Selâhaddin Çakırgil

Selâhaddin Çakırgil

Öldürmeyen Yara Güçlendirir; "Evet" de...

 

Önce, Taksim Hadiseleri"nin de, Mısır"da olduğu gibi, Tayyîb Erdoğan"a ve Türkiye"ye de uygulanıp, bir "oldu-bitti"ye getirilmek için kullanılmak istendiğini, böyle bir uluslararası oyunun olabileceğinin zihinlerde daha bir düşünülmeye başlandığını belirtmek gerekiyor.

Esasen, - G. W. Bush"un başkanlığı zamanında USA dışsiyaset stratejisinde oldukça etkili olan "Yeni Muhafazakârlar" denilen- "New-Con"ların önde gelen isimlerinden Michael Rubin"in moderatörlüğünü yaptığı ve (Bush döneminin Sav. Bakanı) Donald Rumsfeld, USA dış siyasetinin ünlü teorisyenlerinden Paul Wolfowitz, tarihçi Prof. Bernard Lewis, uluslararası entrikaları tezgahlamakla meşhur olduğu için, (Karanlıklar Prensi) diye anılan Richard Perle, USA"nın BM eski baştemsilcisi John Bolton gibi isimlerin katıldığı bir toplantıda, 12 Şubat 2013 günü, 'Kon adı: İstanbul İsyanı' konulu bir simülasyonun, canlandırmanın tartışıldığı ortaya çıkmamış mıydı?

Ve, bu toplantının, faaliyetlerini, B. Amerika"da yahudi lobisi AIPAC'in desteğiyle sürdüren Amerikan Girişimcilik Enstitüsü (American Enterprise Institute, AEI) isimli bir düşünce kuruluşunca düzenlendiği ve konu ve hedefinin de, 'apolitik (politikaya ilgisiz olan) türk gençliğini sokağa indirerek canlı tutmak' için bir beyin jimnastiği oyunu olduğu açıkça itiraf olunmamış mıydı? Bu canlandırmanın, Taksim Hadiseleri şeklinde, 3,5 ay sonra gerçekleşmesi ise, tabiatiyle, tamamen tesadüftür, yerseniz tabiî!

Hem, bu ilginç tesadüfü (?), sözkonusu toplantıya ev sahibliği yapan Amerikan Girişimcilik Enstitüsü AEI"in Halklar İlişkiler Direktörü Veronique Rodman, 'Stajyerlerimiz ve gençlerimizin katılımıyla ve onları onurlandırmak için düzenlenen (strateji oyunu) serilerimiz vardır, ancak resmî hiçbir şeyle bir bağlantısı yoktur.' diye, bir güzel te"vil etmemiş miydi?

Neyse ki, o oyun tutturulamadı, Erdoğan"ın bu konudaki kararlı ve halkın geniş kesimleriyle kurduğu, itimada dayalı tutumunun da etkisiyle; Allah bilir..

Öldürmeyen yara, bünyeyi daha da güçlendirir denilir.. İnşaallah öyle olur..

Ama, o fitne, irili-ufaklı kıpırdanışlar halinde, çeşitli bahanelerle sürdürülmeye çalışılıyor ve bu küçücük kıpırdanışlar bile, hemen başta alman medyası olmak üzere, emperyalist dünyanın yayın organlarında geniş şekilde yankılanıyor ve bazıları da yeni umutlara kapılıyor.

Bu cümleden olmak üzere..

Taksim Hadiseleri günlerinde, Eskişehir"deki gösteriler sırasında, o gösterilere katıldığı söylenen gençlerden birisi, iddiaya göre, hadise mahallinden dağılma esnâsında, sokak aralarında birilerinin saldırısına uğramış ve anlaşıldığına göre, önceleri farkına varılmayan bir beyin kanaması gelişmiş ve geçtiğimiz günlerde de vefat etmiş.. Bir genç insanın, neyin, niçin yapıldığını bile bilmediği bir hadisenin içinde yer alıp hayatının böyle noktalanması, elbette üzücü bir durum..

Kendilerine de Mısır"da oynanan oyundaki gibi bir rol verildiğini düşünmeyi bile akledemiyen bazıları, bu acı durumu, toplum kesimlerine yansıtmak için 11 Temmuz günü, Taksim Meydanı"nda, bu gencin ölümünden yine bir şeyler devşirmek istercesine trafiğe engel olduklarında, bir taksi sürücüsü, onlara itiraz mahiyetinde kornaya basmış..

Bu itiraza, eylemcilerimiz çok kızıp o şoförü dehşetli şekilde dövmüşler.

Onlar herkesi rahatsız edip, her tarafı yakıp yıkan eylemleri yapabilirler, ama, onlara karşı başkaları da kendi protestolarını ortaya koymak hakkını haiz değildirler, asla..

O zorbalığın videosunu gördüm.. Birkaç kişilik gruptan, güçlü-kuvvetli, uzun boylu bir eylemci, kendisine göre daha zayıfça ve kısa olan sürücünün tepesine-tepesine öyle yumruklar indiriyor ve o zorbalığı diğer eylemci arkadaşları da öylesine seyrediyorlardı. Bunlar insan olarak protesto haklarını ortaya koyarken, polisin kendilerine sert davrandığından yakınan "nazik" kimseler!

Eğer, o saldırıyı, eylemcilere karşı başkası gerçekleştirmiş olsaydı, mâlum medyadan "Vay hayvan, vayy!." itirazları yükselirdi, kesinlikle..

*

CNN Türk"ten bir hanım, Eskişehir"de ölen o genç ile ilgili olarak Eskişehir Valisi"ne bağlanıyor. Hedefinin, konuyla ilgili olarak bilgi almak ve izleyicilerini bilgilendirmek olmadığı, konuşma tarzından bile belli.. Kiminle konuştuğunu bilmiyormuş gibi, "Atanmış bir bürokrat olarak, bu konuda ne gibi bir bilgi verirsiniz?" kabilinden bir tuhaf cümle kuruyor. Vali, gereken bilgileri verip, kameraların yargı tarafından incelenmekte olduğunu söylese de, spiker hanım, Vali"ye, nasıl olup da yeterli bilgisinin olmadığı gibi, azarlayıcı bir edâyla tuhaf sualler soruyor; âdetâ, bir medyacı gibi değil de, bir darbe yönetiminin sorgucusu gibi..

Bu hanım, ismine bir "türk" eki getirmekle, Amerikan emperyalizminin bu ünlü tv. kanalının niteliğinin değişmeyeceğini düşünseydi, o şekilde konuşmaya, kendisinin de "kim tarafından atandığını/ vazifelendirildiğini" akledebilirdi, herhalde.. Bu cür"etkârlığın yüzde birini, sıradan vatandaşlar bürokratlara karşı gösterecek olsa, o zaman azarlanan tarafın kim olacağını tasavvur edebilirsiniz.

*

Asıl tahribat, ahlâkî alandadır

Ancaak, sosyal bünyemizdeki yaralar sadece siyasî alanda, sosyo-politik alanda olanlar değil..

Taksim Hadiseleri"nden itibaren, İslamî örtüye riayet eden hanımlara fiîlî saldırılar oldu. İstanbul"da bir ilçenin AK Parti"li Belediye Başkanı"nın gelini de olan bu hanım, (bu özelliği bilinmediği halde), İst.-Kabataş civarında çocuğuyla birlikte, saldırıya uğramış, yerlerde sürüklenmiş, ağır hakaretlere uğramış, üzerine tükürülmüş ve hattâ idrar yapılmıştı, kendi iddiasına göre.. Bir taraftan da Tayyîb Erdoğan"a da yapılan ağır hakaretlerle birlikte..

Bu hanım, ekranlara çıkmadı, şikayetini polise bildirdi.

Laik- kemalist-entel kesim ise, bu alçakça saldırı iddiasını, derhal yalanlamaya kalkıştı. Mâlum medyadaki yığınla yazar-çizer takımı da günler boyu, konuyu sulandırmak için ağızbirliği etmişcesine yayınlar yaptılar, yapıyorlar; "Kamera görüntüsü nerede?" diye..

Sonra anlaşılıyor ki, çoğu yerde olduğu gibi, o bölgedeki kameralar da eylemciler tarafından tahrib edilmiş.. O halde, kamera görüntüsü yoksa, böyle bir saldırı da yok sayılmalıdır! (Hatırlayalım, eylemci denilen kesimlerin, polisle girdiği çatışmalardan sonra, Dolmabahçe Bezm-i Âlem Camii"nin kapılarını kırıp içeriye girmesi ve orayı günlerce saygısızca işgal etmeleri, bir çok saygısızlıklar sergilemeleri konusu gündeme gelince, "Hani kamera görüntüsü?" diye yırtınanlar da yine aynı taifeler.. Çünkü, biliyorlar ki, o camiin içindeki bütün kameraları tahrib etmişlerdi. Nasıl olsundu kamera görüntüsü.. Onlar gerçekten de mâsum kimseler idiyse, o kameraları niçin tahrib etmişlerdi, sahi?)

"Taksim Hadiseleri" içinde hangi mantıkla yer aldıklarını izah etmekte çoğu kimsenin zorlandığı ve o eylemleri alkışlayan çevrelerin alkışını üzerinde toplayan bir tuhaf "fetvacı" ise, "herhalde o hanımın "yandaş" olduğu düşünülerek saldırıya uğramıştır.." gibi bir izahta bulunurken, bu gibi Tayyîb yandaşlarının bu gibi saldırılara müstehak olduğunu dile getirmiş oluyordu.

Bir başka örtülü hanım da, uğradığı saldırıyı, Hürr."in "mâlum-ul"hâl" kadın yazıcısına anlatmıştı, 6 Temmuz günü.. O hanım da, kendisine yapılan saldırının, eylemcilerin, "sırf, Tayyîb Erdoğan"a duydukları nefret yüzünden olduğunu" söylüyordu.. O hanımın anlattıklarını sütununa aktaran Hürr. yazısı kadın, okuyucularınca bu zamana kadar övülürken, şimdi, kendisini tarafsız göstermek için de olsa, bir müslüman hanıma sütununu açınca, en ağıza alınmayacak galîz küfürlere muhatab oldu, sosyal medya denilen iletişim alanında..

Son olarak Antalya"da da bir hanım öğretmen de, sırf başı örtülü olduğu için ve kendisini hiç tanımayan bir alçak tarafından, Tayyîb Erdoğan"a ve kendisine ettiği ağır küfürlerle birlikte, yumruklu saldırıya maruz kalmış.. Neyse ki, bu alçak saldırgan yakalanmış.. O kişi yakalanmasaydı, mâlum çevreler, benzer sulandırma çabalarıyla o saldırıyı da yalanlamaya kalkışacaklardı..

Bunlar son hadiseler içinden medyaya yansıyan saldırılar.. Bir de yansımayanları var.. Toplumumuzda, böylesi bir saldırganlığın, yeni yeni şekillenmekte olduğu ve yaygınlaştırılmak istendiği gözardı edilmemelidir..

Bunun tersi olsa ve sıradan halk içinden bazıları da, hayat tarzlarını beğenmedikleri laik- sosyetik kesimden bazı hanımlara benzer saldırıları gerçekleştirselerdi, medyanın o zaman ne feryadlar yükselteceklerini görürdünüz.

Bir önemli konu da, toplumumuzda tahsillisiyle- tahsilsiziyle, nice kesimlerin kızdıkları zaman, ağızlarını kanalizasyon haline getirmekten kaçınmayışları.. Ki, bu duruma, görüşlerine katılmadıkları kimselere, güyâ İslamî hassasiyet adına itiraz etmek isterken ağızlarını, dillerini aynı durumdan kurtaramıyan bir kısım "müslüman"lar da dâhil, ne yazık ki.. Sanki, hakaret etmeden konuşmak mümkün değilmiş gibi.. Halbuki, bir "Lahavle..." çekmek bile, nice ölçülü tepki ve sabır kapılarını açar müslümanın önüne..

Bir teknik belirlenme sözkonusu olunca da, hemen kıvırma yolu hazır; "şifremi kırıp e-mail", facebook veya tweetter"ime girmişler, ben yapmadım.." mâzereti.. Doğru da olabilir, ama, genelde bir bahane.. Ki, böyle iki ayaklılardan (ve CHP Ankara Gençlik örgütünde Başkan Yard. olan) birisinin, tweet"inden, Tayyîb Erdoğan"a ve annesine, en namussuzca sözleri yazabilmesi, gelinen noktanın dehşetlini anlatmaya yeter..

Bu gibi hakaretlere, bu satırların sahibi de mâruz kalmakta zaman zaman.. Perde gerisinden birileri sizlere ağızlarından lağım boşaltıyorlar, n"aparsınız..

Bunlar karşısında, insan, aynı dille karşılık verse, "köpek beni ısırdı, ben de köpeği ısırdım.." durumuna düşer.. Vermese, ayrı bir dert..

En iyisi, Hz. İsâ gibi davranmak, herhalde.. Hani, yahudiler Hz. İsâ aleyhisselam"a gelip, ağızlarına geleni söylerler.. Hz. İsâ ise, gaayet sukûnetle dinleyip karşılığını da aynı sukûnetle verir.. Havarîleri bunun sebebini sorduklarında, o Yüce Peygamber der ki: "Herkes kendi tıynetinin gereğince hareket eder.. Onlar kendi içlerindeki değerlere göre konuşup, içlerini boşaltıyorlar.. Ben de içimde taşıdığım değerlerle karşılığını veriyorum.."

*

Elbette, yapılan hakaretlerin, zulümlerin herbirisini de sîneye çekmek de olacak şey değildir. Paçalarımıza saldırıp duran finolara, onların seviyesine, derekesine, şerefsizliklerine düşmeden ve gerektiğinde, başka çare kalmadığında, bir-iki sopa vurmak da, onların kuyruklarını sıkıştırıp uzaklaşmalarına vesile olur, ama, bu bile, kuduz salyalarının üzerimize bulaşmaması dikkatiyle yapılmalıdır.

Asıl yiğitlik, kendi dilini, kendi duygularını ve düşüncelerini kontrol edebilmektedir. Başkasından bir şey beklemeden, işe, önce kendimizden başlamalıyız.

Umulur ki, müslüman tipler hele de şu mübarek günlerde, dillerini, ağızlarını, duygu ve düşüncelerini temizlemek dikkatini daha bir geliştirirler ve başkalarının iğrençliklerinden, çirkinliklerinden, çirkefliklerinden kendilerine bir örnek edinmek yanlışından uzaklaşırlar.

haksöz

Bu yazı toplam 1359 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar