İbrahim Karagül

İbrahim Karagül

Kafese kapatılan adam!

Bu coğrafyada hiçbir ülkede "devrim" olmuyor. Yaşananlar, kitlesel isyan, devrim, rejim değişikliği, yeniden yapılanma vs.. Aslında değişen çok şey yok. Kitlesel huzursuzluklar, yolsuzluklar, baskılar var. Bu huzursuzluğun isyana dönüşmesini teşvik edenler var.

Teşvik edenlerin, destekleyenlerin kendi özel hesapları var. Adalet ve özgürlük dışında planları var. Kitlesel öfke ve "gizli el"lere karşı zorba iktidarlarını sürdürmeye çalışanların, nöbet değişimine karşı çıkıp oyun bozanların kanlı eylemleri var.

Dün, Mısır eski lideri Hüsnü Mübarek'in duruşması canlı yayınlandı. İki oğlu ile birlikte, kendilerine isnad edilen ağır suçlamalara maruz kalan Mübarek'in sedyedeki hali, Ortadoğu tipi diktatörlerin hazin sonlarını bir kez daha hatırlattı.

Kendisinden önceki Mısır lideri Enver Sedat'ın suikastle öldürüldüğü güne dönelim. Suikasti yapan kişinin duruşma görüntüleri geldi gözümün önüne. Sedat'ı öldüren kişi ile Sedat sonrası Mısır'a diktatör olan, her şeyi kontrol eden ve bir anda düşen Mübarek'in yargılandıkları mahkeme görüntüleri ne kadar da birbirine benziyor! İkisi de kafes içinde. Mübarek de Halit El İslanbuli de tel kafeslerin içinde mahkeme salonuna getirildi.

O kafesin içine girdikten sonra kral olsan ne yazar, firavun olsan ne yazar! Bu coğrafya diktatörler mezarlığıdır.

Yakın geçmişe bakalım: İran devrimini Batı adına durdurmaya çalışan, Kuveyt'i ilhak eden, ülke içinde mutlak bir güç olan, dünyaya kafa tutan Saddam Hüseyin ne oldu? Bir sabah vakti, hem de bayram sabahı, daha önce ezdiği güçler tarafından asıldı. Oysa Irak'ta, kendisinden önceki liderlerin başına gelenlerden ibret almalıydı. Bu coğrafyada liderlerin oyun değiştikçe değiştirildiğini, akıbetlerin kötü olduğunu bilmeliydi. Son nefesine kadar bu gerçeği kabul etmedi. Hastalıklı gururu onu ölüme götürdü.

Bugün bakalım. Sadece Mübarek değil, Tunus lideri ne oldu? Suudi Arabistan tarafından himaye ediliyor ama bir gün yargılanacak. Yemen lider Ali Abdullah Salih, ölümden son anda kurtuldu, vücudunun büyük bölümü yandı. Yine S. Arabistan'ın himayesine sığındı. Albay Kaddafi kendi ülkesiyle ve halkıyla savaşıyor!

Peki Suriye Lideri Beşşar Esad ne yapıyor? Bu örnekleri görüyor mu? Ülkesindeki isyanın sebeplerini anlıyor mu? Sadece dışarıdan müdahaleyi işaret ederek bu gerçeği kamufle edebileceğine, isyanı durdurabileceğine inanıyor mu? Dış müdahale Hama'da yaptıklarını haklı çıkarır mı? Ya da Hama'da yaptıklarının hesabının bir gün sorulacağını öngörebiliyor mu?

Mübarek gibi mi, Saddam gibi mi bir son düşünüyor? Ya da İran'a sığınarak kurtulabilir mi?

Gücü ellerinde tutarken acımasızlıklarını sonuna kadar kullanan, mutlak iktidar sahibi olduklarına inanan liderlerden biri haline geldi Esad? Babasının yolunu seçti, öyleyse babasının günahının bedelini de ona ödetebilirler?

Yeni Ortadoğu dizaynı projelerini hep yakından izledik. Son dönemde, "devrim" diye yutturulan bölgesel değişimin aslında mizansen olduğunu, yıllardır bazılarının yapıldığını, bölge içi ve bölge dışı etkin çevrelerin ortak çalışmalarının sonucu olduğunu herkes biliyor artık.

Suriye'de olanların bir çeşit bölge için güç mücadelesi, İran-Suudi Arabistan çatışması olduğunu herkes biliyor artık. Suudi finansı ve güvenliği Sünni grupları desteklerken, İran istihbaratı ve özel birimleri Suriye rejiminin safında hareket ediyor. Tahran-Riyad çatışması, bu çatışmanın üstünde hesaplar kuran ABD-İngiltere-İsrail ve Avrupa ülkeleri...

Hepsi Suriye halkının kanı üzerinden oyun kuruyor. Türkiye'de ve çevremizdeki ülkelerde, olaya taraf olanların hemen hepsi işte bu güç çatışmasının da taraftarları durumunda. Öldüren kadar ölüme gönderen de sorumlu bu işten.

Başşar ve Baas ekibinin sonu ne olur bilmiyoruz ama Suriye'deki durum feci bir sona doğru sürükleniyor. Birileri özellikle bu sonu hazırlıyor sanki. Baas yönetimi silahla iktidarı güvenceye alabileceğine inanıyor ve ideolojik körlükle kıyım yapıyor. Bu tutumu, ülkenin işgali için zemin oluşturuyor, kamuoyu hazırlıyor.

İran-Suriye-Hizbullah aksı ile Suudi, Ürdün ve batı desteği arasındaki çatışmanın boyutları Beşşar'ın "son"undan Türkiye'nin Kürt meselesinde yepyeni gerçeklerle yüzleşmesine, Basra Körfezi ile Akdeniz arasındaki bölgenin tamamen karışmasına, müthiş acımasız ve kanlı hesaplaşmaların yaşanmasına doğru genişliyor.

Tehlike sadece Şii-Sünni çatışması değil. Şiilik de, din de, etnik kimlik de güç-iktidarla bağlantılı olduğu zaman savaş sebebidir. Bu sefer de bölge yeniden dizayn edilirken, bölge için aktörler yeniden şekillendirilirken, güç ilişkileri yeniden belirlenirken hesaplaşma bütün ülkelerde ve bölgede başladı bile.

Ortada devrim, demokrasi yok, ortada güç mücadelesi ve iktidar hesapları var. İşte Hama'daki insanlar bu yüzden öldü. İşte Esad bu yüzden böyle şiddet kullanıyor.

İşte liderler bu yüzden kafesler içinde duruşma salonlarını getiriliyor.


YENİŞAFAK

Bu yazı toplam 1575 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar