Silivri dersem çık... Merve dersem saklan!

Meclis Başkanı Cemil Çiçek, "24. Dönem yasama faaliyetleri" hakkında dün bir "basın toplantısı" düzenledi ve hem "icraat"lardan söz etti, hem de "çarpıcı sözler" söyledi...
 

Genel Kurul'da, "1423 madde"den oluşan "119 kanun" kabul edilmiş, "31 Meclis kararı" alınmış, bu dönemde başkanlığa 2 bin 177 sözlü soru önergesi, 9 bin 141 yazılı soru önergesi verilmiş, filan...
Ama Cemil Çiçek'in de ifade ettiği gibi; "Meclis'in bu yasama yılı içerisinde yaptığı en önemli faaliyet; 19 Ekim 2011'de Anayasa Uzlaşma Komisyonu'nun kurulması ve yeni anayasa çalışmalarının başlatılması" olmuştur...
 Çiçek'e göre ve elbette millete göre de, "Anayasa Uzlaşma Komisyonu"nun kurulması, "yeni anayasanın yazımı" aşamasına geçilmesi ve "bu yılın sonuna kadar taslak metin"in ortaya çıkacak olması, gerçekten de çok önemli bir faaliyettir.
 YARGIYA MESAJ
 Çiçek, dünkü basın toplantısında, bir de "yargıya mesaj" verdi ve dedi ki;
 * "Yargı makamları bugün istiyorsa, tutuklu milletvekilleri bakımından da adli kontrol gibi, gerçekten çağdaş bir tedbiri uygulamaya koyabilecektir. Ümit ederim yargı, yasamanın verdiği bu mesajı iyi anlamıştır."
 * "Tutuklama bir tedbirdir. Tedbir mahkumiyete dönüşmemeli. Yargıçlarımızın da yargı makamlarımızın da çıkardığımız yasaların ruhunu iyi anlamaları, iyi kavramaları gerekiyor."
 * "Türkiye çağdaş bir devlet. Biz ne kadar hassasiyet gösteriyorsak, yargı da işlemlerine dikkat etmeli. Günümüz dünyasında Ankara'nın bir ilçesinde verilen karar, 2 saat sonra Brüksel'de yankı buluyor."
 * "Kimse de artık, 'Ben yaptım, tutuklarım' gibi bir yola tevessül etmemeli."
 * "Yargının, yasama organı olarak koyduğumuz kuralın, değişikliğin mesajını, felsefesini iyi anlaması gerekiyor."
 Sayın Çiçek, "yargı"ya diyor ki;
 "Biz, Meclis olarak 3. Yargı Paketi'ni çıkardık... Siz de, tutuklu milletvekillerini dışarı çıkartın!"
 Peki yargı direnirse!.
 Tutukluluğu devam ettirirse!..
 Bu da demek olur ki;
 "Meclis'in mesajını almamışlar!"
 Peki, o zaman ne olur?..
 İş, "4. Yargı Paketi"ne kalır ki; Meclis açılır açılmaz, "4. Paket" hazırlanır ve mahkemelere "yeni bir ayar" verilir!..
 Sayın Cemil Çiçek'in dün verdiği mesajdan benim anladığım bu!..
 Öyle anlaşılıyor ki;
 Bir "yargı diktası"na izin verilmeyecek ve herkes "kendi sınırlarına" çekilecek.
 Ben, şahsen Sayın Çiçek'in "hassasiyet"ini anlıyorum...
Ama şunu da düşünmeden edemiyorum...
Tartıştığımız "tutuklu vekiller" olayına yol açan AK Parti veya Meclis Başkanı değil ki!..
Burada; "Bile bile lâdes" var!..
 Ve hâtta;
 "İnadına aday gösterme!"
 Hiç kimse;
 CHP'nin Mehmet Haberal ve Mustafa Balbay'ı, MHP'nin Engin Alan'ı ve BDP'nin Faysal Sarıyıldız, Selma Irmak, Gülser Yıldırım ve İbrahim Ayhan'ı aday gösterirken "masum ve iyi niyetli" olduğunu iddia edebilir mi?..
 Gelsinler de külâhıma anlatsınlar.
 "Bile bile lâdes" yaptılar...
 Göz göre göre; "Silivri'den adam kaçırma" taktiği uyguladılar...
 MERVE'Yİ DE MİLLET SEÇTİ!
 Haa, buna rağmen;
 "Millet iradesi" deniliyorsa, "Millet iradesini hiçe sayan" başka uygulamalar olduğu da unutulmamalı ve o konuda da "çözüm" bulunmalıdır!..
 Ki, Sayın Cemil Çiçek dün bu konuda da "önemli bir söz" sarfetti ve Merve Kavakçı'nın durumunu gündeme getirdi.
 Malûm;
 Merve Kavakçı da, "başörtülü" olarak "millet"in karşısına geçmiş ve "Ben buyum" diyerek "oy" istemiş, millet de "Benim TBMM'deki temsilcim sen ol" diyerek onu Meclis'e göndermişti...
 Ama, biliyorsunuz;
 Meclis'te, 2 Mayıs 1999 günü yapılan "yemin töreni"nde Merve Kavakçı'nın yemin etmesi, o günün "DSP'li milletvekilleri" tarafından engellenmiş; "Dışarı!.. Dışarı!" denilerek, "alkışlı protestolar"la, resmen ve alenen "linç" uygulanmıştı...
 KARAOĞLAN'IN KARA YÜZÜ!
 Dahası;
 Dönemin CHP Genel Başkanı Bülent Ecevit, cebinden çıkardığı bir kağıtta yazılanları, "en yüksek ses tonu" ve "en kara yüzü" ile okumuş ve demişti ki;
 "Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye'de hanımların giyim kuşamına, başörtüsüne, özel yaşamlarında hiç kimse karışmıyor!.. Ancak, burası hiç kimsenin özel yaşam mekanı değildir!.. Burası, devletin en yüce kurumudur... Burada görev yapanlar, devletin kurallarına, geleneklerine uymak zorundadırlar.
 Burası, devlete meydan okunacak yer değildir... Lütfen bu hanıma haddini bildiriniz."
 O tabloyu, gözünüzün önüne getirin ve "Karaoğlan'ın kara suratı"na bir defa daha bakın!..
 Bakın, görün ve bilin ki;
 2 Mayıs 1999'da yaşanan bu olay; "Millet iradesinin, milli iradenin tecelligâhı Meclis'ten kovulduğunu gösteren kapkara bir olay" olarak tarihe geçmiştir!..
 Bugün, "tutuklu vekilleri" savunmak için "millet iradesine saygı" bekleyenler, Merve Kavakçı'ya uyguladıkları "linç"ten dolayı, bir "özür" borçlu değiller midir?..
 Öyle ya;
 O gün "DSP milletvekili" olanların bir kısmı, bugün "CHP saflarında" görev yapmaktadır.
 MECLİS YETKİSİNE GASP!
 Her neyse... Konuyu uzatmanın âlemi yok... Biraz önce dediğim gibi; TBMM Başkanı Sayın Cemil Çiçek, dünkü basın toplantısında Merve Kavakçı olayına da temas etti.
 "Yargının siyasallaştığı" dönemde, Meclis'in yetkisinin de gasp edilerek haksız bir karar verildiğini belirten Çiçek; Meclis'in Kavakçı'nın özlük haklarını ödememesiyle ilgili yargı kararının haklı bulunduğunu hatırlattı. Çiçek, "Ortada gerekçesine katılmadığım ama uymak zorunda olduğum bir karar var" dedi.
 AİHM'in de tazminat talebini reddettiğini hatırlatan Çiçek şöyle devam etti sözlerine;
 "Bu iki şekilde çözülebilir: Ya yeni bir yargı kararıyla ya da kural koyarak bu haksızlık giderilebilir. Üçüncü yol varsa, yakınlarına da söyledim, bize yol gösteren olursa biz gereğini yapmaya hazırız. Ama haksız bir tasarruf olduğuna kesinlikle inanıyorum."
 Dikkat edin;
 "Yargının siyasallaştığı dönemde" diyor Sayın Çiçek; "Meclis, Kavakçı'nın özlük haklarını ödememiş", iş "yargı"ya intikal etmiş ve yargı da "Ödemeyin" demiş!.. Meclis de, "yargının kararı"na uymuş!..
 Söyler misiniz;
 O günlerde "yargının kararına uyulmasını" isteyenler, bugün "yargı kararı"na niye itiraz ediyorlar?..
 Şu hâle bakın;
 Merve Kavakçı'ya "özlük hakları ödenmiyor" ama "Silivri'de tutuklu vekiller"in maaşları tıkır tıkır ödeniyor!..
 Hak mıdır bu?..
 Adalet midir?..
 Böyle bir "adaletsizlik" ve böyle bir "haksızlık" varken, kimse benden "anlayış" beklemesin!..
 Unutmayalım ki;
 CHP'li, MHP'li ve BDP'li vekiller, nasıl "sandık"tan çıktılarsa, Merve Kavakçı da, "ağaç kavuğu"ndan değil, "sandık"tan çıkmıştır!..
 Ama, onların "özlük" hakları var!.. Merve Kavakçı'nın ise, "gözlük" hakkı bile yok!..
 Sayın Cemil Çiçek'in, bu konuda "son derece hassas" olduğunu ve "çözüm" için çareler aradığını yakınen biliyorum...
Peki, Çiçek'in girişimlerine "CHP, MHP ve BDP kurmayları" niye destek vermiyor?.. Niye "keser" gibi, hep kendilerine yontuyorlar?..
 ÇİFTE STANDARDA SON!
 Açık ve net söylüyorum;
 "Sivas"ın hatırlanıp "Başbağlar"ın geri plana itildiği!.. Ahmet Şık ile Nedim Şener'in ve hatta Apo'nun sürekli gündeme getirildiği ama Salih Mirzabeyoğlu'nun, özellikle unutturulmaya çalışıldığı!.. Silivri'de tutuklu vekillere "özgürlük" istenirken; Merve Kavakçı olayının es geçildiği bir Türkiye'de; hangi "çözüm" bulunursa bulunsun, milletin vicdanı "kanamaya" devam edecektir!..
 Ne yani;
 "O mahalle"ye var da,
 "Bizim mahalle"ye yok mu?.
 

Fırat'ın rektör adayları
 Haziran ayı ortalarında Elazığ Fırat Üniversitesi'nde "rektörlük seçimleri" yapıldı ve adaylar önce YÖK'e, sonra Cumhurbaşkanlığı'na gönderildi...
 806 öğretim üyesinden 795'inin oy kullandığı üniversitedeki seçimde; Prof.Dr. Orhan Kılıç 204 oy ile birinci, Prof.Dr. Kutbettin Demirbağ 181 oyla ikinci, Prof.Dr. Nazır Dumanlı 169 oyla üçüncü, Prof.Dr. Ali Ölçücü 141 oyla dördüncü, Prof.Dr. Ahmet Buran 77 oyla beşinci, Prof.Dr. Bülent Şen 14 oyla altıncı oldu.
 Bu "6 isim"den 3'ü YÖK tarafından elendi ve Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'e 3 isim gönderildi...
Ama, YÖK'ün Köşk'e gönderdiği listede "ikinci" sıradaki Kutbettin Demirbağ "birinci" sırada, "dördüncü" sıradaki Ali Ölçücü "ikinci" sırada ve "birinci" sıradaki Orhan Kılıç da "üçüncü" sırada gösterildi...
 Adayların hiçbirini tanımam...
Hiçbiri dayım değil, amcam değil... Ama, dönemin Cumhurbaşkanı A.N. Sezer'e çok yüklendik ve onu "tek oy alan adamı rektör atamakla" suçladık!..
Dedik ki; "Keyfe göre atama yapılacaksa, üniversitede niye seçim yapılıyor?"
 Sezer, bu eleştirilere kulak asmadı... Bakalım, Gül ne yapacak?..

yeniakit

Bu yazı toplam 1079 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar