Siz Abbasiler dönemindeki “Bermekî”leri bilir misiniz?

Öncelikle, okurlarımdan Tuğrul Çalışkan’a teşekkür etmek istiyorum... Çünkü, günün mânâ ve ehemmiyetine uygun, “bomba bir hikâye”göndermiş bana...

Hikâye, “Bermekîler”le ilgili...

Ne var ki;

Okurumun gönderdiği “hikâye”ye geçmeden önce, “Bermekîler”le ilgili kısa bir “ansikpoledik bilgi” aktarmak istiyorum...

Efendim;

“Bermekîler”, Abbasi Devleti’nin meşhur “vezir”lerinin mensup olduğu büyük bir ailedir...

Afganistan’ın Belh şehrindeki “Nevbahar Budist Tapınağı”nın“rahip”lerinden olan Bermek, o dönemde, “astronomi ve tıp” ilimlerinde yetişmiş “ünlü bir bilim adamı”ydı!..

“HİZMET”LE PERDELENEN KUŞATMA!

Horasan Valisi Kuteybe bin Müslim’in bölgeye gelmesinden sonraBermek’in hekimliğinden istifade yoluna gidildi. Bermek, Şam’a götürülüp sarayda hekimlik yaptı. Bermek’in Müslüman olan oğlu Halid, Ebu Müslim Horasani’nin maiyetinde bulunup, “Abbasi Devletinin kurulması”nda büyük gayret gösterdi... 

Bu sebeple, ilk Abbasi halifesi Ebü’l-Abbas-es-Seffah, Halid’i; önce baş katipliğe, sonra “Beytülmalin idaresi”ne ve daha sonra da vezirlikmakamına tayin etti. 

Halid bin Bermek; isabetli görüşleri, başarılı idaresi ve askeri işlerdeki muvaffakiyetiyle meşhur oldu. Ebu Müslim’in komutasında savaşlara katıldı. 765 senesinde “Taberistan Valiliği”ne tayin edildi. Burada 4 sene valilik yaptı... Bizans üzerine yapılan seferlere de katılıp, bazı kalelerin alınmasında çok başarıları görüldü. Bağdat şehrinin kuruluşunda önemli vazifeler aldı. Bağdat’ta pek çok bina yaptırdı. Mansur’un halifeliğinin son yıllarında, “Musul Valiliği”ne tayin edildi. Musul valisiyken halk tarafından çok sevildi... Meziyetleri ve faziletleriyle herkesin takdirini kazandı. 781 senesinde vefat etti. 

Halid’in oğlu Yahya, Halife Mansur zamanında Azerbaycan ve Ermeniye valiliklerinde bulunmuştu. Halife Mehdi Yahya’yı vezirliğin yanında oğluHarun Reşid’i yetiştirmekle de vazifelendirdi. 

HAZİNE DE ONLARDA!

Harun Reşid halife olunca, Yahya bin Halid’i vezirlikte bıraktı ve“Beytülmalin idaresi”ni de verdi. Yahya bin Halid, on yedi sene vezirlik makamında kaldıktan sonra oğlu Fazıl vezir oldu. Fazıl, 793 senesinden797 senesine kadar Taberistan, Ermeniye, Azerbaycan ve Horasaneyaletlerini idare etti. Horasan’da valiyken kurduğu kalabalık ordu ile zaferler kazandı. Bu ordudan 20.000 kişilik bir grubu Bağdat’a, halifenin emrine gönderdi. İdare ettiği yerlerde camiler, büyük binalar yaptırdı. Kanallar açtırdı. Büyük başarılar gösterip itibar kazandı. 

Bermeki ailesinden dördüncü ve son vezir olan Cafer bin Yahya’nın; Halife Harun Reşid ile çok yakın bir dostluğu vardı ve gece-gündüz beraberdiler. 

Bu sebeple uzun müddet vezirlik yaptı. Pek çok servete ve imtiyaza sahib olan Cafer, babası ve kardeşinden daha çok meşhur oldu. Vezarati zamanında kendisi, babası ve kardeşleri son derece müreffeh bir hayatyaşadılar. Pek çok servete sahib oldular. Muhtaçları, alimleri, sanatkarları görüp gözettiler ve sayılamayacak derecede hayır kurumları yaptılar. Böylece Bermeki ailesi, Abbasi Devleti’nin hem idaresinde ve hem de memleketin imarında, ilmin yayılmasında, ziraat, sanat, ticaret ve diğer alanların gelişmesinde çok hizmet ettiler. 

Evet, bir yandan “hizmet” ediyorlar ama bir yandan da “servetlerine servet katıyorlar”dı... Bir elleri yağdaydı, bir elleri balda!..

“Devlete tamamen hakim olma yolunda adım adım ilerliyorlardı” ki!..

HALİFE, ELMA İSTEYİNCE!

“Bundan sonrası”na geçmeden önce, okurum Tuğrul Çalışkan’ın gönderdiği “hikâye”yi aktarmak istiyorum...

Evet, Bermekîler, “Abbasi Sarayı”nda o kadar güçleniyorlar ki; Saray’daki“bahçıvan”dan “vezir”e kadar, her yanı “Bermekîler” sarıyor!..

Günün birinde;

Halife Harun Reşid, Bermek olan veziri Cafer bin Yahya ile birlikte,“Saray’ın bahçesi”nde gezerken, canı “meyve” çekiyor... “Elma”yı dalından koparmak için uzanıyor, ne var ki; “biraz şişman ve orta boylu” olduğu için, meyveye yetişemiyor!..

Veziri Yahya’ya diyor ki;

“Omzuma çık, o meyveyi kopar ve bana ver!”

Vezir “zayıf” olduğu için, “Halife’nin omzuna” çıkıyor ve meyveyi koparıp, veriyor...

Meyveyi yiyen Halife Harun Reşid, “çok lezzetliymiş” diyor, “Bana bahçıvanı çağırın... Bu lezzetli meyveden dolayı onu ödüllendireceğim.”

Zaten az ileride duran ve olan-biteni “hayretle” seyreden bahçıvan geliyor... Halife, ona; “Sana bir ödül vereceğim, dile benden ne dilersen”diyor...

Bahçıvan diyor ki;

“Sultanım, sizden bir tek isteğim olacak... Bana, benim Bermekî olmadığıma dair bir belge verir misiniz?”

Halife şaşırıyor!..

“Herkes devlet kademesinde görev almak için bir Bermekî şeceresi uydururken, herkes Bermekî olmaya can atarken, sen niye Bermekî olmadığına dair belge istiyorsun ki?..

Kaldı ki, sen bir Bermekî’sin!.. Bermekî olmaktan niye kaçınıyorsun?..”

“Belge”yi almakta ısrar eden bahçıvan diyor ki; “Evet, bir Bermekî’yim... Ama, madem ki, benden bir istekte bulunmamı istediniz... Ben bu belgeyi istiyorum, başka da bir isteğim yok!”

Halife Harun Reşid de; “Madem ısrar ediyorsun, istediğin belgeyi vereceğim sana” diyor ve daha sonra da, o belgeyi veriyor bahçıvana...

HALİFE UYANINCA!

Aradan günler, haftalar geçer...

Halife Harun Reşid, yattığı “uyku”dan uyanır, “göz”leri açılır, “kulak”ları duymaya başlar...

“Civar ülkelerden gelen uyarılar”ın ve “halktan yükselen tepki”lerin, hiç de yersiz olmadığını düşünmeye başlar!..

Öyle ya;

Civar ülkelerde “güçlü Arap emirleri” varken, Abbasi Devleti, “İran asıllı Bermekîler” tarafından yönetilmektedir!..

Dahası, devletin temelini “Araplar” oluşturduğu halde; devletin bütün kademeleri, “İran asıllı Bermekîler” tarafından elegeçirilmiştir!..

Bermekîler ise; Halife Harun Reşid’in kendilerine beslediği “büyük güven ve yakın ilgi”yi “istismar” ederek, sadece “Saray kademeleri”ni değil,“eyaletleri de kendi yandaşları ile yönetmeye” başlarlar!..

Anlayacağınız;

Devletin her kademesini bir “ur” gibi sarmışlar, en ücra yerlerine bile“kendi adamlarını” yerleştirmişlerdir!..

Yattığı “derin uyku”dan uyanan ve gözleri faltaşı gibi açılan Halife, Bermekîlerin “Paralel bir devlet” kurduklarını, “ülkenin her yanını elegeçirdiklerini” ve “kendisini devredışı bıraktıklarını” fark edince, derhal emir verir:

“Bermekîleri kılıçtan geçirin!..

Yaşlılarını da zindana atın!”

BAHÇIVAN KURTULUR, ÇÜNKÜ!

Emir, yerine getirilir!..

803 yılında, “Halife ile gece-gündüz beraber” olan ve yanından hiç ayrılmayan vezir Cafer bin Yahya öldürülür!..

Cafer’in babası Yahya bin Halid ve kardeşleri Fazıl, Muhammed ve Musahapsedilir!.. Yahya 804, Fazıl 805 senesinde hapisteyken vefat ederler... 

Ailenin geri kalanlarının da “servet”lerine el konulur... Böylece bu “zengin ve güçlü aile” yoksulluk içinde tarih sahnesinden silinir, gider!..

Peki, “bahçıvan”a ne olur?..

Halife’nin emri üzerine, görevliler “bahçıvan”ın evine de giderler... Ya kılıçtan geçirecekler, ya hapse atacaklardır!..

Ama, bahçıvan; hemen, “Bermekî olmadığına” dair, “Halife imzalı belge”yi gösterir!..

“Gördüğünüz gibi, ben Bermekî değilim” der ve kellesini kurtarır!..

“Kılıçtan geçirme ve zindana atma operasyonu” sona erince, Harun Reşid,son durumu öğrenmek için “kurmay”larını çağırır ve sorar;

“Emrimi yerine getirdiniz mi?”

Kurmaylar der ki;

“Listedeki herkes; ya kılıçtan geçirildi, ya zindana atıldı... Sadece bir adam kaldı... Ama, ona dokunamadık, çünkü elinde sizin imzaladığınız bir belge vardı!”

Halife; “Hatırladım ben onu... Onu bulun ve bana getirin” der...

VEZİR OMUZUNUZA BASINCA!

Bahçıvan huzuruna getirilince, Harun Reşid sorar adama;

“O gün, Bermekî olmadığına dair, benden ısrarla belge istedin... Ben de verdim... Peki, bugünlerin geleceğini nereden anladın?”

Bahçıvan der ki;

“Sultanım; hani, o elmayı koparmak isterken, vezir, sizin omzunuza basmıştı ya... İşte o an dedim ki; eyvah, bizim sonumuz geldi!”

Harun Reşid, araya girip; “Ama ben söyledim omzuma basmasını” deyince, bahçıvan der ki;

“Farketmez sultanım... Sizin, Sultan olarak, vezirinizin omzunuza basmasını istemeniz bir alicenaplıktır, büyüklüktür... Siz istemiş olsanız bile, vezirinizin omzunuza basması ise; hem şımarıklık, hem hadbilmezlik, hem de küstahlıktır!..

Sizin omzunuza basıp meyveyi koparmak yerine, pekâlâ beni çağırabilir ve benden isteyebilirdi!..

Bir adam, vezir de olsa, sultanının omzuna basacak kadar cüretkâr ve hadbilmez olduysa, bunun sonu felâkettir!.. Ben, işte o gün bu felâketi gördüm ve sizden o belgeyi istedim.”

OMUZ NE Kİ, TEPEMİZDELER!

Bu “hikâye”yi aktaran okurum Tuğrul Çalışkan, hikâyenin sonuna şu notu düşmüş;

“Şimdi bunlar, omzumuza değil, tepemize bastılar!”

“Bunlar” dediği kim?..

“Paralelciler” mi,

“PKK’lılar ve HDP’liler” mi?..

Yoksa, “her ikisi” mi?..

Hikâye, hepsine uyuyor!..

Çünkü, “Paralelciler” de, “PKK’lılar” ve “HDP’liler” de, aynen “800’lü yıllar”daki “Bermekîler” gibi, “devleti ele geçirip yönetmeye ya da yönlendirmeye” çalışıyorlar!..

Görüyorsunuz işte;

Her yere sızmışlar, “kuvvetli bir lobi” oluşturmuşlar ve hâlâ “algı operasyonu” yürütüyorlar!..

“Devlet kademeleri”nde onlar!

“Bürokrasi”de onlar!..

“TSK’da” onlar!..

“Yargı”da onlar!..

“Emniyet”te onlar!..

“Maliye”de onlar!..

“Sağlık Bakanlığı”nda onlar!..

“Belediyeler”de onlar!..

“Televizyon ve gazeteler”de onlar!..

“TÜSİAD”da onlar, 

“TUSKON”da onlar!..

Hasılı kelâm; 

“Üst düzey makamlar”ın hepsinde onlar!.. Hem “etkin”ler, hem de“zengin”ler!..

Tam bir “Paralel Devlet” oluşturmuşlar... Öyle bir yapı ki; kesinlikle, “biraz da başkaları sebeplensin” demiyorlar!.. “Kendilerinden olmayan”lara, katiyen “hayat hakkı” tanımıyor, çeşitli “hile”lerle, anında “safdışı”ediyorlar!.. Hedefleri; devleti, “anahtar teslimi” teslim almak!..

“Son derece tehlikeli”ler!..

“Tehdit” onlarda!..

“Şantaj” onlarda!..

“Montaj” onlarda!..

“İtibar suikastı” onlarda!..

“Onur-şeref cellatlığı” onlarda!..

BU GÜNLER DE GEÇECEK!

İtiraf etmek gerekirse;

Hepimiz “saf”tık, hepimiz uyuduk!..

“Kuşatıldığımızı” fark edemedik!..

Bizim göremediğimiz “tehlike”yi, sarayda görevli “bahçıvan”lar gördü de, maalesef biz yıllarca göremedik!..

Neyse ki;

Sonunda Harun Reşid’in gözleri açıldı da, “operasyon” başladı!..

Geçecek!.. Bu günler de geçecek!..

Abbasi Devleti, nasıl ki “Bermekîler”in kuşatmasından kurtulmuştur;Türkiye Cumhuriyeti Devleti de, hem “Paralelci asalaklar”dan, hem de“PKK’lı baronlar”dan kurtulacaktır!..

“İbret” ve “ders” alınmadığı için,

“Tarih tekerrür ediyor!”

Anlayana!..

***********************************************************************

“Psikolojik Savaş” da, “çatışma” da Haziran’a kadar sürer!

Okay Gönensin, önceki günkü Vatan’da; “2015’in, Eski Yapı’nın son direniş yılı olacağını” yazıyor ve “Barış Süreci”ni sona erdirmek için, “6-8 Ekim’deki Kobani eylemleri”nin tekrarlanacağını, “ölüm”lere yol açacak“kitlesel gösteri ve çatışmaların Batı’daki büyük şehirlere taşınması için hazırlıklar yapıldığını” söylüyordu...

Doğrudur... Bütün bunlar olabilir... Ama, bildiğim kadarıyla; Meclis Soruşturma Komisyonu’nun, “4 Bakan” hakkında “yarın” vereceği kararı ve bu kararın “Meclis Genel Kurulu’nda oylamasını” bekleyecekler!..

Genel Kurul’dan, eğer “Yüce Divan” kararı çıkarsa, “Psikolojik Harp Taktiği” uygulayıp; “Gördünüz işte, 17-25 Aralık operasyonlarını yapmakta ne kadar haklıymışız” deyip, “yolsuzluk ve rüşvet iddiaları”nı sürekli gündemde tutacaklar!.. Hemen her gün, “4 Bakan üzerinden Hükümet’e vuracaklar” ve “AK Parti’yi bölmek” için ellerinden gelen çabayı harcayacaklar!.. Haa, “Yüce Divan kararı çıkmaz” ise, bu defa tersinden vuracaklar!..

Yani, “karar” ne olursa olsun, “bağcıyı dövmeye” devam edecekler!..

“Psikolojik savaş”ta başarılı olamazlarsa, işte o zaman PKK devreye girip,“eylem”leri başlatabilir!..

Anlayacağınız, her hâl ve şartta, “Paralel ve PKK’nın direnişleri”, seçimin yapılacağı Haziran’a kadar devam eder!..

Bunu herkes bilsin ve uyanık olsun!.. 

Özellikle de “AK Parti milletvekilleri!”

Bunların derdi, sadece “kaos!”

yeniakit

Bu yazı toplam 417 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar