Nureddin Şirin İle Röportaj

Nureddin Şirin İle Röportaj

Gazeteci Yazar Nurettin ŞİRİN, Haberdem.com sitesine Türkiye gündemi ve merhum Milli Görüş lideri Necmeddin Erbakan Hocayı anlattı.

Öncelikle bize zaman ayırdığınız için sizlere teşekkür ediyoruz.

- Ben teşekkür ediyorum. Allah razı olsun.

 

-Sizi Türkiye; şehadet, istiklal ve tevhid dergilerinden, selam gazetesi haber müdürlüğünden tanıdı. Sincan'da düzenlenen Kudüs Gecesinde ve akabinde 8 yıl hapis cezasına çarpıtıldınız. Kudüs için kürsülerde konuşan ya da yazan olmadınız, sokaklarda yürüyen, slogan atan ve elini taşın altına koyan bir karakter olarak tanıdık sizi. Bize Kudüs'ü anlatır mısınız?

-Öncelikle HaberDem sitesine çalışmalarında başarılar diliyorum. Yayın ekibine özellikle İslam ümmetinin kritik dönemlerde geçtiği dolayısıyla İslam ümmetinin geçtiği bu kritik dönemlerde başarılı ve etkili yayınlar diliyorum.

Kudüs üç boyutlu bir simgedir bizim için:

Birincisi; Kudüs bir coğrafyanın bir beldenin bir bölgenin adı ve bu belde Allah (Tebareke ve Teâlâ) tarafından mukaddes ve mübarek kılınmıştır. Bu Kuran'ı Kerim'de İsra Süresinin 1. Ayeti kerimesinde belirtilmekte. Kuran'ı Kerim'de ki İsra süresinin 1. Ayetinde Hz. Resullullah'ın isra'sını ve miraç'ını belirtir.

İsra bir gece vakti Hz. Resulullah'ın Mescid-i Haram'dan Mescid-i Aksa'ya götürülmesi, Miraç ise; Mescid-i Aksa'dan Sıtre-i Mutahhaya âlemlerin Rabbi olan Allah'ın katına yükseltilmesi. Burada; Kudüs'le birlikte Hz. Resulullah'ın Miraç'ını İsra'sını ve aynı şekilde Mescid-i Aksa olarak Müslümanların ilk Kıblesini hatırlarız.

İkinci olarak; Kudüs deyince İslam ümmetinin yeniden diriliş, özgürlük ve kurtuluş mücadelesinde ve İslam ümmetinin birlik, beraberlik ve vahdet cephesinin oluşmasında Kudüs bir eksendir. Yani ister Filipinli Müslüman olsun, ister Endonezyalı Müslüman olsun, ister Anadolu'da bir Müslüman, ister Kahire'de bir Müslüman olsun, sadece Filistinliler olarak değil. Her bir Müslüman Kudüs etrafında kenetlendiğinde, Kudüs davası etrafında birleştiğinde aynı zamanda ümmeti vahide yani tek bir ümmet ve dünya İslam birliğinin idealinin de Müslüman halklar nezlinde birlik cephesinin oluşmasının zemindir Kudüs. Yani Kudüs bir vahdet zeminidir. Kudüs bir direniş zeminidir. Kudüs ümmetin buluşma ve kucaklaşma zeminidir. Kudüs ümmetin bilekleriyle yüreklerini birleştirme zeminidir.

Üçüncü olarak; yine Resulü Ekremin miracından hareket edecek olursak miracın hikmetleri şüphesiz çoktur. Âlimlerimiz, müfessirlerimiz Mirac'ı İsra süresinin 1. Ayetinin tefsirinde kapsamlı bir şekilde beyan etmişlerdir. Ancak bir noktayı ben burada eklemek isterim ki Kudüs'ün anlaşılması açısından; Hz. Resulü Ekrem Kudüs'ten Allah'a yükseldi, Mescidi Haramdan Mescidi Aksa'ya götürüldü oradan Allah'a yükseldi. Bu yükselişi âlimler farklı görüşlerde bulunarak beyanda bulunmuşlardır. Ancak bedenen yükseldiği konusunda âlimlerimiz fikir birliğine varmışlardır.

Şimdi bu yükseliş Hz. Muhammed'in Allah ile olan yani Resulullah'a has kılınmış özel bağını da temsil eder. Çünkü öyle bir yükseliş ki; Meleklerin dahi girmediği bir alan olan Sıtre-i Muntaha Allah ile bir buluşma söz konusudur. Kuşkusuz ki bu bize bir mekân izafe etmeyi gerektirmez yani Allah mekândan münezzehtir. Allah için muayyen bir bölge muayyen bir alan Allah'ın varlığıyla sınırlı değildir. Allah her türlü mekândan münezzehtir.

 Burada düşünmemizi gerektiren bir nokta vardır. Resullah Kudüs'ten yükseldi Allah'a doğru. Aynı şekilde şunu düşünmemiz mümkündür ki Resulullah'ın ümmeti özellikle İslam dünyasının darmadağın edilmesinden, işgal edilmesinden, viran edilmesinden, ulusal sınırlarla parçalara bölünmesinden, emperyalistlerin desteklediği güçler tarafından gasp edilmesinden, kukla rejimlerin kurulmasından, Müslümanların mukaddesatlarının, onurlarının, ırzlarının ve namuslarının çiğnenmesinden, İslam ümmetinin kaynaklarının sömürülmesinden, talan edilmesinden, yağmalanmasından sonra İslam ümmetinin ölümcül bir darbe alıp, ama bu darbeden sonra tekrar dirilmesi, ayağa kalması Kudüs'le birlikte olacaktır. Nasıl ki Resulullah Kudüs'ten Allah'a yükseldi bu ümmette Kudüs'le birlikte yükselecektir, yükselişi Kudüs'le birlikte olacaktır.

İşte bu noktada diyebiliriz ki; Kudüs aynı zamanda ümmetin yükselişini, ümmetin şahlanışını, ümmetin ayağa kalmasının, ümmetin Allah'a, ilahi değerlere, ilahi nizama, ilahi egemenliğe, ilahi sancağa ulaşmasının da bir zeminidir.

Bu üç boyutu birleştirecek olursak; Kudüs bir coğrafyanın, bir davanın, bir kimliğin, bir yükselişin, bir vahdetin ve ümmetin kurtuluş mücadelesinde ana kapının merkezidir.

-MTTB ve akıncılar kökenli olduğunuzu biliyoruz. O dönemde aktif çalışmalarda bulundunuz. O dönemden bu döneme bir değerlendirme yapacak olursak; neler değişmeliydi? Ya da neler değişti?

 

 

-Şimdi 12 Eylül öncesinde ben ortaokul ikiye gittiğim sıralarda MTTB bilahare Akıncılara, Akıncı liselilerin çalışmalarına mümkün olduğu sürece katılmaya çalışıyordum. MTTB'nin genel merkezine gidiyordum. Ortaöğretim komitesine gidiyordum. Fakat o dönemde bizim için bir eksen, bir çatı, bir üst kimlik vardı. Bu da merhum Prof. Dr. Necmettin ERBAKAN Hocamızın liderliğinde ki Milli Görüş hareketiydi. Yani akıncılarda olan kardeşlerimiz, MTTB'de olan kardeşlerimiz daha sonra İKO ve değişik isimler altındaki derneklerde olan kardeşlerimizin ekseni buydu. Milli Görüş hareketinin gençliğini ifade ediyordu, gençlik organizasyonlarını ifade ediyordu. Yani o dönemde Milli Selamet Partisi'nin Gençlik kolları vardı. Ancak Partiler yasası gereği gençlik kolları çalışmalarını belli sınırlar içerisinde yapıyordu. Buna nispetle MTTB daha sistemli bir öğrenci hareketiydi. Akıncılar ise kendine has bir mücadele hareketiydi. Ümmetçi bir mücadele hareketiydi. Ama dediğim gibi hepsinin üzerinde, ister MTTB olsun, ister Akıncılar olsun ya da diğer gruplar; hepsi Erbakan Hoca'mızın emrindeki Milli Görüş hareketinin gençlik camiasını ağrılıklı olarak oluşturuyordu.

O dönemde Türkiye ümmet bilincine dayalı, islamın siyasi iktisadi hukuki idari bir nizam olmasından dolayı ve bu hak nizamı yeryüzünün her bir noktasında yeniden hâkim kılma ümmet temelinde yeni bir medeniyet inşa etme mücadelesi o dönemde ciddi anlamada şekilleniyordu. Milli Görüş hareketi işte o dönemde bunun önderliğini yapıyor, mücadelenin kalbini ifade ediyordu.

O dönemde attığımız sloganlar, duvarlara yazdığımız sloganlar, mitinglerde kullandığımız sloganlar doğrudan bu hedefleri en güzel şekilde ifade ediyordu. Mesela;" tek yol İslam"," çağımız buhranda kurtuluş İslam'da", "tek önder peygamber" ve "anayasa Kuran'dır şeriat İslam'dır" gibi sloganlar ortak sloganlardı. Bunlarda apaçık bir misyonu ifade ediyordu. Dolayısıyla gençlik dönemleri Elhamdülillah bizler açısından, arkadaşlarımız açısından ve büyükler açısından çok bereketli geçti. Belki bugün Türkiye'de hemen hemen birçok İslami camialar ve dernekler çalışıyor olsalar da, hepsi o dönemde bir noktada birleşiyorlardı. Oda Milli Görüş hareketinin kimliğiydi. Milli Görüş hareketinin ortaya koyduğu ideal ve hedeflerdi. Yani Erbakan hocamızın rahleyi tedrisinde geçmemiş kişi yoktu diyebiliriz. Yani o dönemde aynı davada mücadele ettiklerinden bahsediyorum. Bu noktadan baktığımız zaman günümüzde birçok İslami sivil toplum kuruluşu, vakıf ve dernek kökleri akıncılara, MTTB'ye Milli Görüş eksenine dayanıyordu. Aynı kişilerin şimdi Milli Görüş mensubu olduklarını göremeyiz. Zaman içerisinde ki bir takım değişiklikler, yapılan yeni açılımlar, yeni yaklaşımlar, farklı dernekler, farklı üsluplar, farklı yöntemler ve farklı guruplar oluşturmaya neden oldu. Ama içinde yaşadığımız son 10, 20 yılı bir bütün olarak değerlendirecek olursak; İslami çalışmalar hep kökünü, suyunu, havasını ve gıdasını 12 Eylül öncesindeki Milli Selamet Partisi Liderliğindeki Milli Görüş hareketinde ve bu hareketi oluşturan MTTB'de ve Akıncılardan almıştır.

-Erbakan hoca'dan söz açılmışken Siyonizm'i bizlere tanıtan davası uğruna her şeyi göze alabilen bir liderdi Erbakan. Bu bağlamda Erbakan hoca hakkında neler söylemek istersiniz.

 

-Erbakan hocamızın şahsiyetini, kimliğini, misyonunu, mücadelesini 5 başlık altında özetleyebiliriz.

Birincisi; Erbakan hoca bir müfsit bir müceddid idi. Bu kavramların fail babında karşılığı ıslah ve tecridtir. Islah ve tecrit birbirini tamamlayan iki kavramdır. Bu kavramların saptırılmış şekli reformdur. Yani; birileri reform ya da reformculuk gibi akımları ıslah ve tecrit kavramlarına dayandırarak meşrulaştırmak isteye bilir. Dolayısıyla reformizim bakış açısı ve yaklaşımları aslında meşruiyetini ıslah ve tecrit kavramından almayacağının altını çizmek istiyorum. Islah ve tecrit kur ani ve nebevi bir kavramdır. Islah eden, ıslah hareketine önderlik eden kişiye muslih denir. Bu kuran deyimidir. Bunun karşıtı müfsittir. Yani muslih olmayan biri yıkandır, bozguncudur ve tahripçidir. Tecrit fiili ise Hz. Resul Ekrem (sav)'in bir hadisi şeriflerinde şöyle buyurmaktadır:  "Allah her yüzyılda bir ümmetine bir müceddid gönderir."        Tecrit kelime anlamı yenilemek, müceddid ise; yenileyendir. Bire bir sözlük karşılığı budur. Kavramsal karşılığı ise; dini asli ve doğal yapısına döndürme çabasıdır. Dinin etrafında oluşmuş, dine mal edilmiş, anlayışlara, kültüre, geleneklere, ibadetlere ve inançlara bir şekilde karışmış ulaşmış bidatler ve hurafeler vardır. Bunları arındırmak ve dini resulü Ekrem (sav)'in nazır olduğu üzere Asrısaadette kristalize olduğu şekilde aslına döndürme çabasıdır. Bu çaba akide, fıkıh, tefsir, hadis, irfan ve ahlak gibi sahalarda olduğu gibi sosyal ve siyasal alanlarda da olmaktadır.

Akidede bidat vardır, olabilir. İbadetlerde ve amellerde bidat vardır, olabilir. Ama aynı zamanda zihinlerde Müslümanların düşüncelerinde bidatler hurafeler vardır. Mesela; Müslümanların soğuk savaş döneminde, komünizm ve kapitalizm ayrışması karşısında kapitalizmin yanına itilmesi, Müslümanların sağcılaştırılması en büyük bidatlerdendir. Dolayısıyla müslümanın bu sapmadan arındıran, onu hak istikamete sır ati müstakim üzere, Allah ve resulünün gerçek yolu üzere döndürmeyi, bağımsız ve özgür İslami bir kimlik kazandırmayı hedefleyen, buna çabalayan ve bunu da başaran hareket tecriddir. Bunu gerçekleştirende müceddidtir. Aynı şekilde nasyonalizm, ırkçılık büyük bir bidadtir. Sekülerizm ve laiklik büyük bir bidaddir. Dini Protestanlaştırsak, yalnız ibadet ve inançtan ibaret görmek, dini siyasetten, hukuktan ve devletten ayırmak ayrı görmek büyük bir bidattir.

Bakıyoruz ki, Erbakan hocamız bütün bidatlerle öyle bir mücadele etmiştir ki; bu bidatlerin belini kırmıştır. Dolayısıyla bu yapılan iş (ameliye) bir tecrittir ve bu tecridi gerçekleştiren muslih müceddidtir. Erbakan hocamız asrın müceddidlerindendir. Çünkü o özellikle İslam dünyasının en zorlu dönemlerinde ayağa kalkıp, ümmete bir istikamet kazandırmıştır, damarına kan pompalamıştır. Doğrultmuş ve sahih bir istikamete yöneltmiştir. Bir mücadele azmiyle cihad sorumluluğuyla donatmış kuşatmıştır. Dolayısıyla bu tecrit en büyük tecrittir. Bundan dolayı Erbakan hocamız asrın en büyük müceddidlerindendir.

İkincisi; Erbakan hocamız batı emperyalizminin ürettiği sahte uygarlıklara, şeytanı şeytanı aldatıcı, kandırıcı, yanıltıcı, medeniyet anlayışına, sözde özgürlük ve insan hakları savunuculuğuna karşı bunların bir haçlı ittifakı olduğunu, Hıristiyan kulübü olduğunu ve bunların aslında haçlı seferlerinin bir devamı olarak dünya Müslümanlarına saldırmanın yeni bir yüzü olduğunu bizlere öğreten bir liderdir. Bundan dolayı batı emperyalizmine kanılmaması gerektiğini kültür emperyalizmin oyununa gelinmemesini gerektiğini ısrarla vurgulayan ve Müslümanların yönünü batıya batıcılığa çeviren politikaları tesirsiz hale getiren ve Müslümanları tekrar kendi asli yönlerine çeviren, kuran yönüne resulün yönüne çeviren ve onlara mücadele görevini yerine getirme sorumluluğunu kazandıran bir liderdir Erbakan hoca.

Erbakan hocamız bunları gerçekleştirirken, karşısına bir güç çıkmıştı. Tersinden baktığımızda Erbakan hocamız bu gücü tavsiye etmek için ortaya çıkmıştı. Buda beynelminelsizmdir. Beynelminelsizm, ümmetin içine ektiği ayrılık, şeytani ideolojiler, kurduğu tuzaklar, yaptığı saldırılar, döktüğü kanlar, gerçekleştirdiği işgaller, yıkımlar, kıyımlar, soykırımlar bütün bunlarla Erbakan hoca ümmet adına hesaplaşmanın bir simgesidir. Yani beynelminelsizm ile tarihi ihanetleriyle, günümüz İslam dünyasında varlığı ve tecavüzleriyle küresel bazda ve tarihsel bazda hesaplaşmanın bir simgesidir, bir meşalesidir. Bu minval üzere baktığımızda Erbakan hoca kutsi şerifin ve mescidi aksanın özgürleşmesinde özgürleştirilmesinde ve Siyonizm'e karşı bir ümmet çatısı oluşturulmasının emektarıdır.

Erbakan hoca insanların yüreklerine umudu, özgüveni, cesareti, şecaati ve fedakârlığı kazandıran, onlara dünyevi tuzaklardan şeytani entrikalardan, şeytanın süslendirdiği, cazibeli hale getirdiği tuzaklardan uzaklaştırarak yani şeytanın sosyal egemenliğini büyük ölçüde parçalamıştır. Çünkü şeytan ne yapmak ister? İnsanları Allah ve resulünden sır ati müstakimden uzaklaştırıp küfre, şirke, delalete, fesada, fuhşa ya, zinaya ahlaksızlığa, faize, harama ve günaha bulaştırmak ister. Allah'ın men ettiklerine yaptırtmak ister. Erbakan hocanın başlattığı hareket halk, nesil ve özellikle gençler şeytanın bu tuzakları dışarısına çıkarılmış, şeytanın bunların üzerine vurduğu zihinlerine yüreklerine vurduğu ve dışarıdan da bileklerine ayaklarına vurduğu payandaları kırma hareketidir.

Üçüncüsü Erbakan hoca azmin, iradenin, sabrın ve istikametin adıdır. Çünkü azim ve istikamet çok az kişide olur. Birileri bir zaman önüne bir istikamet koyar ama o istikamette azmetmek bazen çok uzun sürmeyebilir. Birileri 3 ay gider, birileri 3 sene gider, birileri 5 sene gider, bir bakarsın istikameti değişmiş, yolunu yönünü değişmiş. Kimliğini değiştirmiş hatta arkasından kişiliğini bile değiştirmiş, jestlerine mimiklerine kadar değişme ve değiştirme yoluna gitmiştir. Erbakan hocamız başını yastıkta ruhunu Allah'a teslim ettiğinde bile son sözü ne ise, bu davaya başladığında ilk sözü de oydu. Tersinden okuduğumuzda bundan 42 yıl önce ne söylediyse ruhunu rabbine teslim ettiğinde de aynısı söyledi. Bir insan ancak bu kadar istikamet üzere olabilir, bu kadar azim üzere olabilir. Çünkü o Allah'ın Salih ve seçkin bir kulu olarak, tarihi bir sorumluluğu, tarihi bir yükü omuzlarına almış ve bu yükü de her türlü saldırı, engelleme, tuzak ve komplolara rağmen sürdürmüş korumuş ve bu günlere kadar getirmiştir. Ve hâsılası olan meyveleri bizlere yedirmiştir.

Dördüncüsü Erbakan hocamız yüreklerde umut, dizlerde takat, gözlerde sevinç ve ışıktır. Yani Erbakan hocanın varlığı bizim hayata, geleceğe, yarınlara, davaya, kavgaya, mücadele, özgürlüğe, hukuka ve hakka yönelirken umutla sevinçle bakmamızın ve coşkuyu yaşamamızda ilham kaynağıdır. Yani o yaşıyla dünyevi imkânları, fırsatları, makamları, mevkileri, dünyevi lüks ve konforu çok fazla elde edip küresel çok uluslu bir şirketlerin sahibi olabilecek bir performans varken, kendisini köylere, sokaklara, dağlara, gecekondularda yaşayanlara, ümmetin dertlerine, ümmetin acılarına, ümmetin yaralarına adamış ve varlığını imkânını bu yolda harcamış zahit bir kurtuluş önderidir.

Dolayısıyla hocamızın özelliklerini saymak elbette güç ama şimdilik aklımda kalan özellikleriydi bunlar. İrticaili olarak sıraladıktan sonra, Allah'tan niyazım odur ki; Allah'u Teâlâ bizlere hocamızı hakkıyla anlamayı, algılamayı, onun mirasına hakkıyla sahip çıkmayı, onun bayrağını en yükseklerde özgür Kudüs'te dalgalandırmayı nasip etsin. Ve bizler bugünün aşkı şevki ve heyecanı içerisindeyiz ki inşallah yakın bir zamanda Erbakan hocamıza Kudüs'ün özgürlüğünü hediye edeceğiz. Nasıl ki hocamızın vefatının ardından milyonlarca insan kuran okuyarak hatimler indirerek ve bu hatimlerin sonunda yapılan dualarda denildiği üzere, bu okunan kuranda hâsıl olan sevabı başta Resulullahın, ashabının ehlibeytine hediye ettiğimiz gibi aziz Erbakan hocamızın da ruhlarına hediye ediyorsak, Kudüs'ün fethini de Erbakan hocamıza ithaf edeceğiz ve özgür Kudüs'ten Erbakan hocamızı selamlayacağız inşallah. 

-Bir röportajınızda okumuştum, TV5 muhabirlerinden Yavuz Selim bey ile İran'da bulunduğunuz sıralarda yavuz beyin İranlı hanım kuruluşlarından bir yetkili ile röportajın da bayanın " biz başörtüsü için 5 bin şehid verdik" dediğini aktarmıştınız. Türkiye'de başörtüsü sorununun temelinde ne yatıyor? Başörtüsü teferruattır söylemleri bu sorunun çözümsüzlüğe sürüklenmesinde ne kadar etkiliydi? Ve İslami kesimin bu konuda çabası ne kadardır, siz nasıl değerlendiriyorsunuz?

 

-Şimdi başörtüsü mücadelesi Türkiye coğrafyasında ama sadece Türkiye coğrafyasında değil aynı zamanda Tunus'tan tutunda Avrupa ülkelerine kadar birçok ülkede zalim ve despot düzenlerin hak ve özgürlükleri gasp edip tek tip bir yaşam tarzını ve tek tip giyim tarzını baskıcı yollarla dayatmaya kalkanların ortaya koyduğu bir zulmün adıdır başörtüsü.

Başörtüsü yasağı aynı zamanda tarihten günümüze kadar İslam'ın şiarlarının ve ahkâmının görsel kamuoyuna, topluma, kamusal alana yansıyan bir yüzü olması itibariyle İslam düşmanlarının İslam'a olan düşmanlıklarını gerçekleştirme noktasında hedeflerine aldıkları hedef tahtasıdır. Yani başörtüsüne saldırmakla İslam'a olan kinlerini ortaya koyuyorlar. Bunu değişik adlarla yapıyorlar. Sözde özgürlükçü oldukları, sözde demokrat olduklarını, inaç ve fikir özgürlüğünü kabul ettiklerini söyleseler de, uygulamalarıyla, yasaklarıyla, baskılarıyla ve zulümleri ile aslında başörtü yasağıyla beraber azılı bir İslam düşmanı olduklarını ortaya koyuyorlar. Buradan baktığımız zaman başörtüsü meselesi; Müslümanların İslam'ın şiarlarını ve ahkâmını koruma noktasında verdikleri bütüncül mücadelenin bir simgesidir. Yoksa başörtüsü sorunu Müslümanların karşı karşıya kaldıkları bir tek sorun değil. Ama İslam'ın şiarını ve ahkâmını bir bütün olarak savunmanın simgesi durumundadır başörtüsü.

Bir diğer şekliyle başörtüsü mücadelesi cahiliye atıklıklarına ve çağdaş uygarlık adı altında çağdaş cahiliyenin karanlık dehlizlerine itilmek istenen insanlar uzun yıllar bu coğrafyada her türlü oyunlarla tuzaklarla aldatmalarla engellemelerle karşılaştılar. Ve yeni bir nesil üretilmeye çalışıldı. Köklerinden, tarihinden, medeniyetinden ve inancından kopmuş dini değerlerine, ahlaki değerlerine düşman, lakayt ve ilgisiz hale getirilmiş bir nesil üretmeye çalıştılar. Okullar üzerinden, eğitim araçları üzerinden ve medya üzerinden bunları yapmaya çalıştılar. Ancak başörtüsü bu projenin çöktüğünün en büyük göstergesidir. Toplumda, üniversitelerde, kamusal alanlarda ve halk arasında bacılarımızın, analarımızın, bacılarımızın ve kardeşlerimizin hicabına bürünmesi başörtüye bürünmesi bu şeytani tuzakların başarısız kaldığının bir göstergesidir. Bu projelerin hüsranla sonuçlandığının bir ispatıdır.

Başörtüsü meselesi bizim açımızdan salt bir eğitim hakkı meselesi salt bir insan hakları meselesi değil, bir ibadet bir kimlik bir sancak bir onur bir namus ve İslami uyanışımızın İslami dirilişimizin İslam'a yönelişimizin de bir simgesidir. Onu korumak İslam'ın bir hükmünü değil kuranı Hz Resulullah'ın emanetini risale tini savunmak korumak ve kollamak anlamındadır. Ancak günümüzde başörtüsü konusunda ciddi anlamda sorgulamamız gereken sapmalarda olmaktadır. Olay sadece birilerinin dediği üzere bir bez parçasıyla başlardaki saçları örtmenin yüzün ve çene altının bir kısmını kapatmanın fiziksel adı değildir. Buna belki başörtüsü diyebiliriz. Buna bir noktada tesettür diyebiliriz. Çünkü tesettür kelime anlamıyla setretme demektir, örtme ya da örtünme kelimesinin birebir karşılığı tesettürdür. Örtebilirsin ama bu hicab anlamına gelmez. Hicab kadının örtünmesinde iman ile ahlakın, iffet ve takvanın, kulluk şuuru ile mücadele şuurunun buluştuğu noktadır.

Başörtüsü özgürlük mücadelesi hakkı ya da davası deyip de işin içerisinden o takva o iffet değeri kaybolacak olursa o zaman o mücadele başörtüsü mücadelesi adını alsa da bizim için onurumuzu kaybetmenin tezahürüdür. Onun için biz Türkiye'de hem başörtüsünün bütünüyle özgürleştirilmesini her alanda hem de başörtüsünün bir hicab olarak korunmasını ve İslam'ı değerlerin o manevi derinliğini yansıtan bir tecelli olarak görülmesi gerektiğini düşünüyorum.

 

-Müslüman kesimin ırkçılık, mezhepçilik tuzağına düştüğü bu dönemde vahdetin önemini bir kez daha anlamış oluyoruz. Bizlere vahdet hakkında neler söylemek istersiniz?

 

-Vahdet meselesi bir sosyal yapıyı, sosyal tavrı ve sosyal tutumu ifade eder. Yani vahdet Müslümanların birliği, beraberliği ve dayanışmasıdır. Ama bu prizmanın bir yüzüdür. Vahdet kelimesi kökeninde üç şeyle birlikte anlam taşır.

Birincisi tevhit: kelime anlamı birlemektir.

İkincisi muvahhit: kelime anlamı birleyendir.

Üçüncüsü vahdet ise: birleyenlerin birliğidir.

Dolayısıyla tevhit olmadan, muvahhid olunmaz. Muvahhit olmadan vahdet olmaz. Bunu tersinden okuduğumuz zaman muvahhit olmak muvahhitlerin birliğinde yana olmayı getirir. Muvahhitler arasında ırk, kavim, mezhep, Şia, Sünni, selefi (vb) ayrımlara Türk, Kürt, Arap, Acem, Fas, Çeçen, Tacik, Arnavut, Boşnak (vb)  etkin ayrışmalara, güneyli-kuzeyli ayrışmalarına, dağlı köylü kentli ayrışmalarına Müslümanlar arasında coğrafya ırk mekân soy sop ayrımcılıklarına Müslümanların arasında İslam temelinde kuran ve peygamber temelinde aynı oldukları halde Müslümanlar arasında iştihatlar da farklı fetvalar ve mezhep ayrılıklarına yol açanlar aynı zamanda muvahhidin düşmanıdırlar. Tevhidi zedeleyenler aynı zamanda muvahhidin düşmanıdırlar. Muvahhidin düşmanları da tevhidin düşmanlarıdırlar.

Buradan baktığımız zaman emperyalistlerin Siyonistlerin onların İslam dünyasındaki ajanlarını ve uzantılarını Müslümanlar arasında tefrika ayrılık tartışma ihtilaf çıkarmak için geceli gündüzlü nasıl çalıştıklarını, nasıl büyük sermayeler koyduklarını, Müslümanların davalarını bile mezheplerine göre ayrıştırdıklarını, kardeşleri mezhepten dolayı birbirine düşürdüklerini, hatta Müslümanların kanını birbirlerine helal ettiklerini acı örneklerle gördük. Eğer biz Amerika'yı Siyonistleri haçlı zihniyeti yani Allah düşmanlarını sevindirmek, onların değirmenine su taşımak, onların projelerini uygulamak gibi bunu kendimize sorumluluk ve iş olarak görüyorsak vuralım vahdetin temelini kıralım. Hayır, biz bu emperyalistlerden bu Siyonistlerden bu haçlı zihniyetin sevinmesini değil, planlarını entrikalarını bitirmek istiyoruz, tevhit sancağını yükseltmek istiyoruz diyorsanız o halde; vahdeti alabildiğince güçlendirelim.

Vahdet ümmetin kurtuluşuna giden yegâne yoldur. Vahdet Kudüs'ün kurtuluşuna giden yegâne yoldur. Vahdet emperyalistlerin, Siyonistlerin ve diğer zorbaların yenilmez sanılan ordularını, yıkılmaz sanılan düzenlerinin yıkılmasının ve dağılmasının teminatıdır. Bir müjde, teminat ve güvencedir vahdet. Vahdet varsa zafer vardır, vahdet varsa fecri sadık vardır, vahdet varsa özgür ve aydınlık yarınlar vardır. O halde biz ümmete karşı olan sorumluluklarımızı emperyalistlerin Siyonistlerin ve onların uzantılarının Müslümanlar arasında yerleştirmeye çalıştıkları şeytani tohumları etkisizleştirmek, boşa çıkarmak ve onları önlemek için her zamandan çok vahdeti kuşanmamız, vahdet silahını omzumuza almamız gerekir. Vahdet silahıyla tefrika ayrılık gibi şeytani icatların beynini dağıtmamız gerekir. Kardeşçe kucaklaşmamız gerekiyor. Hangi mezhepten olursa olsun mesele Allah'a iman, Resulullah'a iman, Kuran'a iman, Ahret'e iman ve mesela Allah'ın yolunu sürdürmek, emirlerini yerine getirmektir. Rabbiyle peygamberiyle bir olan Müslümanların arasında sen şu mezheptensin sen bu mezheptensin gibi ayrımları kim koyuyorsa, hangi mezhep hangi cemaat adı altında olsun bilsin ki; şeytanın namlusuna mermi sürmektedir. Ki; şeytanın namlusu Müslümanlara doğrudur. İstiyorlarsa Müslümanlar helak olsun, istiyorlarsa İslam esaret altında kalsın ve istiyorlarsa İslam'ın namusu onuru şerefi ayaklar altında kalsın o halde düşmanın namlusuna mermi sürsün oda İslam'a ve Müslümanlara darbe vurmaya devam etsin. Ama inşallah sorumluluk sahibi Müslümanlar hangi mezhepten olursa olsun, hangi kavimden olursa olsun ve dünyanın neresinden olursa olsun sorumlu Müslümanlar Allah'ın izniyle her zaman kardeşçe yaşayacaktırlar. İslam birliği, Müslümanların dayanışması sorumluluğuyla hareket edecek ve vahdet bizleri zaferlere, kurtuluş günlerine ve aydınlık günlere ulaştıracaktır inşallah.

-Birlik derken Erbakan hocamız İslam birliğini kurmak için D8'i kurdu. Ve bu birliği kurmada büyük bir adım atmıştı.

 

-Elbette. Erbakan hocamız, D8 kavramı daha gündeme gelmeden 1969'lar da daha bir hükümet kurma, hükümete başbakanlık etme aşamasından çok önce dünya İslam birliği ekonomide siyasette askeri alanda Müslüman ülkeler arasında iş birliği yapmayı Erbakan hoca gündeme getirmiş ve Erbakan hoca bu projeyi yıllardır her türlü sapmalara rağmen, birilerinin bırakıp gitmesine, birilerinin ümmet birliğinde uzaklaşmasına, birilerinin ayrımcı, bölücü, mezhepçi ve kavmiyetçi kulvarlara savrulmasına rağmen Erbakan hoca son ana kadar İslam birliği idealini hedefini yaşatmış ve D8 ile mümkünleştirmiştir. Yani bunun gerçekleşe bileceği ve daha ileri aşamalara götürülebileceğini ispatlamıştır.

Bakınız D8 ülkelerinde birisi Mısır'dır. D8 anlaşması imzalandığında, mısır'ı temsil eden hüsnü mübarek vardı. Bugün D8 var ama hüsnü mübarek yok. Hüsnü mübareksiz bir Mısır var. Yani D8 bir merhaledir. Nihai bir nokta değildir. D8 nihai hedefe doğru giden bir adımdır İslam birliği için. Bu aynı zamanda bütün dünya Müslümanlarının bu ideali sadece hükümetler iktidarlar bazında değil, ümmetin kendi güç ve kaynaklarını buluşturup tecrübelerini kaynaştırıp, birbirleriyle paylaşan bir platformu bir zemini oluşturmanın da bir modelidir. Çünkü o bu projeyi dünyanın tüm engellemelerine rağmen, tehditlerine rağmen, şantajlarına rağmen gerçekleşmiş  

Erbakan hoca siyesi hareketine başladığı andan itibaren dillendirdiği İslam birliği projesini D8 ile pratiğe dökmüş ve bu yolun batılılar kendi aralarında, yıllar boyu birbirleriyle boğaz boğaza, kanlı savaşlar yapan batılılar, nasıl kendi aralarında savunma işbirliği antlaşması yapıyorlarsa (Avrupa birliği, NATO, ekonomik, askeri, ortak para birimi ve sınırları bir tutma). Erbakan hoca Müslümanlarında bunu gerçekleştirebileceğini D8 ile ortaya koymuş ve ispatlamıştır. D8 bizim hem övündüğümüz bir olgu hem de vahdet noktasında adım atarken alacağımız bir ilham kaynağıdır. D8'in inşallah külli anlamda hedefleri, temel amaçları gerçekleşinceye kadar ve nihai anlamda dünya İslam birliği tesis oluncaya kadar inşallah, Türkiye ve dünya Müslümanları D8'in ileri aşamalarıyla Erbakan hocamızı selamlamış olacaktır.

-29 Mayıs 2007 tarihinde fetih anlayışıyla kurulmuş olan haber dem internet sitemizin takipçilerine ve kendini İslam'a adamış genç, yaşlı, bayan ve erkek yani, bu dava uğruna çalışanlara neler söylemek istersiniz? Tavsiyeleriniz nelerdir?

 

-Estağfurullah. Şimdi bize düşen istikamettir. Allah'u Teâlâ Kuran'ı Kerim'de Peygamberine nasıl ki "emrolunduğun istikamet üzere ol" diye buyuruyor. Bizler mevsimlere, yazlara, kışlara, fırtınalara, karlara, kasırgalara bakarak, etkisi altında kalarak öncelikle kimliğimizden inancımızdan, ideallerimizden ve hedeflerimizden sapmadığımızı ve sapmayacağımızı göstermek durumundayız. Çünkü bakıyoruz gün geliyor, birileri bir gerekçeyle bir yöne gidiyorlar, birileri bir gerekçeyle kendileri kenara geçtikleri gibi başkalarını da sürüklüyorlar. Yani istikametten sapma ortaya çıkıyor. İstikametten sapılmamalı. Bu aynı zamanda Allah'ın peygamberimize emridir.

İslam düşmanları kendi kontrollerinde adına ılımlı İslam, layt İslam, kültürel İslam, folk İslam ve değişik nitelemelerle andıkları Müslümanlık tiplerini, zararlaştırılmış, hormonlanmış ve tamamen emperyalizm'in çıkarlarına göre kodlanmış, dışarıdan baktığınız zaman dindarlık gibi gözüken ama içeride dinin özünden ve ruhundan tamamen kopmuş anlayışlar empoze edilmeye çalışıyorlar.

Bunun karşısında Müslümanlar bizler İslam'ı Hz Peygamberin, Ashabının, Ehlibeytinin, ulemanın ve müctehidlerin bize öğrettiği üzere aynı şekilde bir bütün halinde, bir nizam halinde, bir dava halinde, bir cihad yolu olarak bir emri bil-magruf ve nehyi anil-münker olarak, dayanışma fedakârlık yolu olarak Hakkı batıla karşı hâkim kılma mücadelesi olarak İslam'ı yaşatıp, koruma sorumluluğumuzu devam ettirmek durumundayız.

Özellikle rahmetli Erbakan hoca'mızın vefatı meselesini ya da onun şahsiyetinin taşıdığı anlamları konuşurken, O'nun hedeflerinin ilelebet yaşayacağını, sönmeyen bir yıldız, sönmeyen bir güneş, ebedi aydınlatan bir kandil olarak Erbakan hoca'yı gördüğümüzü belirtmiştik. Bu vesile ile de tüm bacılarımızdan ve kardeşlerimizden, büyüklerimizden ve dostlarımızdan bir kardeşleri olarak rica ederim ki; bu kutsal ve evrensel hedefleri yaşayıp yaşatmanın koruyup korutmanın askerleri erleri gönüllüleri olalım. Bırakmayalım ki Erbakan hoca'mızın kaldırdığı bayrak yerlere insin. Bırakmayalım ki; düşmanın bu yöndeki çalışmaları başarıya ulaşsın. Düşmanı hüsrana uğratalım ve bu davayı kadınıyla erkeğiyle genciyle yaşlısıyla Allah ile ahdimizi tazeleyerek, birbirimizle bileklerimizi, kollarımızı, yüreklerimizi birleştirerek mücadelemize aktarıp devam edelim. Düşüncesindeyim, dileğindeyim inşallah bunu başaracağız ve hedefimize ulaşacağız.

İsmail YILMAZ/HABERDEM ÖZEL HABER