıdır.

Bu, sık sık uygulanan bir projedir.

Öyleyse Müslüman topluluklar artık kolayca öfkelenen, kontrolsüz hiddetle harekete geçen, her münferit olayla provoke edilen topluluklar olmaktan uzaklaşmalı.

Elbette saldırılara, aşağılamalara uygun tepkiler gösterilmeli ancak sahip oldukları hassasiyetin bir zayıflık, zaaf olarak istismar edilmesine izin vermemeli. Bu başarılırsa, öfke üzerinden, zaaf üzerinden uygulanan yıkıcı planların çoğu boşa çıkacaktır.

Dün, Türkiye kamuoyu, benzer bir olayı tartıştı. Konu, Sevan Nişanyan'ın Peygambere, İslam'ın değerlerine yönelik hakaret içeren cümleleriydi. Bir çok Müslüman ülkede gördüğümüz 'değerlere saldırının' son örneğini Türkiye'de tartışıyoruz.

Burası Pakistan, Mısır ya da bir başka ülke değil. Eğer bu münferit bir olaysa kimse bunu düşünce özgürlüğü diye yutturmaya kalkmasın. Münferit değil başka bir şeyse, kimse Türkiye'de benzer senaryoları denemesin. Özellikle bu dönemlerde...

Ve kimse kahramanlığa soyunmasın... Hiç kimse bu olaya yönelik tepkiyi, etnik kimliklere yönelik görmesin. Zira hiçbir kimlik bu tür saldırıların kamuflajı olamayacağı gibi, buna müsaade de etmez.

Mazlumder'in konuyla ilgili açıklaması önemli. 'Müslümanlar, İslam dininin kutsallarına yönelik saldırılar karşısında tepkilerini gösterirken kendi tarzlarını ortaya koymalı.'

Herkes aklını başına alsın. Bu rezillikten kahraman çıkarmaya kalkışmasın...

yenişafak

Bu yazı toplam 1091 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar