ABD"deki Yahudi Gücü (2)

ABD"deki Yahudi Gücü (2)

İran’da yayınlanmakta olan Rahbord dergisinin 25. sayısında yayımlandı, yazıyı Alptekin DURSUNOĞLU çevirdi.

Medya

ABD medyası, bir bütün olarak Yahudilerin bu ülkedeki nüfuz ayaklarından biridir. Kamuoyu oluşturmada ve politika belirlemede rol sahibi olan Yahudi örgütleri, medyada İsrail"le ilgili olarak ne söylenip ne yazıldığı konusu ile yakından ilgilidir.
Ayrıca şu da bir gerçek ki, ABD"deki Yahudilerin toplumsal varlıklarıyla orantılı olmayan ekonomik konumları ve servetleri, Hollywood"da ve televizyonlarda yoğunlaşmıştır. Onlar bu yolla Amerikalıların zihinlerini şekillendirmede ve yine bu yolla dünyayı istedikleri gibi yönlendirmede çok önemli bir rol oynamaktadırlar. Yahudilerin ABD medyasında böylesi bir varlığa sahip olmamaları durumunda, onların ilgi ya da kaygı duydukları hususların şarklı şekillerde yansıyacağından şüphe yoktur.
Bununla birlikte köklü iletişlim gelenekleri ve Yahudi toplumuyla siyasal toplum arasındaki teamülün niteliği konunun beklenenden daha karmaşık bir şekil almasına sebep olmaktadır. Filistin ve İsrail"le ilgili haberleri yansıtma açısından aslî medyayı ve medya çalışanlarını, insaftan uzak olanlar ile bir dereceye kadar insaflı olanlar biçiminde iki gruba ayırmak mümkündür.
Birinci gruba Wall Street Journal, Washington Times ve Fox News"i örnek olarak verebiliriz. Washington Post, Los Angeles Times, Christian Science Monitor ve bir ölçüye kadar da ABC kanalı[44] da ikinci grup içerisinde sayılabilir. Bununla birlikte her iki grup da ABD"nin İsrail"in varlığını koruması gerektiği inancındadır.
Bazı istisnalar göz ardı edilecek olursa, birinci grubun en önemli özelliği, İsrail"i açıkça desteklemesi ve Filistinlilerin haklarını yok saymasıdır. Bu gruptakiler, haberlerini İsrail"deki sağcı cenahın görüşleri istikametinde yansıtmaktadır. İkinci gruptakilerin ise, baş makalelerde yansıtılan yazı işleri politikası, Batı Şeria ve Gazze"deki işgale son verilerek burada bir Filistin devletinin kurulmasını savunan ve İsrail"in işgal altındaki topraklarda Yahudi yerleşim merkezleri kurmasına karşı çıkan doğrultudadır. Bu gruptaki medya, İsrail sağının Filistinlilere dönük sert tutumlarını yumuşatmasını savunmaktadır. Bunlar, "Filistin terörizmi" adlandırmasına karşı çıkmakta ve Filistinlileri anlamaya çalışan bir yayın çizgisi izlemektedirler. Bu grup, bölgeden verdiği haberlerde "objektiflik" ve "ilgili tarafların görüşlerini insaflıca aksettirme" ilkelerine uygun davranmaya çalışmaktadır. Bu grubun bu iki ilkeye riayet etmeye çalışması, bazen bu gruba mensup medya ile İsrail yanlısı lobi arasında çatışmaların ortaya çıkmasına sebep olmaktadır.
Hâlbuki ilk grupta yer alan medyadaki sabit ve değişken köşe yazarlarının hemen hemen tamamı, İsrail sağınının taraftarlığını yapmaktadır. İkinci gruptaki köşe yazarları ise çeşitlilik arz edebilmektedir. Örneğin New York Times gazetesinde hem Thomas Friedman hem de William Safire sabit köşe yazarlığı yapmaktadır. Friedman, İsrail"in Batı Şeria ve Gazze"yi işgal altında tutmasına karşıdır ve Yahudi yerleşim merkezleri yapma politikasını "aptalca" diye nitelemektedir. William Safire ise, tamamen Ariel Şaron"un görüşlerine benzer görüşler ileri sürmekte; hatta Batı Şeria"yı "Judea ve Samarra", Yahudi yerleşimcileri ise "civarda meskûn olanlar" diye adlandırmaktadır. Bununla birlikte New York Times yazı işleri kadrosu ve diğer köşe yazarları, William Safire"in görüşlerinden çok Friedman"ın görüşlerine yakındır. İkinci grupta yer alan diğer gazetelerde de durum, aşağı yukarı benzer şekildedir.
Ayrıca bu gruptaki medyada var olan bir başka sorun da, güncel olayları kendi tarihsel ve siyasal bağlamlarının dışlında sunmalarıdır. Örneğin Amerikan halkı, medyadan, İsrail eski başbakanı Ehud Barak"ın, 2. Camp David"de Filistin devletinin kurulması yönünde iki hediye gibi öneri sunduğunu; ama Arafat"ı n bunları düşünmeden reddettiğini defalarca işitmiştir. Fakat Ehud Barak taraşından yapılan öneri ile kendi kaderini tayin eden muktedir ve birleşik bir Filistin devletinin somut olarak kurulamayacağını çok az Amerikalı duymuştur.
Bu arada ABD"de avama hitap eden çok tirajlı müptezel birçok gazete de vardır ki, onlar da Araplara ve Müslümanlara olan husumetlerinden dolayı İsrail"deki sağ cenaha büyük bir destek vermektedir. New York Post, bu tür gazetelerden biridir. New York kentinde yaşayan Arap ve Müslümanlara ait gazete satış yerleri ve büfeler, bu tür gazeteleri ırk ayrımı yapmalarından ve müptezel içeriklerinden dolayı tepki göstererek dağıtmadılar. Bununla birlikte bu hareketin bu tür gazetelerin tirajlarını ne ölçüde etkilediği bilinmemektedir.[45]
ABD medyasının, Filistin bunalımı konusundaki faaliyetlerinin bazı boyutları, bu faaliyetleri izleyen çatışan taraşlara ait kurumlar aracılığı ile de anlaşılabilir. Bu kuruluşlar, Orta Doğu"daki gelişmelerin ABD medyasında nasıl yansıtıldığını takip etmekten başka çeşitli yollarla onları etkilemeye de çalışmaktadır. İsrail yanlısı olan "ABD"deki Orta Doğu Haberlerinin Doğruluğundan Yana Olan Komite"[46] adlı kuruluş, İsrail aleyhine garazkâr tutum içinde olmakla suçladığı gazeteleri takip etmektedir. "Filistinli Medya Gözlemcileri"[47] ise, Filistinlilerin görüşlü doğrultusunda benzer bir şekilde faaliyet gösteren birkaç kuruluştan biridir.
Örneğin Filistinli Medya Gözlemcileri, el-Aksâ İntifâdası"nın başlamasından itibaren 19 ay boyunca yaptığı incelemelerden şu sonuçlara varmaktadır: Washington Post"taki 32 haberde, İsrail askerlerinin Filistinlilere yönelik askerî girişimlerine işâretle, "misilleme" ya da "misillemede bulunmak" kelimeleri kullanılmıştır. Böylesi bir kullanım, İsrail askerlerinin ilk saldıran değil kendini savunan taraş olduğunu ifade etmektedir. Bu kuruluş taraşından yapılan benzer bir başka araştırmaya göre de, bu gazetede Şubat ve Mart 2002 aylarında Filistinlilerin hareketlerini ifade etmek üzere 16 kez "terörist" veya "terör" kelimesi kullanılırken; intifadanın başlamasından itibaren 17 ay boyunca, Filistinlilere yönelik cinayet işleyen İsrail ordusuna bağlı olmayan İsraillileri nitelerken, 7 defa "vigilante"[48] kelimesi kullanılmıştır.[49]
Yukarıdaki örnekler, ABD medyasında Filistinlilere karşı nasıl bir yönlendirmenin sürdürülmekte olduğunu ortaya koymaktadır.
Bununla birlikte ABD"li Yahudi gruplar, "Orta Doğu"daki şiddeti örtmeye dönük insafsız habercilik" diye adlandırarak, daha önce benzeri görülmedik bir şekilde New York Times, Washington Post, Los Angeles Times, CNN ve NPR gibi medya kuruluşlarına sert bir şekilde saldırarak onları boykot etmiştir.
İsrail"in Nisan 2002"de Batı Şeria"ya saldırması, orada geniş çaplı katliamlara girişmesi ve Filistinlilere ait evleri yıkması medyada yansıtılınca, ABD"deki Yahudi grupların itirazları doruğa ulaştı.
Filistinlilerin ve onları destekleyenlerin son derece hızlı bir iletişlim aracı olan interneti iyi kullanmaları, ABD medyasının bu gelişmeleri yansıtmasında çok önemli bir rol oynamıştı.
CNN Haber Müdürü Eason Jordan, Yahudilerin tepkisiyle ilgili olarak, "Yahudilerden, bir gün içinde Filistin"deki bunalımı yansıtmalarından dolayı tepki gösterir nitelikte 6 bin elektronik posta aldık" diyor ve sözlerini şöyle sürdürüyor: "Arafat ile Şaron"un anlaştığı tek bir husus var; o da CNN"in karşı taraşın lehine yayın yaptığıdır."[50]
New York Times, 2002 Mayıs"ında gazetelerinin sinagoglardaki birçok haham taraşından mahkûm edildiğini bildirdi. Bu hahamlar, fotoğrafları, fotoğraf altındaki yazıları ve manşetleri gerekçe göstererek, bu gazeteyi sert bir şekilde eleştirmekteydi. Ama onların özellikle eleştirdikleri husus, "iki taraş arasında yanlış bir eşitlik kurulması ve Filistinlilerin acılarına gereğinden şazla dikkat çekilmesi" idi. New York Times"in haberine göre protestocular, mayıs ayının başlarında bu gazetenin ilk sayfasında yayımlanan resimleri sert bir şekilde kınayan yüzlerce öfke dolu elektronik posta göndermişlerdi. Bu fotoğraf, "İsrail"le Dayanışma Yürüyüşü"nden bir kareyi yansıtıyordu. Fotoğrafta Filistin yanlısı birkaç göstericinin "İşgale son verin" yazan pankartı yer alıyordu. Fotoğrafın arka planında ise, İsrail yanlısı göstericilerin pankartları ve İsrail bayraklarıyla ilerleyişleri yer almaktaydı. Aynı sayılı gazetenin iç sayfasında, bir başka fotoğraf daha vardı. Bu fotoğrafta da "Siyonizm"le nazizm eşittir" sloganının yazıldığı bir pankart yer alıyordu.[51]
New York Times Yazı işleri Müdürü, bir gün sonra üzüntülerini dile getirerek şu açıklamayı yaptı: "Yürüyüşle ilgili fotoğraflar ve bu cümleden iki taraşın katılımcılarının sayılarındaki şark, gerçekçi ve objektif bir şekilde yansıtılmalıydı"[52]
İsrail yanlıları, New York Times"a mayıs ayı boyunca boykot uyguladılar. Yahudi toplumu liderleri de, gazete abonelerine bir ay boyunca aboneliklerini iptal etmeleri çağrısında bulundular. New York Times sözcüsü Catherine Mathen, "Bu boykot bir kısım abonelerimizin aboneliklerini iptal etmesine sebep oldu" demekle birlikte, herhangi bir rakam vermedi.
Manhattan bölgesi Yahudi toplumu liderlerinden ve bu boykotu örgütleyenlerden biri olan Hezekiel Lokstein, verdiği bir mülâkatta şöyle dedi: "New York Times gazetesinde her gün yayımlanan fotoğraflar ve özellikle de "Savunma Kalkanı Operasyonu" sırasında yayımlananlar, Yahudilerin çektiği acıları göstermeksizin, Filistinlilerin çektikleri acıları yansıtmaktadır." İbri Raw Readle kurumundan üst düzey bir haham olan ve boykotu organize edenlerden biri olan Haham Avi Wais de, benzer bir mülâkatta şöyle dedi: "Bombalı intihar saldırısı yapan bir gençle, bu saldırının kurbanı olan İsrailli bir genç kızın her ikisinin birden hayatlarına ilişkin ayrıntılar vermek, bir bakıma ahlâkla sapkınlığı eşit düzeyde yansıtmak demektir." New York Times İcra Direktörü Hawel Rinz, bu eleştirilere cevaben şöyle dedi: "Bizim haber ile ilgili geleceğe dönük planımız, gazetenin insaf ve denge geleneği çerçevesinde olacaktır. Şu ana kadarki haber veriş biçimi bu konudaki standartlara uygun olmuştur. Bundan sonra da işlimizi bu şekilde yapmayı sürdüreceğiz."[53]
Yahudiler, Washington Post gazetesi ile ilgili olarak da benzer yaygaralar kopardılar. Kendilerini Washington"daki bir halk örgütü olarak niteleyen ve tüm ABD"nin desteğini aldıklarını iddia eden bir grup, kurdukları internet sitesinde halkı 10 ila 17 Haziran tarihleri arasında Washington Post gazetesini boykot etmeye çağırdı. Bu sitede, Washington Post"ta Filistin buhranı ile ilgili haberlerin sansürlü verildiği ve "Washington Post"un İsrail karşıtı bir garazkârlık" içerisinde olduğu ifade edilerek, bu konudaki tepkiyi dile getirmek için imza toplanıyordu. Yine bu gazetenin "denge" adına hakikati feda ettiği ve çatışmakta olan iki taraşı ahlâkî açıdan eşit gösterdiği iddia ediliyordu. Onların iddiasına göre, söz konusu gazete Orta Doğu ile ilgili haberlerinde gazetecilik ahlâk ilkelerini geniş ölçüde ihlâl etmekteydi.[54]
Los Angeles Times"a yönelik 2002"deki kısa süreli boykot, Los Angeles Times sözcüsü Martha Goldstein"in ifadesiyle, bu gazetenin 1.200 abonesini kaybetmesine sebep olmuştu. Boston"daki Genel Ulusal Radyo[55] genel yayın müdürü, bu radyonun Yahudiler taraşından boykot edilmesi yüzünden o yıl içerisinde bir milyon dolarlık yardımı kaybettiklerini, bu rakamın tüm yıllık bütçelerinin yüzde 4"üne denk olduğunu ifade etti.[56]
ABD"DEKİ YAHUDİ OLMAYAN İSRAİL YANLILARI
ABD"deki Yahudi olmayan İsrail yanlıları, Hıristiyan Sağ ve Yeni Muhafazakârlar olmak üzere başlıca iki grupta toplanmıştır. Bu iki grubun kendilerine özgü programları ve öncelikleri bulunmaktadır. Birinci akım, daha çok kürtaj, insan kopyalama, eşcinsellerin evlenmesini öngören yasanın engellenmesi ve okullarda ve iş yerlerinde dua edilmesi gibi konularda hassastır.
İkinci akım ise, kendini dış politikanın yüksek seviyedeki planlamalarına hâkim olmaya adamış aydınlardan oluşmaktadır. Birinci akım aşırı dinci, hatta köktenci; ikinci akım ise laiktir. İkinci akım dini mülâhazalarını pratiğe ve siyasete karıştırmamaktadır. Siyasî eğilim açısından bazı Yeni Muhafazakârlar, 2000 yılında Cumhuriyetçi Parti ön seçimlerinde John McKane"i desteklediği halde, Hıristiyan Sağ, ona karşı ciddi bir muhalefet gösterdi.
Bununla birlikte bu iki akım, dünyaya ve toplumsal meselelere benzer biçimlerde bakmaktadırlar. Her iki akım da olayları ve olguları yalnızca siyah ve beyazdan ibaret görmekte ve "hayır ile şer" arasında daimî bir mücadelenin olduğuna inanmaktadır. Onlar, sürekli ve uzlaşmaz bir mücadeleyi, "şerri/kötülüğü" yenmenin ve "Amerikan değerlerine karşı çıkanlara" karşı mücadele etmenin tek yolu olarak görmektedirler. Her iki akım da İsrail"in "şer" ile mücadele ettiği sonucuna varmıştır. Bu durumda ABD, zerrece tereddüt ve müsamaha göstermeden İsrail"i desteklemelidir. Her iki grup da uluslararası meselelerde aşırı derecede "tek taraflıcı"dır. ABD ulusal çıkarlarına şarklı boyutlardan da bakabilen ABD Dışişleri Bakanlığı"na ve bakanına karşı oldukça kötümserdirler.
Bunların görüşleri oldukça önemlidir; çünkü geleneksel olarak büyük silah ve petrol şirketlerinin etkisi altında bulunan ve dış politikada daha gerçekçi bir bakış açısına sahip olan Cumhuriyetçiler, son 15–20 yıl içerisinde önemli değişikliklere uğradılar. Ayrıca Yeni Muhafazakârlar ve Hıristiyan Sağ, George W. Bush hükümetinin önemli koalisyon unsurlarıdır ve 2004 seçimlerinde yeniden seçilme konusunda kesin bir umut içerisinde bulunmaktadır. Bu iki akım, onun yararlandığı görüşler ve düşlünceler üzerinde doğrudan etkilidir. "Hayır" ve "şer" kelimeleri, George Bush"un son iki yıllık konuşmalarının eksenini oluşturmuştur.
Onların İsrail"e verdikleri destek, ABD"de İsrail"in tek destekçisinin Yahudiler olduğu yönündeki suçlamayı etkisizleştirdi. Bu iki akım, politikacıların kendi seçim bölgelerinde çok az sayıda Yahudi bulunmasına rağmen, sadece İsrail"i değil, Şaron"un en şerli politikalarını bile desteklemelerine sebep oldu. Ayrıca bunlar kürtaj vb. gibi toplumsal meselelerde, geleneksel olarak Yahudi seçmenlerle birlikte hareket etmekteydi.
Hıristiyan Sağ[57]
İsrail"in dünyanın birçok bölgesinde eleştirildiği, dünya kamuoyunun İsrail"le gittikçe arasının açıldığı şartlarda ABD"deki sağcı Hıristiyanlar, İsrail"in en kararlı ve en ciddi savunucuları oldular. Hıristiyan Sağ"ın İsrail"e olan eğilimi yeni bir şey değildir. Fakat Yahudilerin yalnızlık duygusu içerisine girdikleri bir ortamda, bu akımın İsrail"e verdiği destek çok daha büyük bir şiddet ve seçkinlik kazandı. Yahudiler de geçmişle oranla, başka Hıristiyanların da böylesi bir çizgiye girmesi umuduyla onlara çok daha fazla ilgi duyar oldular.
Hâlbuki ABD"deki Yahudiler, geleneksel olarak bu ülkedeki Hıristiyan Sağ konusunda olumlu bir görüşle sahip değildiler. Toplumsal meselelerle ilgili sahip oldukları görüş ayrılıkları bunun temel sebebiydi. İsrail yanlısı etkin bir Yahudi grubu olan "Karalama Karşıtları Birliği"[58] 1994 yılında yayınladığı bir makalede, Hıristiyan Sağ"ın İsrail"e olan desteğini değerlendirirken şunlardan söz etmektedir. "Hıristiyan Sağı"ndan Yahudi güvenliğine yönelik bir tehdit mevcuttur. Hıristiyan Sağ, ABD"yi Cumhuriyetçilerin liderliğinde bir Hıristiyan ülkesi yapmaya çalışmaktadır."[59]
Bazıları Hıristiyan Sağı"nın köklerini 19. yüzyıla kadar götürerek, ABD"deki Hıristiyan gruplar arasındaki hareketlerin o dönemde başladığını söylemektedir. Bu, çocuklarına ve bulundukları yerlere Ahd-i Atik"ten isim vermekle başlamış bir harekettir. İsrail"in kuruluşlundan sonra şarkında olarak ya da olmayarak, dinî kitapların bazı bölümlerine dayanarak yapılan araştırmalarda, Amerikan Hıristiyan topluluklarında özellikle de Evanjelik (İncilci) Hıristiyan çevrelerinde İsrail"e karşı ilgi oluştu. Bu eğilimin en aşırı ifadesi, "Büyük yıkıcı savaş"a[60] ilişkin söylemlerde ve "ahir zaman"ın tahakkuk etmesi için Yahudilerin birlik oluşturması gerektiği yönündeki inançlarda yankısını bulmuştur. Hıristiyan Sağ"da, İsrail"e yönelik daha yumuşak bir destek de, İsrail"in "arz-ı mukaddes" olduğu, "Allah"ın yalnızca Yahudilerle ahitleştiği"[61] temeline dayanmaktadır.
Okullarda dua ederek, kürtajla ve diğer toplumsal sorunlarla mücadele ederek şeytanla savaşlım içerisine giren Patrick Robertson ve Jerry Şarwell liderliğindeki eski dindar sağ, bir kenara itilmiş durumdadır. Yeni Hıristiyan Sağ, özellikle İncilci Kilise taraftarları[62] enternasyonalist olma, dünyanın her yerindeki insanları hidayete ve kurtuluşla ulaştırma ve "demokratik değerleri" yaygınlaştırma iddiasındadır. Onlara göre, içeride toplumsal ve kültürel savaş verilerek zafer elde edilemediği ve (Demokratların gücü sebebiyle) elle tutulur bir sonuç alınamadığı için, Hıristiyan Sağ, uluslararası meselelere yönelmiştir. Onlardan birinin deyimiyle çetelerle mücadeleye girişmiştir.[63] Onlar, Müslümanların, Hıristiyanlarla Yahudilerden aynı ölçüde neşret ettiğine inanmaktadırlar.
Onlar, İsrail"le ilgili meselelerde son derece hassastırlar. Sürekli olarak Çin"i ve Kuzey Kore"yi eleştirirler. Doğu Avrupa"dan yapılan kadın ticaretine, Sudan"daki köleliğe karşı çıkmakta ve AIDS"in Afrika"da yayılmasıyla ilgilenmektedirler. Onların genellikle Amerika"nın güney ve orta eyaletlerinde nüfuzları bulunmaktadır. Liberaller, onları tehlikeli gelenekçiler olarak görürler.
Clinton"ın muhalefetine rağmen, onların faaliyetleri sonucunda 1998"de Uluslararası Din Özgürlüğü Yasası[64] ve 2000 yılında İnsan Kaçakçılığı Kurbanlarını Koruma Yasası[65] Kongre"de onaylanıp yürürlüğe girdi.
Bu akım, Bush döneminde ABD"nin BM fonuna yaptığı yardımın durdurulmasının aslî etkeni oldu. Çünkü onların iddiasına göre, söz konusu kuruluş, ABD yardımlarını diğer ülkelerdeki kürtajla ilgili programların geliştirilmesinde kullanmaktaydı. Elbette onların birtakım çalışmaları, bazı açılardan faydalı da olmuştu. Örneğin onların yaptığı baskılar sonucu, Afrika"da artan AIDS hastalığının önlenmesi için yüz milyonlarca dolarlık ek yardım yapılması Kongre"de kabul edildi. Onlar, ABD"nin en cömertçe yardım yapan kesimidir. Belirtildiğine göre, vergiler düşüldükten sonra gelirlerinin yüzde 10"unu inanç ve hayır işlerine ayırmaktadırlar. On beş büyük Hıristiyan hayır kurumu, yılda üç milyar dolar yardım toplamaktadır.[66]
Jewish Christian International Şellowship Society kurumunun başkanlığını yapmakta olan Yehiel Eckstein adlı bir haham, geçen 8 yıl içerisinde ABD İncilci Kilise mensuplarından, İsrail"e göç eden Yahudilerin yerleşimi ve refahı için 60 milyon dolar toplandığını belirtmektedir. Ayrıca kendisi, Washington"da İncilcilerle ortak çalışan AIPAC benzeri bir lobi kurmaya çalışmaktadır.[67]
Bu yardımlar ve Hıristiyan Sağ"ın kalkınmakta olan ülkelerdeki rolü hakkında iki üniversite öğretim üyesi, New York Times gazetesi yazı işleri müdürüne bir mektup göndererek, Güney Afrika"ya yaptıkları yolculuklar sırasında, uçakta birçok Hıristiyan sağcıya rastladıklarını ve bölgede de onlarla karşılaştıklarını yazmıştırlar. Bu iki öğretim üyesi ayrıca şunları söylemektedir: "Onların çoğu Afrika"da yoksullukla ve AIDS"le mücadele için bulunmamaktadır. Onlar, binlerce kişiyi Hıristiyan yapmak için büyük bir kilise yaptırmak için para vermektedir. AIDS konusunda ise, bu hastalıkla mücadele konusundaki diğer yöntemleri reddederek, yalnızca evlilik dışlı cinsel temasların önlenmesini tebliğ etmektedirler.[68]
Her geçen gün gelişen ve ABD nüfusunun yaklaşık dörtte birini oluşturan (70 milyon kişi) İncilci Kilise mensupları, Hıristiyan Sağ"ın en önemli kısmını oluşturmaktadır. En azından onların liderleri, mutlakçılığa, hayır ile şer arasında sürekli bir savaşlın olduğuna ve bu çerçevede "Büyük Yıkıcı Savaş"ın (Armageddon) olacağına inanmaktadırlar. Tim LaHaye taraşından yazılan ve şu ana kadar 12 cildi yayımlanan Leşt Behind adlı kitap, bugüne kadar 50 milyon dolarlık satış yapmıştır. Bu kitap külliyatı da, Hıristiyan grupların Mesih"in "ikinci kez dönüşlü" sırasında ve ondan önce yapacakları savaşlar anlatılmaktadır.
Bu akımın bazı mensupları, nihaî savaşlı engelleyebileceği temelinde, görevleri arasında barışlı korumak da olan BM Genel Sekreteri"ni Mesih[69] karşıtı görmektedirler. Onlardan birçoğu, 11 Eylül olaylarının ve Filistin"deki çatışmaların ardından oldukça faal bir hâle geldiler ve bunları, "Büyük yıkıcı savaş"ın kaçınılmazlığının delilleri saydılar. Dünya İncilciler Birliği Başkanı Dwight Gibson:[70] "Var olan şiddet, halkı acaba Mesih zuhur mu ediyor diye düşündürtüyor" demektedir.
İsrail"in en ateşli savunucusu olan ve giderek Bush hükümetinin ideolojik ayağı hâline gelen ABD"deki Hıristiyan Sağ"ın artan nüfuzu, Yahudi grupların ABD"deki faaliyetleri için son derece uygun bir ortam hazırladı. Bu grup, İsrail taraftarı olma konusunda en az Yahudi gruplar kadar, hatta onlardan daha şazla etkin ve enerji dolu olduğunu göstermiştir.
Hıristiyan Sağ, İsrail"i korumanın dinî ve itikadî kökleri olduğuna inanmaktadır. Güney Babtist Dinî Okulu Müdürü Albert Muhler: "ABD"nin İsrail"i himaye etmesinin milyonlarca Hıristiyan"da kökleri vardır ve bu himaye, bir jestten ya da dinler arası dostluktan ibaret değildir"[71] diye iddia etmektedir. 3.5 milyon dinleyicisi olan bir radyoda dinî programlar yapan Janet Parshall, bu konuda şöyle diyor: "İsrail bizim için birinci dereceden öneme sahiptir; çünkü bizler birer Hıristiyan olarak bu örfün tamamlayıcılarıyız." Kendisinin belirttiğine göre, dinleyicilerinin yüzde 80"i, siyasî ya da stratejik sebeplerden dolayı değil, dinî sebeplerden dolayı İsrail yanlısıdır.[72]

Geçmiş müşterekler, (Hıristiyanlığın Yahudilikteki kökleri) hâlihazırdaki durum (Onların iddiasına göre İsrail, Hıristiyanların mukaddes arzıdır) ve geleceğe dönük perspektif (Hazret-i Mesih, oraya dönecektir), Amerika"daki bu Hıristiyan grubun itikadî temellerini oluşturmaktadır. Onlar, diğer dinlere mensup olan insanları Hıristiyanlığa davet etmenin gereğine, gelecekle ilişkilendirilecek kadar hararetle inanırlar. Konunun önemini daha iyi anlatabilmek için, ABD"de milyonlarca mensubu bulunan bir Hıristiyan grubun görüşlerini kısaca aktarmakta yarar var.

Onların inancına göre, Hazret-i İsa Mesih bir gün dünyaya dönecek ve bin yıl hüküm sürecek. O yapacaklarını 7 aşlamada (dispensations) yapacak. Şu an altıncı aşamada, yani kilise aşamasında bulunmaktayız. Bir sonraki aşlama, ahir zaman (end time) olarak da okunabilir. Bu aşlamada Hazret-i Mesih yeryüzüne dönecek ve Hıristiyan müminlere ikinci bir hayat bahşedecek. Sonra Deccal (Anti-Christ) yeryüzünde ortaya çıkacak ve kendini yalan yere Yahudilerin kurtarıcısı olarak görecek. Bazılarının inancına göre, Orta Doğu"ya zahirî bir barışlı getirmeye güç yetirebilmesi, ona inanılmasına sebep olacaktır. Deccal, yedi yıl hüküm sürecek ve bu dönem "Büyük sıkıntı ve imtihan" (Tribulation) diye adlandırılacaktır. Deccal, bu dönemin ilk yarısında zahirî bir barış kuracak ve bu dönemin ikinci yarısında İsrail"e karşı adım atacaktır. O böylece tüm insanlığın günahlarını tamamlamış olacak ve Allah"ın nihaî hükmüne sebep olacaktır. Bununla Yahudilerin eşli görülmedik bir şekilde incitilmesi dönemi başlayacaktır. Bu dönem, orayı yok etmek isteyen rakip milletlerin Jerusalem"i (Kudüs) muhasara etmesiyle sona erecek ve ortam nihaî savaş (Armageddon) için hazırlanacaktır.

Onların inancına göre, bu aşlamada Hazret-i İsa Mesih, beyaz bir ata binmiş olarak yeryüzüne dönecektir. Onun ardından da bulutlar dolusu mümin süvariler dolacaktır. İsa Mesih savaştan zaferle çıkacak ve eski Yahudi tapınağını ihya ederek bin yıllık yönetimine başlayacaktır. Yeni bir yeri ve cenneti gösterecek ve şeytanı ebediyen susturacaktır.[73]

Bizim açımızdan önemli olan şu ki, muhtelif derecelerde de olsa, az ya da çok bu inanca sahip olan Hıristiyanlar, ABD"de Katolik olmayan en büyük fırkayı oluşturmaktadırlar. Bununla birlikte onların ne kadarının bu inançları taşıdığı, ne kadarının ise taşımadığı belli değildir.[74]

Muhtemelen bu tür inançlardan dolayıdır ki, Amerika"da yaşayan onlardan bazıları, Orta Doğu"da kalıcı, kuşatıcı ve hakikî bir barışlın kurulmasını çok zor olmak bir yana imkânsız görmektedirler. "Barış süreci", "Oslo Anlaşması" gibi birtakım çabalara da şüpheyle bakmaktadırlar. Bu tür inançlar, yeri geldiğinde ABD"deki Likud taraftarları ve işgal altındaki topraklarda Şaron gibi davranan kimseler için dikkate değer bir siyasî üs oluşturmaktadır. Onlar için siyasî ve stratejik mülâhazalar ya da demokrasi önemli değildir. Onların ilgilendiği tek şey, 1948 yılında İsrail"in kuruluşlunun, "peygamberce bir önceden bildirmenin" gerçekleşmiş olmasıdır.

Elbette ahir zaman meselesi, muhtelif Hıristiyan fırkalarda çeşitli şekillerde söz konusu edilmiştir. İsrail"i destekleyen Hıristiyan Sağ akımlar, ahir zaman meselesiyle ve bunun İsrail"le ilişkisi konusuyla ilgili çok şarklı görüşlere sahiptir. Bazıları, Allah"ı n hâkimiyetini oldukça geniş görmektedir. Buna göre, Allah irade ettiği her şeyi yapabilir; binaenaleyh Allah"ın hususî bir hedefi gerçekleştirmesi için, belli bir devletin var olması zorunlu değildir. Nitekim İsrail"in kuruluşlu meselesi, İkinci Dünya Savaşı"na kadar ciddi bir mesele olarak söz konusu değildi; yalnız bu savaştan sonra ciddileşti.[75]

Bu noktada şu soru gündeme gelmektedir: İki bin yıla yakın bir süre boyunca, eksenini İsrail"in oluşturduğu inançlar neden Hıristiyanlıkta herhangi bir rol oynamadı.

Ralph Reed başkanlığındaki Hıristiyan Koalisyonu[76] adlı grup, Hıristiyan Sağ çerçevesindeki en etkin kuruluşların ilkiydi. Ralph Reed, şu an Cumhuriyetçi Parti"nin Georgia eyaleti başkanlığını yapmaktadır. Fakat 1990"larda son derece güçlü ve etkin olan Hıristiyan Koalisyonu, bugün artık çok şazla etkin değildir.

Hıristiyan Sağ"a mensup diğer liderlerden biri de Gary Bauer"dır. O, Regan döneminde Eğitim Öğretim Bakanlığı"nda muavinlik yaptı; 2000 yılında başkan adayı oldu; önceki dönemde Aile Araştırmaları Komisyonu[77] başkanlığı yaptı. Patrick Robertson ve Jerry Şalwell gibi diğer fikirdaşlarıyla beraber, 11 Eylül sonrası dönemde iç politikada liberallere karşı mücadele, dış politikada İsrail"e destek, Araplara ve Müslümanlara ise düşmanlık tutumuyla daha önce benzeri görülmemiş bir biçimde siyasî sahneye girdiler. Daha önce onlar hakkında, Müslümanlara karşı örtülü bir haçlı savaşlı verdikleri söylenmişti.[78] Bu çerçevede onlar, liberalleri ve eşcinselleri Amerika"nın "talihini tersine çevirenler" olarak değerlendirmekte ve Bush"u ilâhî misyona sahip biri olarak görmektedirler.[79] Ayrıca onlar, Bush"u kendi siyasî çıkarları için bir güvence olarak görmektedirler.

Gary Bauer şunları söylüyor: "Önceleri Allah"ın eli Amerika"nın üstündeydi [Amerika"yı gözetiyordu]; en azından bu ülkenin başarılarının bir kısmı Allah"ın yardımı sayesindedir." Yine şöyle diyor: "Allah ayağa kalkıp yükselmesi için izin vermedikçe, hiçbir lider ayağa kalkıp yükselemez. Her milletin yükselişli ve çöküşlü, yalnızca Allah"ın isteğiyledir." Bauer, daha sonra şöyle devam ediyor: "Bizim onun yolundan sapmamızdan dolayı, Allah"ın elini bizim üstümüzden kaldırdığına inandığımızda, diz çöküp Allah"tan hatalarımızdan dolayı bağışlanma dilemeliyiz. Biz Allah"tan, Hıristiyan liderler olarak bize yapmamız gereken şeyleri bildirmesini istemeliyiz. Bunlara sebep başkalarının günahıdır diye iddia etmemeliyiz." Bauer sözlerine şunları ekliyor: "Şeytanın ABD"ye darbe vurduğu böylesine kader belirleyici bir dönemde, İncilci Kilise mensupları, George Bush"un Allah"ın seçtiği biri olduğuna ve bunda gizli bir hikmetin bulunduğuna inanmaktadır. İncilcilik dünyasında çok güçlü duyarlılıklar bulunmaktadır. Sonucunun açıklanması bir ay süren tartışmalı seçimlerde, Allah"ın eli bir şekilde buna müdahale etti ve hayatını İsa Mesih"i kabul üzerine şekillendiren kişi, Beyaz Saray"a gitti. 11 Eylül"den sonra şöyle bu his vardı: Böylesine korkunç bir olay gerçekleşeceği için, Allah böylesi bir kişiyi Beyaz Saray"a göndererek bizi bir kez daha kutsamış oldu. İncilci Kiliselerden bunu defalarca işittiniz: Al Gore"un başkan olduğu bir dönemde ülkemizde böylesi bir olayın olduğunu ve nelerin yaşlanabileceğini düşünebiliyor musunuz?" Gary Bauer, bütün bunlardan şu sonucu çıkarıyor: "Allah George Bush"u böylesi günler için Beyaz Saray"a gönderdi."[80]

Cumhuriyetçi Parti"nin sağa eğilimiyle, Hıristiyan Sağ ile Parti arasındaki şarklar da gittikçe azaldı; o kadar ki bu ikisinin arasındaki sınır iyice silikleşmiş bulunuyor. Bugün artık Cumhuriyetçi Parti seçmeninin yaklaşık yüzde 28"ini Hıristiyan Sağ"ın oluşturduğuna inanılmaktadır.[81] Sonuç olarak Hıristiyan Sağ"a mensup kurumların özel bir şarklılığı bulunmamaktadır; bunlar Cumhuriyetçi Parti içerisinde veya çevresinde faaliyet göstermektedir. Başka bir deyişle partiye ve parti liderine sahip olduktan sonra başka kuruluşllara ne gerek var? Hıristiyan Sağ"ın Cumhuriyetçiler üzerindeki nüfuzu, onların daha az müstakil ve daha şarksız görünmelerine sebep olurken, bu durum onları Cumhuriyetçilerin en önemli gövdesi hâline getirmiştir.

Belirtildiğine göre Ralph Reed, 1990"lı yıllarda kendi takipçilerinden yaklaşık 16 bin kişiye politikada ve partide çeşitli makamlara yükselebilmeleri ve Cumhuriyetçi Parti"yi güçlendirmek hedefi doğrultusunda federal ve eyalet seçimlerinde, bu cümleden belediye ve eğitim komisyonlarına vs. temsilci olarak seçilebilmeleri için eğitim verdi. Aslında Hıristiyan Sağ"ın Cumhuriyetçi Parti içindeki bugünkü konumu, Reed"in rüyasıydı. Onlar parti içinde bu iyi konuma sahip olmalarının yanı sıra, merkezî güç üzerinde çok etkili bir rolü bulunan ülke çapındaki halk kuruluşlarında[82] da iyi bir konuma sahiptirler.

Bush, seçim mücadelesi sırasında, en beğendiği filozofun kim olduğu yönünde kendisine sorulan bir soruya, Hazret-i Mesih"in ismini vermişti. Belirtildiğine göre, bu durum Parti"deki İncilci bloğun bir bütün olarak onun yanında yer almasına sebep oldu ve Bush"un seçimden başlarıyla çıkmasında önemli bir rol oynadı. Bush, babasının aksine, ilk iş olarak Beyaz Saray"da Hıristiyan Muhafazakârların isteklerini yerine getirdi. Yurt dışında, doğum kontrolü ve kürtaj alanında çalışmalar yapan kuruluşlara yapılan malî yardımın kesilmesi buna örnek olarak zikredilebilir.

Bush, ayrıca bu akıma mensup ya da yakın olan kişileri kendi hükümetinde önemli makamlara tayin etti. Ashcraft"ın baş yargıçlığa getirilmesi buna örnek olarak gösterilebilir. Onun mahkemelerin her gün dua toplantıları ile açılması yönündeki ısrarı, muhafazakâr Hıristiyanların memnuniyetini beraberinde getirdi. Bush"un insan kopyalama konusundaki görüşleri, anayasanın toplumsal programlarla din değiştirme ile ilgili programların ayrılığını vurgulamasına rağmen, federal hükümet kaynaklarından dinî hayır kurumlarına yardım yapılması konusundaki çabaları, onun sağcı Hıristiyanlar arasındaki nüfuzunun çok daha fazla artmasına sebep oldu. ABD"deki muhafazakâr çevrelerde Hıristiyan Sağ akım, malî yardımlardan yararlanma ve halkı seferber etme açısından en iyi imkânlara sahiptir.

Hıristiyan Sağ, radyo programlarından geniş ölçüde yararlanmaktadır. Onlar bu yolla, mensuplarının duyarlılıklarından kaynaklanan enerjilerini, siyasî programlarının yürütülmesi noktasında öfkeye ve çabaya dönüştürmektedirler. Örneğin James Dobson, Colorado"da "Dikkatin Odağındaki Aile" adlı bir program yapmaktadır. 2002 Ocak"ında California eyalet meclisinde, eşcinsellerin evlenebilmesini öngören bir yasa tasarısının gündeme gelmesi üzerine, bu tasarı programın aslî konusu oldu. Bu programın etkisiyle California"daki politikacılara yönelik öfkeli telefon ve mektuplar, bu tasarının geri alınmasına sebep oldu. Bir diğer örnek de şudur: Dışişleri Bakanı Colin Powell, MTV kanalının bir programında, cinsel açıdan faal olan gençleri prezervatif kullanmaya çağırdı. Bu radyolar, onun aleyhine büyük bir tepki dalgası oluşturdular. Öyle ki, daha sonra Bush, bir başka konuşmasında bu duruma açıklık getirerek AIDS"in yayılmasıyla mücadelede en iyi yol olarak, cinsel ilişkiden sakınılmasını öneren Beyaz Saray politikasını yeniden vurguladı.

Sağcı Muhafazakârlar konusunda gerçek Gary Bauer"in şlu sözlerinde olduğu gibidir: "Siyasî aktivistler ordusu, generalin emrini yerine getirmek için teyakkuz halindedir. Eğer Bush, oynarsa veya onların liderliğini bırakırsa veya (Hıristiyan Sağ"ın öngördüğü) konulara ihanet edilirse, Cumhuriyetçi Parti içeri-sinde sorunlar ortaya çıkacak, parti ayağa kalkacaktır. Hareket oldukça geniştir ve Parti"deki oyu da oldukça şazladır. Eğer bu hesaba katılmaz ve bunlar dışlanırsa, parti içindeki liderlik seçi-mine engel olunur."[83]

Yeni Muhafazakârlar

Yeni Muhafazakârlık, dış politikada oldukça etkin olan, müdahaleci, ABD"nin tek taraşlı olarak tüm dünyada gücünü yaymasını öngören, başta İsrail olmak üzere dostların güçlendirilmesini, düşmanlara ise askerî müdahalelerde bulunulmasını propaganda eden muhafazakâr aydın grubu ifade etmektedir.

Onlar açıkça, ABD hegemonyasının yayılmasını tavsiye ediyorlar; ABD"nin uluslararası jandarma olmasını istiyorlar ve Irak"a, İran"a ve Sudan"a karşı savaş açılması düşüncesini propaganda ediyorlar. Onlar, bu yönleriyle muhaliflerinin nezdinde "Savaş partisinin beyinleri" olarak ün yaptılar.

Onlar, Clinton dönemini, "dış politika açısından boşla harcanmış yıllar" olarak adlandırmakta ve düzeltilmemesi durumunda, bu durumun ABD açısından bir tehlike kaynağı olacağını belirtmektedirler. Onlara göre "ABD"nin askerî açıdan zayıflaması", "ABD"nin dünyadaki rolünün tartışılır olması" Clinton yönetimi döneminde meydana gelmiş önemli sorunlardır. Onlar, bu meseleleri, Saddam ve Miloseviç gibi şahısların siyasî hayatlarını sürdürmelerine ve 1990"lı yıllarda meydana gelen bunalımlara sebep olduğunu düşünmektedirler. "Şer rejimleri şeytanî rejimler"[84] tabirini 1990"lı yılların sonlarında ilk kez onlar kullandılar. Bu tabiri, Bush da 29 Ocak 2002"de Kongre"de yaptığı konuşmada kullandı. Yeni Muhafazakârlar, genel olarak ABD"nin siyasî hedefinin, ABD"nin dışarıdaki hayatî çıkarlarını korumak değil, tüm dünyadaki hegemonyasını güçlendirmek şeklinde olması gerektiğine inanmaktadırlar.[85]

Bu akım, Orta Doğu meselesi ile ilgili olarak İsrail sağının görüşlerini desteklemekte, meselenin çözümü noktasında askerî seçeneği reddetmemekte ve işgal altındaki topraklarda yerleşim birimleri kurulmasını engellemeye dönük her türlü girişlime karşı çıkmaktadırlar.

Yeni Muhafazakârlar, "terörist" dedikleri kişilerin, ABD"ye yönelik nefretlerinin sebebi ile ilgilenmedikleri gibi, bunun sebebini anlamaya dönük her türlü girişlime karşı çıkmakta ve bu tür girişimleri, "terörizme izah getirmek" şeklinde değerlendirmektedirler. Onlara göre "teröristler", insanları öldürmekten zevk almakta; özgürlük, demokrasi ve insanın üstünlüğü gibi Amerikan değerlerine karşı çıkmakta ve ABD"deki serveti, refahı ve özgürlüğü kıskanmaktadırlar. Onlar, geçen 20 yıl boyunca İslâm"ın ve Arapların, komünizmden sonraki en büyük düşman olduğuna ilişkin zemin hazırlamak yönünde büyük bir çaba göstermişlerdir. Elbette bu tür bir çabadan da en çok İsrail"deki sağ yararlanmıştır.

Yeni Muhafazakârlar, Yahudi lobisi ve Hıristiyan Sağ ile birlikte, Bush"un 4 Nisan"daki konuşmasında takındığı tutumdan geri adım atmasında en önemli rolü oynamıştır. Bu akımın önde gelen sözcülerinden biri olan William Kristol, bu konuşmadan kısa bir müddet sonra AIPAC toplantılarından birinde yaptığı bir konuşmada, Bush"un Filistin ile ilgili konuşmasını "üzüntü verici" olarak niteledi ve İsrail"in operasyonu bitirmeden Batı Şeria"dan çekilmesi düşüncesini eleştirdi. O, bu konuşmasında, Başkan"ın Cheney ve Powell"i Orta Doğu"ya gönderme kararını da hatalı diye nitelendirdi. Bununla birlikte o, "Öyle görünüyor ki Bush bu politikasını değiştirdi" diyerek şunları söyledi: "Sanıyorum o şimdi ilerledi, bu görüşlünden geri döndü ve güçlü bir İsrail taraftarı oldu."[86]

Onlar ayrıca, ABD ve İsrail için sorun çıkaran rejimlerin değiştirilmesinden yanadırlar. William Kristol, Suudi Arabistan"ın "İsrail"de intihar saldırısı düzenleyenlere" malî yardımda bulunduğunu iddia ederek, Suudi Arabistan rejiminin değiştirilmesi imkânlarının araştırılması gerektiğinden söz etmiştir.[87]

Hâlbuki ABD"deki önde gelen birçok kişi, dış politika konusuna şarklı derecelerde de olsa ilgisizdirler. Yeni Muhafazakârlar ise bütün dikkatlerini münhasıran dış politikaya odaklamışlardır ve Cumhuriyetçi Parti"nin dış politika ile ilgili siyasetlerini fiilen kontrol etmektedirler. Onlar, fiilen George Bush"un dış politika danışmanı hâline gelmişlerdir. Ayrıca onların düşüncelerinin etkileri, ilk tercihleri olan Demokrat Parti"de de açıkça gözlemlenmektedir. Yeni Muhafazakârlar, ABD dış politikasının şekillenmesinde ve yürütülmesinde böylesi bir nüfuza sahip olmalarına rağmen, yurt dışlına hiç çıkmamış olmalarıyla, yabancı bir dil bilmemeleriyle ve yurt dışlındaki askerî operasyonlara katılmamış olmalarıyla ünlüdürler.

Yeni Muhafazakâr hareket, 1960"lı yıllarda üniversitelilerden ve gazetecilerden oluşan bir grup taraşından kuruldu. İsrail karşıtı bir grubun oluşma endişesi, bunun sonucu olarak ABD"de yeni sol hareketin gelişmesi ve zenci liderlerin Demokrat Parti"deki nüfuzlarının artması, bu hareketin oluşumunda etkili oldu. Irwing Kristol, Norman Podhoretz (ABD"deki Yahudi komitesinin yayın organı olan ve daha sonra da Yeni Muhafazakârları n en önemli yayın organı hâline gelen Commentary adlı yayının yazı işleri müdürü), Midge Decter, Ben Wattenberg, Nathan Glazer, Daniel Bell vs. gibi şahıslar, Yeni Muhafazakâr akımı başlattılar. Sonradan hepsi de Soğuk Savaş"ın radikal teorisyeni olan ve ateşli birer İsrail taraftarı olan Daniel Patrick Moynihan (New York eyaleti eski senatörü), Richard Pearle, Eliot Abrams, Kenneth Edelman, Jeane Kirkpatrick, Walt Eugene Rostow gibi şahıslar, bu Yeni Muhafazakârlara katıldılar. Bunlar gerek bireysel, gerekse grupsal olarak, Johnson"dan bugüne birçok ABD başkanının dış politikası üzerinde hissedilir bir etkide bulundular.

New Republic, Commentary ve Weekly Standard, Yeni Muhafazakârların görüşlerini yansıtan üç temel yayın organıdır. National Review ve "Ulusal Çıkarlar" adlı yayın organları da bu akıma yakındır. Ayrıca bunlara ait görüşler, ABD"nin belli başlı gazetelerinde nispeten daha geniş bir şekilde yayınlanmaktadır. Bunlar arasında Wall Street Journal ve Washington Times, onların ya da onlara yakın kesimlerin görüşlerini tek taraşlı bir şekilde yansıtmaktadır. Bununla birlikte New York Times, Washington Post ve Chicago Tribune vs. gibi gazeteler, Yeni Muhafazakâr birini ya da onlara yakın birini köşe yazarı olarak bünyesinde barındırıyor olsa da, genel olarak bunlardan şarklı ya da dengeleyici görüşler çoğunluktadır. Yeni Muhafazakârlar, Amerika"daki televizyon programlarında da geniş ölçüde yer almaktadırlar.

Yeni Muhafazakârlar, 1968–1972 yıllarında Richard Nixon"ın rakiplerini desteklediler. Nixon ve Carter"in, gerginliğin azaltılması, Sovyetlerle ilişkilerin iyileştirilmesi ve Orta Doğu"da bir barış sürecinin başlatılması yönündeki politikalarına karşı çıktılar ve bu noktada çaba gösterdiler. Yahudilerin Sovyetlerden İsrail"e göçü meselesi, Sovyetlerle gerginliğin azaltılması politikalarının etkisiz kılınması konusunda Yeni Muhafazakârların en çok yararlandığı bir manivela idi.

Yeni Muhafazakârların bazı Demokratlarla olan ihtilafları, özellikle de Senatör McGoveren"in 1972 yılında Nixon"a karşı parti adayı olarak seçilmesi, Yeni Muhafazakârlarla Demokrat Parti"nin arasının açılmasına sebep oldu. Halbuki onlar Cumhuriyetçilerin İsrail konusundaki nispeten nötr tutumuna da tepki göstermekteydiler.

Bununla birlikte o tarihte başlayan süreçte Carter, Sovyetlerle ilişkilerin iyileştirilmesi gerektiğini daha şazla vurguladı ve Filistin ulusal hakları daha şazla takviye edildi. Nihayet 1980"li yıllarda ve daha sonra Cumhuriyetçi Ronald Reagan döneminin başlamasıyla bir grup Yeni Muhafazakâr, Cumhuriyetçi Parti"ye katıldı. Ayrıca Ronald Reagan"ın şahsında benzer eğilimleri keşfetmeleri, onların Cumhuriyetçilere katılmalarına yarayan ortamı güçlendirmişti. Cumhuriyetçiler de Yeni Muhafazakârları bünyelerine alarak medyadaki ve üniversitelerdeki konumlarını güçlendirmek istiyorlardı.

Onlar, dış politika ile ilgili meselelerde Sovyet kampına karşı etkin bir şekilde mücadele edilmesi gereğinden, İsrail"in kayıtsız şartsız desteklenmesine varıncaya kadar birçok konuda sağcı görüş ve önerileriyle çok etkili bir rol oynadılar. Çok geçmeden taraşlar birbirlerinin radikal eğilimlerini takviye ettiler. Doğuyla gerginliklerin azaltılması sürecinin sonu, Sovyetler"in "şeytan İmparatorluğu" olarak ilan edilmesiyle neticelendi.

Yeni Muhafazakârlar, tedricen Regan hükümetinde dış politika ile ilgili makamlara getirildiler. Edelman, Daniel Pipes, Richard Pearle, Jeane Kirkpatrick, Max Kampelman, Elliot Abrams gibi şu anki Yeni Muhafazakâr aktivistler, Regan döneminde dış politikada önemli görevlerde bulundular. Onlar, Reagan"ın Orta Doğu meselesine Soğuk Savaş gözlüğüyle bakmasını sağlamaya çalışıyorlardı ve Filistin ulusalcılığını da komünizm yayılmacılığı olarak göstermeye uğraşıyorlardı. Böylesi bir düşüncenin ışığında ABD, Arap topraklarının işgalini sükûtla ve memnuniyetle karşılayabilirdi (Şu an aynı politika aşırı İslâmcılık bahanesiyle sürdürülmektedir). Böylesi bir politika, İsrail"deki sertlik yanlıları için işgal ettikleri topraklardaki kontrollerini güçlendirme yönünde fırsat veriyordu. (Birinci intifada ve İsrail"in Lübnan batağına saplanması, Yeni Muhafazakârların "stratejik kazanım"[88] formülünün neticesiydi.)

Sovyetlerin çöküşlü, Yeni Muhafazakârları, İsrail"le olan stratejik ittifakın zaruretini izah etmeye dönük olmak üzere istenen bir "düşman"dan mahrum bıraktıysa ve onları bir müddet için de olsa krize soktuysa da; Irak"ın Kuveyt"e saldırması ve son olarak da el-Kaide gibi örgütlerin eylemlerini "fundamentalist İslâm" ve "küresel intifada" olarak adlandırmalarına ve bunları komünizmin yerine koymalarına yaradı. Bütün bunlar, İsrail"le olan özel ilişkilerin zarurî olduğunu anlatmak ve Filistin ulusal davasına destek verilmesini önlemek için bir propaganda aracı olarak kullanıldı.

Bu Yeni Muhafazakâr bakış açısı, İsrail"i Batı"nın bölgedeki "haçlı savaşçısı" olarak tasvir etmektedir. Buna göre İsrail, sertlik yanlısı Arap devletleri karşısında önleyici bir güç olmakta; böylece zayıf ve ılımlı Arap devletleri korunup, İslâmcıların bölgede zafer kazanması önlenmektedir.

Dış politika alanında faaliyet gösteren muhafazakâr araştırma merkezlerinin büyük bir çoğunluğunda Yeni Muhafazakârlar hâkimdir.[89] Bununla birlikte şunu da kaydetmek gerekmektedir ki, George Bush hükümetindeki nüfuzuna rağmen, onların bir bölüm hariç Dışişleri Bakanlığı"nda belli başlı bir varlıkları bulunmamaktadır. Onlara ait politikaların Dışişleri Bakanlığı"nda nüfuzları yoktur. Yukarıda söz konusu edilen bir bölümden kasıt John Bulton"dur. O, daha önce Enterprise Institute"de başkan yardımcısıydı, şimdi ise silahsızlandırma ile ilgili konularda bakan yardımcısıdır.

Ulusal Güvenlik Danışmanı Condaleezza Rice, birçok noktada Yeni Muhafazakârlarla ortaksa da onlardan değildir. Başkan Yardımcısı ve Bush"un Savunma Bakanı, en azından 1990"lara kadar Yeni Muhafazakârlarla birlikte çalıştı ve onlarla aynı görüşleri paylaştı. Savunma Bakan Yardımcısı Paul Wolşovitz ise Yeni Muhafazakârların en seçkinlerindendir.

1967 Savaşı"ndan sonra İsrail, bu grubun en temel konularından biri hâline geldi. Onlar her zaman şu inancı taşıdılar: Güçlü bir İsrail, Sovyet nüfuzu karşısındaki; ondan sonra da Orta Doğu"daki radikal İslâm karşısındaki ABD"nin stratejik güç noktasıdır. Bu inançlar sonuç itibariyle şu sloganla özetlenebilir: "İsrail için iyi olan ABD için de iyidir ve bunun tersi". Bu anlamda Yeni Muhafazakârlar içinde bu düşünceye karşı sorun çıkaranları "anti-semitist" olarak tanıtan güçlü bir eğilim bulunmaktadır. Onlar, Soğuk Savaş döneminde sürekli olarak şu inancı taşıdılar: ABD"yi bağlayan kayıt ve sınırlara bağlı olmayan bir İsrail, Sovyet politikalarından kaynaklanan sorunlarla baş edebilecek bir ülkedir. Yeni Muhafazakâr propagandistler, İsrail"i ABD için bir örnek olarak göstermektedirler.

Bu şekilde ABD, Vietnam Savaşı"nda yaşadığı yıkımı unutabilecek ve gücünü yeniden toparlayabilecektir. ABD"nin Grenada ve Libya gibi yerlere yaptığı tek taraşlı müdahaleler, İsrail"in Orta Doğu"da izlediği tarza benzemektedir.

Yeni Muhafazakârların içinde dikkate değer sayıda Yahudi varsa da, bunlar daha çok ABD toplumu ve kültürüyle bütünleşmiş laik Yahudilerdir. Onlar açısından siyasî bir ideal dinin yerine geçmiştir.[90]

İlginçtir ki ABD"deki Yahudilerin çoğu bu Yeni Muhafazakârların görüşlerine karşı ilgisizdi ve çeşitli dönemlerde yapılan seçimlerde oylarının yüzde 80 gibi büyük bir çoğunluğunu Demokrat Parti"ye vermişti. Ilımlı olan ve İşçi Partisi"nin politikalarını benimseyen ABD"li birçok Yahudi, İsrail"i ABD"nin stratejik bir kazanımı olarak nitelemenin her iki ülkeye de zarar vereceği inancındadırlar. Çünkü ABD"nin İsrail"e olan sınırsız desteği, bu ülkedeki toprak karşılığı barışla karşı çıkan diğer kanadı güçlendirecek ve Arap ve İslâm dünyasındaki Amerikan karşıtı duyarlılıkları körükleyecektir.

"Yeni Amerikan Yüzyılı Projesi",[91] Yeni Muhafazakârların faaliyet merkezlerinden birine aittir. Bu merkez 1997"de kuruldu. İlkeler bildirisinde, Clinton dönemindeki Amerikan dış politikasına hâkim olan şartları değiştirmeyi ve "ABD"nin dünya liderliği için gerekli destekleri sağlamayı" hedef olarak ortaya koydu. Bu bildiride, dış politikada başarılı olmanın gerekli şartları olarak "Güçlü bir ordu... Amerikan ilkelerini dünyaya cesaretle yayacak bir dış politika ve Amerika"nın küresel sorumluluğunu üstlenebilecek bir ulusal liderlik" hususları sayılmaktadır. Bu bildiride ayrıca, "bunalımlar ortaya çıkmadan ve faciayla sonuçla-nacak tehlikelerle karşılaşılmadan şartları oluşturmanın gerekliliği" belirtilmekte, yani 2002 yılında oluşturulan ön strateji[92] ya da Bush Doktrini resmiyet kazanmaktadır. "Askerî bütçenin arttırılması, düşman rejimlere karşı demokrat müttefiklerle ilişkilerin güçlendirilmesi, dışarıda siyasî ve ekonomik serbestlik idealinin yüceltilmesi, istenen uluslararası düzenin korunup geliştirilmesi noktasında münhasıran Amerikan rolü için sorumluluk kabul etmek" bu bildiride yer alan diğer başlıklardır.

1997 yılında bu bildiriyi imzalayan 25 kişinin adlarını belirtmek faydalı olacaktır. Jeb Bush (George Bush"un kardeşli, Florida valisi), Dick Cheney (Bush hükümetinde başkan yardımcısı) Zalmay Halilzad (Bush"un Ulusal Güvenlik Konseyi üyesi ve Afganistan özel temsilcisi), Peter Rodman (şu anki savunma bakanı yardımcılarından), Donald Rumsfeld (şu anki savunma bakanı), Paul Wolşovitz (şu anki savunma bakanı yardımcısı).[93]

Yeni Muhafazakârlar, 3 Nisan 2002"de (Bush"un Orta Doğu ile ilgili önemli konuşmasından bir gün önce) en önde gelen simalarının imzasıyla[94] George Bush"a hitaben bir açık mektup yayınladılar. Bu mektupta İsrail"le ve genel olarak Orta Doğu bunalımı ile ilgili görüşlerini açıkladılar. Bu mektupta yer alan hedeflerle, Bush"un 24 Haziran"daki konuşması arasındaki benzerlikler oldukça dikkat çekicidir. "İsrail"e olan desteğinizden dolayı müteşekkiriz" cümlelerinin yer aldığı mektupta, özetle şu hususlar yer almaktadır:

"Sizin şu an mevcut terörizmle çatışma halinde bulunan İsrail"e verdiğiniz güçlü desteğinizi takdir ediyoruz. Liberal bir demokrasi olan İsrail, şu an sivillere saldıran canilerden dolayı tehlike altındadır ve yardıma muhtaçtır.

ABD ve İsrail"in ortak bir düşmanla karşı karşıya bulunduğundan şüphe edilmemelidir. Her ikimiz de sizin "şer ekseni" olarak tanımladıklarınızın hedefi durumundayız. İsrail, hem bizim müttefikimiz olmasından dolayı, hem de diktatörlükler denizinin ortasında bir liberal demokrasi adası olmasından dolayı saldırıya uğramaktadır.

Sayın Başkan, siz terörizme karşı savaş ilan ettiniz, İsrail de işte bu savaşlı vermektedir.

Arafat ve Özerk Yönetim liderliği terörizm şebekesinin bir parçasıdır. Barış sürecinin ilerleyememesinden dolayı sizi kusurlu görenler, hata yapmaktadır... Sorun terörizmden kaynaklanmaktadır. Bu terörizm Arafat ve yardımcıları taraşından himaye edilen, teşvik edilen, korunan ve birçok noktada da yönlendirilen bir terörizmdir.

Müzakerelerin ürünü teröristler olmamalı ya da müzakereler, terörizm tehdidi altında sürdürülmemelidir. Böylesi bir durum, düşmanlarımıza tehlikeli bir sinyal vermek olacaktır. Bu, uygar milletlerin terörizmle mücadelede gerekli cesarete sahip olmadığı yönünde bir sinyaldir.

ABD politikası artık Arafat"la görüşmesi yönünde İsrail"e baskı yapmak şeklinden çıkarılmalıdır. Bizler aynı şekilde Molla Ömer"le ya da Bin Ladin"le de görüşmek için baskı altına girmek istemiyoruz. Yine bizler, başkalarının el-Kaide"ye malî yardımda bulunmasını istemiyoruz. ABD de Orta Doğu"da terörizm aygıtının önemli bir parçası hâline gelmiş olan Özerk Yönetim hükümetine malî yardım yapmamalıdır.

ABD, terörist şebekelerin kökünü kazımak için savaşan İsrail"i tam olarak desteklemelidir. İsrail"in işli de bizim Afganistan"daki ya da diğer yerlerdeki işlimiz gibi çok kolay olmayacaktır.
Sayın Başkan, bizler ayrıca sizden Saddam"ın ortadan kaldırılması planını hızlandırmanızı istiyoruz... Herkes bilmektedir ki, Saddam, İran ile birlikte İsrail karşıtı terörizmi mâlî açıdan desteklemektedir.

İsrail"in terörizmle mücadelesi, bizim mücadelemizdir ve İsrail"in zaferi, bizim zaferimizin önemli bir bölümü olacaktır. Ahlâkî ve stratejik deliller, terörizme karşı mücadelesinde İsrail"in yanında bulunmayı zorunlu kılıyor."[95]

Yeni Muhafazakârların gücü ve nüfuzu, onlara bütçe sağlayan Bradly, Olin and Scaişe gibi vakıflara dayanmaktadır. Bu vakıflar, dış politikayla ilgilenmektedir, çok iyi örgütlenmişlerdir ve dış politikayla ilgili birkaç noktaya yoğunlaşmışlardır. Ayrıca belirtildiğine göre, askerî sanayi kompleksine de sahiptirler. Onların istekleri genel olarak şu şekilde özetlenebilir: ABD"nin bir dünya imparatorluğuna dönüştürülmesi, Soğuk Savaş dönemindekinden çok daha şazla bir askerî bütçenin temin edilmesi, bir uluslararası jandarma olarak olabildiğince ileri silahların üretilmesi.

İlginçtir ki, bu akımın sözcüleri, Bush"un 24 Haziran"daki konuşmasından sonra bile daha sağcı bir tutumla, bu konuşmaya ilişkin memnuniyetsizliklerini ifade ettiler. Orta Doğu Kurulu"ndan Daniel Pipes, verdiği bir mülâkatta Bush"un planını, "ölü doğmuş bir plan" olarak adlandırdı. Pipes şunları söyledi: "Arafat"ın kenara itilmesi önemli değildir; çünkü Filistin kamuoyunun önemli bir bölümünün temsilcisidir. O, Saddam değildir ki, zorla bulunduğu yerden alınabilsin. Önemli olan Filistin kamuoyunu değiştirebilmektir." Pipes, ayrıca şunları ifâde etti: "Bush"un planı, terörizmin Filistinlilerin geneli arasında istenen bir şey olmadığı, Filistin halkının İsrail"in varlığını kabul ettiği ve yapılacak reformların sorunu çözeceği yönündeki bir dizi yanlış faraziyelere dayanmaktadır."[96]