Abdurrahman Dilipak

Abdurrahman Dilipak

Ahmet Nesin'in x'de Bir Paylaşımı Üzerine!

Babasını tanıyorum, kendini, Aziz oğlu Ahmet Nesin’i uzaktan izliyorum.. Matematikçi biri. Bir “Matematik köyü” kurmuştu.. Şimdi yurt dışında, iktidar ittifakı içinde yer alanlara sert eleştirilerde bulunuyor. başkalarını da eleştiriyor aslında.. İdealist biri. Nesin Köyü, aslında içiçe geçmiş 3 köy’den oluşuyor: Matematik, Sanat ve Felsefe Köyleri. Bu köy onlara göre gençlerin özgürlük, güzellik ve güven içinde yaşaması için düşünülmüş bir kamp! (Kampların ders programı için yazının sonundaki NOT’a bakınız) İlginç bir kişilik. Babası gibi mizahi bir dil kullanmıyor. “Ben bir Ateist olarak dine ve Allah’a şimdiye kadar hiç saygısızlık etmedim ama siz gerçekten betersiniz. İleride yargılandığınızda mahkeme heyeti Allah’ı sanık sandalyesine oturtmayacak” diyen biri..

Bana göre, onun kim olduğundan çok ne yaptığı ve ne söylediğine bakarım. Sözü ile eylemi arasında fark var mı ona bakarım. Yani ağzı ile bir şeyler söylerken ayağı başka yere gidiyorsa, asıl sorunlu tipler onlardır. Kendi dünyasında yaşadıkları kendini ilgilendirir ama, başkalarının, malı, canı, namusu, aklı, inancı ve nesline, birlikte yaşadığımız çevresine karşı açık ve yakın bir tehdit ve tehlike oluşturuyor mu ona bakarım. Kim kimdir diye baktığımda, ya da ondan yararlanabileceği bir şey var mı diye bakalım, ya da ona nasıl yardımcı olabilirim, daha doğrusu, onu Hakka, hakikate çağırma konusunda bir açık kapı bulabilir miyim diye bakarım. Bu tür ilişkilerde de, önce ona kendimi anlatmak yerine, onu dinlemeyi tercih ederim. Onu anlamaya çalışırım.

Mehmet Ali Aybar’la ilk tanışmamızda, “sor bakalım, ne soracaksın” dedi? Ben de sizi fikirlerinizi, hayat tecrübelerinizi dinlemek, öğrenmek, anlamak istiyorum dedim. Öğrenip ne yapacaksın dedi, sizin hayat tecrübelerinizden yararlanacağım, hakikat’e ulaşmada kendi gerçeklik dünyamın basamaklarından yükselirken dedim. Ayağa kalktı, “seninle çok uzun konuşmamız gerek” dedi. Bir dönem, Aybar’la halka açık ikili söyleşiler yaptık. O bağımsızlığı, Demokrasiyi ve sosyalizmi anlattı, ben de kendi dünyamı, hayallerimi dile getirdik. Aramızda hiçbir tartışma olmadı. Hakikati ararken ön yargılarımızdan sıyrıldığımızda bir de “bakıyorsunuz, ayrı ayrı dillerde aynı şarkıyı söylüyorsunuz”.

Aslında ben Ahmet Nesini de anlamaya çalışıyorum. Aziz Nesin ile halkın önünde konuştuk bazı konuları.. Anlaştığımız da oldu, anlaşmadığımız da, ama ne biz, ne dinleyenler sonunda kavga ederek, asık suratlar, sıkılmış yumruklarla ayrılmadık salondan. BİLSAK zaten o dönemde bu tartışmaların en çok yapıldığı mekanlardandı.

Ahmet Nesin zeki biri? Sosyal mediada onun adını taşıyan bir çok mesaj var, hangisinde hatırlamıyorum. Mağarada hayatını kaybeden askerimizle ilgili olarak “Millî Savunma Bakanı Yaşar Güler bey, Allah korumuş Allah korumuş deyip duruyorsun. Ölenlerimize şehitlerimize Allah korumamış diyecek misin?” şeklinde sözlerini okudum. Böyle biri, nasıl böyle bir cümle kurabilir. İçinde yaşadığı Müslüman toplum, Allah’ın varlığı ve Amentü konusunda bile nasıl bu kadar bilgisiz olabilir? Sonra düşündüm, sahi bu Müslümanım diyen kalabalıkar, gerçekten “ahiret günü”ne, Kader’e, rızg’a, ecel’e inanıyorlar mı? “İnandık” diyorlar da, “İNANDIK” demekler yakalarının bırakılıvermeyeceğini bilmiyorlar. (Ankebut 2): “İnsanlar, denenip sınavdan geçirilmeden, “İman ettik” demekle bırakılacaklarını mı sanıyorlar?”)

Biz, zamandan ve mekandan münezzeh, Alemlerin yaratıcısı, ilahı ve Rabbi, “ol” deyince olduran, “öl” deyince öldüren, öncesi ve sonrası olmayan, mutlak iktidar ve güç sahibi olan bir Allaha iman ediyoruz. O kendini kitabında şöyle tanımlıyor: “Rahmân ve Rahîm olan Allah’ın adıyla. De ki: O Allah birdir. (Buradaki “1” bizim sayı olarak ifade ettiğimiz değerden de münezzehtir). Allah samed (her şey O’na muhtaç, O kimseye muhtaç değil)’dir. O doğurmamıştır ve doğurulmamıştır. Ve hiçbir şey O’nun dengi değildir”. Hayır da, şer de, iyilik de, kötülük de, Şeytan da O’nun iradesi içindedir. Allahın bize dediği ise Onun rızasına uymamızdır. Onun için bize akıl ve hikmet verdi. Bu şekilde hem beden duyularımızla dünya gerçeklerini, galb ve ruhi melekelerle Hakikatı idrak kabiliyetimiz var. Bu arada Aklımız kadar iman eder, aklımız kadar iş başarabiliriz. Görevimiz, Hakkı savunmak, haksızlığa karşı çıkmak, adil şahidlik yapmamız, iyi- kötü arasında iyiyi seçmemiz, güzel-çirkin arasında güzeli seçmemiz gerekir. Bu tercihlerimizle bizler ya Allaha yaklaşır ya da O’ndan uzaklaşırız. Biz Allahtan başka hiçbir kişi, şey ya da nesneyi İlah ve Rab kabul etmiyoruz. O ilk sebebdir ve yaratılış gayesine uygun bir hayat yaşamaya çalışıyoruz. Tabi daha doğrusu bunu başarmaya çalışıyoruz, yoksa halimiz ortada. İnsanların çoğu bu anlamda hüsrandadır, ancak “iman edenler, iyi işler yapanlar, Hakkı ve Hayrı savunanlar ve insanlara bunu tavsiye edenler ise, sabredenler ve sabrı tavsiye edenler müstesna

Bu arada bizim için ölüm “Şeb-i arus”tur. Gazze direnişi bizim için, aynı zamanda bir “Cihad ve şehadet mektebi”ne dönüştü. “Ölüm asude bir bahar ülkesidir bir rind’e”. Sürgün hayatının sonu, ölümlü dünyadan ölümsüz bir aleme geçiştir.

Nesin’in sözünde benim için can yakıcı olan cümle şu: “…Allah korumuş”, peki Allah diğerlerini niye korumamış. O zaman Allah bir askeri kurtarırken, diğerlerini niye öldürmüş..” gibi bir basit mantık kurmuş. Amentüde biz ne diyorduk: “Ben, Allâh’a, (cc) meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe, hayır ve şerrin Allah’tan (cc) olduğuna ve öldükten sonra dirilmenin hak olduğuna inandım. Ben şehâdet ederim ki Allah’tan (cc) başka hiçbir ilâh yoktur. Ve ben yine şahadet ederim ki Hz. Muhammed (sav) O’nun kulu ve elçisidir.” Nesin’in şunu anlaması gerek, “Hayır da, şer de, İyilik de, kötülük de Allah’ın iradesi içindedir. Marks da, Hitler de, Stalin de, Netenyahu da, Şeytan da, “Allah’ın iradesi” içindedir. Gazze’li çocuklar da! Ahmet Nesin de, Erdoğan, Bahçeli, Öcalan, Özel, Kılıçdaroğlu , ben, sen, o, biz, siz, onlar, hepimizi Allah yarattı ve onun iradesi içindeyiz. Bu anlamda Hz. Musa nasıl Allah’ın iradesi içinde ise Firavun da Allah’ın iradesi içinde. Hz. Musa’nın Firavundan farkı, Hz. Musa’nın o ilahi irade içindeki İlahi rıza içinde yaşamayı tercih etmesidir. O rıza uğruna, adalet, barış, hürriyet yolunda, kula kulluğun son bulması için, malları, canları ve sevdikleri ile çabalayıp durduğu (cihad ettiği), O’nun şeriatına (Meşru kıldığı, insanların temel hak ve hürriyetlerinin korunması uğruna) hukuk-u beşer / Yaratılmışlığın hak ve hukukunu koruma adına seferber olduğu için o Hz. Musa oldu!

İnsanlar daha ruh olarak, zamansız ve mekansız bir yerde yaratıldıklarında “galu bela zamanı”nda, “elestü bezmi”nde aslında bizim gelecekte ne yapacağımız, nasıl bir hayat yaşayacağımız, Ezeli ve ebedi bir makamda bulunan Allah (cc)nin bilgisi altında idi. Zaten o bilgiye sahip olmasa, o şeyleri nasıl yaratacaktı ki. Bizim inancımıza göre, kimse rızgından az ya da çok yemeyecek, ecelinden önce ya da sonra ölmeyecek. Bu bilgi bize verilmedi. Hadise gerçeklik düzlemine çıktığında biz idrak ediyoruz. O ana kadar geçen sürede ise söz ve fiillerimizle yaptıklarımızdan mesul’üz, çünkü o süreç bizim için bir imtihandır.

Evet her öleni Allah (cc) öldürür. Her doğana hayat veren de O’dur. Her kurtulanı Allah kurtarır. Eğer kurtulmayan biri varsa o da Allah’ın iradesi içindedir. Ya kendi hatasının karşılığı olabilir o kazanında, ya da bir imtihan gereği bir başkasının kaderi içinde bir kader ilişkisi söz konusu’dur. Katil nasıl katil olacak.. Biri ihaleye fesat karıştıracak, biri yalan söyleyecek, biri zulmedecek, bir hakim doğru karar vermediği için bir mazlum ceza evine girecek, bir müteahhit inşaatının demirini çalacak, bir üretici ürününe hile katacak, birileri nasıl cennete ya da cehenneme gidecek. Bu işler olurken, Şeytanın çağrısına uyanlar cehenneme, Meleklerin davetine, uyup Allah’ın rızasına yönelenler, haksızlıklara, zulme, sömürüye karşı teslim olmayıp direnenler cennete gidecek. Bu dünyada yaptıklarımız ve yapmamız gerekirken yapmadıklarımız, söylediklerimiz ve söylememiz gerekirken söylemediklerimizden dolayı, ya kendi sırtımızda kendi cehennemimize sırtımızda odun, ya da kendi cennetimize sırtımızda tuğla taşıyor olacağız. Biz bunu hayatımızda insanlara gösteremedik sanırım. Bir Amentüyü bile anlatamamışız, bir aydınımıza. Yazık oldu hayatımıza.. Şimdi bir çok şeyi yeniden düşünme zamanı. Gelin kederlerimizi paylaşarak azaltalım, mutluluklarımızı paylaşarak çoğaltalım. Sevmesek de birinin doğru sözüne destek verelim, iyi bildiğimiz birinin yalanına yanlışına da karşı çıkalım. Selam ve dua ile.

NOT: Kampın 2025 yaz etkinliklerine baktım: Lise Kampları, Matematik Kampları, Antropoloji Kampı Lise Fotoğraf Kampı, Çağdaş Zihin Felsefesi Kampı, Ölümün Toplumsal Yaşamı, Gazeteciliğin Geleceği ve Medya Direnişi Kampı, Cebir ve Bilgisayar Programcılığı Kampı, NMK Lisans ve Lisansüstü Matematik Kampı, Siyaset Kampı, Doğa Söyleşileri, Bizi İnsan Yapan ve Canavara Dönüştüren Nedir?, Doğa Söyleşileri, Matemüzik Yaz Kampı: Müzikteki Matematik, Din ü Devlet (III. Celse), Analog Fotoğraf ve Fotoğrafta Alternatif Yöntemler Kampı, Onarıcı Tarım Yaz Kampı Seramikte Yüzey Denemeleri: Bir İfade Şekli Olarak Doku, Desen ve Renk Seramik 101 Kampı, Alternatif Evrenlerle Dijital Oyun Tasarımı, Teknoloji, Kriz ve İnsanlık: Ekonominin Yeni Sınavı, Ciddi Bi’ Tasarım: Mobilya Tasarımı ve Üretimi Kampı, Random Real Algebraic Geometry Summer School, Duyguların İzinde Kampı: Psikoloji, Felsefe ve Tiyatro Perspektifinden Bir Bakış, Bizans’ı Yönetmek: Demokrasi, Halk ve İktidarın Sınırları, Hastalık Kampı (deyip geçmeyin), Derin Okuma ve Akademik Yazım Kampı, Lise Docu-Fiction Kampı, Bilim Akademisi – Matematik Köyü Feza Gürsey Programı – 2025 Dünya Kuantum Yılı – Üniversite ve Lise Öğrencileri için , Yüksek lisan ve doktora öğrencileri için Kuantum Fiziğine Giriş Kampı, “Kuantum Mekaniğine Sıradışı Bir Giriş” kampı, Psikanaliz ve Sinema, Kokunun İzinde Kampı, Liseler için Felsefe Kampı, Ertan Yılmaz Sinema Kampı, Gökte Ne Var – Amatör Astronomi Kampı, Edebiyat ve Felsefe: Türk Romanı, Psikanaliz ve Nesne Meselesi, Sosyoloji Yaz Kampı, Bilim Tarihi ve Felsefesi Kampı, Görünmeyeni Çekmek: Hassas Konulu Belgesellerde Yaklaşımlar, Etik ve Teknikler, Konuşarak Dönüşmek: Lacancı Psikanalizde Klinik ve Kuram, Metnin Ruhu: Tiyatro Metni Analizi ve Doğaçlama Atölyesi, Psikoloji ve Fenomenoloji kampı, Biyoloji Felsefesi Kampı, Marx İçin, Bir Koltuğun Etrafında: Sinir Sisteminden Psikanalize, İçsel Diyaloğun Alanı, Psikoloji Bilimi Kampı, FluTV: Olmaz Öyle Saçma Kamp!, Felsefeye (Yeniden) Giriş: Platon’un Eserlerini Nasıl Okumalı?, Kağıt Heykel ve Stop-motion Animasyon Film Atölyesi, Senaryo Yazarlığı ve Proje Tasarım Atölyesi, Arkeopolitics Yaz Okulu: Taş Çağından Sümer Kent-Devletlerine İnsanlık Tarihi.

mirathaber

Bu yazı toplam 341 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar