Kriz tüccarları yine sahnede... Ama boşuna heveslenmesinler

Bundan sonra ne olacak?..

“Başbakan kim olacak?”

“Gül’ün konumu ne olacak?”

“Erdoğan, Cumhurbaşkanlığı’nda nasıl bir strateji takip edecek?”

Dün de yazdım...

AK Parti’de işler, “tepeden inme” olmaz... Önce “istişare”ler yapılır, sonra bir “karar” alınır ve o karara “herkes” uyar.

Hani, Tayyip Erdoğan için “Diktatör!.. Despot!.. Tek Adam” diyorlardı ya, iddiaların aksine, Erdoğan; “istişare”ye önem veren, “farklı görüşleri” dinleyen belki de tek liderdir.

GÜL’ÜN SÖZLERİ

İşte önceki gün, AK Parti MKYK’yı toplamış ve “kurmaylarının görüşlerini” almış ve “27 Ağustos’ta kongre” kararı verilmiştir.

27 Ağustos’ta “kongre” yapılacak, bu kongrede; “AK Parti Genel Başkanı, aynı zamanda Başbakan” olacak isim oylanacaktır.

Ondan sonra da;

“Yola devam” edilecektir...

“Genel Başkan ve Başbakan”ın kim olacağı elbette önemlidir ama, her kim olursa olsun; bu isim, “2015 seçimlerine kadar” yani 10 ay süreyle görev yapacaktır.

Demek istediğim şu:

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün; “Elbette partime döneceğim... Bundan daha doğal ne olabilir?” sözünden anlam çıkarmaya çalışanlar “ham bir hayal” içindedir, boş yere “kriz” beklemektedir, boş yere nefes tüketmektedir.

Gerçekten de;

Abdullah Gül’ün “AK Parti’ye dönmesi”nden daha tabii ne olabilir?.. Öyle ya, kendisi “AK Parti’nin kurucuları” arasındadır.

Biliyorsunuz;

“Kriz tüccarları” bundan önce de, “Gül’ün yeni parti kuracağı” iddiasını ortaya atmışlar ve “AK Parti’nin bölüneceği” beklentisi içine girmişlerdi.

Abdullah Gül’ün son açıklaması, aslında bu “kriz tüccarları”na bir cevap olmuştur.

Peki; Abdullah Gül, “AK Parti’ye dönecek”tir de ne olacaktır?..

Öyle sanıyorum ki; 10 ay sonra yapılacak “Genel seçim”e kadar ki “denklem”de Abdullah Gül olmayacak ama “seçim sonrası”ndaki denkleme dahil olacaktır... Zira, “Başbakan” olabilmesi için “milletvekili” olması gerekiyor...

Dolayısıyla; “10 aylık süreç”te, herhalde “parti üyesi” olacak, belki “yönetim kademesi”nde görev alacak ama “Genel Başkan” olmayacaktır.

Şimdilik görünen bu!..

NASIL BİR ERDOĞAN?

“Tayyip Erdoğan’ın nasıl bir cumhurbaşkanı olacağı” meselesine gelince... Tayyip Bey, Pazar gecesi yaptığı “Balkon konuşması”nda, hatta ondan da önce yaptığı konuşmalarda bunun işaretlerini verdi.

“Meclis”le ve “Hükümet”le uyum içinde çalışacak, zaman zaman “Bakanlar Kurulu’na başkanlık” edecek, “Cumhurbaşkanlığı yetkileri”ni sonuna kadar kullanacak ve “farklı bir cumhurbaşkanı” olacak.

Ama, öncelikle;

“Kucaklayıcı” olacak.

Ne dedi Pazar günü;

λ“Bugün sadece Recep Tayyip Erdoğan değil milli irade bir kez daha kazanmıştır. Sadece şahsıma oy verenler değil, oy vermeyenler de kazanmıştır. Sevenlerimiz kadar sevmeyenlerimiz de kazanmıştır. Hiç kuşkusuz bugün yeni Türkiye, büyük Türkiye, öncü Türkiye kazanmıştır. Sadece Türkiye değil, Bağdat, İslamabat, Üsküp, Şam, Halep, Hama bugün Ramallah, Gazze, Kudüs de kazanmıştır.”

λ“Bugün tarihi bir gün. Bugün devletin milletle kucaklaştığı bir gündür. Bugün ceberut, millete tepeden bakan devlet kırıntılarının da ortadan kalktığı, kucaklayıcı, milletle bütünleşen devlet anlayışının zafer kazandığı gündür. Kardeşlerim artık devletin ve milletin iki farklı istikameti bulunmuyor. Bugünden itibaren devlet ve millet aynı istikamete bakıyor.”

λ“Hepimiz aynı bayrak altında geleceğe yürüyoruz. Milletimiz, bayrağımız, devletimiz bir. Kardeşlerim hepimiz aynı ecdadın, aynı medeniyetin, aynı tarihin evladıyız. Siyasi görüşlerimiz, yaşam biçimlerimiz, düşüncelerimiz, inançlarımız, etnik kökenlerimiz farklı olabilir. Ama biz, hepimiz bu vatanın evlatlarıyız. Her birimiz bu devletin sahipleriyiz. Hepimiz bu ay-yıldızın altındayız. Aleviden, Sünniden önce Türkiyeli vardır. Türk, Kürt, Rum, Pomak, Boşnak, Ermeni’den önce Türkiyeli vardır.”

λ“Bugünden itibaren yeni bir istikbali inşa etmek istiyoruz. Her birimiz kendimizi vicdan muhasebesine tutalım. Muhalefetin gerilim siyasetini bir kez daha sorgulayalım. İnanın bu sorgulamayı samimiyetle yaparsak, herkesin ne kadar ortak yanı olduğunu daha iyi göreceğiz. Şu anda karşımda başörtülü de başı açık kardeşim de vardır.”

λ“Bugünden itibaren farklılıklarımızı zenginlik olarak görelim. Bugün her birimiz kendimizi bir vicdan muhasebesine tabii tutalım. Bugün muhalefetin korkutma, gerilim siyasetini bir kez daha sorgulayalım.”

λ“Bizim sadece tarihimiz değil, geleceğimiz bir. Birbirimizin gözlerine bakalım. Güçlü bir Türkiye’yi gelin hep birlikte kuralım. Ortaya çıkan sonuçta da görülüyor ki, uzlaşma çatıda değil, parti üst yönetimlerinde değil tabanda olmuştur.”

λ“Bugün zihnimizdeki bariyerlerden sıyrılma, önyargılardan kurtulma, toplumsal uzlaşmanın kapılarını aralama günüdür.”

λ“Paralel yapının tabanındaki temiz kardeşlerimden bir kez daha sorgulama yapmalarını tavsiye ediyorum. Bizim davamız şahsi bir dava değil. Ulusal güvenliğimizi kim tehdit ederse karşısında bizi bulacaktır. Size bedduanın arkasından gitmek yakışmaz. Paralel yapıya gönül vermiş kardeşlerim de bugün Türkiye’de yeni bir sayfa açılırken kendi gönül sayfalarında yeni bir sayfa açsınlar istiyorum.”

λ“Bugün yeni Türkiye’nin kuruluşunun günüdür. Altını çizerek devam ediyorum. Şahsıma oy verenlerin değil 77 milyonun cumhurbaşkanı olacağım. 77 milyonu muhabbetle kucaklayan bir cumhurbaşkanı olacağım.” 

ÖNEMLİ OLAN TÜRKİYE

Bunların üzerine söz söylemeye gerek var mı?.. Tayyip Erdoğan; “nasıl bir Türkiye arzuladığını” gayet net ortaya koyuyor.

O halde, hemen herkes; Türkiye’nin “Demokratik, müreffeh ve öncü ülke” olması yolunda üzerine düşeni yapmalıdır.

Mesele “şahıslar” değil...

Mesele “Türkiye”dir.

Hiç olmazsa bundan sonra;

Kucaklaşalım... Kenetlenelim...

 ***************************************************************

Muhalefetin tek sermayesi: Erdoğan düşmanlığı!

Aziz Üstel, Star’daki önceki günkü yazısında demiş ki;

“Geçmişin özlemini sür-git çekerek “Ah be gözünü sevdiğimin İstiklal Mahkemeleri! Kel Ali olacaktı da şunları bir güzel sallandıracaktı!” kıvamında, salyalar akıtarak havlayanlarla işim olmaz. Nasıl köprüye, havaalanına, yollara, fabrikalara sadece kıskançlıktan karşı çıkanlarla da işim olmayacağı gibi.

Tezgâhlar, komplolar, yalanlar dolanlarla muhalefet yapıldığını sanan, fildişi kulelerde oturup sadece ve sadece bedduayla karışık sövgüyü hünerden sayanlar da uzak dursun lütfen!”

Aslında, CHP ve MHP’nin başını çektiği muhalefet, tam da bunu yaptı... Bütün politikasını “Hükümet düşmanlığı”, özellikle de “Tayyip Erdoğan düşmanlığı” üzerine kurdu ve sonunda “hezimet”e uğradı.

Demek oluyor ki; “Erdoğan düşmanlığı”nın toplumda karşılığı yok... Önümüzdeki “genel seçimler”de de aynı strateji devam ettirilirse, muhalefet liderleri, herhalde “tıpış tıpış gidecekler”dir!..

Demedi, demesinler!..

yeniakit

Bu yazı toplam 403 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar