Akıl Tutulması...

Akıl tutulması"
Kapatma davasının yarattığı ağır sarsıntıdan mı bilinmez ama, AK Parti 1 Mayıs meselesinden direnç politikalarına kadar birçok konuda kendisini sadece "refleksleri"ne teslim etmiş görünüyor.

"Parti içi ruh hali"ndeki "belirsizlik ve içe kapalılık" bu durumun göstergelerinden biri.

Nitekim AK Parti'nin "mevcut siyasi kuşatma" karşısında nasıl bir yol izleyeceği, ancak tahminlerle, mantık yürütmeyle takip edilebiliyor.

Parti yöneticileri, bakanlar dahi tahmin ve "tatonman" yoluyla akıl yürütüyor ve açıklama yapıyorlar.

Örnek: Dışişleri Bakanı Ali Babacan"

Temsil ettiği bakanlığın önemi ve işlevi itibariyle Başbakan'a en yakın durması, en bilgili olması gereken kişilerden biri Babacan. Yurtdışında bire bir temaslarda, kapalı oturumlarda AK Parti'nin muhtemel politikalarıyla ilgili bilgiler, hatta teminatlar veriyor.

Nitekim 29 Mart'ta, Slovenya'da yapılan Dışişleri Bakanları Toplantısı'nda, üye ülke temsilcilerine ve AB komiserlerine, AK Parti'nin izleyeceği yol hakkında ayrıntılı bilgi vermek durumunda kalmıştı. Demişti ki, "hem savunma yapacağız, hem kapatmayı zorlaştıracak hükümler de dahil olmak üzere Anayasa değişikliklerine gideceğiz, hem AB reformlarına devam edeceğiz""

Bugün anlıyoruz ki bunlar da varsayım ve sezgi üzerinden söylenmiş sözlermiş"

Nitekim Can Paker'in evindeki yemekten sızan bilgiler Babacan'ın dahi sadece tahmin üzerinden konuştuğunu ortaya koydu"

Haberler okunduğunda ortaya çıkan tablo Başbakan'ın, gündeminde Anayasa değişikliğinin olmadığı, ülkeyi germek istemediği yönündeydi.

Ne olacağını belli ki sadece Başbakan biliyor.

Bir siyasi parti için özellikle kriz günlerinde kolektif aklı devre dışı bırakmak fakirleştirici etkileri olacak bir durumdur"

Zira krizlerde, o krizlerin demokratik meşruiyet alanını genişleterek aşılmasını sağlayacak taşıyıcılar önemlidir; taşıyıcının aklı da, zekası da önemlidir.

Bugün ana taşıyıcı ise, siyasi arenanın "tek aktörü" olmayı sürdüren AK Parti'dir.

Kapatma davası karşısında izlenecek politika için de aynı durum söz konusudur.

Bu politika sadece Tayyip Erdoğan'ın ve AK Parti'nin meselesi değildir, sonuç tüm ülkeyi etkileyeceğine göre izlenecek politika tüm Türkiye'yi ilgilendirir.

Zira kapatma, siyasi alanın daralması, otoriter ruh halinin ürettiği siyasi mühendislik girişimleri demektir.

Bunlar Türkiye'ye aldığı kimi önemli demokratik mesafeleri kaybettirir.

Bir süre önce bu köşede şöyle demiştik:

"Siyasi iktidar, halkın yüzde 85'inin katıldığı seçimde yüzde 47 alarak iktidara geldi. Bunun anlamlarından birisi şudur: AK Parti'nin değişim sürecinin arkasında duranlara, yasaklara itiraz edenlere, kendisine oy verenlere, kendisini destekleyenlere bir borcu vardır. En azından 'demokratik cesaret borcu' vardır. Herkes bu topluma borcunu ödemekle mükelleftir""

Bu sorumluktan uzak durmaya çalışan bir AK Parti görüntüsü var ortada"

Ve bu görüntü her geçen gün biraz daha koyulaşıyor"

Başbakan belli ki kapatma davasının hızlı bir şekilde sona ermesini istiyor, ek süreye bunun için karşı; belli ki partisinin kapatılmayacağını umuyor; belli ki kapatılma halinde yeni dönemde nasıl mücadele vereceğine ilişkin kimi hesaplar yapıyor"

Umarız kapatılmaz AK Parti ve "yargı darbesi meselesi" sadece bir "kâbus" olarak kalır.

Ancak bu konuda sonuç ne olursa olsun, bir başka konuda sonuç değişmeyecektir:

Sessiz, boyun eğen, sadece umut eden politikalar "otoriterleşme süreçlerini normalleştirmek"ten başka işe yaramazlar"

Üstelik sadece bu kadar da değil"

Yarına"


yenişafak

Bu yazı toplam 567 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar