İmam Humeyni'den Bizlere Vasiyet

İmam Humeyni'den Bizlere Vasiyet

Ey Müslümanlar, kalkın! Hakkınızı dişinizle tırnağınızla alın! Süper güçlerden, satılmış uşaklarının propagandalarından korkmayın..

Ben bu vasiyetnamede yalnızca bazı şeylere değinmek istiyorum. Ama yazarların, sosyolog ve tarihçilerin; Müslümanları bu yanlışlıklardan kurtarmalarını da ümit etmekteyim.

Allah Resullerinin (as) yalnızca maneviyat ve ahlak ile ilgilendiği, devletlerin ve dünyevi iktidarların insanı Allah'tan uzaklaştırdığı; enbiya, evliya ve bilge insanların bunlardan her daim uzak durdukları ve bizim de böyle yapmamız gerektiği yolunda söylenmiş ve hala söylenegelen sözler; Müslüman milletlerin mahva sürüklenmesine ve Müslümanların yollarınınkan içici emperyalistlere açılmasına yol açan üzücü yanlışlıklardır. Zira kınanması gereken; sultacılık ve sapkın gayeler içinde olan şeytani hükümetler, diktatördürler ve zalimdirler. Onların uzak durduğu dünya ise; servet yığanların, mal biriktirenlerin, kudret düşkünlerinin ve tağutçularındır.

Velhasıl, insanı Hak Teâlâdan gafil eden bir dünyadır. Mustaz'afların lehine olan; zulmü, kötülüğü önlemek ve sosyal adaleti sağlamak gayesiyle -istenen- "Hakk Hükümeti" ise, tahakkuku için Davud oğlu Süleyman, şanı yüce İslâm Peygamberi Muhammed Mustafa (saa) ve değerli vasilerinin gayret gösterdikleri yönetimlerdir. Ki bu da, en büyük farzlardan ve gerçekleştirilmesi en yüce ibadetlerdendir. Nitekim bu tür hükümet ve devletlerde bulunan siyaset, gerekli işlerdendir. Uyanık ve zeki İran halkı, İslami bir bakış açısıyla bu komploları tesirsiz hale getirmelidir. Ahdine sadık yazar ve hatipler, milletin yardımına koşarak komplocu şeytanların kökünü kazımalıdır.

Bütün dünya Müslümanlarına ve mustaz'aflarına vasiyetim şudur: Sizler oturup ülkenizin yetkilileri ve baştakilerin veya ecnebi güçlerin gelip de sizlere hürriyet ve bağımsızlığı armağan etmesini beklememelisiniz. Biz ve siz, en azından dünyayı sömüren büyük güçlerin tedricen bütün İslam ülkelerine ve diğer küçük memleketlere ayak bastığı şu son yüzyılda, bu ülkelere hâkim olan devletlerden hiçbirinin kendi milletinin hürriyetini, bağımsızlığını ve refahını düşünmediğini ve düşünmemiş olduğunu; hatta onların büyük çoğunluğunun bizzat kendi milletlerine zulüm ve baskıda bulunduğunu biliyoruz. Yaptıkları her şeyi kendi egolarına, bir gruba, müreffeh kesimin, elit tabakanın refahına hizmet için yaptıklarını; balçıktan yapılma evler ve gecekondularda yaşayan mazlum kesimin ise her türlü ihtiyaçtan, hatta açlıktan ölmeyecek kadar olsun bir yudum su ve bir lokma ekmekten bile mahrum kaldığını biliyoruz.

Bu mazlum halkın, müreffeh ve sefih bir zümrenin menfaatlerini temin gayesiyle çalıştığını; ya da büyük güçlerin işbaşına getirmiş olduğu kuklaların ülkeler ve milletleri bağımlı hale sokmak için bütün güçlerini sarf ederek, türlü hilelerle ülkeleri Batı ve Doğu için bir pazar durumuna getirdiğini ve bu yolla onların menfaatlerini temin ettiğini biliyoruz. Hatta arda kalan milletleriyse, geri kalmış bir halde bırakarak tüketici durumuna getirdiklerini ve şimdi de aynı plânla hareket etmekte olduklarını ise bizzat müşahede ettik ya da doğru tarih yazıcılar bu vahim durumu anlatıp, açıkladı bize...

Ve siz, Ey Dünya Mustaz'afları! Ey İslam Ülkeleri! Ey Dünya Müslümanları! Kalkın! Hakkınızı dişinizle tırnağınızla alın! Süper güçlerden, onların satılmış uşaklarının propaganda yaygaralarından korkmayın; emeğinizi sizin ve aziz İslam'ın düşmanlarına teslim eden cani yöneticileri ülkenizden dirayetli olarak kovun! Yönetimi kendiniz, ahdine sadık hizmet ehlinin eline verin! Hepiniz İslam'ın şanlı bayrağı altında toplanarak, İslam'ın ve dünya mahrumlarının düşmanlarına karşı topyekün müdafaaya girişin! Bağımsız ve hür cumhuriyetleri olan İslâm devletine doğru ilerleyin! Çünkü onun kurulmasıyla, dünyanın bütün müstekbirlerine hadlerini bildirecek ve tüm mustaz'afları yeryüzünün imam ve vârisi olma şanına ulaştıracaksınız. Allah Teâlâ'nın vaat etmiş olduğu o günün ümidiyle...

Tavsiye edilmesi ve hatırlatılması gereken meselelerden birisi de; İslâm'ın, zulüm altındaki mazlum kitleleri mahrum edici, zalim ve sınırsız kapitalizmi kabul etmediğidir. Tersine, bunu kitap ve sünnetle ciddi bir şekilde reddederek sosyal adalete aykırı bulduğudur. Gerçi İslam Devleti Rejimine ve İslam'a hâkim siyasi meselelere vakıf olmayan bazı ters görüşlüler, yazılarında ve konuşmalarında, İslamı sınırsız mülkiyetten ve kapitalizmden yanaymış gibi göstermeye çalıştılar. Bundan, hala da vazgeçmiş değiller. İslamı bu şekilde yanlış anlamış olmalarıyla, İslam’ın nurlu simasını örtmüş garaz sahipleri ve İslam düşmanlarına; İslam'a saldırma ve onu Amerika’nın, İngiltere’nin ve Batı'nın diğer yağmacıları gibi bir kapitalist batı rejimi şeklinde telâkki etme bahanesi vermiştir. Onlar da bu cahillerin sözlerine ve davranışlarına dayanarak -maksatlı bir şekilde veya ahmakça bir hareketle- gerçek İslam bilimcilerine başvurmaksızın İslam'la çatışmaya kalkışmışlardır.

Keza İslam, eski dönemlerden bugüne değin, kadında ortaklığa ve eşcinselliğe kadar varan ahlaksızlıklara onay veren ve ezici bir diktatörlükle istibdadı da beraberinde getiren ortaklaşacılık yanlısı ve ferdi mülkiyete muhalif Komünizm, Marksizm-Leninizm gibi bir rejim de değildir. Bilakis İslâm; mülkiyeti tanıyan ve mülkiyete, onun ortaya çıkış ve tüketiminde belli olan sınırlamalarla, saygı gösteren; -hakkıyla uygulanması halinde- sağlam bir iktisadın çarklarını harekete geçirerek, sıhhatli bir rejimin gereği olan "Sosyal Adaleti" gerçekleştiren mutedil bir rejimdir.