"Tekke ve Zaviyeler Kanunu Sorgulanmalı"

"Tekke ve Zaviyeler Kanunu Sorgulanmalı"

Türkiye'deki 100 yıllık anormal yapı olduğunu ve artık normalleşmeye gidildiğini söyleyen Taşgetiren çarpıcı bir konuyu dillendirdi: Tekke ve Zaviyeler Kanunu da tartışılmalı

Fahrettin Dede'nin röportajı

'Kurulu düzen' dediğimiz şey bir manada millete giydirilmiş deli gömleği vazifesi görüyor. Bunun düzeltilmesi lazım. 100 yıllık anormal yapı hem dışarda hem içerde normalleşmeye geçiş yapmalı" diyen gazeteci-yazar Ahmet Taşgetiren, "Tekke ve Zaviyeler Kanunu da tartışılmalı... Zaten oraya doğru da gidiyoruz. Toplum, 100 sene önce alınmış kararlarla niye yaşamak zorunda kalsın ki?" diyor.

Son dönemde hem dünyada hem Türkiye'de hareketli günler yaşayan Türkiye'yi ve AK Parti iktidarını gazeteci-yazar Ahmet Taşgetiren ile konuştuk. Mutasavvıf kimliğiyle de tanınan Taşgetiren'e siyasetten tasavvufa pek çok konuda sorular yönelttik.

Yazılarınızın pek çoğunda AK Parti iktidarı ve Başbakan Erdoğan'a destek verdiğinizi görüyoruz. AK Parti iktidarı gücü elde edip muktedir olabildi mi?
- 3'üncü dönem bir AK Parti iktidarı söz konusu... Bu kadar süre tek başına iktidar olmak demek, bir siyasi kadronun ele aldığı ülkeyi belli bir istikrara doğru götürmeye başladığı anlamına geliyor. Doğrusu AK Parti iktidarı da Türkiye'deki klasik siyasi çizgilerden farklı bir muhteva ve program ile geldi. Bu programın öncüleri bir anlamda İslami hassasiyetleri ile bilinen, kendilerini muhafazakar diye tanıtan bir kadro... 28 Şubat'a da ciddi manada muhalif tavır takınan bir kadro olduğunu görüyoruz. Türkiye'yi böyle bir kadronun yönetmesi, Türkiye'deki ciddi farklılaşmaları beraberinde getirdi.

AK PARTİ MUHALEFETTEN MUKTEDİRLİĞE EVRİLDİ


Ne gibi farklılıklar var?
- Bugüne kadar Türkiye'nin siyasi ekseni, bir yanda CHP, bir yanda onun karşıtı konumundaki bir siyasi yapının varlığıyla sürdü. AK Parti kuşkusuz bir Refah Partisi değildir ama, Adalet Partisi veya Doğru Yol Partisi de değildir. Siyaset mecrasındaki bu farklılık diğer bütün alanlardaki farklılıkları da beraberinde getirdi. İlk iki dönemde AK Parti, bir yandan iktidar oldu, bir yandan da düzene muhalefet sergiledi. Kurulu düzeni onaylamayan bir muhalefetti bu... Bir kurulu düzen var ve bu düzenin ekonomi, dışişleri ve içişleri bürokrasisinde, hülasa bütün alanlarda yansımalarını gördük. Fakat AK Parti'nin üçüncü dönemde gerçek bir iktidar olmaya doğru evrilmesi gerekiyordu. Kurulu düzeni belli ölçülerde değiştirmiş olması gerekiyordu... Bu süreç var mı? Evet var... Önümüzdeki dönemde daha kalıcı ve belirleyici bir AK Parti iktidarının var olacağı gözlemleniyor.

Türkiye'nin demokratikleşmesi noktasında nasıl bir süreç yaşıyoruz?
- Askeri bürokrasideki yansımalarını sıcak sıcak yaşadık. Protokole varıncaya kadar çok ciddi değişiklikler yaşandı. 28 Şubat mağdurlarının orduevlerine girebilme hakkı elde etmelerinden 30 Ağustos krizlerinin artık yaşanmamasına kadar pek çok değişiklik yaşanıyor. Bunların hepsi demokratikleşmenin göstergeleri... Bana göre Dışişleri bürokrasisindeki değişim, Askeri alandaki değişimler kadar önemlidir. Orada da nüfuz edilemez bir yapı olduğu ifade edilirdi ama her şey değişti. Doğrusu bu değişim, Türkiye'yi dünyada konuşulan, farkedilen bir ülke haline getirdi. Sonuç itibariyle değişim hissediliyor...

DAVUTOĞLU, POTANSİYEL DERİNLİĞİ KİNETİK HALE GETİRDİ

¥ AK Parti Ortadoğu ve dünyada da örnek alındı... Mısır'da, Fas'ta AK Parti'nin kurulduğunu biliyoruz... Suriye'deki muhalif hareketin arkasında Adalet ve Kalkınma Hareketi olduğunu biliyoruz.
- Zaten Ortadoğu, Türkiye'nin kendi coğrafyası diye nitelenebilir. 'Bizim coğrafyamız' diyebileceğimiz topraklar oralar. AK Parti'nin az önce dile getirdiğimiz İslami duyarlılıklardan kaynaklanan özel bir ilgisinin olması normaldir. Bu coğrafyayı Davutoğlu'nun tanımlamasıyla 'stratejik derinlik' alanında değerlendirmemiz gerekiyor. Afrika'dan Kafkaslar'a ve Balkanlar'a, bütün bu toprak alanı Türkiye'nin stratejik derinlik alanı içinde dile getiriliyor. Potansiyel derinliği, kinetik derinliğe dönüştürdü, Ahmet Davutoğlu. Potansiyel derinlik, işlevsel bir güç haline geldi.

¥ Muhalefet, sıfır sorun politikasının çöktüğü görüşünde...
- Sıfır sorun anlayışının çökmesi söz konusu değil... Dış politika dediğimiz mevzu uzun vadeli bir hadise, engeller ortaya çıkacaktır, uzun bir çalışma temposu gerekir. Ahmet Davutoğlu, yaşanan bu süreci 'Tarihin normalleşmesi' olarak değerlendiriyor. Tarih içerisinde bu coğrafyada anormal bir yapılanma göze çarpıyor. Bir asırlık tarih içinde oluşmuş bu durum... Normalleşmeye giden yolda, bir takım sancıların ortaya çıkması kaçınılmazdır. Sorunlar var olacaktır, çünkü küresel çıkarların varlığı söz konusu. Küresel çıkarların olduğu bir yerde de sorunları gidermek çok kolay değildir. Sonuçta yeni yapılanmalar, hem bölge halklarının hem de Türkiye'nin isteğiydi. Türkiye bütün bu coğrafyaya 'kardeş coğrafya' ve 'bizim coğrafya' penceresinden bakıyor. Ve uzun vadede, -diyelim ki 10 yıllık, 20 yıllık süreçte- bu 100 yıllık anormalliğin normalleşmesi için çaba sarfediyor.

ERDOĞAN'IN LAİKLİK TAVSİYESİ PROBLEMLİ

¥ Sonunda Ortadoğu'nun kazanacağını düşünüyorsunuz anlaşılan...
- Yani Ortadoğu kazanacak, Türkiye kazanacak, coğrafyamız kazanacak. Türkiye, 'Ben kazanayım da İran ne yaparsa yapsın, Suriye kaybetsin' gibi bir hesabın içinde değil. Türkiye'nin örnekliğinden bahsettik; ben bir ara, 'Türkiye'yi CHP yönetiyor olsa, Mısır'da Türkiye gene örnek olur muydu' diye yazdım. Bence olmazdı. Libya'da kesinlikle olmazdı. Ama Zeynelabidin bin Ali'nin Tunus'unda CHP ve 28 Şubat mantığı örnek olurdu. Nitekim onlar konuşuldu. 28 Şubat sürecinde 'Tunus modelini Türkiye'ye taşıyalım' diyorlardı. Sokakta bile başörtüsünü yasaklayacaklardı. Ama elhamdülillah toplum bu zihniyeti dışladı. Türkiye Zeynelabidin bin Ali'nin Tunus'una değil, halkın devrim yaptığı Mısır'a örnek oluyor.

¥ Evet...
- Bir ara 'Mısır, Türkiye'den de ileri gidebilir' diye yazdım. Türkiye'de halen laikliğin yorumunda sorun var. Laiklik halen İslami alanı kısıtlama mantığıyla uygulanıyor. Oysa Mısır'da bir laiklik fanatizmi yok. Onun için 'Özgürlükler alanında Türkiye'yi de geçebilirler' dedim. Ama Türkiye'nin de o mantıkla yeniden yoğrulması gerekiyor. Türkiye'nin de normalleşmesi, İslamla ilgili bütün rezervlerin kaldırılması demektir. Bu noktada Başbakan'ın, Ortadoğu turunda 'Laiklikten korkmayın' mesajı vermesini problemli buluyorum. Çünkü Türkiye henüz laiklik yorumunu sağlıklı bir mecraya oturtmamışken, İslam dünyasında, üstelik partisi 'Laiklik karşıtı eylemlerin odağı suçlaması' ile kapanmanın eşiğinden dönmüş bir lider adına  'Laiklikten korkmayın' mesajı vermek garip duruyor. Ayrıca, AK Parti kadrolarının sık sık, laikliğe yeni, özgürlükçü bir yorum getirmek gerektiğine temas ettiklerini de biliyoruz.

YENİ ANAYASA ZARURET

¥ Bu konuda yeni anayasanın adres gösterildiğini görüyoruz...

- Artık bir zaruret halini aldı... 1980 anayasasının bozuk olduğundan bahsedilir ama Türkiye'deki en gerçekçi değerlendirme sistemdeki sancılara değinmekle yapılır. Tek parti döneminin anayasasının sıhhatli olduğunu söyleyebilir miyiz? Sistemin genel dokusunda bulunan problemli noktalar var. Bu sistem dediğimiz şey bir manada millete giydirilmiş deli gömleği vazifesi görüyor. Halk bunu düzeltme istikametinde siyasi kadrolar oluşturdu, ama bir türlü bunu başaramadı. Şimdi halk bunu AK Parti hükümetinden ve Meclis'ten istiyor. 100 yıllık anormal yapı hem dışarda hem içerde normalleşmeye geçiş yapmalı. Sorunlar çözüldükçe Türkiye rahatlayacak

¥ Tayyip Erdoğan'ın, gerek açılım politikasında, gerekse diğer alanlarda "Tartışılsın, görelim" şeklinde bir politika izlediğini görüyoruz. Bu politika, Türkiye'deki siyasi ortamı rahatlatıyor mu?
- AK Parti'nin oy oranı son kamuoyu yoklamalarına göre yüzde 55 civarında görülüyor. Bu istikrarı getiren bir şey... AK Parti'nin seçim şarkısındaki "Aynı dağın yeliyiz" mantığı tercih ettiriyor insanlara bu partiyi... Bu dil kullanıldıkça ben Türkiye'nin rahatlayacağını düşünüyorum. Sancıların anayasal çerçevede çözümüne gidilmesi Türkiye'yi rahatlatacaktır. İçeride kazanırsak dışarıda kazanmamız çok daha kolay olacak...

¥ Tekke ve Zaviyeler 30 Kasım 1925 tarihli yasayla kaldırıldı. Azınlıklar mallarını geri elde ederken, Tayyip Erdoğan 'Tartışılsın, görelim'' politikası güderken tekke ve zaviyelerin de yeniden açılması tartışılabilir mi?
- Tabii ki tartışılabilir. Zaten oraya doğru da gidiyoruz. Malum, bunlar devrim kanunları kapsamında çıkmış... Devrim kanunlarının da tartışılacağı günlere doğru gidiyor Türkiye... Neden devrim kanunları var? 100 sene önce alınmış kararlarla toplum niye bugün yaşamak zorunda kalsın ki? Toplum değişmiyor mu? Bunun çok ciddi mantıksal sorgulaması var ve bu sorgulama Türkiye'de artık yapılıyor.

TASAVVUFUN VARLIĞINI KİMSE ENGELLEYEMEZ

Tasavvuf sadece tekke ve zaviyeden ibaret değil. Tekke ve zaviye, tasavvufi kurumlardır. Bunlar kapatılmış. Tarikatlara karşı da devletin bir tavrı söz konusu olmuş. Ama Rusya'da bile tarikatlar, faaliyetlerini sürdürmüşler. Çünkü bu kalbî bir bağ. Bu kalbî ilişkiyi hiç kimse engelleyemez. O ilişki, Türkiye'de de bütün baskılara rağmen devam etmiş. Silah zoruyla falan engellenmesi mümkün değil. Devlet, kalplere pranga vurma vazifesini görüyor kendinde. İnsan kalben nereye bağlanmak istiyorsa bağlansın...

¥ Gündemle bu kadar içli dışlı olurken, Altınoluk'ta yayınlanan maneviyat temalı yazılarınıza nasıl zaman ayırıyorsunuz?
- İkisi arasında çok büyük uçurumlar olduğu kanaatinde değilim. Ülkenin nasıl yönetildiği gibi sorularla insanın kalbi yönetimi arasında büyük uçurumlar yok. Bilakis bunlar birbirini besleyen alanlardır. Samimi bir mü'min, ülkesinin nereye gittiğiyle de ilgilenir. Bir mü'min duyarlılık sahibi olmalıdır. Samimi bir kalbi hayatı olan insanın dünya ve Türkiye gündemiyle ilgilenmesi de çok farkı olacaktır. O yüzden Altınoluk'taki yazılarla Bugün'deki yazılarım arasında ciddi bir gel-git yaşamıyorum.

CHP, MUHALEFET OLMAKTA DA ZORLANIYOR

¥ Geçtiğimiz yıl boyunca değişen CHP'yi tartışmıştık. CHP güçlendi mi bu süreçte?
- 1923-50 arasında CHF ve CHP'nin Tek Parti iktidarı dönemini yaşadı bu toplum. Topluma nefes aldırılmayan uygulamalara şahit olundu. Siyasi ve dini özgürlüklerin tam anlamıyla kısıtlandığı bir dönem... CHP'nin de dönüşmesi gerekiyor. Halkın değerlerini benimseyen bir çerçeveye oturması gerekiyor. Bunun sancıları yaşanıyor. Halk zorluyor CHP'yi, oy vermiyor. Ve oy oranı düşüyor CHP'nin... CHP,  tek parti zihniyetini devam ettirirse dışlanır. Henüz, CHP'nin bu zihni dönüşümü gerçekleştirdiğine dair bir tablo yok ortada... Ama ortada bir sancı var. CHP'ye baktığımda, iktidar alternatifi olmanın çok ötesinde, muhalefet olmakta da zorlanan bir parti görüyorum.

Yeni Akit