Abdurrahman Dilipak

Abdurrahman Dilipak

15 Temmuz

Derin Gerçekler

Bütün kötülükler “The Cemaat”le başlamadı. DP de bir projeydi, “İmam-Hatip Okulları” da.. “Köy enstitüleri“ Sovyet tipi bir Türkiye ve din dışı seküler bir gençlik için bir projeydi. “Cami”’ye karşı “okul”. Öğretmenler üzerinden toplumun dönüştürülmesi planlanmıştı. Soğuk savaş döneminden sonra Solun-sosyalizmin karşısında İmamları çıkartmak gerekiyordu. “Komunizm’le Mücadele Derneği” de aynı maksatla kuruldu. Bizim gördüğümüz ya da bize gösterilen şey aslında sadece bir algı!

Aslında bizi, İslamcısı, Laiki, Sünnisi, Alevisi, sağı, solu, Türkü Kürdü, Milliyetçisi, Liberali, Kemalisti, hepimizi tepe tepe kullanıyorlar. Dün böyleydi, bugün de böyle.. Bu bir oyun. Aynı ülkenin çocuklarının kanları, gözyaşları, çalınan alınterleri üzerinden birileri kendine, iktidar ve servet, güç devşiriyor. Bugün olmaz denilen şey nasıl oldu? AK Parti+MHP+DEM.. Olmaz olmaz deme olmaz olmaz. DEM KCK ve PYD denkleminde “Nehirden denize Kürdistan” projesinde İsrail’le uygun adım içinde değil mi? Şara’nın İsrail’deki “İbrahim buluşması” paydaşlarını resmeden afişteki resmini kim koydu? Şam'da Şara’nın resmi Trump’la yan yana ve Şara’nın şükran ifadeleri. Bu bilboardı oraya kim astı!?

Bu işler bizde de hep olageldi. Siyonist Adnan Oktar nasıl oldu da RP’nin içinde karargah kurdu? Çakma Sümerolog İlmiye Çığ, aslında CIA’nın “Psikolojik Harap Projesi” çerçevesinde “Beyin kontrolü” için insan üzerinden deneyler yapmak üzere Türkiye’de kurdurulan HZİ Vakfı’nın kurucularındandı. Kadın kendini Kemalist, Laik bir Sümerolog olarak maskeledi. ADD başkan yardımcısı, 28 Şubatta BÇG’nin ikna odaları mimarı Nur Serter daha önce Kayserilioğlu’nun “Sevgi Birliği” tarikatının dergisinde yazardı.

“Sev Kardeşim” şarkısının sözleri Şenay Yüzbaşıoğlu’na aittir ve 1971 yılında yayımlanmıştır. Şarkının bestesi ise Hirsch Nurit ve Barak Wild David’e aittir: “Dünyaya geldik bir kere / Kavgayı bırak her gün bu şarkımı söyle / Sevdikçe güler her çehre / Amaçlar hep bir olsun / Kalpler birlikte” Bu temalar, Dünya Sevgi Birliği (World Love Union)’nin sloganlarıdır aslında. Ah ah! “Bir başkadır benim memleketim”!?

Önce F.Gülenin köklerine gitmek gerek. Mesela 1958’de Ankara’da bir dernek kurulur. Derneğin adı “Manevi Cihazlanma Derneği”. Derneğin uluslararası adı:” MRA / Moral Re-Armament”. Menderes hükümeti döneminde kurulan bir dernek, darbeden sonra 11 Kasım 1966’da “Kamu yararına” dernek oluyor. Derneğin Başkanı Ekrem Tok, Mason, diğer Kurucuları Fahrettin Kerim Gökay, İsmail Ağar (1961’de idam edilen Fatin Rüştü Zorlu’nun akrabası), Hazım Atıf Kuyucak (Masonların “Supreme Council” üyesi, “Gül ve Haç kardeşliği örgütü (B’nai B’rith / Resmi adı Fakirleri Koruma Derneği. Bu derneğin bütün üyeleri Yahudidir.) üyesi, İhsan Sabri Çağlayangil, Dernekte “Nazi Partisi” ile ilişkili olanlar “Thule örgütü” ile ilişkili isimler de vardı. Aslında bu derneğin İsviçre öncesi de var. Tapınakçı Lutheryan, ABD’li pastör Frank Buchman 1929’da “Oxford Groub”u kurar. Daha sonra İngiltere'ye gider Angilikan olur, burada da örgütlenir. Bunlardan biri olan Kemalist yazar Ahmet Emin Yalman “Tek dünya fikrini yayma cemiyeti” diye ayrı bir dernek dahi kurmuştur, o yıllarda.

Bu örgütün merkezi İsviçre Caox şatosunda kuruldu, başka bir çok ülkede de örgütlendiler. Dernek 1967de resmen kapatıldı. Dernek 2001 yılında, Fethullah Gülen, 21 Mart 1999 tarihinde Türkiye’den ayrılarak ABD’ye gittikten hemen sonra “MRA” olan adını “İnitiative of Change” olarak değiştidi. Türkçesi: ”Değişim için inisiyatif”. Yayınları arasında “Manevi Silahlanma faaliyetlerinden bahsedilen bir çok İslam ülkesinde ve batıda örgütlenen bir örgütten söz ediyoruz.

1960’da Celil Gürkan paşa eşi ile birlikte İsviçre’de MRA’nın kurulduğu Şatoyu ziyaret etmiş. O şatoda 15 gün MK ULTRA dedikleri beyin kontrol ve manipülasyonu eğitimi almıştır. İlmiye Çığ da bu projenin aktif elemanlarından biri idi. Bu arada bu derneğin üyelerinin tamamı Mason’du ve aynı zamanda Büyük Kulüb (Circle d’Orient) üyesi idi. Bugünkü BOP’u tam olarak anlamak için bu Cercil d’Orient, CENTO, RCD, Bağdat Paktı ve Orta Doğu Amme İdaresi Enstitüsünün niçin kurulduğunu bilmek gerek. “Dinler arası Diyalog, İbrahim Buluşmaları, Hoşgörü, ılımlı İslam, manevi değerler eğitimi” fikriyatı bu dernekle başlatıldı. Hatta bu manevi değerler, moral motivasyon konusunda TSK da, NATO destekli kurumsal eğitimler verildi. Bu örgütün ilk yayınladığı kitabın adı Paul Campbell’in yazdığı “İnsanları değiştirme Sanatı” isimli kitabtır. 1957’de Menderes hükümetine sunulan “Reconciliation” projesi “İstanbul'u dünya dinlerinin başkenti yapmayı, Fener Patrikhanesinin Vatikan benzeri bir statüye kazandırmayı, Kariye Camisini Hilafet Merkezi yapmayı, Ayasofya'da Hristiyanların ibadetine izin verilmesi“ gibi talepleri içeren bir manifestoydu. Akılda kalan Menderesin “Siz isterseniz Hilafeti bile getirebilirsiniz” sözleri oldu. Bu gün bu proje CHABAT üzerinden, çok daha geniş kapsamlı, sadece İbrahimi yasaları değil, Nuhi Yasalar, Hazara, Karay projelerini de kapsıyor.

Böyle gidersek bu yazı bitmez. Başa dönecek olursak, F.Gülen’in 1990’ların başındaki Graham Fullerle birlikte başlayan yolculuğu sırasında, Fuller ılımlı İslam için Havuç verirken, Brezinsky ise, Radikal İslama karşı sopa gösterdi. BÇG bu işin taşeronu idi. FETÖ sivil, BÇG sırtını askere dayayan siyasi bir hareketti. BÇG’nin sivil örgütlenmesi ADD ve ÇYDD kendini gösteriyordu. Fuller, SSCB’nin dağılmasından hemen sonra ılımlı islam projesi ile birlikte Özal’dan boşalan yeri dolduracak, dindar kesimi kontrol edecek ayrı bir parti düşünüyordu, ama Gülen, bütün partilerin içinde örgütlendikten sonra, yeterli güce ulaşıp, hazır olduklarında bu kişileri çağırarak iktidara gelebileceklerini düşünüyordu. Ancak daha sonra BGÇ kanadı Gülene karşı kampanya başlattı, asker ve poliste, istihbarattaki örgütlenmeden rahatsızlık duyuyorlardı. Onlara göre, bir tarikat gerekiyorsa, onu da kendileri kurabilirlerdi ki Kalkancı tarikatı böyle kuruldu. Bu sefer Cemaat ordudaki BÇG’lileri tasfiye etmek için Refahyol hükümetinin önünü açtı. Tansu Çiller ABD’ için mutemet bir isimdi, Meral Akşener ise The Cemaat için. Ancak BÇG unsurları, Susurluk’la bu bariyeri kırdılar. Ardından 28 Şubat geldi (1997). Gülen ABD’ye gitti. Batı Çalışma Grubu (BÇG) bir NATO projesi idi. 1993’de fiilen örgütlendi. 28 Şubat 1997 sürecinde, Genelkurmay’da Çevik Bir başkanlığında kurulduğu açıklandı. BÇG’nin karşı çıktığı Refahyol Hükümeti 28 Haziran 1996’da kuruldu. Demirel ikna edilmiş, BÇG’den çok çeken RP iktidara taşınarak, Ordu’da The Cemaat’a karşı direnen BÇG tasfiye edilmek istenmişti. 28 Şubat 1997 sürecindeki baskılar ve RP’nin kapatılma davası sonrası, hükümet 30 Haziran 1997’de istifa etti. Yerine ANASOL-M kuruldu. Apo teslim edildi. Susurluk Kazası 3 Kasım 1996’da oldu. Burada DYP Mv.’i Zaza Sedat Bucak, sosyalist istihbaratçı polis müdürü Hüseyin Kocadağ, ve aranan MHP’li Abdullah Çatlı, bir de Manken kız Gonca Us aynı araçta bulunuyordu 28 Şubatı anlamadan 15 Temmuzu anlamak mümkün değil.

1991’de SSCB dağılınca NATO çevrelerinde “Tehlikenin renginin kırmızıdan yeşile döndüğü” konuşulmaya başlanmıştı. “Şeytan ayetleri” öyle bir zamanda gündeme geldi. İslamofobya’nın temelleri o gün atılmıştı. Fukuyama’nın “Tarihin sonu”, Huntington’un “Medeniyetler arası çatışma” tezi o günlerde gündeme geldi. Yeni Dünya düzeni için birileri o zamandan düğmeye basmıştı ve bugün yaşadığımız süreç fiilen 2000’le birlikte başlayacaktı. Öyle de oldu.

Sabancı Suikastı 9 Ocak 1996’da Sabancı Holding’in İstanbul’daki Özdemir Sabancı ve sekreter Nilgün Hasefe öldürüldü. DHKP-C tarafından gerçekleştirildiği iddia edildi. Cinayeti işleyen Fehriye Erdalı Sabancı Center’e Hüseyin Kocadağ yerleştirmiş. Fehriye Erdal Brüksel'e kaçtı. Bir sosyalist NATO karargahına sığındı. İki delikanlıdan biri cezaevinde intihar etti!? Bir diğer Suriye’de infaz edildi!?

Gülen, sağlık sorunları ve hakkındaki soruşturmalar gerekçesiyle 21 Mart 1999’da ABD’ye gitti

Zirve Yayınevi Olayı ve Davası bu süreçte önemli bir yere sahip. 18 Nisan 2007’de Malatya’da Zirve Yayınevi’nde 3 Hıristiyan (Necati Aydın, Uğur Yüksel, Tilmann Geske) öldürülmüştü. Cemaat bunu Ergenekon’la ilişkilendirdi. 5 Mayıs 2007’de Dolmabahçe Sarayı’nda, Başbakan Erdoğan ile Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt arasında gerçekleşti. “The Cemaat” BÇG’ye karşı Ergenekon sürecini başlatmıştı. Ergenekon davası 2007 yılında İstanbul Ümraniye’de bir evde 27 el bombası bulunmasıyla başladı. İlk iddianame 14 Temmuz 2008’de sunuldu, Cemaat’la birlikte BÇG’ye karşı direnen Erdoğan, bu defa TSK ile birleşerek iktidarda merkeze oturmak isteyen The Cemaat'a karşı tavır aldı. Balyoz Davası, 20 Ocak 2010’da Taraf gazetesinin “Balyoz Harekât Planı” haberi üzerine soruşturma başladı. 7 Şubat 2012’de MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ın KCK soruşturması için ifadeye çağrıldı. Bu darbeye giden en önemli kavşak noktalarından biri oldu. Cemaat Erdoğana karşı harekete geçti. 17-25 Aralık 2013’te, Erdoğan’a yakın isimlere yönelik yolsuzluk ve rüşvet soruşturmaları başlatıldı. Ocak 2014’te, MİT’e ait TIR’lar Adana ve Hatay’da durduruldu. The Cemaat 15 Temmuz’dan çok önce “yönetime el koymak” için çalışmalara başlamıştı. Bunu çok önceden haber alan iktidar sahipleri habersizmiş gibi davrandılar. Sonra onların içlerinden bazıları tehditle, şantajla ya da ikna edilerek satın alındı.. “The Cemaat”ten bazıları işin farkına varınca teslim olmak istedi ise de, onlar tasfiye edildi. Sonuçta darbe bastırıldı(!?) İktidar “The Cemaatı”nın yurt içinde ve yurt dışındaki bir çok mal varlığına el koydu. Darbeden aylar öncesinden iktidar darbe planı ve darbecilerle ilgili herşeyi biliyordu. Kütahya’lı İş adamı Mustafa Maltaş, bir şekilde elde ettiği darbe planını ve The Cemaat’ın arşiv belgelerini önce valiye, ardından DDK’ya, hatta Soylu’ya verdi, ama başına gelmeyen de kalmadı. Hala da mağdur edilmeye devam ediyor. Bu konu hala bir çok kişinin bildiği bir sır. Bu arada FETO borsaları haberleri çıktı, birileri rakiplerini Kürt’se PKK’lı olmakla, Türk’se FETÖ’cü olmakla suçladı.. Ve bu yara kala kanamaya devam ediyor. Bankada hesabı olan mağdur edilirken, banka yöneticileri terfi ettirildi..

Sahi bu darbenin siyasi ayağı, bürokrasi ayağı, media ayağına ne oldu? Mesela darbe olsaydı kimler tutuklanacaktı. Darbe olsaydı, kimler vali, emniyet müdürü, savcı, kaymakam, garnizon komutanı olacaktı. İlk bakanlar kurulu kimlerden oluşacaktı.. Sahi İncirliğin sürece katılması ve bu işin diplomatik ayaklarına, dış bağlantılarının üzerine niçin gidilmedi? Cevabını arayan o kadar çok soru var ki!

Selam ve dua ile.

Bu yazı toplam 369 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar