YALÇIN KÜÇÜK Adapazarlı mı?

YALÇIN KÜÇÜK Adapazarlı mı?

 

(Sakarya"ya bizim buralarda Adapazarı derler.)Geçtiğimiz gün, Yalçın Küçük bir televizyon kanalında Anayasa Mahkemesi"nin "eğitim hakkı çerçevesinde fırsat eşitliği" konulu anayasa değişikliğini iptal etmesi ile ilgili olarak, "Sakarya" benzetmesi yaptı.

Temel insan haklarından olan -aynı zamanda vatandaşlık hakkı- eğitimin önündeki engelleri kaldırmayı öngören bir anayasa değişikliğiydi iptal edilen. Basında ısrarla "türbana red" olarak yorumlanan ve dini inançlarından dolayı vatandaşı oldukları ülkenin okullarına giremeyen kız öğrenciler için "oh olsun!"cu yaklaşımı Sakarya Meydan Muharebesi"ne benzetti Yalçın Küçük...
Tam bir çorbaya çevirdi işi... Kendi halkına karşı "2. Sakarya Zaferi" kazanmaktan bahsederken, aslında içindeki, insana dair pervasız nefreti de ortaya koyarak... Halbuki bu yaptığı tam bir tersine çevirişti tarihi... Zira onuru, namusu ve bağımsızlık simgesi bildiği annesinin örtüsünü zorla yırtmaya kalkan Fransız işgalcilere karşı başlatılan bir Milli Mücadele vardı önümüzde. Dün dini ve milli değerlere saldıranlar Fransız, İtalyan, Yunan ve İngilizken, bugün aynı düşmanlığı sergileyenler kendi ülkemizde bize karşı başlatılmış hatta kazanılmış bir "savaş"tan bahsediyorlardı... Yalçın Küçük"ün "Kazanılmış İkinci Sakarya" diye söz ettiği, küçük gördüğü, dışladığı ve düşman bildiği halkın aynı sözlük bilgisi üzerinden mesela "Büyük Taarruz"a" geçebileceğindense hiç söz açmak istemiyorum. Ama bu şekilde nefretle konuşulduğu taktirde, böylesi bir cevap da niçin verilmesin? Yani siz "Sakarya" derseniz, birileri de çıkar "İlk hedefiniz Akdeniz" der...
Bu bir kışkırtmacadır.
Bu bir aymazlıktır.
Bu, aydına yakışmayan açık bir sorumsuzluk örneğidir...
Halkı düşman görmek, insanları birbirine düşürmek, iç savaş çığlıklarıyla dört dönmek kimseye yarar getirmez...
Yalçın Küçük"ü içinde özenle biriktirdiği ayrımcılık ve iç savaş özlemleriyle baş başa bırakalım. Gözlerini kısa kısa, dişlerini sıka sıka, elindeki kitaplara yumruk ata ata konuşmaya devam etsin. İhtilallerden, gece baskınlarından, adam asmaca oyunlarından söz ededursun. Onun nefret dolu, ırkçı, insan sevmez ve genetikçi bakış açısının gelecek adına bir söz değeri yoktur.
Niçin mi?
Dünya eskisi kadar büyük değil de ondan... Soğuk savaş günleri, totoliter baskı dönemleri, ulusçu psikolojik harp teorileri çok eskidi ve geride kaldı da ondan... Yaşadığı küçük ve steril mahalleden başka bir yeri tanımayan insanlardan değil, yeryüzü insanlarından söz ediyoruz, hatta uzay geometrisinden...
Ha kapatmalar, yasaklar devam ediyor, hukuksuzluk yine var, adam asmaca nostaljisi ihtiyar semptomlar halinde seyrek de olsa yine seyrediyor, doğru. Ama ne dünya eski dünya, ne de insanlar eski insan... Zira yeni dünyanın yeni insanları çok da sıkıya gelemiyor. Misal burada kapattın mı yolunu, akan bir su gibi başka bir yoldan, ama yine akarak, evet belki biraz zorlanarak ya da yolunu uzatarak, ama yeniden akarak, devam ettiriyor yürüyüşünü...
Bize tüm bu tıkanıklıkların öğrettiği en temel ders:
HAYATIN DEVAM ETTİĞİ...
Yani birileri tüm kızgınlıklarıyla makas makas kestikleri küpürler ve sinir sinir biriktirdikleri boyu tavana değen fişlemelerle öfkelerini mayalayadursun... O öfke mayalarını sakladıkları karanlık mahzenlerinde insan sevmez teorilerini dallandırıp budaklandıra dursunlar... Çocuklar bahçeleri sever ve gençler yollara düşmeyi...
Üniversitelere sokulmayan kızlarla onların hayal kurması dahi yasaklanan anneleri, sonra onların da fişlenmiş yorgun kocaları, ekmeği arslanın ağzından midesine kaçmış bıyığı yeni terleyen oğulları, yani yüzbinler, yani milyonlar, her karartmanın ardından yeni umut güneşleri doğururlar...
Güneş tutulmasıdır bu yaşananlar bizim nezdimizde. Ama güneştir adı üstünde, elbette hiçbir gecenin tam anlamıyla örtemeyeceği...
Şimdi gülüp geçiniz Yalçın Küçük"ün sinir krizlerine. Ve onunla konuşurken habire gözlerini kısıp duran spiker kızlara da gülüp geçiniz, gerçi kırmızı kostümü ile 101 Dalmaçyalı filmindeki puanlı kürk tutkunu o korkutucu Bayan Devil"i anımsatsa da gülüp geçiniz. Korkmayınız.

 

vakit

Bu yazı toplam 812 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar