Selâhaddin Çakırgil

Selâhaddin Çakırgil

‘Mâşerî vicdan'ı rahatsız eden yanlışlıklar hemen giderilemez mi?

Bu sütunda defalarca yazılmaya çalışıldı; tekrarlayalım..

'Toplu tasfiye'ler tehlikelidir çünkü bu gibi durumlarda genelde, bizzat Cumhurbaşkanı’nın deyişiyle, ‘at izi', ‘it izi'ne karışabilmektedir.

Geçmiş dönemlerde de oldu bunlar..

Bir sosyal gruba veya cereyana bağlı olduğu düşünülenlerin, tasfiye edilmesine karar verilince, karar mercilerinde kendilerine yetki verilen bazı ‘fırsatçı'lar da devreye girip, şahsî husûmet veya rekabetleri olan ya da kendilerine ileride müşkülat çıkarmasnı düşündükleri her kim varsa veya sırf hükmetmek duygularını tatmin etmek için, nicelerini de o hengamede özensizce vazifeden uzaklaştırılacakları listesine katabilmektedirler.

15 Temmuz'dan sonra, kamu hizmetleri alanından uzaklaştırılan 100 binden fazla çalışandan bu zamana kadar 20 bin kadarı, vazifelerine döndürülmüşlerdi. Yani beşte bir kadar bir sayı..

29 Mart akşamı yayımlanan yeni bir KHK gereğince de, 400’den fazla kişi de uzaklaştırıldıkları vazifelere döndürüldüler.

***

Ancak burada söylenmesi gereken bir-kaç söz olsa gerek..

İşlerine döndürülenler listesine bakalım.. Neredeyse yüzde 40’a yakını, şoför, ebe, hemşire, sağlık teknisyeni, büro memuru, zabıt katibi, vs. yani, karar verme merciinde olmayan kimseler..

Diğerleri ise asker, yargı mensubu, doktor, akademisyen, yüksek bürokrat vs. 

Doğrudur, suçluları korumaya yarayacak şekilde bir mağdur edebiyatı yapılmamalı.. Hele de, 15 Temmuz Darbe Hıyaneti'ne karışan asker, polis, yargı mensubu veya Pensilvanya Şeyhi'nin etrafında oluşmuş hıyanet şebekesine yüklü mikdarda maddî yardımda bulunan zenginler hakkında bir mağdur edebiyatı asla yapılmamalıdır.. Çünkü onların 15 Temmuz'daki o hain kalkışmaya rağmen, savunmalarında kendilerini nasıl da‚ ‘sütten çıkmış ak kaşık' gibi gösterdikleri görülmektedir.

Kaldı ki, bu sütunda da birkaç kez yazıldı, darbe hıyanetine karışıp savaş uçağı ve helikopterleriyle, tanklarla, füzeler, bombalar ve diğer silahlarla vatandaşın üzerine saldırıya geçip binlerce sivil insanı kana bulamış ve onlardan 250 kadarını katletmiş olan asker vs. kişiler hakkındaki yargılamalar bile-cürm-ü meşhud/suçüstü uygulaması yapılmaksızın, 7-8 ay sonra başlatılmışken; o darbe hıyanetine ve hazırlanış merhalelerine bilerek karıştığı belirlenememiş kamu çalışanlarının, -sözgelimi, 3-4 sene öncelerden geriye doğru gidilip, filan öğrenci evlerinde kalmış veya dershanelerinde bulunmuş ya da faaliyeti kanûnen serbest olan filanca bankaya para yatırmış olması bile suçlama delili gösterilerek- yapılan toplu tasfiyelere tâbi tutulmasıyla‚ ‘mâşerî vicdan'ı rahatsız eden bir tablonun ortaya çıktığı görmezlikten gelinebilir mi?

ByLockilişkisi de ayrı ve sulandırılmaya müsait bir konu.. Bu ilişki içinde olanların, neler yazıştıklarına dair hiç değilse bir-kaç örnek kamuoyuyla paylaşılmadıkça, bir hayalet taşlama durumunun ortaya çıkması kaçınılmaz olur ve de olmuştur.

***

Bir ilginç örnek zikredelim.. Belki ufuk açıcı olabilir..

İran’da Şahlık rejimi devrildikten 1.5 sene kadar sonralarda bile eski rejimin nice kamu çalışanları yerlerindeydi ve itirazlar yükselince, ‘pâksazi-i idarât'(idarelerin temizlenmesi) programı uygulanıp yüzbinlere işten el çektirilmişti. Ama orada da, at izinin, it izine karıştığı görülünce bir yöntem geliştirildi ve aylarca sonra‚ ‘suçsuzluklarına güvenenler işlerine dönebilirler. Ancak, dönenlerden suçlu oldukları belirlenenler olursa, onlar bu sefer sadece uzaklaştırılmakla kalmazlar, yargılanırlar da..' denilince.. Uzaklaştırılan yüzbinlerin yüzde 30 kadarı dönmeyip, bir tasfiye otomatik olarak yapılmıştı.

Bir referandum öncesinde, siyasetçiler ‘Bir oy, bir oydur..' diye çırpınırken, şahsî hayatından ayrı olarak, kamuoyu önünde de güç duruma düşürülmüş yüzbinlerin gönlünün alınması gerekmez mi?

Üstelik de, mesele bir KHK ile halledilebilecek kadar kolay ve vakit henüz de geçmiş değildir.

stargazete

Bu yazı toplam 765 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar