Abdurrahman Dilipak
Modern tıbba mı, Geleneksel tıbba mı güvenelim?
Önce şu “Hastahane” adını “Şifahane”ye çevirelim. “Eczahane”nin adı da “Eczane” oldu. “Ruh ve sinir hastalıkları” konusunu da artık metinlerden, tabelalardan çıkartsak. Akıl, sinir hasta olabilir ama, Ruh asla. O Allah (cc)dan bir nefha’dır. “Ruh”un mahiyetini insanlar asla ve hiçbir zaman tam olarak bilemeyecekler. (İsra 85): “Sana ruh hakkında soru sorarlar. De ki: “Ruh, Rabbimin emrindendir. Size ise ilimden ancak pek az bir şey verilmiştir.” Bu ayet, ruhun mahiyetinin Allah'ın ilmine mahsus olduğunu ve insanlara bu konuda sınırlı bilgi verildiğini haber verir.
Aslında Hastalıktan yola çıkarak hasta tedavi etmekten vazgeçsek ne iyi ederiz. Her hasta tek/tekil bir örnektir. Her insan parmak uçları gibi özeldir. “Norm”ları farklıdır ve etki mekanizması, her hasta için aynı değildir. Hem hikayesi farklıdır hem hastalıklarının çeşitliliği, beslenme alışkanlıkları, riskleri ve avantajları farklıdır. Bizde hasta tedavisinden önce hasta olmama kuralı vardır. Yani Hasta olmadan Hekime gideceksiniz. Ve yine ana kurallardan bir diğeri de “Def-i mazarrat, celbi menafiden evladır” kuralıdır. Alışkanlıklar ve çevresel etki
“Şafi” olan Allah’tır mesela. “Şafi” Allah’ın sıfatıdır. Kur’an da bu anlamda Mü’minler için şifa ve rahmet vesilesidir. (İsra 82)’de Allah (cc) şöyle buyurur: “Biz Kur'ân'dan, mü'minler için şifa ve rahmet olan şeyler indiriyoruz. Ama o, zalimlere ancak ziyan artırır." Kur'ân-ı Kerîm'in mü'minler için şifa ve rahmet olduğu, (İsrâ 82)'te şöyle ifade edilir: "Biz Kur'ân'dan, mü'minler için şifa ve rahmet olan şeyler indiriyoruz. Ama o, zalimlere ancak ziyan artırır." Kur'ân-ı Kerîm'de "şifa" kelimesi geçen ayetlerden bazıları mealen şöyle: (Yûnus 57) “Ey insanlar! Size Rabbinizden bir öğüt, gönüllerdeki dertlere şifa, mü’minler için bir hidâyet ve rahmet gelmiştir.” (Nahl 69) “Sonra her türlü meyveden ye de Rabbinin sana kolaylaştırdığı yollara gir. Onların karınlarından türlü renklerde içecek çıkar; onda insanlar için şifa vardır. Şüphesiz bunda düşünen bir topluluk için bir ibret vardır”. (Fussilet 44) “Eğer biz onu yabancı dilden bir Kur’an yapsaydık, onlar şöyle diyeceklerdi: ‘Âyetleri ayrıntılı bir şekilde açıklansaydı ya! Arap’a yabancı dil mi?’ De ki: ‘O, inananlar için bir hidâyet ve şifadır.’ İnanmayanların kulaklarında ise bir ağırlık vardır ve Kur’an onlara kapalıdır. Sanki onlara uzak bir yerden sesleniliyor.” (Şuarâ 80) (Hz. İbrâhim’in duâsı) “Hastalandığımda bana şifa veren O’dur.” (Tevbe 14) “Onlarla savaşın ki, Allah sizin ellerinizle onları cezalandırsın, onları rezil etsin, onlara karşı size yardım etsin ve mü’min topluluğun gönüllerine şifa versin.” “Tıbbı Nebevi” diye Şafi olan Allah’ın (cc) Şifa veren vahyinin pratik hayattaki uygulamasını bize gösteren peygamberlerin korunma ve beslenme, hastalıkların tedavisinde bize rehberliği görmezden gelinemez. Mesela “Savm-u Davud” bu anlamda güzel bir örnek olsa gerek. Bu anlamda (Rad 28)’de biz ne deniyordu: “Onlar ki, iman etmişlerdir ve kalpleri Allah’ı anmakla huzur bulur. Bilin ki, kalpler ancak Allah’ı anmakla tatmin olur (huzura erer).”
“Geleneksel tıp”, “tamamlayıcı tıp”, “alternatif tıp”, gibi tanımlar bana kalırsa eksik. Son zamanlarda “Bütünleşik tıb” gibi bir tanım kullanılıyor. “Holistik tıb” da diyorlar. Bu daha doğru gibi sanki. “Geleneksel tıp” kullanılacaksa, bundan sonraki, tıp’da yeni trend’in adı da “Futuristik Tıp” olur herhalde. Mesela batıda “Cin çıkartma” işi de genel tıb’bın içinde kilise tarafından özel eğitimli uzmanlar tarafından uygulanan bir müdahale alanıdır. Önce hasta olmamayı ele almalıyız. Sağlıklı yaşamanın yolları öğretmeli ve altyapısını oluşturmalıyız. Hasta olan birini, sadece o hastalık açısından değil, çok yönlü olarak ele almalıyız. Hastayı tekil bir örnek olarak ele almak, görmek gerekir. Hastalığa göre tedavi değil, hastaya göre tedavi esas alınmalı. Allah’ın yardımı için, dini hassasiyetler mutlaka gözetilmeli.
Zaten gelecekte sağlık herşeyi ile yeniden yapılandırılacak. Ne doktora ne hemşireye ne hasta bakıcıya ihtiyaç var. Bio Rezonans ile uzaktan tedavi de alabileceksiniz. Beyin kontrolü ile, beyne bir emir verip, çekilen dişin yerine yeni bir diş çıkması ya da hasta olan böbreğin yerine vücudun yeni bir böbrek üretmesi sağlanabilecek. Şimdi tıp aslında büyük ölçüde endüstriyel ve mühendislik alanına kaydı. Yapay zekaya sağlık sorunlarına ilişkin semptomları yaz sana hastalığını söylesin. Kesin tanı için MR ya da tahlile göndersin, sonucu okusun, cerrahi ya da ilaçla tedavi. Endüstriyel ilaçlar yanında takviye gıda, vitamin vs.
Konsantre ilaçların hepsinde renklendirici, tatlandırıcı, renklendirici, raf ömrünü uzatıcı, bir sürü katkı maddesi var. Bu mRNA işi tutarsa zaten her hastaya aynı ilacı verecekler, ama vermeden önce (m) üzerine o hastaya, hastalığa özel datalar yüklenecek, oldu bitti. Bakın, hava su, toprak kirlenmişse, arılar, kelebekler, uğur böcekleri ölüyor/öldürülüyorsa sıra size gelmiş demektir. Bitkileri, hayvanları ayrıca bir de biz zehirliyoruz. Tarımda toprağı kanserleştiren gübre ve zirai zehirler, geni ile oynanmış tohumlar, hormonlu hayvanlarda, geni ile oynanmış bu hayvancıklardan ne bekliyorsunuz ki. Gıda zinciri içinde hepsi, kar topu gibi büyüyerek bize geliyor, bizden gelecek nesillere tevarüs ediyor. “Def-i mazarrat, celbi menafiden evladır”. Tıpta ilk kural “Zarar vermeme” ilkesidir. Bu olumsuz çevresel etkiler önlenmeden sağlıklı bir hayat mümkün değil. Ama öte yandan biz Chemtrailsi bile, 5G’yi bile önleyemiyoruz. İklim bahanesi ile cinayet işleniyor, bunu katliamı durduramıyoruz. Birileri ıslah ediciyiz diye gelip bozgunculuk yapıyor. Fıtrata saldırıyorlar. Ağuyu altın tas içinde bala karıştırıp sunuyorlar.
Hasta olmak istemiyorsanız, hemen sigarayı bırakın. Kolalı içecekleri, enerji içeceklerini bırakın, endüstriyel ve rafine gıdalardan, raf ömrü uzun olan gıdalardan uzak durun, geni ile oynanmış, hormonlu gıdalardan uzak durun. İki öğünle yetinin. Mümkünse “savm-u Davud” yapın. İki ayrı hayvana ait hayvansal gıdayı mümkünse aynı öğünde yemeyin. Fıtratı bozulmamış, fıtrata zarar vermeyen ürünleri tercih edin. Kozmetiklerden uzak durun. Plastik ve deterjandan uzak durmaya çalışın, RF dalgalarına dikkat edelim. Dikkat etmemiz gereken o kadar çok şey var ki. Çocuklarımızın elinden cep telefonlarını alalım. Bilgisayarı daha az kullanmaya çalışalım. Hele o bilgisayar oyunları, subliminal mesajlar, bio Hacker’lerin kirli oyunlarına karşı dikkatli olalım. Haberleri dinliyorsunuz siyasilerin ağız dalaşı bitmek bilmiyor. Yolsuzluk iddiaları almış başına gidiyor. Gazze’de her gün katliam haberleri, Şimdi bir de Sudan’dan katliam haberleri gelmeye başladı. Ukrayna’da mı savaş çıkacak İran’da mı, yoksa Venezüella’da mı? Kıyamete doğru mu gidiyoruz, dünya savaşı mı çıkacak? Pahalılık, iflaslar, uyuşturucu, kumar, fuhuş, dağılan aileler, buna sinir mi dayanır. Sanırım bu konularda, Kader, rızık, ecel konusunda Kur’an’a sığınmalıyız.
Bizi sahih geleneğimizde “Mektep” ve “sağlık” hizmetleri, kooperatif ve/veya vakıfların işi olmalı. Bizim Doktor ve Tabib’olsa da aslında esas olarak, bilgi ve hikmet sahibi “Hekim”lere ihtiyacımız var. “Koca karî”.. (Yaşlı, tecrübe sahibi, okuyan ve bilgili, tecrübeli bilge kişiler)e ihtiyacımız var.
Rahmetli Yalçın Koçak’la “Koca karî” diye, Anadolu’daki geleneksel sağıltım yöntemleri kitaplaştırmak ve onların tecrübi uygulamalarını nihai ürüne dönüştürmek için bir Kooperatif projemiz vardı olmadı. Hiç düşündünüz mü ebegümeci ya da ayrık otu çayı hangi sağlık sorununuza iyi gelir.
Kimyasal ilaçlar konusu zaten tartışmalı bir konu’da, gıda takviyesi denilen ürünlerin üreticileri’de, İlaç ve gıda mafyasının ayak izinden ilerliyor sanki. Aynı formüle sahip bir ürün 100 lira, diğeri 1000 lira. Bir başkası dozu düşük tutarak daha fazla ilaç satmak istiyor. Bu işlerin bir dini, bir ahlakı, bir hukuku, bir vicdanı olmalı. Sağlık bir sömürü aracı olmamalı. İlaç herhangi bir ticari meta gibi alınıp satılmamalı. Belki bazı ilaçları artık yeniden eczacılar, Eczahane’lerde yapmalı. Eczahane’ler bu anlamda mahalli ecza imalatı atölye’leri kurabilmeli. Kesinlikle her alanda denetim sağlanmalı, istismar önlenmeli. Haksız rekabetin önüne geçilmeli. İşlemler kolaylaştırmalı. Yönetim, işleri zorlaştırıcı, mali külfet getirici, zaman kaybına yol açan uygulamalardan vazgeçmeli. Ben böyle diyorum da Kenevir konusu kaç yıl oldu, yazıp söylüyoruz ama sonuç ortada. Çözdük diye işi sarp yokuşlara sürerek, içinden çıkılamaz hale getirdiler adeta. Bu şartlarda yerli üretici rekabet edemez. Bugünkü mevzuata göre Keneviri ilaç için üretmenin maliyeti güvenlik bariyeri, Afyon tarımından daha zor.
Doktor, bugün ön lisans, lisans, yüksek lisans’tan sonra gelen akademik ünvanı ifade eder. Etimolojik olarak “öğreten / öğretmen” gibi anlamlara gelir. Antik Roma’da “Doktor” felsefe, hukuk veya gramer öğreten kişilerin ünvanı iken, bugün herhangi bir akademik branşta öğretici konuma yükselmiş kişiye “Doktor” ünvanı veriliyor. Tıb iyi etme, tedavi etme. İyileştiren ve tedavi eden’e bu anlamda Tabib deniliyor. İslam dünyasında İbn Sînâ’nın el-Ḳānūn fi’ṭ-Ṭibb adlı eseri aslında bir dönüm noktası anlamı taşıyor. 1912 tarihli “Tababet ve Şuabât-ı Sanat-ı Tıbbiye Kanunu” Osmanlıda ilk hekimlik meslek kanunudur. “Hekim”, Tıb’da “örnek alınan bilge kişiliği” ifade eder. Sadece bilgi ve tecrübe sahibi değil, aynı zamanda “Hikmet sahibi” anlamına gelir.
MÖ 3000’lerden başlayan bir zaman sürecinde Antik Mısır'da Firavunlar astronomi, mantık, matematik ve tıb konusunda özel bir ilgi gösterirlerdi. Bu anlamda özellikle tıb alanında Teb (Thebes) şehri özel bir yere sahipti. Teb, antik Mısır'ın en önemli tıbbi metinlerinin kaleme alındığı yer olarak tıp tarihinin merkezlerinden biriydi. Teb, şifa tanrısı İmhotep'in (MÖ 27 YY) Şehri olarak, yabancı kralların bile tedavi için geldiği bir merkezdi. Bu anlamda Ebers Papirüsü (MÖ ~1550) 700’den fazla reçete içerir; kalp-damar sistemi, cerrahi, jinekoloji ve bitkisel tedaviler anlatır. Erken kardiyoloji örneği tedavi şekillerinden bahseder. Edwin Smith Papirüsü (MÖ ~1600-2500) Cerrahi vakalar (kırıklar, yaralar) ve anatomi bilgisi içerir. Hearst ve London papirüsleri de dişçilik, göz hastalıkları ve protez (Teb'de bulunan MÖ 1. binyıl başparmak protezi) gibi yenilikleri gösterir.
Teb, tıp âlimlerinin, hekimlerin yoğunlaştığı bir yerdi. Tıb bir yandan Aramice’de "iyileştirmek, tedavi etmek" anlamında kullanılırken, telaffuz şekli itibarı ile TEB şehri ile özdeşleşen bir anlam kazandı. "tıp" kelimesinin Grekçe’deki “Thebai” ile ilişkilendirilir. Teb şehrinin "yılan totemi" şifa sembolü olarak modern zamanlara kadar geldi. Mısır tıbbı daha sonra İonia’ya geçerken geçerken Hipokrat yemini ile meslek etiği ahlaki bir derinlik kazandı. Şifa tanrısı İmhotep unutulurken, temizlik tanrısı Higien öne çıktı.
Neyse, bugünlük de bu kadar. Selam ve dua ile.