Paralel’e: Onlara acınmaz... HDP’ye: Sabrın da bir sınırı var!

Dünkü haberimizde de okuduğunuz gibi, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’la birlikte, Fransa’nın başkenti Paris’e “günübirlik” ziyarette bulunduk...

Sabahleyin “08.30’da” Ankara’dan yola çıktık, “saat 22.30” civarında da İstanbul’a döndük.

Bu bir gün, “hayli yoğun” geçti... Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, Fransa Devlet Başkanı François Hollande ile görüştü ve ona “IŞİD’e karşı verilen mücadele”de, Türkiye’nin de katkı verebilmesi için “3 temel şart”ı saydı:

“Uçuşa yasak bölge ilân edilmesi, güvenli bölge oluşturulması, IŞİD’e karşı mücadele edecek ılımlı unsurların eğitilmesi ve donatılması.”

ELEŞTİRİLERE CEVAP

Erdoğan, bu “3 şart” yerine getirildiğinde, Türkiye’nin de “koalisyon güçlerinin yaptıklarını yapacağını” söyledi.

Bu arada; “Fransız medyası” da dahil, “Batı medyası”nın Türkiye’ye yönelik iddiaları da gündeme geldi... Erdoğan, “Türkiye’nin IŞİD’e destek verdiği” yönündeki iddialara “sert tepki” gösterdi ve “Türkiye, hiçbir zaman IŞİD’e destek vermemiş, yanında da olmamıştır” dedi.

Gerçekten de;

Türkiye, “terör saldırıları”ndan kaçan “1 milyon 600 bin insana kucak açarken”, bu insanlara “barınacakları bir yer” temin edip, “aş-ekmek” verirken, dahası “IŞİD’le savaşırken yaralanan PYD’lileri” bile sınırdan alıp, “tedavi”lerini yaparken; Türkiye’nin IŞİD’e destek verdiği nasıl iddia edilebilir?..

Belli ki, “Batı basını ve Türkiye’deki işbirlikçileri” bu tür “algı operasyonları” yürüterek, “Türkiye’yi zor durumda bırakmaya” çalışıyorlar!..

Aslında, “Batı basını”nın ilk önce “kendi yönetimlerini sorgulaması” gerekir.

Öyle ya;

Türkiye, kendine sığınan “1 milyon 600 bin insana” kucak açıp, son 3 yılda “5 milyar dolar civarında” para harcarken, “Batılı ülkeler”in yardımı “sadece 230 milyon dolar”da kalmıştır!..

Şu hâle bakın;

Hem Türkiye’yi suçluyorlar, hem de kendileri ellerini cebe atmıyorlar!.. Ceplerinde “akper” olmalı ki; ellerini ceplerine atıp da, para çıkarmıyorlar!..

IFRI’NIN ONUR KONUĞU

Erdoğan, bu “tepki”sini hem Hollande ile yaptığı görüşmede, hem de Fransa Uluslararası İlişkiler Enstitüsü’nün “10. yıl onur konuğu” olarak davet edildiği “konferans”ta dile getirdi.

2004 yılında kurulan ve kısa adı “IFRI” olan Fransa Uluslararası İlişkiler Enstitüsü, 10. kuruluş yılları dolayısıyla Erdoğan’ı “onur konuğu” olarak davet etti... Erdoğan, “yaklaşık 3 saat” süren “konferans” ve daha sonraki “soru-cevap oturumu”nda, “hayli detaylı bir tarih perspektifi” çizdi ki, inşaallah onu da yarınki yazımda aktaracağım.

DİKİŞLER PATLAMAYA BAŞLADI

Ama; “100 yıl önce, 1. Dünya Savaşı’nın ardından Ortadoğu’da çizilen sınırlar, oluşturulan senaryolar, yapılan tasarımlar, şu anda dikişlerini patlatarak küresel sorunlara dönüşüyor” şeklinde bir sözü vardı ki; toplantıya katılan “Fransız aydın, akademisyen ve gazeteciler” bu tespit karşısında adeta silkelendiler.

Dediğim gibi;

Bu “konferans ve soru-cevapları” inşaallah yarın aktaracağım.

Bugün, “konferans” sonrası, doğruca gittiğimiz “ANA Uçağı”nda, bizlerin sorduğu soru ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın verdiği cevapları aktarmak istiyorum.

“Uçakta 10 gazeteci” idik... Sorduğumuz sorular da, “Türkiye ve dünya gündemi”ne dairdi.

İşte sorduğumuz sorular,

İşte aldığımız cevaplar:

ORTADOĞU TABİRİ UYDURMA!

- Fransa Uluslararası İlişkiler Enstitüsü’nde yaptığınız konuşmada, Sykes-Picot Anlaşması’nı kastederek, “Ortadoğu’da yüz yıl önce çizilen sınırların dikişlerinin patladığını” söylediniz. Daha sonra dinleyicilerden gelen sorularda, Türkiye’nin dikişleri patlayan sınırların yerine çizilecek yeni sınırları kabul edip etmeyeceği” dile getirildi. Bu da tam 11 Eylül 2001 saldırılarından sonra ABD Savunma Bakanlığı’ndaki strateji uzmanı Yarbay Ralp Peters’in çizdiği ve “Kan Sınırları” adını verdiği Ortadoğu’daki yeni sınırlar haritasıyla örtüşüyor. Bir Sykes-Picot Anlaşması miadını doldururken yeni Sykes-Picot anlaşmalarının ortaya çıkmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?

l ERDOĞAN: Ortadoğu, sonradan uydurulmuş bir coğrafi ifade. Aslında bir Yakındoğu var, bir de Uzakdoğu. Ortadoğu aslında bir petrol havzasının ifadesi. Bu çerçevede Irak’ı üçe bölmeyi plânladılar. Bir Kürdistan olacaktı, bir Sünni Araplar’dan ve Türkmenler’den oluşan devlet, bir de Şia devleti. 

Bu planlamayı kafalarında yaptılar. Ama ilk uygulamada gerçekleştiremediler. Sonra Maliki’nin başbakan olmasıyla ikinci girişim başladı. Maliki ordunun üst kademesini sadece Şii subaylardan oluşturdu. Ardından çoğunu cezaevlerinden salıverdiği sabıkalıların meydana getirdiği bir gerilla gücü kurma yoluna gitti. Şimdi yeni Irak Başbakanı (Haydar El İbadi) Irak’ı yeniden birleştirmek konusunda umut veriyor. Bakalım gerçekleştirebilecek mi. Bu çabalarını baskın karakterli politikalar uygulamak yerine zamana yaymayı tercih ediyor olabilir. Mesela cumhurbaşkanı yardımcılıklarında yetki sınıflandırması yapmadı.

FRANSA, BİZİMLE HEMFİKİR

- Peki bu çerçevede Suriye’de halihazırdaki gidişatı nasıl değerlendiriyorsunuz?

l ERDOĞAN: Haritanın diğer parçası olan Suriye’ye gelince... Ülkede terör cirit atıyor. Ilımlılar (Özgür Suriye Ordusu-ÖSO) vatan savunması derdine düştü. Fransa Cumhurbaşkanı François Hollande, ÖSO konusunda Türkiye ile aynı çizgide olduklarını söyledi. Irak için de bizim çizgimizi paylaşıyorlar. Yani, uçuşa yasak bölge ilan edilmesi, güvenli bölge oluşturulması ve ılımlı muhaliflere eğitim ve donatım desteği sağlanmasını öngören planımızı destekliyorlar.

Son gelişmelerle ilgili olarak ne yazık ki çok ciddi dezenformasyon var. Mesela Kobani konusunda Irak’ta Kürt Bölgesel Yönetimi 2 bin Peşmerge göndermekten söz etti. Sonra sayı 500’e indi. PYD bunu da kabul etmedi. 90’a kadar inildi. Bu 90 Peşmerge’ye ek olarak araçları kullanacak şoförler ve muavinleri eklenecek, sayı aşağı-yukarı 150’ye çıkacaktı. 90 Peşmerge’yi biz uçaklarımızla Türkiye’ye getirdik. PYD buna da direndi. Peşmergeler silahları bize versinler, Kuzey Irak’a dönsünler diye tutturdular. Bu silahlarla DAİŞ’in denetimindeki Kobani’de savaşamayız diyorlar. Çünkü ağır silahlarla gerilla savaşı yapamayacaklarını söylüyorlar. Aslında dertleri orayı PYD dışındakilere kaptırmamak. Kobani halkı zaten Türkiye’ye sığınmış durumda. Dolayısıyla orada halihazırda sivil kalmadı. 1500-2000 kadar silahlı kişi var.

GÜVENLİ BÖLGE ŞART

- Türkiye ile Fransa birlikte uçuşa yasak bölge oluşturabilir mi?

l ERDOĞAN: Bakın, aslında tehdit altında olan biziz, yani Türkiye. Nitekim, geçenlerde, vatandaşlarımızın can güvenliği için bir köyü boşaltmak durumunda kaldık. Dedikleriniz, ancak ancak Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kararıyla, o olmazsa NATO kararıyla sağlanabilir.

Bana göre; 36’ncı Paralel’in üstü güvenli bölge ilan edilmeli. Neden? Çünkü, topraklarımızda 1.6 milyon sığınmacı var. O bölgede onlar için farklı planlamalar yapılabilir. Hatta alt yapısıyla, üst yapısıyla yerleşim birimleri bile inşa edilebilir.

Kobani’yi bir yana bırakın, asıl tehdit altında olan Halep’tir. Halep Kuzey Suriye’nin kalbidir... Halep’te ne yazık ki, koca bir tarih yok olmak üzere.

BÖLGEDE FARKLI HESAPLAR

- Kısacası Irak-Suriye üstünden bir sınır çizmeye çalışılıyor diyebilir miyiz?

l ERDOĞAN: Çok farklı, çok karmaşık hesaplar olabilir. Bakın, DAİŞ petrolünü kim alıyor? Esad yönetimi. Yani, Musul petrolünü Esad’a peşkeş çekiyorlar. Suriye’de Esad’a karşı direniş başladığında sadece ÖSO vardı. Sonra sonra terör örgütleri ortaya çıkmaya başladı. Şimdi bile ÖSO aşağı-yukarı 120 bin silahlı adamı olduğunu söylüyor. Ama iki sorunları var: Para, donatım ve dolayısıyla eğitim. Bunlar verilirse dengenin yeniden sağlanabileceğini ifade ediyorlar.

ABD’DEN FARKLI SESLER

- Çözüm sürecini kararlılıkla sürdüreceğinizi, hiçbir sapma olmayacağını söylemenize rağmen Kürt grupları süreci tehlikeye atabilecek girişimlerden vazgeçmiyorlar. Son örnek 1 Kasım’da sokağa çıkma çağrıları. Bir başka nokta: Kandil ile ABD’nin ilişkilerinin son dönemde güçleniyor izlenimi vermesi...

l ERDOĞAN: Çözüm süreciyle ilgili plân devam ediyor. Kobani’yle ilgili görüşlerimizi ABD’ye biz net olarak ifade ettik. Müttefik bir ülkenin, bizim terörle bağlantılı olduğunu düşündüğümüz bir gruba silah vermesini doğru bulmayacağımızı da söyledik. Ama akabinde C-130’larla oraya silah indireceksin; bunların bir bölümü PYD’ye gidecek, bir bölümü de dedikleri gibi yanlışlıkla da olsa DAİŞ’e. Bu konularda, ABD’de her birimin sözcüsünden farklı bir ses çıkıyor. Beyaz Saray sözcüsü bir şey söylüyor, Pentagon sözcüsü başka bir şey, Dışişleri sözcüsü daha başka bir şey, Ulusal Güvenlik Kurulu sözcüsü başka bir şey...

Bazıları ABD’ye destek vermediğimizi iddia ediyor. Yalan. Gerekli desteği verdik. Ama biz bu desteği belirli kurallar çerçevesinde verir, NATO planlamasına göre yürürüz.

Şunu da söyleyeyim, ABD’nin onlara verdiği silahların bedelinin çok üstündeki meblağları biz Türkiye’ye sığınan Kobanili Kürtlerin barınmaları ve iaşeleri için harcıyoruz.

ACIMA REFLEKSİ

- “Tarihin en uzun MGK’sı” diye nitelenen son MGK’da Paralel Yapı ile ilgili bir süreç belirlendi mi?

l ERDOĞAN: Toplantı sonrasında yapılan açıklamada, bu husus zaten var... Ülkemizin güvenliğini tehdit eden ve kamu düzenini bozan iç ve dış legal görünüm altında illegal faaliyet yürüten paralel yapılanmalar ve illegal oluşumlar ile yürütülen mücadelenin kararlılıkla sürdürüleceği açıkça belirtiliyor. Paralel yapı dediğimiz bu oluşum, Başbakanlığım dönemimde; çocuklarımdan kardeşlerime kadar benim tüm ailemi dinledi. Yetmedi, ofisimi dinledi. Böyle bir alçaklık olabilir mi? 

Bu yasa dışı işlerle ilgili olarak elbette hukuki süreç başlayacak. Ama bugün bile aramızda bazı arkadaşlar acıma refleksine kapılıyorlar... Paralel yapının etik, ahlaki değerlerimizi yok etmesine sessiz mi kalınacak? Hukuk çerçevesinde, gereken her şey peyderpey yapılacak. 

BİZ DESTEK VERMESEYDİK!

- Konunun MGK’ya taşınmasının 28 Şubat’ı çağrıştırdığı yönündeki iddialara ne diyorsunuz?

l ERDOĞAN: 28 Şubat, anti-demokratik çevrelerin demokratik yapılanmayı hedef aldığı bir girişimdi. Nitekim, meşru hükümeti zorla istifa ettirdiler. Şu anda ise böyle bir durum yok. Şimdiki hadise, paralel yapının demokratik yapılanmayı hedef alma girişimleriyle; bir başka deyişle legal görünümlü bir illegal yapıyla mücadele meselesidir.

MGK kararları, biliyorsunuz, tavsiye kararlardır. O kararlar hükümete gönderilir. Sonra hükümet de Bakanlar Kurulu kararına dönüştürüp MGK Genel Sekreterliği’ne yönlendirecek. MGK Genel Sekreterliği de Milli Güvenlik Siyaset Belgesi’ne işleyecek.

Milli Güvenlik Siyaset Belgesi, 5 yılda bir yenilenir. Son olarak 2010’da yenilendi. Yani süresi 2015’te dolacak. Ama biz yakın tehdit nedeniyle 2014’te bu değişikliğin yapılmasını istedik. Gerekirse, 2015’te yeni Milli Güvenlik Siyaset Belgesi’nde revizyonlar da yapılabilir.

Daha önce de söyledim, bu kesimlerin, legal görünüm altında illegal bir yapılanma içinde olabileceklerini tahmin edemedik. Bu nedenledir ki yurt içi ve yurt dışındaki eğitim faaliyetlerine, hatta ticari faaliyetlerine her türlü meşru desteği verdik. 134 ülkede okul açtılar. Sanıyorlar ki, bunu kendileri başardı. Oysa gerek ben, gerekse bakanlarım gezilerimizde ilgili ülkelerin hükümetlerinden destek rica ederek o okulların açılmasını sağladık. 13 üniversite açtılar, hiç engel çıkarmadık. Ticari faaliyetlerine yardımcı olduk. Ama süreç içerisinde, bunların aslında ihanet içinde oldukları ortaya çıktı. Başbakanlık Ofisi’ne koydukları böceklerin nereden alındığını bulduk. Şimdi dinledikten sonra bunların nereye servis ettikleri araştırılıyor.

- MGK 10.5 saat sürdü. Bundan sonra hep uzun mu olacak?

l ERDOĞAN: Hayır. Toplantının uzun sürmesi, tamamen gündemin yoğunluğundan kaynaklandı. Irak, Suriye, Ortadoğu (Filistin, Mısır), Tunus ve Ukrayna seçimleri ile, Doğu Akdeniz’deki gelişmeler, Ege’deki gelişmeler başta olmak üzere, gündem epey yoğundu. MGK’da önce sunum yapılır, sonra konulara göre uzmanları özel takdim yaparlar, daha sonra müzakereye geçilir. Bu da toplantının uzamasını beraberinde getirdi.

SABRIN DA SINIRI VAR

- Son bir haftada dört şehit verdik. HDP’de farklı tavırlar görülmeye başlandı. Çözüm süreci derken söylemlerin değişmeye başlaması... Bunları nasıl değerlendiriyorsunuz?

l ERDOĞAN: Her şeyin bir sabır noktası var. Biz bu süreci başlatalı 5 yıl oldu. Önce açılım süreci dedik, daha sonra milli birlik ve kardeşlik; şimdi de çözüm süreci diyoruz. 

HDP sokağa çıkma çağrısı yapıyor. “Şiddet için değil” diyorlar. O zaman ne diye sokağa döküyorsun? Miting yap, engel olan mı var?..

“Sokağa çıkın” deyince. Maskeni tak, sopanı al, molotof kokteylini al, belli dükkanları yak... Bu, o demek.

Güvenlik güçleri ve vatandaş tedirgin. Onun için “Sabrın sınırı var” diyorum. O sınır aşılırsa, olabilecekleri aklımın ucundan bile geçirmek istemem.

O ZAMAN MADENCİLİĞİ BIRAK!

- Kömür ocaklarında birkaç ay arayla iki facia yaşadık. Önce Soma, sonra Ermenek...

l ERDOĞAN: Soma’dan sonra her türlü tedbiri aldık. Ama iş tedbir almakla bitmiyor, insan faktörü de önemli. Mesela işveren az kazanıyorum bahanesiyle işçinin yemesinden içmesinden kısar, “Yemeği vermem evden getir, ocakta ye” derse, bu zulümdür.

“Daha fazla bir şey yaparsanız, bu sektör ölür” diyorlar. O zaman sen de kömürü bırak, başka sektöre geç. Elini tutan mı var.

Kömür üretimini robotlaştırmak gerekiyor. Bakın, Avrasya Tüneli’nde bir robot var. Günde 10 metre deliyor. Ayrıca taşı, toprağı toplayıp gönderiyor. İş güvenliği konusunda, tedbirlerin yanı sıra, duyarlılığın da artması gerekiyor.

Evet, gördüğünüz gibi; “Türkiye’nin ve dünyanın gündeminde” ne varsa, onları sormaya çalıştık... Erdoğan’ın verdiği cevaplar da bu şekilde... 

Yarın da, inşaallah “konferans”ta yaptığı konuşmayı aktarırım...

Bugünlük bu kadar...

**************************************************************************

Bereket ki, yeni bir “6-8 Ekim” yaşamadık!

Bereket ki, “korkulan” olmadı... Bereket ki, “6-8 Ekim’deki vandallıklar” tekrarlamadı... Bereket ki, “kâbus dolu bir gün” yaşamadık.

Zira, korkuyorduk... HDP’nin, daha önceki “Sokağa çıkın” çağrısında ortalığın “savaş alanı”na döndüğü, “40’ı aşkın insanın öldüğü” ve de “ambulansların ve mağazaların molotoflarla ateşe verildiği” bir “kâbus”un yeniden yaşanmasından korkuyorduk...

Çünkü, “Güneydoğu’da yabancı istihbarat örgütleri cirit atıyor” ve insanları “tahrik” edip “provokasyon” gerçekleştirmeye çalışıyorlardı...

HDP’nin “1 Kasım’da eylem çağrısı”nda da, “Türkiye’ye acılar yaşatılacağından” endişeliydik...

Bereket ki, Diyarbakır başta olmak üzere, Türkiye’nin çeşitli şehirlerinde düzenlenen “miting ve yürüyüş”lerde “maskeler” indirtildi ve “provokasyon” yapmalarına izin verilmedi...

Hasılı kelâm; “güvenlik güçleri ve HDP’lilerin ortak çabası” ile; bazı “ufak-tefek taşkınlıklara” rağmen, “olaysız bir gün” geçirdik. Demek oluyor ki; “adam gibi bir eylem” yapılmak istenirse, oluyormuş!..

Ben, buradan; “sağduyu” ile hareket eden; başta “esnaf” olmak üzere “Kürt halkı”nı da kutlamak istiyorum... Sabahleyin kalktılar ve “dükkân”larını açtılar... Eskiden olduğu gibi, “kepenk”lerini indirmediler... Onları tebrik ediyorum...

Bütün Türkiye’ye geçmiş olsun!

yeniakit

Bu yazı toplam 475 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar