Yine vergi ve taciz... Bir de, Balıkesir’deki dershane olayı!

Bunlara “cevap” vermekten bıktım... “Soru” soruyorum ama, “cevap” vermek yerine; “Ortada kuyu var, yandan geç” taktiği uygulayıp, bambaşka mecralara yöneliyorlar...

Ben diyorum ki;

“1 milyon civarında tirajınızın olduğunu iddia ettiğinize ve o kadar reklâm aldığınıza göre, 5 Trilyon Lira civarında bir kazancınız olmalı... Bu 5 Trilyonluk kârın, devlete ödenmesi gereken vergi tutarı 1 Trilyon Lira’dır... Peki, Zaman gazetesi bu 1 Trilyonluk vergiyi ödüyor mu?..”

Evet, soru bu!..

Bu soruya cevap vermek yerine, sorunun etrafından dolaşıp, diyorlar ki;

“Zaman, devletine vergisini ödeyen ve tek kuruş vergi borcu olmayan bir kurumdur!”

Anlatamıyorum galiba!..

Ben size “vergi borcunuz ne kadar?” diye sormuyorum ki!..

Söylediğim gayet açık:

“Ne kadar vergi ödüyorsunuz?..”

Evet, evet; 

“Ne kadar vergi ödüyorsunuz?..

1 kuruş mu, 3 kuruş mu, 5 kuruş mu?”

Hani; “vergilerimizi kuruşu kuruşuna ödüyoruz” diyorsunuz ya, onu merak ediyorum;

“Kaç kuruş ödüyorsunuz?”

Diyorsunuz ki;

“İstanbul Vergi Dairesi’ni arayıp, kazancımızı da, ödediğimiz vergiyi de öğrenebilirsin!”

Niye yorgunu yokuşa sürüyorsunuz ki?.. Söyleseniz günaha mı girersiniz?..

“TACİZ İTİRAFI” MI?

Sadece “tiraj-vergi” meselesi değil... Geçtiğimiz Perşembe günü, bir “taciz” iddiasını gündeme getirmiş ve Zaman Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Ekrem Dumanlı’ya sormuştum:

Haa, sahi; elin değmişken, şu “taciz” olayına da bir açıklık getiriver!.. Hani, “30 Mart seçimlerinden önce”, size bağlı Cihan Haber Ajansı’nın üst düzey bir yetkilisi; yine kurumda çalışan bir “genç kız”ı, Taksim’e bir “iş görüşmesi”ne giderken “Metrobüs”te “taciz” etmiş... 

Bu “taciz” olayından hem senin, hem Abdülhamid Bilici’nin, hem de Pazarlama Müdürü Ziya Yıldırım’ın haberi var... “Büyük bir travma” yaşayan genç kıza demişsiniz ki; “Sakın şikâyetçi olma!.. Bu olay seçimden önce basına aksederse mahvoluruz... Biz, o şahsı seçimden sonra göndeririz!”

Bu “taciz” olayından sonra “şok” yaşayan ve “bunalım”a giren genç kız, istifa edip ayrılıyor Cihan bünyesinden!.. 

Peki, “evli ve çocuk babası” o tacizci ne oldu?.  Onu da attınız mı Cihan bünyesinden?..

Hani, “İftiracı Hasan Karakaya” demişsiniz ya, hele söyle; bu “taciz” olayı da “iftira” mıdır?

Edebiyat yapma, cevap ver!

Yine “Edebiyat” yapmışsınız!..

Soruma cevap vermek yerine, benim için; “Hem iftiracı, hem utanmaz” demiş ve önceki günkü internet sitenizde “laga-luga” yapıp ve demişsiniz ki;

“İddia ettiğin taciz gibi ahlâksızlıkların dedikodusuna bile kurumumuzda asla müsamaha gösterilmez... Prensip olarak, ismi bu tür iddialara karışan kişilerin kurumla ilişkisi kesilir!”

Bu, ne demek şimdi?..

Adı, “taciz” iddiasına karışan “ahlâksız” kişiyi kurum bünyesinden attınız mı, atmadınız mı?..

O kişinin “kurumla ilişkisini kestiğinizi” söylediğinize göre, demek oluyor ki, “taciz olayı doğru”dur!..

Peki, “taciz olayı doğru” ise, bu durumda, ben niye “iftiracı” oluyorum?.. “Yalan” ise, elbette “iftiracılık”la suçlayabilirsiniz... Ama, “olayın doğru olduğunu” kendiniz ikrar ediyorsunuz... O halde, “iftira” bunun neresinde?!?..

BARİ ÖZÜR DİLEYİN!

Haa, şunu da söyleyeyim:

Bu konuda daha fazla “kem-küm” edecek olursanız; o “tacizci”nin ismini ve görevini de açıklarım!..

Ama, benim derdim “isim-cisim” meselesi değil... Benim derdim; kendilerini “Namus abidesi... Ahlâk sembolü” olarak yutturmaya kalkanların aralarında, nasıl bir “ahlâksız”ı barındırdıklarını gözler önüne sermek!..

Haa; “ismi bu tür iddialara karışan kişilerin kurumla ilişkileri kesilir” dediğinize göre, demek oluyor ki; “o adamı atmışsınız!”

O halde, mesele bitmiştir!..

Ama bana, bir “özür” borcunuz var!.. İçinizdeki “tacizci”yi deşifre ettiğim için bana “iftiracı” demişsiniz ya; “Özür dileriz, taciz iddiası doğrudur ve gereğini de yaptık” deyin!.. 

Bir “özür” bekliyorum...

BALIKESİR’DEKİ DERSHANE

Bu vesileyle; muhabirimiz Mehmet Özmen’in üzerinde çalıştığı bir “haber” konusunda da “açıklama” yaparsanız, sevinirim... Çünkü haberin, sizinle doğrudan ilgisi var...

17 Eylül 2014 tarihli Zaman ve Bugün gazetelerinde; “Balıkesir Büyükşehir Belediyesi, Körfez Dershanesi’nin tabelâlarını indirdi!.. Tabela zulmü Balıkesir’e indi!” başlıklı haberler çıkmıştı...

Diyordunuz ki;

“Balıkesir Büyükşehir Belediyesi, çarşı merkezde bulunan ve 1998 yılından beri faaliyet gösteren Zağnos Körfez Dershanesi’nin iki ayrı cephesinde bulunan tabelalarını hiçbir mahkeme kararı olmaksızın yerinden indirdi.

Akşam saatlerinde dershane önüne gelen ekipler, dershane avukatının tüm girişimlerine rağmen hukuksuz bir şekilde tabelaları saatler süren bir çalışmanın ardından vinç yardımıyla indirdi. Dershane yetkilileri tabelaları indirenler hakkında bugün savcılığa suç duyurusunda bulunacaklarını söyledi.”

Bu haber, her zaman yaptığınız gibi, yine bir “Algı Operasyonu” idi ve insanlarda şöyle bir “algı” oluşturmak istiyordunuz:

“Balıkesir Belediyesi Ak Partilidir ve gördüğünüz gibi Cemaat’le uğraşıyor!”

Evet, topluma bu mesajı vermek istiyorsunuz ama, olayın ardında yatan “gerçek”leri halktan gizliyorsunuz...

Ne yani, Balıkesir Belediyesi, durduk yerde mi indirdi o tabelâyı?.. Yoksa, “bina sahibi kuruluş”un şikâyeti üzerine mi?..

SÖZLEŞMEYE AYKIRI

Efendim, muhabirimiz Mehmet Özmen’den aldığım bilgiye göre, olay şudur:

Körfez Dershanesi’nin “kiracı” olarak bulunduğu bina, Balıkesir Müsbet ve Manevi İlimler Vakfı’na aittir... Sözkonusu vakıf, binanın; “Kira sözleşmesine aykırı olarak kullanıldığı” gerekçesiyle; 8 Ağustos 2014 tarihinde bir “ihtarname” gönderir.

İhtarnamede denilir ki;

“Sözleşmenin 8. maddesine aykırı olarak ve Vakıf yönetiminin de onayı olmadan, bina cephesine yazı ve levha astığınız görülmüştür... Yaptığınız işlem, sözleşmeye aykırıdır... Derhal kaldırın!”

Balıkesir Müsbet ve Manevi İlimler Vakfı’nın avukatı Mehmet Birol Şahin, bu ihtirname ile de yetinmez ve 21 Nisan 2014’te bir “ihtarname” daha gönderir!..

Der ki;

“Söz konusu bina, 1 Ağustos 2013 tarihli sözleşme ile tarafınıza kiralanmıştır... Sözleşmeniz, 31 Temmuz 2014 tarihinde sona ermektedir. Sözleşmenin yenilenmeyeceği için, binayı boş ve sağlam olarak tahliye ve teslim edin!”

Ama; Körfez Dershanesi, binadan çıkmaz ve “işgali” sürdürür... Bunun üzerine, Av. Mehmet Birol Şahin, “Balıkesir Valiliği”ne bir dilekçe ile müracaat edip, “işgalin sonlandırılması” için gerekenin yapılmasını ister!..

Ama, Körfez Dershanesi’nin avukatı Mehmet Ali Yıldız der ki;

“Her mal sahibi kira sözleşmesi dolunca karşı tarafa ‘çıkın’ hakkına sahip değildir... Kanun demiş; sözleşme dolmuşsa, şu  şartlar mevcutsa karşı tarafa tahliye ettirebilir... O şartların hiç birisi mevcut değilse, sadece ve sadece kira sözleşmesi sona erdi diye tahliye ettirebilir mi?.. Biz şunu söyledik: Biz burayı boşaltacağız ancak taşınabileceğimiz bir bina bulmamız şart... Biz bulamıyoruz. Şu an arıyoruz, uğraşıyoruz ama bulamıyoruz. Bakın siz bulun, siz bulun şöyle bir bina var deyin biz oraya hemen taşınalım.”

ORASI DAĞBAŞI MI?

Ne demektir bu...

“Taşınacak bina bulamadığımız için, vakfın binasını işgale devam edeceğiz!”

Ben, “kanun”dan filan anlamam da; “kanun”dan söz eden Av. Mehmet Ali Yıldız’a, “9 maddelik kira sözleşmesi”nin “8. madde”sini tekrar okumasını tavsiye ederim...

Her iki tarafın imzası bulunan “sözleşme”nin 8. maddesindeki ifade aynen şöyle: “Bina cephesine vakfımızın haberi olmadan yazı ve levha asılmayacaktır!”

Peki, sözleşmeye uyulmuş mudur?..

Uyulmamıştır!..

O halde, vakfın; “O tabela ve levhaları indirtme hakkı” var mıdır?..

Elbette vardır... Ve “sözleşmenin gereği”ni yerine getirtip, tabelaları indirtmiştir... Burada; “kiracının kimliği ve mensubiyeti” ile ilgili bir tercih sözkonusu değildir!..

Uzun lâfın kısası;

Zaman ve Bugün gazeteleri ile “twetterleri ikiye katlama ordusu”nun yaptığı veya yapmak istediği, “halkı, AK Partili Belediye’ye karşı kışkırtmak” ve böylece “işgali devam ettirmek”tir!..

Ne o, orası dağbaşı mı?..

Hem “kira sözleşmesi”ne uymayacak, hem de ortalığı “velvele”ye verecek, dahası; “yalan-yanlış bilgiler” verip, MHP Milletvekili Mehmet Duran Bulut ile CHP Milletvekili Namık Havutça’nın ağzından “uygulama barbarca” şeklinde demeçler alacaksınız... O milletvekilleri, “olayın aslı”nı bilselerdi, hiç öyle konuşurlar mıydı?..

BAYATLAMIŞ NUMARALAR

Bırakın bu numaraları!.. Söylenen her söze, yazılan her yazıya “Yalan!.. İftira!.. Vicdansızlık!” filan demekten vazgeçin!..

Zannediyorsunuz ki;

“Sadece siz uyanıksınız!”

O, eskidendi...

Şimdi, her yaptığınız iş, her yazdığınız haber, anında “deşifre” oluyor ve “maske”leriniz tek tek düşüyor!..

Size tavsiyem;

“Küçük ayak oyunları”ndan ve “bayatlamış numaralar”dan vazgeçin!..

Gittikçe batıyor ve sürekli “itibar” kaybediyor, “güven” kaybediyorsunuz!..

Yalan, yalan, yalan;

Nereye kadar?!?..

Ama, ben kime söylüyorum ki?..

“Memleketi işgal etmiş” bir zihniyet, “dershaneyi işgal etmiş” çok mu?!?

Bu da mı yalan?..

 *************************************************************

Taşkent dağlarını aşarak “Başbakan” olmak!

Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, dün Bursa’daydı... Yenişehir ilçesinde; “12 derslikli Yusuf Ateş Anadolu İmam Hatip Lisesi ile 72 yatak kapasiteli öğrenci pansiyonu”nun açılış törenine katıldı ve burada bir konuşma yapıp, dedi ki;

“Çocuklarımız Ahmet Davutoğlu gibi olacak... Taşkent gibi bir yerden, öksüz büyümüş bir çocuk; dağların arasında kendisini yetiştirmiş, üniversiteler bitirmiş, kitaplar yazmış, yurtdışında öğretim üyeliği yapmış, okumuş, çalışmış, dayanışma içinde olmuş... İşte o çocuk, bugün Türkiye’nin Başbakanı... Yusuf Ateş Anadolu İmam Hatip Lisesi’nden de nice Başbakanlar çıkmasını bekliyorum.”

Bülent Arınç’ın çizdiği bu tablo, “gençler” için, bir “hedef” olmalıdır, bir “sembol” olmalıdır... Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, “simit” satarak bugünlere geldi... Başbakan Ahmet Davutoğlu, adeta “Taşkent dağlarını aşarak” bugünlere geldi... Demek oluyor ki; “zorluk”lara göğüs gerilirse, her genç bir yerlere gelebilir.

Yeter ki, “hedef” belirlensin, 

Yeter ki “çile”ye talip olunsun...

“Örnek”ler, işte önünüzde...

yeniakit

Bu yazı toplam 724 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar