Abdurrahman Dilipak

Abdurrahman Dilipak

Ah CHP vah CHP!

Derin Gerçekler

CHP, DP kurulduktan sonra imam okulları filan açtı ama, nafile, ABD “Doru at”dan indi, “Kır at”a bindi. İki at da aynı haradan geliyor, aynı seyisin yetiştirmesi, aynı yemle beslenmiş.

CHP’nin Köy enstitüleri varsa, “Demir KIRAT”ların da “İmam okulları” olacaktı. Çünkü ABD’den gelen Kirby raporunda öyle yazıyordu. Böylece soğuk savaşın CAMİ, OKUL karşıtlığının temelleri atıldı. Zamanla buna CEMİ, CEMEVİ karşıtlığı, hatta etnik köken tartışması da örgütlenecek.. (Yok, hayır Mustafa Kemal, ya da İnönü’nün etnik kökeni tartışmalarına girmiyorum). İslamcı, Laikçi tartışmasından sonra hani bir de Türk-Kürt tartışması var ya, ondan söz ediyorum.

Ah şu CHP’liler, DP’nin İslamcılığı karşısında işi “Türkün dini Kemalizm’dir”e kadar götürdüler. “Kabe Arabın olsun, Çankaya bize yeter” bile dediler. Din “İrtica”, Müslüman “Mürteci“ idi zaten. Türbe’ ye karşı idiler, Anıtkabir diye Mustafa Kemale türbe yaptılar. DP geldiğinde , yine Şapka kanunu vardı ama, şapka giyen kalmadı. “Bey, efendi, hacı, hoca, şeyh, paşa” demek yasaktı ama halimiz malum. Yasa var, hem de değiştirilmesi teklif dahi edilemez ama uygulayan yok. Özel gelirse bu yasaları uygular belki.

Yıl 1944! CHP Nevzat Tandoğan Osman Yüksel Serdengeçti’ye “Ulan öküz Anadolulu! Sizin milliyetçilikle, komünizm ile ne işiniz var? Milliyetçilik lâzımsa bunu biz yaparız. Komünizm gerekirse onu da biz getiririz” diyor. Çok partili döneme geçmeden önce Ankara’da durum bu. Bunların bir ideolojisi de yok, kök hücre gibi, her şey onlardan sorulur.

Ha bu arada Ezanı Türkçe ’ye çevirmişlerdi de, “Menderes geldi, aslına döndürüldü” diyorlar ya, aslına döndürülmedi. Hala yasaya göre Türkçe ezan var, ama aslına uygun okuyana ceza kaldırıldı. Millet de sanıyor ki, ezan aslına döndürüldü. Apo’yu kim, ANASOL-M’ye niçin getirip şartlı olarak teslim etti ise, Ezan uygulamasını da, İmam-Hatib’leri de birileri aynı mantık ve benzer hesaplarla Menderes’in yapmasını sağladılar. Menderes “İsterseniz Halifeyi bile getirebilirsiniz” derken, tabi kastedilen Halife, yine bu izni veren derin dostlarımız olacaktı. İmam-Hatibleri açılması, soğuk savaşın çatışan tarafları için önemli idi. Böylece hem laiklik, hem sağ-sol çatışmasının zemini oluşturulabilecekti, ayrıca İHO üzerinden TSE damgalı, BİREYsel planda vicdanlara, toplumsal planda mabetlere hapsedilecek, ritüel, seramoni, ikonografik, folklorik, ezoterik ögelerle zenginleştirilmiş, ekonomik, sosyal, siyasal alandan, kamudan tecrit edilmiş, Resmi ideolojinin, Kemalist ilke ve inkılaplar çerçevesinde bir dinin misyonerleri yetiştirilecekti. Ama olmadı işte. Onun için de İmam-Hatib düşmanı oldular.

60 ihtilali böyle geldi. Darbeye yapanlar tabi askerlerdi. ABD’nin “iyi çocukları” idi darbeyi yapanlar. İşin içinde Milliyetçisi de vardı, Sosyalisti de. Ama hepsi Kemalist’ti. Ve tabi “Her-şey vatan içindi!

60 darbesi solun son iktidarıdır. Bir daha iktidar yüzü görmedi, tabi darbeler dönemleri dışında. Ve 6o ihtilali, CHP’nin ideolojik kimliği noktasında önemli bir milattır.

Tabi İsmet Paşanın “Milli Şef” olması, “Ebedi şef” olmasına girmiyorum. Mustafa Kemalin resimleri çıkartıp, paralarda, pullarda onun yerine kendi resmini koymasına da girmiyorum.

Ortanın solu İsmet paşanın bürokratik, devletle iç içe konumundan, devlet partisi anlamına gelen “Cumhuriyet Partisi” olmaktan çıkıp “Hal Partisi”olma denemesidir. Ama tabi ki, CHP’nin, Maddi ve Manevi mirası yanında, parti programının anayasanın başlangıç maddeleri olan bir partinin bunu başarması çok da mümkün değildi. Aslında adlarını “Cumhuriyetçi Halk Partisi” olması sorunu çözecekti ama, yapamadılar. Kimine göre bu süreç CHP'nin kendini "merkez sol” da konumlandırması ve Sosyal Demokrasiye doğru evrilmesi anlamına geliyor. "Ortanın solu" ifadesi aslında üzerinde çok da düşünülmüş bir konu değil. Ordu da bu tartışmaya hazır değildi. İnönü 29.7.1965’de Abdi İpekçiye röportaj verirken, Konuyu Laiklikle ve Devletçilikle ilişkilendirerek "CHP bünyesi itibarı ile devletçi bir partidir ve bu sıfatla elbette ortanın solunda bir anlayıştadır. Aslında Laikiz dediğimiz günden beri ortanın solundayız" demişti. Ecevit, İsmet paşanın sözlerini revize ederek buna “ortanın solu” tanımını getirdi. Fötr giymiş, İslamköy’lü Çoban Sülü ya da diğer “Morisson Süleyman”, Kasket giymiş, Karaoğlan, Halkçı Ecevit, karşı karşıya kaldı. Bülent Ecevit, 1944 yılında Robert Kolejinden mezun oldu. Önce Hukuk Fakültesi, sonra da Dil Tarih Coğrafya Fakültesi İngiliz Filolojisi bölümüne kayıt oldu. Ardından Londra Üniversitesine kayıt yaptırdı. Burada İngiliz dili ve edebiyatı, Sanskritçe, Bengalce ve sanat tarihi üzerine eğitim aldı ancak bu eğitimlerini eğitimini tamamlamadı. Ecevit 1957'de Rockefeller Vakfı ABD’ye gitti.

Askerle nerede duracaklarını bilmedikleri için önce Darbeci subaylardan 14’leri Millî Birlik Komitesine almadılar.. Fazıl Akkoyunlu, Rıfat Baykal, Ahmet Er, Orhan Erkanlı, Numan Esin, Orhan Kabibay, Mustafa Kaplan, Muzaffer Karan, Münir Köseoğlu, Muzaffer Özdağ, İrfan Solmazer, Şefik Soyuyüce, Dündar Taşer ve Alparslan Türkeş yurt dışına görevle gönderildi. Cemal Madanoğlu orduda ciddi tasfiye işine girdi. 12 Mart bu ordu içindeki hesaplaşmanın sonucudur.

60mdarbesinden sonra ABD’den ekonomist ithal etmediler mi, ve tabi daha sonra Devletçilikten Karma ekonomiye evrildiler!? Özal’la da 80 sonrası “Özel sektörcü olacağız.

62’de F. Gülen devreye alınıyordu. Daha sonra MİT’in başına geçecek olan Fuat Doğu aslında aynı zamanda CIA’ya çalışıyordu. F.G’nin arkasındaki isimlerden biri de CHP’li Kasım Gülek’ti. Aynı zamanda bu masadaki 3 kişi Diyanet başkan yardımcısı Yaşar Tunagür’dü. Susurluk’taki otomobilde kimler vardı? Aslında memlekette bir tane Susurluk yok ki! Kalkancı Tarikatı’nın önünde arkasında kimler var, bir baksanıza. “Sam amca’nın çocukları” bizimle dalga geçiyor! Ve biz, Turhan’ın karikatüründeki gibi, Domuz ağılında malaklarını emziren anaç domuzu emmek için ağılın kapısında bekleyen bir kuzu gibi AB, ABD kapısında beklemeye devam ediyoruz.

68’de solcular, Emperyalizme karşı sokaklara çıktıklarını zannederken aslında kötü bir şekilde CIA’nın kötü bir oyununa kurban ediliyordu. 12 Mart darbecilerin kendi aralarındaki yarım kalan hesaplaşmalarının bir sonucu idi. CHP-MSP Koalisyonu bir başka alem. Ardından 1.MC, 2.Milli Cephe. Ve 80 darbesi. CHP kapatılıp açılır. Evren darbesi, derin devlet, ordu ve MİT içinde 60’da başlayan iç hesaplaşmanın bitirilmesi ve giderek artan Şeriat tehdidi(!?) karşı yine Amerikano darbe idi. CHP artık hep kronik bir muhalif olarak kaldı. Sovyetlerin dağılmasından sonra Sam amca radikal İslam’a karşı BÇG üzerinden sopa, ılımlı İslam’a FETÖ üzerinden Havuç uzattı. ADD, ÇYDD filan, sağ, sol, milliyetçi, liberal bir çok STK aynı amca tarafından ve AB tarafından fonlandı. Dernekler, Vakıflar, sendikalar, Tarikatlar kurduruldu. Sam amca bizlerle “Tavşana kaç, tazıya tut” oynuyordu. Sahi “Kalkancı tarikatı” nasıl bir şeydi. Devletin kaç tarikatı vardı böyle! Nasıl oluyor da “Adnan Oktar” bir yandan Milli Görüş çatışı altında “Şeriat ve Mehdiyet” propagandası yaparken, öbür tarafta TSK içinde “Kemalizm” propagandası yapıyordu.

28 Şubat’ta CHP’nin öbür yüzünü gördük. Zaten o zaman onlarda “The Cemaat” oltasını yutmuşlardı. Onlar da artık kendini Okyanusta zanneden “Sarımtırak Kırmızı Akvaryum balığı” idiler.

CHP zaten 1950’ye kadar Tek Parti hüviyetini korudu ve hala “Cumhuriyet Merkez Bankası” gibi, programı Anayasanın başlangıcı oluşturan, bütün kamu görevlilerinin buna sadakat yemini etmeden görevine başlayamadığı “Cumhuriyet Partisi” olarak bu misyonunu sürdürüyor. Okullarda çocuklara İnkılap tarihi diye CHP Programı öğretildi. Kanunlar o malum anayasaya göre yapılır ve yargı o yasalara ve uluslararası sözleşmelere göre karar verir, ama CHP buna rağmen iktidar olamaz. 1950’den sonra CHP darbe yönetimlerinin gölgesinde ara rejim hükümetlerinde yer alabildi bir de ancak koalisyon olarak iktidara gelebildi. Darbeler, hükümetlerin, Anayasada ifadesini bulan CHP programından saptığı için yapıldı aslında.

CHP döneminde, “Kayıt dışı kanun”lar yapıldı, “kayıt dışı tamimler, kararnameler” yayınlandı. 2425 Saylı “Gizli Kanun” bunların en çok bilineni. İstiklal harbi döneminde de ayrıca 205 kanun Resmi Gazetede yayınlanmadı.

Ya hu, CHP devlet partisi idi. Kuvvetler ayrılı prensibi yoktu. Mustafa Kemal yaşarken zaten, bir kısım Kamalistlerin müzaheretin de “Türk Sovyeti”nde(!?) işler “Monarşik Cumhuriyet”(!?) mantığı ile, “Tek Adam” adına, onların emir ve talimatı ile yürütülüyordu. 1927-1946 arasındaki 19 yılda, sofrada hazırlanan ve çoğu tercüme yasaların tamamı hakkında TBMM’de kullanılan 518 bin 507 oyların %99,95’i CHP’nin istediği şekilde ‘kabul’ oyu olmuştur. Türk tipi demokraside olur böyle vakalar değil mi!?

Derin devleti ve vardı-yoktu diye tartıştığımız Özel Harp Dairesi JİTEM gibi yapıları bir kenara bırakalım, MGK’nın, hatta TSK’nın bile Hükümetler üzerinde nasıl bir baskı oluşturduğunu 28 Şubatta gördük. CHP’nin ağa-beyleri soğuk savaşın içindeydiler. Emniyet İstihbarat, MİT; Jandarma ve Askeri İstihbaratın içinde CHP bir şekilde hep var oldu. Onlar da CHP içinde oldular. 28 Şubat’ta Kalkancı devletin örgütlediği bir tarikat değil mi idi, bu örgütlenmenin içinde CHP unsurları, mediası ile siyasi elemanları ile yok mu idi. CHP bir devlet-Rejim partisi olacak buralarda olmayacak!

F.Gülen’in içinde olmadığı hiçbir parti yoktu. AK Parti ağırlıktaydı ama CHP’de de vardılar. Baykal’dan Kılıçdaroğlu’na geçişte kilit örgüt “The Cemaat”tı. Zaten “Kasım Gülek” üzerinden CHP başından beri bu yapının içindeydi. F. Gülen boşuna “Tek bir Şefaat yetkim olsa, onu B. Ecevit için kullanırdım” demiyor. F.Gülen’i kim örgütledi ise BÇG’yi de onlar örgütledi. CHP’de, hem “The Cemaat” vardı, hem de NATO’nun BÇG’si vardı. ADD de, ÇYDD de, daha bir çok dış fonlarla desteklenen dernek aynı merkezlerin Truva atı idi. “Cumhuriyet Mitingleri” de o fon kaynaklarının işi idi aslında, Gezi Parkının arkasında da “Strafor” yok mu idi!? Soros’un adamları hem AK Parti’de, hem de CHP’de vardılar. Oyun kurucular, oyunu böyle kurmuşlar, toplumun hangi kesimine kimle ulaşacaklarını iyi biliyorlar.

Batılıların dostu yok, çıkarları var. İşi biten “Tom amca”nın “ipini çekiyorlar”, “sifonu çekiyorlar” ya da “halı’nın altına süpürüyorlar”! Kullanım süresi dolanların akıbeti aynı. “Beyaz adam” bu konuda hiç ayırım yapmıyor.

Ergenekon’u, Balyoz’u hatırlayın.. ANASOL-M’de bunları kim bir araya getirdi?. “Susurluk kazasında”!? arabadakiler nasıl bir araya geldiler. Özdemir Sabancı’yı kim niçin öldürdü, ya da Eşref Bitlisi, Uğur Mumcu’yu, Hablemitoğlu nu?

Sahi, Erbakan başbakanlıkta İlahiyatçılara iftar verdi, darbe gerekçesi oldu. Yahu Erbakan’ın davetine katılan bazı generaller sofrada alkol yok diye özel sipariş verdiler. O günleri, o zihniyetin neler yaptıklarını hatırlayalım. Kurban derisinden, başörtüne, ne zulümler yaşandı. CHP’den kimse de çıkıp bir özeleştiri yapmadı.

Erdoğan Beştepe’de HABAT’çı Hahamları ağırlıyor CHP’den çıt yok. O HABATçı hahamlar CHP Genel merkezini ziyaret etselerdi bakın o zaman biz nasıl mangalda kül bırakmazdık. Peki şimdi niye kimsenin bu işe sesi çıkmıyor. Ya hu Hahamlar Beştepe’de ayin yaptılar, huuu! CHP’den birileri bunlarla kapalı kapılar. Arkasında görüşmüyor da değiller bu arada.

Bu konular bir-iki günlük makalelere sığacak konular değil Bugünlük de bu kadar.

Selam ve dua ile.

Bu yazı toplam 312 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar