Şehid Fethi Şikaki-VİDEO

Şehid Fethi Şikaki-VİDEO

Filistin İslâmi Cihad Hareketi'nin lideri Dr Fethi Şikaki, Libya'daki Filistinlilerin sınır dışı edilmesi işleminin durdurulması için Kaddafi'yle görüşmede bulunmak üzere gittiği Libya'dan dönerken uğradığı Malta adasında...

Filistin İslâmi Cihad Hareketi'nin lideri Dr Fethi Şikaki, Libya'daki Filistinlilerin sınır dışı edilmesi işleminin durdurulması için Kaddafi'yle görüşmede bulunmak üzere gittiği Libya'dan dönerken uğradığı Malta adasında, 26 Ekim 1995 tarihinde, İsrail rejiminin cinayet şebekesi MOSSAD'ın paralı katilleri tarafından şehid edildi.


Dr Fethi Şikaki 1951'de Gazze'nin Rafah mülteci kampında, Remle'den buraya iltica etmiş olan bir Filistinli ailede dünyaya geldi İlk ve orta öğrenimi doğum yeri olan Rafah'ta tamamladıktan sonra Beir Zeit Üniversitesi'nde öğrenim gördü Kudüs'te dört yıl öğretmen olarak çalıştıktan sonra Mısır'ın Zekâzik Üniversitesi'nde tıp öğrenimi gördü 1980'de buradan mezun olarak Kudüs'e döndü ve doktor olarak çalışmaya başladı 1983'te işgal yönetimi tarafından tutuklandı ve bir yıl hapiste kaldı 1986'da bazı arkadaşlarıyla birlikte İslami Cihad Hareketi'nin kaynağını oluşturan Filistin'in Kurtuluşu İçin İslâmi Cephe'yi kurdu Daha önce İslâmi anlayışları dolayısıyla el-Fetih'ten ayrılan bazı gruplar da bu cepheye katıldılar

Sonradan İslâmi Cihad Hareketi adını alan söz konusu cephenin kurucuları ideolojik yapılanmalarında en çok İmam Hasan el-Bennâ, Seyyid Kutub ve İzzettin Kassam'ın fikirlerinden etkilenmişlerdi İmam Hasan el-Bennâ'nın İslâm dünyasında yeniden diriliş hareketini başlatmış önemli bir lider olduğunu, Seyyid Kutub'un da fikirleriyle ümmeti karşı karşıya olduğu sapmalar hakkında uyardığını ve inanç konusunda aydınlattığını söylüyorlardı Bu hareket kuruluş merhalesinde İran devriminden de etkilenmiştir Hatta hareketin kurucularının başında gelen ve şehid edildiği tarihe kadar da liderliğini yürüten Dr Fethi Şikâki, İran'da İmam Humeyni'nin öncülüğünde geniş tabanlı bir halk hareketinin başladığı dönemde: "Humeyni, İslâmi Çözüm ve Alternatif" adlı bir kitap yazmıştır

Dr Şikaki, 1986'da, Filistin'in Kurtuluşu İçin İslâmi Cephe'yi kurmasından kısa bir süre sonra ikinci kez tutuklandı ve dört yıl hapis cezasına çarptırıldı Ancak 1988'de Lübnan'a sürgün edildi Orada bir yıl kaldıktan sonra Suriye'nin başkenti Şam'a yerleşti Kudüslü bir hanımla evliydi ve dört çocuk sahibiydi

Filistin İslâmi Cihad Hareketi, Dr Fethi Şikaki'nin şehid edilmesi olayıyla ilgili olarak yayınladığı bildiride saldırının siyonist İsrail rejiminin cinayet şebekesi tarafından gerçekleştirildiğine dikkat çekerek: "Saldırganlardan intikamımızı mutlaka alacağız Canilerin ayaklarının altına ateş sereceğiz İktidarlarını hain pusular ve korkakça cinayetler üzerine oturtan siyonist zalimlerin saltanatlarına mutlaka son vereceğiz Onları yaptıklarına pişman edeceğiz" denildi

Dr Şikâki'nin şehid edilmesinin intikamı için 2 Kasım 1995 tarihinde gerçekleştirilen eylemde dokuz yahudi yerleşimci yaralandı Yine aynı tarihlerde ve aynı amaç için Kudüs'te bir yahudi yerleşim merkezine otomatik silahlarla ateş edilmesi sonucu bir yerleşimci ağır şekilde yaralandı Dr Şikaki'nin intikamı için bunun dışında da çeşitli eylemler gerçekleştirildi

Şikaki'nin şehid edilmesinin üzerinden fazla zaman geçmeden, onun öldürülmesine hiç üzülmediğini söyleyen, aksine çok sevindiğini anlatmaya çalışan İsrail başbakanı İzak Rabin bir dindaşı tarafından öldürüldü Rabin'in öldürülmesiyle yahudiler arasındaki sürtüşmeler ve bölünmeler de gün yüzüne çıktı Olay yer yer yahudiler arasında bazı çatışmalara ve kavgalara da yol açtı

Unutulmaz Şehid Fethi Şikaki Anıları
"Filistin Halk Kurtuluş Cephesi (FHKC)-Genel Komutanlık" lideri AHmed Cibril Şehid Fethi Şikaki'yi anlatıyor:

"Filistin Halk Kurtuluş Cephesi (FHKC)-Genel Komutanlık" hareketinin genel sekreteri Ahmed Cibril, anti Siyonist mücadelenin öncü şahsiyetlerinden biridir. Cibril, Kudüs işgalcisi rejimle savaşan örgütler arasında yaşanan bazı hadiselerden müteessir olarak, önderliğini George Habaş'ın yaptığı Halk Cephesi'nden ayrılmış ve lideri olduğu yeni teşkilatı kurmuştu.

Ahmet Cibril; Şikaki ve arkadaşlarının "İslami cihad" kavramı, Kurani çerçevede anti Siyonist mücadele vermenin yolları vs. gibi konularda pek çok yeni söze sahip olmalarının, kendisiyle birlikte FHKC'deki pek çok arkadaşının, kendilerini Şehid Şikaki ve düşüncelerine her gün bir adım daha yaklaştırmalarına neden olduğunu söylüyor. Aşağıda okuyacaklarınız Cibril'in Şikaki'nin özellikleri ve düşüncesi hakkında kaleme döktüğü satırları"

Bismillahirrahmanirrahim

Benim Fethi Şikaki ile tanışmam, kendisinin işgal edilmiş Filistin topraklarından Lübnan'a sürülmesinden sonra olmuştur. Fakat FKHC içersindeki bizler, daha önce de, düşmanın zindanlarındaki esirler arasında cihadi bir grubun var olduğunu işitiyorduk; bu zindanlardaki dostlarımız bize içerden bu kişilerin haberlerini ulaştırıyorlardı. Biz de İslami güçler de bu mücadeleye katılmaya başladılar diye seviniyorduk ziyadesiyle.

Bu tür bir İslami oluşumun yolunu uzun zamandır gözlüyorduk aslında; böylece İslam ve cihadın manasını daha iyi görebileceğiz diye düşünüyorduk. Diğer bir neden de o sıralarda düşmanla mücadelede çok zor bir durumda olmamız ve taze kana ihtiyaç duymamızdı. Bu nedenle, FHKC-Genel Komutanlık ile İsrail rejimi arasında esir değişimi sağlanması için 1985 yılında Celil Operasyonu'nu düzenlerken, "İslami Cihad" adlı bu yeni örgütün tüm elemanlarını da özgürlüklerine kavuşturmayı niyetliyorduk. Bu kişiler İslami Cihad'ın seçkin önder kadrolarındandılar.

Şehid Şikaki ile Lübnan'da yaptığım görüşme esnasında kendisine, Suriye'ye yerleşmek ve komuta merkezini bu ülkede kurmak için gereken bütün telaşı göstermesinin zorunlu olduğunu söyledim. O sıralarda kitlesel çalışma ve tebliğ için uygun imkanların bir dereceye kadar var olmasına rağmen, mücadele için gereken önderlik karargahının Suriye'de olmasının zaruretinden bahsettim ona.

Biz ve Suriyeli kardeşlerimiz İslami Cihad hareketinin Suriye topraklarında üslenmesi için çok çaba gösterdik. Çok çaba gösterdik derken, bu mesele etrafında da fazla durmak istemiyorum aslında, zira Suriyeli kardeşlerimiz başlangıçta İslami Cihad'ın ülkelerinde barınmasına karşıydılar. Fakat Hafız Esed ile görüşmemizin ve meseleyi kendisine ayrıntılarıyla izah etmemizin ardından duruşunda yumuşama gösterdi ve önerimizi kabul etti. İbrahim Fethi Şikaki'yi FHKC'nin bürolarında karşıladık ve ilişkilerimizi de her geçen gün daha da geliştirdik. Gün geçmiyordu ki Fethi Şikaki ile ya da İslami Cihad'daki diğer kardeşlerimizle bir araya gelmiş olmayalım.

Şikaki ile uzun ve ayrıntılı görüşmelerim olurdu, bu buluşmalarımızda "İslami Cihad" kavramı etrafında görüş alışverişinde bulunurduk. Kendisi de Mısır'daki Tanta Üniversitesi'ndeki öğrencilik yıllarından söz ederdi bana ayrıntılı olarak. Şikaki geçmişte "İhvan-i Müslimin" hareketine üyeydi. Fakat bu hareketten, Filistin meselesindeki cihadi vazifelerini yerine getirmesini istiyordu. İhvan-i Müslimin hareketi içersinde bu isteğinin karşılık bulmayacağına inanıyordu. Bundan dolayı, yeni bir yola, Cihad yoluna adımını attı.

Bize "Silah ve mühimmat ile bu düşman karşısında durmamız gerekir" diyordu. Üniversiteden mezun olduğunda benimle sohbet etti ve Kudüs'te doktorluk yapmak istediğini söyledi. İslami Cihad düşüncesini yaymaya başlamıştı etrafına. Elbette ben İmam Humeyni önderliğindeki İslam İnkılabı'nın zaferinin Şikaki'nin beyninde ve gönlünde derin bir etki bıraktığına inanıyorum. Kendisi bana "Benim İsrail rejimi karşısında İslami akide ile silaha sarılma iştiyakım önceden de vardı fakat 1979 yılındaki İslam Devrimi'nin ardından bu inancım daha da güçlendi ve İmam Humeyni'nin başlatıcısı olduğu bu İslami uyanışın, Siyonistler ve onların batılı uşakları ile İslami mücadele yolunu açacağına ve bunun süreceğine olan itminanım arttı" demişti.

Fethi Şikaki ile işbirliğimiz siyasi bahislerle sınırlı değildi yalnızca, pratikle ilgili ve lojistik meselelere ve İslami Cihad'daki kardeşlerimizin askeri eğitimleriyle ilgili alana da uzanıyordu. İlişkilerimiz giderek daha da sıkılaştı. O sıralarda FKÖ de Gazze'ye sızmaya başlamıştı. Kendisiyle sık sık meşveret eder ve "Savaşımız artık başka bir alanı da kaplamak zorunda, artık vazifemiz sadece Siyonistler karşısında cihad etmek değil; Filistin halkını siyasi anlamda yoldan çıkarma ihtimali olan Oslo sonrası süreçle de mücadele etmemiz gerekiyor" derdim. Bu kişiler Oslo Anlaşması'nın bizlere, 1967'de işgal edilen Filistin topraklarında başkenti Kudüs olan bağımsız bir devlet armağan edeceği vehmini yaygınlaştırıyorlardı. Bu eğilim, FKÖ içersinde yayılmak için çok uygun bir atmosfer bulmuştu.

Aramızdaki konuşmalarda "cihad-ı ekber" ve "cihad-ı asgar"dan söz ederdik, "fiili durumda küçük cihadımız İsraillilerle savaşmak, büyük cihadımız ise bu uzlaşmacılık kültürü ve Ebu Ammar'ın (Allah ona rahmet etsin) nüfuzundaki FKÖ karşısında durmak için telaş göstermektir" derdim. Burada açık olarak şunu söylemek zorundayım. Fethi Şikaki, FKÖ'nün Gazze'ye nüfuz etmesinin ne demek olduğunu tam anlamıyla derk edememişti. O, cihadın sadece Siyonistler karşısında yapılması gerektiğini ve iç cepheyle ilgili meselelerin hallinin kolay olduğunu söylemekle yetiniyordu. Arafat'ın adamları Gazze'de nüfuz etmeye başlamışlardı ve bu esnada da İslami Cihad'daki kardeşlerle görüşmelerde bulunuyorlardı. Fakat bu kişiler İslami Cihad ile görüştüklerinde bu mücahitlerden rahatsız olduklarını ihsas ettirmek için hiçbir fırsatı kaçırmamalarına rağmen, Dr. Şikaki bu konudan şikayet etmiyordu. Ben kendisine "Bu adamları sizden daha iyi tanıyorum. Siz bu işte yenisiniz henüz, bunları tanımazsınız. Bunlar güç elde etmek için kendilerini zayıf gösteriyorlar" derdim. İşte Tunus'tan Gazze'ye gelen bu kişiler, bir müddet sonra İsrail karşısında mücadelenin sürdürülmesini savunan mücahidler ve savaşçılar karşısında, içersinde şiddet de barındıran birtakım hareketlere girişmeye başladılar. Bununla da yetinmediler, kendileriyle birlikte Tunus'tan gelenleri bile tutuklayarak zindanlarda işkencelerden geçirdiler. Batı Şeria ve Gazze'de, bunların işkencesi sonucu şehid olanlar bile oldu.

Bunlar dahili Siyonistler. Dış Siyonistlerimiz de var elbette. Cihad hareketinin içinde de sorunlar olduğu doğrudur. Ben bu ihtilafları ortadan kaldırmak için uğraş veriyordum. Bunlardan bazılarını halletmeyi başardık ama bir kısım sorunları bertaraf etmeye güç yetiremedik. Fakat Dr. Fethi Şikaki geniş görüşlü ve çok sabırlı bir insandı ve bu özelliği sayesinde bu kişilerden bazılarını kendi tarafına çekmeyi başarabilmiştir.

Bir gün bana İslam İnkılabı'ndan sonra yazdığı "İmam Humeyni" ile ilgili bir kitabı hediye etmişti. Şam, Lübnan ve Tahran'da da bir araya gelir görüşürdük. Biz, Fethi Şikaki ile aramızda bir farklılık olduğunu düşünmezdik hiçbir zaman. Siyasi tahlillerimizde ve düşmanı teşhis etmedeki ortaklığımız bizi dost kılmıştı.

Siyonistlerin Malta adasında gerçekleştirdikleri kahpe bir suikastle Dr. Fethi Şikaki'yi kaybettik. Ben onu, benden sonraki neslin temsilcisi, silahı ilk eline alan nesilden biri olarak değerlendiriyordum ve mücadele bayrağını eline alacak yeni bir önderler nesli arkadan geldiği için de emniyette olduğumuza inanıyordum. Şikaki'yi yitirdiğimiz o geceden beri "emniyet servislerinin veya İslami Cihad'ın içine nasıl sızıldı?" diye kendi kendime sormama rağmen bunun cevabını henüz bulabilmiş değilim.

Bu işin nasıl gerçekleştiğini anlamak için ben de çok uğraşıyorum, çünkü İslami Cihad ve bu zorlu ve bilinçli mücahid karşısında gerçekleşen bu ölümcül saldırı ile, hakikatte hepimiz yıldırım çarpmışa dönmüştük.

Elbette Allah'a şükretmeliyiz ki İslami Cihad'ın önderliği Ebu Abdullah (Ramazan Şallah) gibi birisinin elinde bugün. Onun ahlak, iman ve soğukkanlılığı içimizin rahat olmasını sağlıyor. Evet, Ebu Abdullah ABD'deki bütün o rahatı ve konforu, Florida üniversitesindeki bütün imkanlarını teperek geldi buralara. Bana, kendine bu büyük sorumluluğu omuzlama yükünü taşıyacağına dair söz verdiğini söylemişti. Elbette bu büyük sorumluluğun bedeli kendisi ve ailesi için ağır olmuştur. Allah'a şükürler olsun ki Şikaki'nin Dr. Ramazan Abdullah gibi bir halefi var.

Oğlum Cihad şehid olduğu zaman (Ahmed Cibril'in oğlu Muhammed Cihad, 2002 yılında Beyrut'ta arabasının altına konan bombanın patlaması sonucu Mossad tarafından şehid edilmişti) Fethi Şikaki'nin yanına gömülmesini istedim. Ben Cihad'ın kabrini ziyaret etmeden önce Dr. Şikaki'nin kabrine uğrarım önce, ona "ey Dr. Fethi, yanında dinlenen oğlum Cihad sana emanet" derim. O da Doktor gibi ümit beslediğimiz genç neslin bir üyesiydi ve tıpkı onun gibi Siyonistlerin alçakça bir saldırısıyla göçtü bu alemden.

Allah İbrahim'e rahmet etsin! Cihad hareketi her gün daha da büyüyecek ve o da bu durumdan dolayı mutluluğun zirvesine ulaşacaktır. Bunun tanığı olmak O'nu ahirette bile sevince boğacaktır. Kardeşleri ve onunla aynı zamanda yaşayanlar; şehadet, şecaat, mutlak iman ve zorluklar karşısında mücadele etmekten ibaret olan yolunu sürdürecekler.

Bizimle İslami Cihad arasındaki ilişki siyasi veya kişisel bir bağ değildir yalnızca. İlişkilerimiz o kadar büyük ve derindir ki bunun mahiyetini ve Filistin'deki cihad ve mücadele üzerindeki etkisini anlatmak için bütün gün konuşmamız gerekir.

Şehid Dr. Fethi Şikaki, intifada'nın başlangıç tarihi hakkında: "İntifada resmi olarak 09.12.2007 tarihinde başladı. Fakat hakikatte 06.10.2007 tarihinde, Filistinli gençlerin Gazze'deki Şucaiyye mahallesinde istişhad eylemleri düzenlemesi ile resmi tarihten iki ay önce başlamıştır. Ümmet bu mücahidlerin yeni kanıyla uyandı" demiştir.

Şikaki, Siyonist teröristlerin saldırıları karşısında kesintisiz silahlı direniş taraftarıydı. Silahlı direnişin yani intifadanın Filistin halkı için meşru bir hak olduğuna inanan Şikaki, silahlı mücadelenin Filistin halkının özgürlüğüne giden yolda engel olduğunu iddia edenleri eleştirmekte ve silahın Filistin halkına güven verdiğini vurgulamaktaydı. Şikaki, buna delil olarak da düzenlenen istişhad eylemleri sonucunda Filistin halkında canlanan özgüveni göstermekteydi.

Şikaki, halkların gücünün tağutların gücünden daha fazla olduğunu, yaşadığımız çağın sadece emperyalistlerin değil zalimleri kahreden, hezimete uğratan halkların da çağı olduğuna inanmaktaydı.

Şikaki, devrim olarak nitelendirdiği İntifada'nın 1948 ve 1967 yılındaki nekbelerden sonra halkın patlaması olarak gerçekleştiğini söylemiştir. İntifadanın 3. Yılına girildiği günlerde yaptığı bir konuşmasında , intifadayı müslümanların önüne konulmuş önemli bir fırsat olarak görmekteydi

İsrail'in Filistin halkını ve haklarını ortadan kaldırmak istediğini, fakat intifadasını ortaya koyan bu halkın İsrail'den daha çok bu toprakların sahibi olduğunu, bu halkı yok etmenin mümkün olmadığını gösterdiğine inanmaktaydı.

İntifadayı eleştirenlere Şikaki'nin cevabı sert olmuştur: "Bize kendi yaptıklarınızdan dolayı yok olacaksınız diyorlar. Esasında oturdukları yerden bunu söyleyen kişiler yok olacaktır. Bizim ölümüz, Allah yolundadır. Bu ölüm ise hayatın ta kendisidir.

Müslüman fakihler diyor ki: "Düşman, müslümanların yaşadığı bir yere veya ülkeye gelirse, bütün Müslümanların düşmanla savaşa başlaması gerekir. Hiçbir kimseye bu görevini ihmal etmesi, bu görevinden geri durması helal değildir"

Direniş ve cihad ateşini tutuşturun! Siyonistleri bu topraklardan söküp atana kadar Filistin'i özgürleştirene kadar her birimiz, silahını Siyonizmin kalbine çevirsin!

Ben inanıyorum ki hiçbir güç, bizim yürüyüşümüzü durduramayacaktır. Halkımız, hedeflediği şeylere ulaşıncaya kadar hiçbir gücün intifada yürüyüşüne engel olacağına inanmamaktayım. Halkımızın hedefi Filistin'in kurtarılmasıdır.

Evet, bizler bunun kolay bir hayal olmadığını bilmekteyiz. İntifada tüm hayallerimizi ve arzularımızı gerçekleştirmek için yeterli değildir. Kim böyle düşünüyorsa şüphesiz ki hata yapıyordur. Fakat İntifada, ayaklarımızı doğru yola koymamızı sağladı.

Araplardan, Arap kuruluşlardan ve yöneticilerden İntifada'nın son bulmasını temenni eden sesler duymaktayız. Çünkü İntifada, sadece İsrail'e karşı değildi. İsrail'in yanı sıra Arap idarecilerine de yöneliktir.

Arap halklarının ve İslam ümmeti sadece Filistin'de değil her yerdeki emperyalistlerden ciddi olarak kurtulmak istiyorsa önünde bugün nadir bulacağı bir fırsat (intifada) vardır. Tüm dürüst kişilerin bu tarihi fırsatı kaçırmaması gerekmektedir.

Bizler biliyoruz ve farkındayız ki İslam halkları intifada için harekete geçmek, bizimle beraber durmak istediler. Fakat idarecileri, tağutları ve emperyalistler onların intifadalarını bastırdı. Sadece iki yerde intifada ile dayanışma ve destek yürüyüşleri engellenemedi. Bunlardan birincisi Tanran'da oldu ki milyonlar dersek için meydanlara indiler. Orada yönetici konumunda olan kişiler gösterilerin en ön safında yer alarak halkımızın intifadasına olan desteklerini ilan ettiler. Lübnan'da da insanlar, halkımızın intifadasına destek olmak için dışarıya çıktılar. Halkımız bunu anlamaktadır. Nelerin olduğunu bilmektedir."

Şikaki konuşmasının devamında Mısır ile Rafah arasında 20 metrelik mesafe olmasına rağmen Mısır'ın Filistin halkına olan zulmünü de Filistinlilerin gördüğünü belirtmektedir.

Şikaki, intifada yıllarındaki Filistinli hareketlerin intifada karşısındaki tavırlarını da şöyle özetlemektedir: "Herkes intifadaya katılıyor. Tüm Filistinli hareketler intifadaya katılıyor. Yaşlılar, çocuklar ve gençler intifadaya katılıyor. Hatta geçmiş dönemde direniş saflarından ayrılan işgalcilere kendilerini ve vicdanlarını satan uşakların çoğu da intifada saflarına katılıyor."

Şikaki, bu konuşmasında Allah'a iman eden, Allah'tan hakkıyla korkan 20 yaşının altında bir gençten söz ediyor. Genç işgalcilerin bulunduğu yerlerde 20'den fazla yangın çıkarmış. Sonra genç, tutuklanmış. Mahkemeye sevk edilmiş. Mahkemede "yaptıklarımdan pişman değilim. Çünkü 20 sene sonra İsrail diye bir devlet olmayacak" demiş. Şikaki de bunun ardından "Allah'ın izniyle vatanımızı kurtaracağız. Denizden nehirlerine kadar" Nakura'dan Rafah'a kadar tüm Filistin'ini kurtaracağız" demiştir.

Bizler 1987 yılının sonunda intifadanın meşalesini tutuşturduğumuz zaman hiç kimse bizlerin dengeleri altüst edecek büyük bir olayla karşı karşıya olduğumuzu düşünemiyordu. Çoğu kişi intifadanın uzun sürmeyeceği ve kapsamlı olmayacağını zannetmekteydi.

Savaş bakanı İshak Rabin o günlerde Amerika'dan gelmiş ve şu açıklamayı yapmıştı:"İsyancılar kısa bir süre sonra ezilecek" İki ay sonra Şamir ise "Esasında bu savaş sadece Gazze'yi ve el-Halil'i isteyenlerin değil aynı zamanda Hayfa'yı ve Yafa'yı da isteyenlerin savaşıdır." Düşmanın gelkurmay başkanı Dan Shomron, "İntifada'nın mucizesi durmayacak" Rabin de daha sonra defalarca "Tek bir gücün intifadayı durdurması mümkün değildir" demiştir. Tunus'ta bulunan resmi Filistin liderleri de olanlara çok şaşırmışlardı.

İntifada'ya tüm tabakalardan ve guruplardan insanlar katılmıştı. İşçiler, çiftçiler, öğrenciler, müfekkirler, tüccarlar, kadını, erkeği, cocuk ve yaşlısıyla mülteci kamplarından, şehirlerden ve köylerden intifadaya katılmışlardı. Hatta müslümanların sancağı altında durmalarına rağmen hristiyanlar da katılmışlardı.

Dan Shomron, 2006 Temmuz harbinde Siyonistlerin genelkurmay başkanı olan Dan Halutz istifa etmek zorunda bırakan raporu hazırlayan heyette yer almıştı. Shomron, bu raporda "Ordunun 2 hedefi vardı. Hizbullah'ın kaçırdığı askerleri kurtarmak ve sınırda yaşayan vatandaşların güvenliğini sağlamak... Bunların hiçbiri başarıya ulaşmadı" demişti.

Şikaki, iki yıllık intifada'nın sonunda (1989), İsrail'in intifadaya son vermek için her türlü vahşi metoda başvurduğunu, çocukların üzerine kurşun sıktığını, 700 şehid, on binlerce yaralı ve binlerce kişiyi de tutuklamasına rağmen intifada ateşinin devam ettiğini söylemiştir.

Yine iki yıllık intifada dönemi değerlendiren Şikaki, elektiriklerin ve suların kesilmesi, her türlü ticari ve gıda maddelerine uygulanan ambargoya rağmen Filistin halkının direnişe kesintisiz devam edeceğinin açıkça ortaya çıktığını vurgulamıştır.

Şikaki 40 yıllık işgalin ardından ilk defa Siyonist sistemin bu denli bir krizle karşı karşıya olduğunu, bu krizin sebebinin de hilelerle galip geldiği masaya İntifada'nın öncülerini çekememesiydi.

Şikaki, şehadet felsefesinin medeniyetimizin gelişmesinde ve ümmetin şerefine ulaşmada önemli derecede etkili olduğunu, şehadeti terk eden ümmet zillet içine düşerken, şehadeti terk etmeyenler Allah'ın vaadine ve zaferine yaklaştıklarını söylemekteydi...

Yahudiler; Yapay Düşmanlıklar dan beslenir!
YAHUDİLER YAPAY DÜŞMANLIKLAR DAN BESLENİR...

Şia sünni ihtilafı yapay bir kavgadır

Zalim Sapkın Küfür Devletlerinin zahirdeki ve de Yahudi planı olan sözde kutsal hudutları bizi bağlamaz! Bizim kalbimizde o hudutlar yok! Biz ÜMMET İ MUHAMMED in hepsini kardeş ve her bir İSLAM MEMLEKETİNİ de vatan biliyoruz. Irzını ırzımız malını malımız canını canımız gibi aziz ve haram biliyoruz!...

Elbet kafir düzenlerin sözde kutsal hudutları -ki şu sistem şu anda her yönü ile ROMA LEJYONLARINA benziyor- nı tanımıyoruz!!! İNSANCA ve İSLAMCA yaşanabilen yer vatandır. Ve öncelikle, bütün şii sünni sufi selefi kürt arab fars türk vs müslümanlar ile İSLAM kardeşliği, sonra EHL İ KİTAB ile de Semavi din olma ittifakı ve kardeşliği, ve en son olarak da diğer insanlarla da İNSAN kardeşliği ve evrensel ahlak kaidelerinde bir liğimiz vardır...

Mümkün mertebe "ittifak" edilen cihetlerimizi öne almalıyız ve her türlü YAPAY DÜŞMANLIKDAN kaçınmalıyız. Çünkü, en basitinden HENRY FORD un "yahudi" adlı kitabında da okursanız göreceksiniz ki; YAHUDİLER "YAPAY DÜŞMANLIKLLAR" DAN BESLENİRLER... Yani İNSANI İNSANA KIRDIRARAK KENDİLERİNİ SAĞLAMA ALIR VE EL ALTINDAN ARABALARINI YÜRÜTÜRLER.. Müslüman ın İYİSİ ile de, Ehli kitabın İYİSİ ile de ve diğer İnsanların da İYİLERİ ile; mümkün mertebe MUTABIK olduğumuz cihetleri öne çıkarmalı ve ortak düşmanlara karşı gerektiğinde ortak tavır ve mücadelede bulunmalıyız..


Keşke yahudi ile muhatap olabilsek savaşmak için!!! Ama nerdee. Aptalız; çünkü şii sünni sufi selefi, veya türk kürd arab fars diye müslümnalar kendi içinde "yapay" bir nefret ve sebeple düşman ya da kopuk oluyoruz; diğer insanlarla da müslüman-hıristiyan diye veya dinli-dinsiz diye veya solcu-sağcı diye çoğu kez de "yapay" nefret ve sebeplerle düşman ya da kopuk oluyoruz...

YAHUDİ ise, hangi ülkede hangi mekanda zamanda olursa olsun hep GERİ PLANDA gizli, sinsi, kahpe ve şerefsizce... İnsanlar birbirini kırmayı bıraksa da hiç değilse GLOBAL SATANİST-SİYONİST YAHUDİ ŞER DÜZENİNE karşı bütün din ve fırkaların "iyileri" veya "duyarlı-sağduyulular" ya da "şereflileri" birleşse bir ittifak kursa o da kafi ya, nerdeee. Aptal mı yok dünyada!?

Bu gün hangi ülkede veya hangi cephede yahudiye bir kurşun sıkma fırsatı oluyor müslümanların da diğer insanların da? Hİç bir yerde. Çünkü hepimiz için, yine Yahudiler tarafından üretilmiş veya körüklenmiş "öteki" var, diyelim ki düşmanlıklarımız yapay değil de tabii-haklı olsun; en fazla "kukla" olan ötek' nden sıra gelmez ki asıl pisliğin başı sineklerin bataklığı lağımı olan "kuklacı" ile yani yahudi ile uğraşalım...





Şehadetinin Yıldönümünde ŞİKAKİ'ye Bin Selam!

"Üzülme; yırtmadık, yırtmayacağız! 26 Ekim'in takvimini" Şehadetinin 17. yıldönümünde Filistin İslami Cihad Hareketi'nin basiretli, üretici, dirayetli ve yiğit lideri Dr. Fethi Şikaki'yi rahmetle anıyor; mücadelesini selamlıyoruz.

26 Ekim 1995′te İslami direniş bir şehidini daha ölümsüzlük ufkuna yolcu etti. Ve bir şehit daha düştü toprağa. Eli kanlı Siyonist ajanlar dünya istikbarının yardımıyla Filistin intifadasının ateşleyicilerinden ve öncülerinden İslami Cihad'ın basiretli, üretici, dirayetli ve yiğit lideri Dr. Fethi Şikaki'yi şehit ettiler. Malta'da Siyonist katillerce şehit edilen Şikaki, Filistin İslami uyanışının yüzakı ve İslami mücadelenin şahidiydi.

Fethi Şikaki'nin mücadele çizgisi İslami mücadelenin uluslararası emperyalist güçlerle fiili olarak karşı karşıya geldiğimiz en riskli ve en zorlu alanda odaklaşmaktadır. Onun ve arkadaşlarının Filistin'deki İslami kurtuluş mücadelesi bölgesel bir cihad değil, Müslümanların evrensel fitneyle karşı karşıya geldiği en belirgin bir hattı oluşturmaktadır.

İşgal altındaki topraklarda İslami mücadele ateşini tutuşturan Fethi Şikaki gibi şehitler her zaman Müslümanların gurur ve iftiharı olacaklardır. Emperyalizmin İslam coğrafyasının merkezine jandarma üssü olarak kurduğu İsrail'e karşı teslimiyetçiliğin zillet ve utancını, aşıladığı mücadele azmi ve cihad ruhuyla kıran İslami Cihad'ın bu yiğit önderine ve mücadelesini sürdürenlere binlerce selam olsun!"

Şikaki, mücadelesiyle olduğu kadar entelektüel ufkuyla da yolumuzu aydınlatmaya devam ediyor. Şöyle diyordu, "İslami Hareket ve Kudüs" isimli kitabında:

"Filistin etrafında birliktelik sağlamak; tarihin Kur'an'la buluşmasını ve Mescid-i Aksa'ya doğru siyasi bir coğrafyanın yeniden oluşturulmasını gerçekleştirecektir."

Dr. Fethi Şikaki, düşünsel gelişimini, mücadelesini ve hareketini kendi diliyle anlatıyor. İlgiyle okuyacağınızı umuyoruz:

"Ben Hep Devrimciydim"

16 yaşlarında olduğum 1967 yılı benim için ve İslami Cihad'ı kuran diğer arkadaşlar açısından bir dönüm noktası idi.

O dönemde siyasi hayatta okul çerçevesinde bazı deneyimlerim olmuştu. Ortaokul ve lisede yazdığım kompozisyonlar, gerek önerdiğim savlar açısından gerekse de belagat açısından öğretmenlerimin dikkatini çekiyordu. Ayrıca okulda sabah hitabetlerine katılıyordum ki o dönemlerde milliyetçi eğilimler içerisindeydim.

O zamanlar yaygın olan Nasırizm akımı bizi de etkilemişti. Kişilik ve Arap lideri olarak Abdunnasır'a ilgi duyuyordum. Komünist olmamamda payı vardı. Zira "eşitlik" düşüncesini araştırırken elime geçen "Komünizm Gerçeği" adlı kitabın önsözü Abdunnasır tarafından yazılmış ve komünizmi şiddetli bir şekilde eleştirilmişti. Bu önsöz beni komünizmden alıkoydu ve siyasi faaliyetlerim Nasırizm'le sınırlı kaldı.

1966 yılında benden büyük iki kardeşimle beraber Nasırizm çatısı altında bir örgüt kurduk. Bilahare kurucuları İslami akıma yöneldiler. 1967 Haziran yenilgisi, özgürlük ve vatana dönüş özlemi çeken gençler için bir dönüm noktası oldu. Lider Abdunnasır'ın yenilgisi bir sürprizdi. Dengesiz olmuştuk. Ama gazeteci Hasaneyn Heykel'in Arap Yarımadası üzerinde yaptığı yorumları sayesinde dengeleri biraz yakalamıştık. Ama endişelerimizin kaybolmayacağına inanıyorduk. Böylece farklı bir yola doğru, İslam'a doğru dönüşümüz başlamıştı.

1960?lardan önce İslam'ı sadece ibadetlerden müteşekkil bir din olduğunu sanıyordum. Gazzali'nin "İslam'ı Nasıl Anlamalıyız" adlı kitabını ele geçirdikten sonra, İslam'ın hayatın bütün alanlarını kapsayan geniş bir dünya olduğunu gördüm.

O dönemlerde İhvan-ı Müslimin hareketine karşı olumsuz yaklaşım içindeydim. Bunun da sebebi Nasırizm'i benimsemiş olmamdı. Bundan dolayıdır ki, 1967'de Seyyid Kutub'un "Yoldaki İşaretler" kitabının, babası İhvan-ı Müslimin'den olan bir arkadaşımın evinde bulunması hoşuma gitmemişti. Kitaptan dolayı çok kızmıştım ve kitabı kendi evime götürmüştüm. Okumaya başladığımda adeta yeni bir dünya ile buluşmuştum. Zannettiğim gibi tahribattan, yıkımdan bahseden bir dünya değildi. Bu kitap ve Seyyid Kutub'un diğer kitapları beni ve diğer arkadaşlarımı çok etkilemişti. Aslında aile olarak da dindar bir aileye mensuptum. 1967'deki İslam düşüncesiyle bu buluşmamdan sonra laik-milliyetçi düşünceden koparak yeni İslami düşünceye yolculuk başlamıştı.

1968, evimde milliyetçi düşüncelerden kurtularak İslam'a yöneliş için yoğun tartışmaların olduğu bir yıldı. Uzun uzun tartışmalar yaşadık. Her şey bir gün bir gecede halledilecek değildi. İslam'ı okudukça usul olarak eleştirilerimiz de artıyordu. Nihayetinde yolu değiştirme kararına vardık, arkadaşlarımın önünde bütünüyle İslam düşüncesiyle ikna olduğumu ilan ettim. "Beni izleyecek olan varsa bugünden itibaren yeni bir eğitim programı başlatacağız." dedim. Böylece eski halkamız yeni bir yapıya girmiş bulunuyordu. Gazze'deki evimde değişik kitaplar mütalaa ediyorduk. Bir kişi hariç bütün arkadaşlar bize katılmıştı. Fetih Hareketi'nin öncülerinden olan Saad Ebu Haşi adlı arkadaşla aramızdaki ihtilaf tamamen fikri idi. Ama ilişkimiz devam etti. O sıralarda Şeyh Ahmed Yasin ile tanıştım. O sıralar öğretmendi ve fiziki olarak da güçlü bir bünyesi vardı. İhvan-ı Müslimin'in Gazze'de yeniden yapılanmasını sağlamıştı. Aramızda karşılıklı ziyaretler başladı. O sırada İhvan'ın güçlü bir yapısı yoktu. İlk zamanlar İhvan'a katılmamak için direndik ama sonunda gördük ki İhvan'a direnecek dinamiklere sahip değiliz. Zamanla kendiliğimizden İhvan'a katıldık. İhvan'a taze kan olmuştuk. Ama İhvan'ı tam olarak benimsemiş değildim. Şeyh Ahmed Yasin'le çok tartışmalarımız oldu. Özellikle siyasi ve vatani tavırlarında bir olumsuzluk vardı. Fedai Hareketi'ni onaylamıyorlardı. Bu olumsuzluktan dolayı İslam'ı tam olarak kabul etmekle birlikte vatanperverlerle ilişkileri açık tuttum.