Kabe Bize Ne Anlatır? Ne Öğretir?

Kabe Bize Ne Anlatır? Ne Öğretir?

Mübârek Kâbe, varlığı, duruşu, duvarları, örtüsü, içi ve dışı, kıble oluşu ile bize ne anlatır? Ne öğretir? Nasıl bir kıymettir ki Allah’ın evi olmaklığı sıfatını taşırken hak tâliblilerinin her daim gözdesidir.

Kabe’nin önüne diz çöküp zâhirî ve bâtınî hikmetleri tedris etmek isteyen bir talebe olduğunda sayısız öğretiler elde edilecektir. Sayısız öğretilerden bazılarını tefekkür edersek aşağıdaki maddeler bilgi ve zihin dağarcığımızda zuhur edecektir.
1. Mü’min, Kâbe’nin kıble olduğunu bilmekle, kıblenin yön, yönelinen yer anlamına geldiğini bilir. Böylelikle Kâbe’ye yönelmekteki asıl maksadın Allah’a yönelmek olduğunu, Kâbe’yi, yönelinen ve meyledilen yer olduğunu, aslolanın Kâbe’nin Rabbinden gelen buyruklara boyun eğmek üzere yüzünü Allah’a döndüğünün idraki ile yönünü belirlemiş olur.
2. Mü’min, kıblenin yön, kabilenin belli bir yöne yönelmiş topluluk anlamına geldiğini idrak ederek, Ümmet olmanın kabile olmaktan öte bir şey olduğunu anlar. Bilir ki Ümmet-i Muhammed’in (s.a.v) ferdi olmaklık, sadece Namaz’da Kâbe istikametine dönmek değildir.
3. Mü’min, Kâbe’nin yedi kat semâda ve yedi kat arzda altı yönü ile kıble olduğunu bildikten sonra herhangi bir meselenin altı yönünü de kavramadan meseleye tam vakıf olamayacağını bilir. Bir meselenin, olayın önü, arkası, sağı, solu, yukarı ve aşağısı olabileceğini düşünerek sığ, tek boyutlu ve derinliksiz bakmaz. “Neden, niçin, nasıl, nerede, ne zaman ve kim, kimin, kime?” demeden acil hükümlerle yanılıp, yanıltmaz.
4. Mü’min, en zâhirî anlamda dahi Kâbe’ye dört yönden yönelen mü’minlerin hepsinin farklı ve kiminin kimine tam zıt yönde ibadet ettiğini gözlemleyerek anlar ki; doğru amelin, birden fazla olabileceğini, hakkın tek olduğunu, duruma ve açıya göre doğrunun değişebileceğini ancak hakikatin (Kâbe’nin kıble olması) değişmeyeceğini fehmeder.
5. Peygamberimiz (s.a.v) Kâbe’ye bakarken şöyle demiştir:
“Kuşkusuz Allah seni çok şerefli, çok mükerrem/ hürmetli, çok azametli kılmıştır; fakat mü’min senden daha hürmetli/daha saygı değerdir.” (İbni Mâce)

Ebu Inebe el-Havlani (Radıyallahu anh)’dan rivayet edilen bir Hadis-i Şerif’te şöyle buyruluyor: “Şüphesiz Allah Teâlâ’nın, yer ehlinden bir takım kapları vardır. Rabbinizin kapları, salih kulla- rının kalpleridir. Kalplerin Allah’a en sevgilisi ise, en yumuşak ve en merhametli olanlarıdır.” (Teberani, Ahmed b. Hanbel)
Yukarıdaki Hadis-i Şerif’leri de bilerek mü’min şu iki şeye de daha dikkatli olur.
a) Kalbini temiz tutmaya gayret eder.
b) Haksız yere bir mü’minin kalbini kırmaktan imtina eder.
6. Tefekkürlerinin neticesinde mü’min kalbin de bir nevi küçük Kâbe olduğunu, Kâbe’nin de yeryüzünün kalbi olduğunu anlar. Böylelikle bilir ki; nasıl ki kalbin damarları tıkalı ise bedende marazlar artacaktır; Kâbe’nin, adalet, özgürlük, akâid, hukuk, kardeşlik, kulluk gibi unsurları yeryüzüne tazyik ile sevk ede- ceği misyon damarları tıkanırsa, yeryüzünde zülüm, şirk, mer- hametsizlik, adaletsizlik, fitne gibi habis hâller zuhur edecektir/ etmiştir.

“Şunu iyi bilin ki, insan vücudunda küçük bir et parçası vardır. Eğer bu et parçası iyi olursa, bütün vücut iyi olur; bozulursa, bütün vücut bozulur. İşte bu et parçası kalbdir.” (Buhari, Müslim)

Nuhbe yayınlarından çıkan “Namaz Okumaları” isimli eserden iktibas edilmiştir.

Kaynak:Haber Kaynağı