Abdurrahman Dilipak

Abdurrahman Dilipak

Yalan söyleyen herkes utansın

Derin Gerçekler

İlk yalancı şeytan. Havva annemize yeryüzünde bir cennet ve ebedi bir hayat vadederek ilk yalanı söyledi. Yalanın mucidi şeytandır. Şeytan yalan söyledi. O yalancının biridir. Bu gün de onun dostları, “ıslah edici” maskesi ile bozgunculuk yapmaya devam ediyorlar.

Günümüzdeki en büyük yalanlardan biri sihirli bir kağıt olan Doların para olduğudur. Ve insanların çoğu buna inandırılmış gözüküyor.

''Bir konuda gerçeğe aykırı haber veya bilgi vermek” şeklindeki yalan, bu gün siyasetin, piyasanın ve medianın adeta mesleki alameti farikası haline geldi. Algı yöneticileri, Reklamcılar, Halkla ilişkiler uzmanları, istihbaratçılar, Stratejistler, taktisyenler, toplum mühendisleri, Troller, bu yalanın operatörleri, misyonerleridirler. Allah onların müstehakını versin. Oysa onlar, Hakk'ın ve halkın gören gözü, işiten kulağı, haykıran sesi olmalıydılar, ama bunların çoğu kendi varlık sebeplerine ihanet ettiler. Zaten, Allah şahit, insanların çoğu da aynı şeyi yapmadılar mı?

Yalan, din dışı olduğu gibi, aynı zamanda ahlak dışı bir şeydir. Bakın yalan sadece fert için değil, toplum için bir afettir. Bakın Kur’ân-ı Kerîm’de “Yalan” anlamında kullanılan “kezib ve türevleri” 280 yerde geçmektedir.. Yapmadığınız, yapmayacağınız, yapamayacağınız şeyleri söylemeyin. Allah sizi o ihtiraslarınızın söylettiği yalanlarınız ve verdiğiniz sözlerle imtihan eder.

Ne garip değil mi, bir çok kişi yalan söylese de, kendine yalan söylenmesini istemez. Herkes kendi yalanının savunucusu ve ötekilerin yalanlarına karşı öfkelidir. Tıpkı, herkes kendi şeytanı ile “dost”, ötekilerin şeytanının düşmanı olduğu gibi.

Müslümanlar da hata yapar. Önemli olan tevbe-istiğfar etmek, özür dilemek, tekrarlamamak. Yoksa özellikle günah-ı kebair noktasında, fısk sınırına yaklaşmamak konusunda hepimiz taammüdle olmasa bile, taksiren de olsa hata yapabiliriz. Doğruluk imanın ayrılmaz alamet-i farikası olduğu gibi, yalan da münafıklığın olmazsa olmazıdır. Ki yalan söz, bazen fitneye dönüşür, bazan iftiraya..

Bir zamanlar bizi Takiyecilikle suçlarlardı. “Takiye” Kişinin canına veya malına, namusuna, aklına, inancına ve nesline yönelik açık ve yakın bir tehlike karşısında inancını gizleyip gerektiğinde aksini söylemesi anlamında bir terim. Takiye’den söz edenler, aslında şecaat arzederken kendi sirkatlerini söyleyenlerin durumuna düştüklerinin farkında değiller sanırım.

Bu memlekette bir çok insan ne şeriatı bilir, ne laikliği, ne de Cumhuriyeti bilir. Muhalifler de öyle, muvafıklar da. İnsanların çoğu bilgi sahibi olmadan kanaat sahibidirler. Ve tabi tabi, tabi cehaletin bu kadarı ancak eğitimle mümkündür.

Daha önce de bu yönde uyarılarda bulunmuştum. İslâm'da, ihlasa dayanmayan sahte iyilik tezahürü ‘münafıklık’ alameti olarak görülür. Münafık bu anlamda yalancının zihniyet ikizidir. Yalan bütün kötülüklerin anasıdır. İlk yalancı Şeytan'dır. Yalan Şeytan'ın karekteridir. Trollar zaten paralı sosyal media tetikçileridir de, Reklamcılar, Lobiciler, PRcılar, Media mensuplarına, İstatistikçilere, kamuoyu araştırma şirketlerinin sahipleri ve yöneticilerine, toplum mühendisleri, temayül yoklaması ve mülakat yapanlar, polis, savcı, avukat ve hakimler ve tabi siyaset erbabı ve politikacılar, bilim adamları, herkesten daha fazla dikkatli olmalı.

Siyaset dünyasında tarafların birbirleri hakkında söylediklerine bakıyor musunuz? Ama eleştirilen kendileri olunca, bütün iddiaları reddediyorlar ya da görmezden geliyorlar. Araştırma gereği bile duymuyorlar.

Yapmadığımız, yapmayacağımız, yapamayacağımız şeylerden dolayı verilen sözler yarın önümüze konulduğunda kime ne diyeceğiz. Bize kim yardım edecek. Peygamberlere bile verilmeyen imkanlar nasıl bir başkasındaymış gibi bir kanaate sahip olabiliyor insanlar. Göklerin hazinesinin anahtarı ya da göklerin ordularının komutası kimin elindeymiş!

Dikkatli olalım, önümüzdeki günlerde çok fazla yalan söz duyacaksınız. Yalancı Mehdiler, Mesihler çıkabilir. Kasetler ve dosyalar ortalığa dökülebilir, sapla saman birbirine karışabilir, insanlar neye ve kime inanacağını şaşırabilirler. Çünkü artık artırılmış sanal gerçeklik belası diye bir bela var başımızda. Gerçekleri tersyüz edip, efendilerine hizmet veren Checking ve Monitoring kuruluşları var. Fabrika gibi bilgi ve belge üreten ajanslar var ve bunların yer bulduğu BlackWeb, Sosyal Media ağları gibi ağlar var. Bunların siyaset, akademi, mediada paralı yalancı şahitlik edecek adamları var. İnsanları geçmiş, hal ve gelecek konusunda şüpheye düşürmek için kolları sıvamış gözüküyorlar. Yok Hz. Muhammed diye biri yokmuş, yok Kabe eski bir Hindu tapınağı imiş, ahiret yokmuş, saçma sapan, bir çok şey gerçekmiş gibi sunuluyor adeta.

Hani Adil şahitler olacaktık? “El Emin” olacaktık. “Söz verdiğimizde sözümüzde duracak”tık. Yalan söylemeyecektik. “Sıdk yani, doğruluğun zıddı olan kizb” kelimesi ile ifade edilen şey Müslümanın alameti olmamalıdır. Yalana bizim dinimizde hiç yer yoktur.

Mustafa Müftüoğlu’nun (Asıl adı: Mustafa Hayreddin Tatlısu) (1925 Eskişehir- 7.3.2006 İstanbul) (Allah ölümüze dirimize rahmet etsin) “Yalan söyleyen tarih utansın” diye bir kitap dizisi vardı.
Yalan söyleyen her kimse utansın!
Ve biz de yarının tarihini yazıyoruz aslında bu gün yapıp-ettiklerimizle.
Sözü dinleyelim, işe bakalım, doğrusuna destek verelim, yanlışına karşı çıkalım. (Zümer 18) birilerine öfkemiz ve düşmanlığımız bizi onlar hakkında adaletsizliğe sevk etmesin.
Yanlış adamın doğru sözü, oltaya takılan yem değilse, kabul edelim, doğru adamın yanlış sözüne karşı çıkalım. Aşk ve öfke sarmalından aklımızı kurtaralım. Her ikisi de aklı zail eder. Aklı zail eden şeyde hayır yoktur. Aklımızı kiraya vermeyelim. Allah’ın hayat ve akıl nimetinin şükrünü eda edelim. “Musalla taşında meyyid” gibi değil, hayat ve akıl sahibi insanlardan olalım.

Evet kendi aklımızı da, başkalarının aklını da put edinmeyelim. Allah'tan başka hiç kimseyi İlah ve Rab edinmeyelim. İstişare ve şuradan, ehliyet ve liyakatten ayrılmayalım. İlim ve hikmetle gerçeklerin basamaklarından yükselerek Hakikate yaklaşalım, yalandan ve yalancılardan uzak duralım inşallah.

Selam ve dua ile.

Bu yazı toplam 190 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar