Sağlık Bakanı"nın iki gündemi: Tıp camiası ve İslâmî camia

Hemen her zaman söyledim, yine söyleyeyim; "11 yıllık AK Parti Hükümeti" döneminde bu ülkede çok şeyler değişti, "devrim"ler yapıldı... Özellikle "sağlık" ve "ulaşım" alanlarında dev adımlar atıldı...

Hattâ, diyebiliriz ki; Hükümetin en başarılı olduğu alanlardan ikisi "sağlık" ve "ulaşım"dır. Dün, "14 Mart Tıp Bayramı" idi... Dolayısıyla, bugün "sağlık" alanında neler yapılmış, onlara bir bakalım. Herkes kabul eder ki; Son 11 yılda sağlık hizmetleri daha plânlı, daha kaliteli, daha ulaşılabilir hâle geldi ve en önemlisi de "hasta memnuniyeti" esas alınarak, insanların "hastaneye erişimi" kolaylaştırıldı. Bugün, herkes "sağlığa erişim" konusunda yani "devlet memuru" da, "inşaat işçisi" ya da "çöpçü" de aynı imkâna sahiptir.. Hiç kimsenin birbirine üstünlüğü yoktur.

SAĞLIK, HERKES İÇİN

Sağlık alanındaki en önemli adımlardan biri de "Genel Sağlık Sigortası"nın hayata geçirilmiş olmasıdır ki, bugün; sigorta kapsamında olmayan "tek bir kişi bile yok"tur.

Dün TBMM"de, "14 Mart Tıp Bayramı" dolayısıyla söz alan Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ; 18 yaşını dolduran herkesin sağlık giderlerinin devlet tarafından karşılandığını, eskiden televizyonlarda "Çocukların tedavisi için yardıma ihtiyaç var" şeklinde haberler, Türk filmlerinde sahneler olduğunu hatırlatıp, demiş ki: "Allah"a şükürler olsun artık böyle haberler de, böyle sahneler de yok. Zira devlet hasta olanın bütün imkanlarıyla yanı başında." "Türkiye"nin hiçbir yerinde sağlıktan yararlanamayan tek bir kişi kalmamış durumda" ifadesini kullanan Bozdağ, "ilaç fiyatları"nın düşürüldüğünü, "aile hekimliği" projesinin hayata geçirildiğini söylemiş...

Bugün, helikopter, uçak, deniz, paletli ambulanslar olduğunu ve Türkiye"nin ulaşılamayan bir yeri olmadığını söyleyen Bozdağ, hükümetin, "özel hastaneler"le ilgili sistemin daha iyi işlemesi için tedbirler almaya, adımlar atmaya devam ettiğini dile getirmiş... Ne var ki; "Hasta"ları memnun etmek, olaya "ideolojik pencere"den bakan "bazı sağlık çalışanları"nın da memnun edildiği anlamına gelmiyor.. Anladığım kadarıyla, onları memnun etmek de pek mümkün görünmüyor.

PARA!.. PARA!.. PARA!

Alın işte, 14 Mart Tıp Bayramı münasebetiyle bir açıklama yapıp; "Bir 14 Mart daha hayal kırıklığı ve öfke içinde kutlanmaktadır" diyen Türk Tabipler Birliği Merkez Konseyi, açıklamanın devamında; bu "hayal kırıklığı" ve "öfke"nin sebebini şöyle izah etmiş: "Emekli hekim ücretleri acilen iki katına çıkarılmalıdır. Mevcut hekim ücretleri de emekliliğe yansıyacak şekilde artırılmalıdır...

Hekimler arasında dayanışma yerine rekabete yol açan, hekimlik uygulamalarını değersizleştiren ve hastaları "puan"a dönüştüren mevcut "performansa göre ücretlendirme" sisteminden ivedi olarak vazgeçilmelidir. Kamuda çalışan hekimlerin ücretleri, insanca yaşamaya, mesleki gelişimi sürdürmeye yetecek, emekliliğe yansıyacak biçimde düzenlenmelidir." Görüyorsunuz ya; Tek dertleri "para!" "Para!.. Para!.. Para!" diyen Napolyon bile, bunların yanında solda sıfır kalır!.. Şu hâle bakın; Hem "hastane"lerin bir "ticarethane"ye dönüştürüldüğünden şikâyet ediyorlar, hem de ağızlarından "para"dan başka bir lâf çıkmıyor!..

Söyleyin Allah aşkına; Böyle bir günde, TTB"nin böyle bir açıklama yapması mı gerekirdi?.. Meselâ, onlardan "Tam Gün Yasası" veya "Şehir Hastaneleri Projesi" ile ilgili ne düşündüklerini öğrenmek hakkımız değil midir?.. Ama adamların, "çamur atmak"ta üstlerine yok... "Çözüm üretmek" veya "teklif"te bulunmak ise lügatlerinde yok!.. Bu, nasıl bir "kafa"dır ki, hiçbir şeye olumlu bakmıyorlar. "Hep şikâyet, hep şikâyet!" Tek dertleri; "Para!.. Para!.. Para!"

SAĞLIK BAKANI İLE SOHBET

Önceki gün Akit"i ziyaret eden Sağlık Bakanı Mehmet Müezzinoğlu ile "bir saati aşkın" süre boyunca, "Süt Anneliği" ya da "Süt Kardeşliği" başta olmak üzere, tüm bu sorunları konuştuk. Sağlık Bakanı Mehmet Müezzinoğlu, 14 Mart Tıp Bayramı"nı kutlamak üzere, özellikle İstanbul"a geldiğini, "Tam Gün Yasası" ile ilgili olarak da, gelinen son noktayı Haliç Kongre Merkezi"nde düzenlenecek etkinlikte "tıp camiası" ile paylaşacağını ifade etti. Ve ekledi: "Elbette belirli bir aşamaya geldik...

Ama yine de önerilere açığız!" Görebildiğim kadarıyla; Sayın Mehmet Müezzinoğlu"nun, "Nuh" diyen ama "Peygamber" demeyen "inatçı" bir yapısı yok... Tam aksine, "eleştiri"lere ve "öneri"lere açık...

Aslında, "Akit"i ziyaret etmesi"nin bir sebebi de bu... Malûm; "Süt Bankası Projesi" ile ilgili en sert eleştirileri yapan gazete Akit"ti... Bir insanın, hele hele bir "bakan"ın bundan rahatsız olması, kızıp-köpürmesi gerekmez miydi?.. Ama, hayır. Sayın Mehmet Müezzinoğlu, bu haberlere kızmak yerine, memnun olmuş...

"İyi oldu" dedi; "Bu haberler vesilesiyle; kamuoyu, hem tartışmaya katıldı hem de Süt Anneliği gibi bir projenin varlığından haberdar oldu.. Ayrıca, biz de dile getirilen önerilerden istifade etme imkânı bulduk." Bugünkü "manşet" haberimizdeki "Süt Bankası değil, Süt Kardeşliği" ifadesi de, bu görüşmenin "öz ve özet ifadesi"dir...

Sayın Bakan; "Titiz bir kayıt sistemleri" olduğu için, "banka"ları örnek aldıklarını, bu yüzden "Süt Bankası" dediklerini, ancak "banka" ifadesinin "duyarlı insanlar"ın tepkisine yol açtığını söyledi ve dedi ki: "Projemizin adı, artık Süt Bankası değil, Süt Kardeşliği projesidir."
 

NİYE ENDİŞELİYİZ?

"Projenin sağlıklı yürümesi" için Sayın Bakan"a "ciddi öneriler"de bulunduk, o da bunları not aldı ve "en ufak bir kuşku kalmayıncaya kadar" projenin hayata geçirilmeyeceğini söyledi... Özellikle yeni doğan "prematüre" bebeklerin yaşatılması konusunda, "anne sütünün faydaları" konusunda, hiç kimsenin itirazı yok... İtiraz, "tedbir"lere... Sayın Bakan; "Süt kardeşlerin birbirleriyle evlenmeleri"ni önlemek için; ince eleyip sık dokuyacaklarını, kılı kırk yaracaklarını ve "tam mutmain olmadan" icraata geçmeyeceklerini ayrıntılarıyla anlattı ki, büyük oranda ikna olduk...

Ne var ki; Bizim, "AK Parti Hükümeti işbaşında olduğu sürece" bu projenin sağlıklı yürüyeceğinden endişemiz yok... Arada, "sütü bozuklar" çıkıp, projeyi akamete uğratmaya yeltense de, onların icabına bakılacağına da inanıyoruz... Endişemiz, Allah korusun, bir "Alicengiz oyunu" yapılır da, iktidara CHP gelirse, o zaman ne olur, "Süt Kardeşliği" projesi o zaman nasıl uygulanır onun endişesini yaşıyoruz... Çünkü, "CHP zihniyeti"nin bu konuda duyarlı davranacağını hiç sanmıyoruz... "Geçmişte olduğu gibi!"

1926 VE 1945 TARİHLİ YASALAR!

Ne olmuş geçmişte?.. Efendim, elimde "iki yasa maddesi" var.. Biri, "Osmanlıca" yazılmış 4 Nisan 1926 tarihli yasa ki, "orijinal" olanı bu...

Diğeri de, 1945 tarihli, yani İsmet İnönü"nün "Milli Şef" olduğu "CHP iktidarı"nda düzenlenmiş "ikinci yasa!" "Kupür"lerden de göreceğiniz gibi; 4 Nisan 1926 tarihli yasa metninde, "birbirleriyle evlenmeleri memnu" yani "haram" ve "yasak" olan kişiler şöyle sıralanıyor: "1- Nesep sahîh olsun olmasın usûl ve fürû" arasında, Ana baba bir veya baba bir veyahut ana bir kardeşler arasında, Bir kimse ile amca, dayı, hala ve teyzesi arasında, Ve süt ana ve kardeşler arasında..."

Evet; diğer "hısım"lar gibi; "süt ana ve süt kardeşler arasında" da "evlilik yasak"tır!.. Dediğim gibi, 4 Nisan 1926 tarihli yasanın "92. madde"sinde aynen bu ifadeler var. Aynı yasanın "Latin harfleri" ile yazılmış olan 1945 tarihli metninden ise, "Ve süt ana ile süt kardeşler arasında..." ifadesi "çıkarılmış" iyi mi?.. Demek oluyor ki; 1945"teki CHP zihniyeti; "süt kardeşlerin birbirleriyle evlenmeleri"nde bir sakınca görmüyor!..

6 BİN BEBEK İÇİN!

Dediğim gibi; AK Parti İktidarı"nın, "Süt Anneliği" veya "Süt Kardeşliği" konusunu titizlikle takip edeceğinden hiç kuşkum yok... Ben, "milletin inançlarına yabancı CHP"nin -Allah korusun, bir şekilde iktidar olursa-, aynı hassasiyeti göstermeyeceğinden endişe ediyorum!.. "Tulum" ile "Gayda"yı birbirine karıştıran bu adamlar, yarın bir gün "süt"leri de birbirine karıştırırsa, hâlimiz nice olur?.. Sayın Mehmet Müezzinoğlu, bu konunun "Anayasal bir metin" haline getirileceğini söyleyince, rahatladım. "Anne sütü" konusunda "fayda" ve "tedbir" arasında bir denge kurmaya çalışan Sayın Bakan"a kolaylıklar diliyorum...

Zira, "anne sütü" ememediği için, "yılda 6 bin çocuğun ölmesine" hiç kimsenin gönlü razı olmaz!.. Dilerim; "bebek"lerle birlikte, "vicdan"ları da rahatlatırlar!.. Mirzabeyoğlu darbe yapar, komutanlar yapmaz!!! Merhum Nasreddin Hoca"nın "Kazan" hikâyesini biliyor olmalısınız... Hoca, komşusundan bir "kazan" almış, iade ederken de, yanında bir "tencere" vermiş...

Komşusu, "Bu ne?" deyince, "Doğurdu" demiş... Daha sonraki günlerde, Hoca, aynı kazanı almış ama iade etmemiş... Komşusu; "Bizim kazan ne oldu?" diye sorunca, merhum Hoca; "Öldü" demiş...

Komşu; "Hocam, hiç kazan ölür mü?" deyince de; "Bre köftehor" demiş, "Doğurduğuna inanıyorsun da, öldüğüne niye inanmıyorsun?" Ergenekon ve Balyoz"dan tutuklu "komutan"ların; emirlerinde "onbinlerce asker" ve ellerinde "onbinlerce silah" olmasına rağmen "darbe" yapacaklarına inanmayan "darbesever"ler var ya, "müebbet hapse mahkûm" edilen ve yıllardır zindanda yatan Salih Mirzabeyoğlu"ndan söz açıldığında diyorlar ki; "Onun hedefi şeriatçı darbe yapmaktı!"

Ulan salak oğlu salaklar; aynı fikirdeki "3-4 adam"ın; ellerindeki "bir kitap" ve "3 av tüfeği" ile "darbe" yapacağına inanıyorsunuz da, "onbinlerce asker ve silaha hükmeden komutanlar"ın darbe yapabileceğine niye inanmıyorsunuz?.. 3-4 adam; bir kitap ve 3 av tüfeği ile elbette darbe yapamaz... Ama onlar yıllardır zindanda!.. Komutanlar ise, gün sayıyor!..

yeniakit

Bu yazı toplam 643 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar