İhtilaf Niye ?

İhtilaf Niye ?

Size neden birbirinizle çekiştiğinizi, neden ihtila­fa düştüğünüzü sorarlarsa ne gibi bir cevap verecek­siniz?

İmam Humeyni

Böyle bir kaç cepheye ve teşkilata ayrılarak sür­dürülen ihtilafların sebebini anlayamıyorum. Eğer dünya içinse, sizin dünyanız yok ki! (dünya için bir­birinize düşesiniz). Üstelik eğer dünyanın lezzetle­rinden ve faydalı şeylerinden payınızı alıyorsanız, bu, ihtilaf yapılacak bir konu değildir.

Âlim değil­seniz ve âlimliği veraset yoluyla gelen sadece cübbe ve sarıktan ibaret görüyorsanız o başka.

Âlim, ta­biat ötesi ile (manevi dünya ile) ilişkisi olan kimse­dir. O, İslam esaslarının ve İslam'ı oluşturan unsur­ların dipdiri kalmasında emeği geçen biridir. O âlim, kendisini Ali b. Ebi Talib'in bir takipçisi kabul eder. Böyle bir âlimin, dünyada iştah veren şeylere ihti­laf çıkartacak kadar yönelmesi mümkün değildir. En azından bu büyük insanın nasıl bir hayat yaşadığı­na bakın. Hiçbir şekilde O'nun izinden gidenlerden olmadığınızı göreceksiniz. Acaba Hazretin zühdün­den, takvasından, sade ve mütevazı yaşantısından bir şey öğrenerek onu hayatınızda uyguluyor musu­nuz?

 Bu büyük şahsiyetin zulümle, adaletsizlikle ve sınıfsal ayrıcalıklarla savaşımından, mazlumları, hak­sızlığa uğramışları gözünü kırpmadan savunmasın­dan ve onları kollamasından, toplumdaki mustazaflara, hor görülmüşlere verdiği destekten bir şey anlayabiliyor musunuz? Bunları pratiğe aktarabiliyor musunuz?

Müstekbirlerin, bugün dünyanın bir kısmını kan ve ataş gölüne çevirmeleri, ölümü ve öldürmeyi adetleri haline getirmeleri, halkları yağmalamaları, sermayelerini ve el emeklerini karınlarına indirme­leri; birbirlerine karşı üstünlük sağlama, geri kal­mış, zayıf milletleri kendi egemenlikleri altına alma ve onları esirleştirme isteklerinden ileri gelmekte­dir. Bundan dolayıdır ki, özgürlük, uygarlık, mamurluk, bağımsızlık ya da ülke bütünlüğünün savu­nulması ve diğer aldatıcı isimlerle her gün dünyanın bir yerinde savaş kıvılcımını tutuşturuyorlar. Mil­yonlarca ton ağırlığındaki bombaları ateşleyerek, sığınaksız milletlerin başına yağdırıyorlar.

Bu kavga, dünya ehlinin mantığına göre, o bulaşık beyinlere göre doğrudur ve yerinde bir kavgadır. Ancak sizin de, onların kafalarında yerleşmiş düşüncelere uygun olarak, birbirinizle çekişmeniz anlamsızdır. Onlara neden kavga ettiklerini sorarsanız, mesela şöyle der­ler: «falanca ülkeyi istila etmek istiyoruz. O ülke­deki servetin bizim cebimize girmesi gerekir:» Fa­kat size neden birbirinizle çekiştiğinizi, neden ihtila­fa düştüğünüzü sorarlarsa ne gibi bir cevap verecek­siniz? Sizin dünyadan alıp veremediğiniz ne ki bu­nun için kavga ediyorsunuz? Ağaların size her ay (aylık) adıyla verdikleri maaş başkalarına verilen sigara parasından bile daha azdır.

 
Ben gazetede ya da bir dergi de (şimdi kesin ha­tırlamıyorum)görmüştüm. Vatikan'ın, Washington' da bulunan bir papaz için gönderdiği paranın mik­tarı oldukça yüksek miktardadır. Hesapladığımda gördüm ki, bugün medreselerin tamamının bütçesin­den daha fazla bir yekûn tutmaktadır!
Şimdi acaba sizin böyle bir konumda iken ve böyle bir hayat yaşıyorken birbirinizle çekişerek, birbirinizden uzaklaşmanız ve birbirinize karşı cep­he almanız doğrumudur?

Müşahhas ve mukaddes hedeflerin kaybedilmesine yol açan ihtilaflar dünya sevgisinden kaynaklanmaktadır. Şayet sizler de ara­larında bu tür ihtilaflar olan kimselerdenseniz bili­niz ki bu ihtilaflarınız dünya sevgisinin gönülden uzaklaştırılmamasından ileri gelmektedir. Bir yerde sınırlı bir dünya çıkarı olduğundan her birisi bunu elde etmek, için diğerleri ile yarışa girmektedir.

Si­zin gönlünüzde falan makama geçme sevdası yat­maktadır. Aynı şekilde bu makamın başka bir istek­lisi daha vardır. Burada büyük bir ihtimalle çekememezlik ve «pay alma» duygusu ağır basacaktır. Ancak dünya sevgisini gönüllerinden uzaklaştırarak Allah'a yönelmiş olanların Allah rızasından başka bir gayeleri yoktur. Onlar hiç bir zaman birbirleri­ni karşılarına almazlar. Bu tür belaları ve fesatları yüklenmez onlar. Eğer bütün ilahi Peygamberler bu­gün bir şehirde toplamalardı, aralarında hiç bir şe­kilde ihtilaf meydana gelmeyecekti. Çünkü hedef ve maksatları tektir; gönülleri dünya sevgisinden bo­şalmış olarak Hak Teâlâ'ya yönelmiştir.


Eğer siz amelleriniz ve hayat tarzınız, gidişa­tınız, kendinize çizdiğiniz yol bugün görüldüğü gi­bi ise —Allah göstermesin—, bu dünyadan Ali b. Ebi Talib (r.a.)in takipçilerinden olmayan kimseler olarak göçmenizden korkunuz. Fırsat elden gitme­den önce durumunuza çareler düşününüz. Bu adi ve pis çekişmelerden el çekiniz. Bu cepheleşmeler ve uzaklaşmalar yanlıştır. Yoksa sizler birbirinden ayrı olan iki milletten misiniz? Yoksa sizin dininizin de­ğişik kolları mı vardır? Neden uyanık olmuyorsunuz? Neden sizlerin arasında safa, doğruluk ve kar­deşlik hüküm sürmüyor...?!


Bu ihtilaflar tehlikelidir. Giderilmesi mümkün olmayan bozulmalara yol açar. İlim kurumlarının dü­şüşüne sebep olur. Sizin toplumdaki değerinizi bi­tirmenize neden olur. Bu tür kutuplaşmalar sadece sizi mahvetmekle, sizin şerefinizin yok olmasına se­bep olmakla kalmayıp, bir toplumun, bir milletin şe­refine, haysiyetine zarar vermekle ve İslam'ın za­rara uğramasıyla sonuçlanır.

Eğer sizin aranızdaki ihtilaflar fesatlara yol açar cinstense, affedilmez bir günahtır ve Allah Tebareke ve Teâlâ'nın dergahında; toplumu fesada verdiği için düşmanın sulta kurma­sına ve etkilemesine yol açtığı için, birçok günahtan daha büyük bir günahtır. Perde gerisindeki eller, ilmi kurumların bozulması için ihtilaf ve nifak çı­karıyor olabilirler. Çeşitli yollardan buralara nifak ve ayrılık tohumları atıyor olabilirler. Düşünceleri ve zihinleri allak bullak ediyor ve fikirleri zehirliyorlar. Böylece yeni şer'i görevler oluşturup bu görevlerle İslam'ın geleceği için faydalı olan insanla­rın düşkünlüğüne ve ilerde İslam'a ve İslam toplu­muna hizmet edememesine yol açmak için, medre­selerin bozulmasına gayret etmektedirler.

 
Akıllı ve uyanık olmanız gerekmektedir. Ken­dinizi oyuna koyuvermeyiniz ki şer'i görevler bu tür­den olmasınlar. Şer'i vazife öyle de olur böyle de. Bazen şeytan bile insanlar için vazifeler ve teklifler belirlemektedir. Bazen nefsanî heva ve istekler, in­sanı, «şer'i vazifeler» olarak gösterdiği şeyleri yap­maya teşvik etmektedir. Birinin bir Müslüman'a iha­net etmesi, din kardeşini çekiştirmesi şer'i bir vazi­fe değildir. Bu dünya sevgisi ve nefis sevgisidir. Bunlar insanı kara günlü yapmak için şeytanın insana yaptığı telkinlerdir. Bunlar karşılıklı atışma, ateş ehlinin karşılıklı olarak birbiriyle atışmalarıdır: «Bu mutlaka, gerçektir, ateş ehlinin tartışması-dır.»

Cehennemde tartışma, atışma ve çekişme vardır. Cehennem ehli birbirleriyle kavga ve müca­deleye tutuşmaktadırlar. Birbirlerine pençe atmak­tadırlar. Eğer sizler daha dünyada iken kavgaya tıı-tuşmuşsanız, biliniz ki kendiniz için cehennemi ha­zırlıyorsunuz ve cehenneme yönelmiş bulunuyorsu­nuz. Ahirete taalluk eden işlerde çekişmek yaraş­maz. Ahiret ehli devamlı birbirleriyle barış ve esen­lik içindedirler. Onların kalpleri Allah sevgisiyle de Allah'ın kullarının sevgisi ile de doludur. Allah sev­gisi, Allah'a iman eden kimsenin sevilmesini gerek­tirmektedir. Allah'ın kullarına karşı duyulan sevgi, Allah'a duyulan sevgi dolayısıyladır. Allah'ı sev­mek sayesinde olmaktadır.

 
Kendi ellerinizle ateşi tutuşturmayınız. Cehen­nem ateşini alevlendirmeyiniz. Cehennem insanın kötü hareketleri ve amelleri ile alevlenir. Bunlar, bir inatçı katır gibi hareket eden insanın, ateşi tutuş­turan yapıp ettikleridir. (Örneğin şöyle denilmekte­dir: «Cezna ve hiye hamidetü» (cehennemden geçtik ancak o sönük bir haldeydi) Eğer insanlar kendi amellerinde, yapıp ettikleriyle ateşi yakmazsa, ce­hennem sönmüş haldedir. Bu tabiatın içi cehennem­dir. Bu tabiata yönelmek cehenneme yönelmektir. İnsan bu dünyadan öbürüne göç ettiğinde görecek­tir ki: «Bu, sizin ellerinizin yapıp öne sürdüğünün karşılığıdır, Allah, kullara asla zulüm edici değil­dir.» «Ve kitap (ortaya) konulmuştur. Suçluların, onun içindekilerden korkarak; 'vah bize, hu kitapta ne oluyor. Ne küçük ne de büyük hiç bir şey bırak­mıyor, her şeyi sayıp döküyor.' dediklerini görürsün.
Yaptıklarım hazır bulmuşlardır. Rabbîn kimseye zulmetmez.» «Bu dünyada insandan sadır olan bütün ameller o dünyada görülecektir. Onunla bera­ber şekillenecektir. Artık kim zerre ağırlığınca hayır yapmışsa onu görür. Ve kim zerre ağırlığınca şer yapmışsa o'nu görür.
».

İnsanın bütün ameli, gi­dişatı ve sözleri öbür dünyaya yansıyacaktır". Sanki bizim hayatımız filme alınmaktadır. Ve öbür dünya­da gösterilecektir. Böylece de inkâr edilmesi imkânsız olacaktır. Bizim bütün davranışlarımız azaları­mızın şehadetine ilaveten bize gösterilecektir: «(De­diler): Her şeyi konuşturan Allah bizi konuştur­du.» .

Her şeyi konuşturan Allah'ın karşısında kendi yaptığınız kötü amelleri inkâr etmeniz ve giz­lemeniz mümkün değildir. Biraz olsun aklediniz, dü­şününüz, işlerin sonunun nereye varacağını ölçüp tartınız. Tehlikeli «sorgulama» ile karşılaştığınızı ak­lınızdan çıkarmayınız (1). Kabrin sıkıştırmasından berzah âleminden ve beraberinde getirdiği müşkül­lerden kötü durumlardan gafil olmayınız. En azından cehennemin olduğuna inanınız. Eğer insan bu tehli­keli cezalandırmaların olacağına gerçekten iman ederse, kendi yaşamında kendini değiştireceği açık­tır. Eğer siz bunlara gerçekten yakin iman ederse­niz, öyle başına buyruk, serbest bir hayat yaşaya­mazsınız; kaleminizi, gidişatınızı ve ailenizi, nefsini­zin arındırılması ve ıslah edilmesi için koruma altı­na alırsınız.

Dipnot: 1 «Ali (r) arkadaşlarına sürekli şunu söylerdi: «Kendi­nizi donalttınız ki Allah size rahmet etsin. Şüphesiz siz sefere çağrıldınız. Dünyaya meylinizi azaltınız. Takvadan hazırladığınız şeylerle dünyadan salih olarak dönünüz. Şüphesiz önünüzde, oraya girmeniz ve orada durmanız gereken sarp engel ve korkutucu müthiş duraklar vardır. Biliniz ki ölümün size doğru gelişi yakındır. Sanki siz onun pençelerindesiniz ve o size pençelerini batırır. Muhakkak ki orada (dünyada ya da ölüm esnasında) çirkin işler ve kaçınılması ge­reken belalar başınıza gelir. Dünya ile ilişkinizi ke­sin, Takva azığı ile de yardım dileyin.» Şerh-i Nehc' ül-Belağa bölüm 2 Sh. 209, 199