“Gerçek”lerin erittiği CHP ve MHP “yalan”ları!

Önceki gece eve giderken, yollar "buz"la kaplıydı... Hani, dikkat etmesem; kaymam, düşüp de bir yerlerimi kırmam işten bile değil... Baktım çok zor yürüyorum, vazgeçtim "buz"lar üzerinde yürümekten... Kenardaki "kar"lar üzerinde yürümeye başladım... Neyse, sağ-salim eve girmeye başardım... Sabahleyin, yine aynı zorlukları yaşayacağımı düşünüyordum ki, baktım "güneş" açmış; "kar"lar da, "buz"lar da erimeye başlamış... Bir defa daha gördüm ki; "kar ve buzun hükümranlığı, güneşin doğmasına kadar"dır... Nasıl ki; "yarasa"lar "ışık"tan korkuyor, nasıl ki "yalancı"ların mumu "yatsı"ya kadar yanıyor, "kar ve buz" da, "güneş"ten korkuyor, güneş çıkınca, "erimeye" başlıyor!..
Bu "tabiî olay"ı görünce, CHP ve MHP kurmayları geldi gözlerimin önüne... Onlar da önceki gün, "televizyon ekranları"nı öyle bir "işgal" etmişler, öyle bir "fırtına gibi" esmişlerdi ki; "kar, tipi ve buz"un yol açtığı "beyaz esaret"ten farksız; onlar da "esir" almışlardı gündemi!..
"Tipi" gibi savuruyorlar, "köyün çobanı" gibi "yalan" söylüyorlar, "gerçek"leri çarpıtıp, olayları, "işlerine geldiği gibi" anlatıyorlardı!..
Millet "buz" kesmişti!..
"Yalanlara esir" olmuştu!..
Ne var ki;
"Güneşin çıkmasıyla kar ve buzun erimesi" gibi, MHP ve CHP kurmaylarının "yalan"ları da, dün ortaya çıkan "gerçek"ler karşısında erimeye, tel tel dökülmeye, lime lime parçalanmaya başladı!..
ORASI, BİR SOYUNMA ODASI MI?
Gelin, ekranlardan savrulan "yalan"lara ve dün ortaya çıkan "gerçek"lere bir bakalım.
Malûm, CHP ve MHP kurmayları "ağız birliği" etmişçesine, TBMM Genel Kurulu"nda yaşanan "yumruklaşma"ların müsebbibi olarak "AK Partili"leri gösterdiler.
Peki, ne yapmış AK Partililer?..
İddiaya göre; Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç ve AK Parti Grup Başkanvekili Mustafa Elitaş, oturuma ara verdikten sonra odasına giden TBMM Başkanvekili Güldal Mumcu"nun "odasına baskın" düzenleyip, "talimat"lar vermişler!..
İşte bu olayı "köpürten" CHP ve MHP kurmayları, önceki gün "kamera"ların karşısına geçip, Arınç"a yüklendiler!..
Mesela, CHP Grup Başkanvekili Kemal Anadol dedi ki;
"Ne işin var senin o odada?.. Biz, grup başkanvekilleri, çağrılmadıkça o odaya girmeyiz!.. Biz, Arınç"ın söylediklerine inanmayız... MHP milletvekili Murat Özkan"a inanırız!"
MHP Grup Başkanvekili Mehmet Şandır da, aynı olayla ilgili olarak dedi ki;
"Yaşananlar iktidar partisinin saldırısıdır! Meclis Başkanlığı"na yapılan olay, hepimiz açısından saygınlık sorunudur... Orası, özel odadır. Soyunma odası arkadaşlar orası soyunma odası!.. Oraya kimse giremez. Ancak başkanvekili çağırırsa girebilir. Kabul edilmesi mümkün olmayan bir tavır."
Tabiî, "çok basit bir soru"yla, MHP"li Şandır"ın bu "ajitasyon"unu boşa çıkarmak mümkündü!..
Eğer orası; MHP"li Şandır"ın ifadesiyle; "Güldal Mumcu"nun soyunma odası" ise, sormak lâzım: "MHP"li Murat Özkan"ın, o soyunma odasında ne işi vardı?!?"
Ne yani, Murat Özkan"ı, "soyunma odası"na Güldal Mumcu mu çağırmıştı?.. Öyle ya; madem ki "çağrılmadıkça" kimse giremiyor "soyunma odası"na; demek ki Güldal Hanım, kendisi çağırmış Murat Özkan"ı!..
Değilse, onun orada işi ne?..
Ya da, şöyle soralım:
"Murat Özkan"ın girebildiği bir odaya, Bülent Arınç ve Mustafa Elitaş niye giremiyor?"
CHP"Lİ HALUK KOÇ DİYOR Kİ!
Neyse, geçelim...
"Lâfın nerelere çekilebileceğini" bilmeyen adamlara lâf anlatmak, "deveye hendek atlatmak"tan zordur!..
Ama, madem ki bu "yalan" söylendi, o halde "gerçek" nedir, onu da açıklayalım!..
Hem de, "CHP"lilerin reddedemeyeceği bir tanık"ın ağzından!..
Hani, Kemal Anadol, "Biz Arınç"a değil, Murat Özkan"ın dediklerine inanırız" diyordu ya, herhalde "CHP"li Haluk Koç"un sözleri"ne de inanırlar!..
Efendim, Ankara Temsilcimiz Serdar Arseven, dün "CHP"nin eski Grup Başkanvekili Haluk Koç"la görüşmüş... Halen CHP Samsun Milletvekili olan Haluk Koç"a, "oda" meselesini sormuş!..
Hani, orası "soyunma odası"ydı ya, hani "çağrılmadıkça kimse giremez"di ya, bizim Serdar, sormuş CHP"li Haluk Koç"a;
"Girilir mi, girilmez mi?"
Aynen şu cevabı vermiş Haluk Koç:
"Sayın Arınç"ın dediği doğrudur. Bizim de münakaşa mı tartışma mı diyelim; odalara, o boyutlarda gittiğimiz olmuştur tabii. Tıkanıklık noktalarında, bir ayak divanı gibi ortamlar kurulmuştur. Orada problemlerimizi, şikâyetlerimizi dile getirdiğimiz olmuştur.
Ha şunu da söyleyeyim: Belki de en çetrefilli grup başkanvekiliydim. Çok sık çıkardım. Hep görüşmüşüzdür. Tıkanan noktaları aşmak için görüş alışverişinde bulunmuşuzdur. Kanaatlerimizi belirtmişizdir."
Demek oluyor ki;
Orası bir "soyunma odası" değildir!.. Orası "girilmez" de değildir... Haluk Koç"un da ifade ettiği gibi; "şikâyetleri" iletmek için o odaya girilirmiş!..
İşte bu açıklama; CHP ve MHP kurmaylarının "yalan" söylediklerinin kanıtıdır!..
AKPM SEÇİMİNDE KİM, NE OY VERDİ?
Gelelim, yine CHP ve MHP"lilerin savurduğu "ikinci yalan"a ve dün ortaya çıkan "AKPM olayının gerçeği"ne...
Hani, Çarşamba günü Vakit"te, "Bunlar ülkeye bile muhalif" demiştik ve "olayın ayrıntısı"nı şöyle açıklamıştık ya;
"AK Parti Antalya Milletvekili Mevlüt Çavuşoğlu"nun Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi Başkanlığı"nın önünü açan önerge, 46"ya karşı 47 oyla kabul edilmişti. Önergeye 2 Avusturyalı, 1 Azerbaycanlı, 1 Polonyalı, 1 Rus ve 3 İngiliz sosyal demokrat "evet" oyu verirken, CHP"li Birgen Keleş ret oyu verdi. MHP"li Tuğrul Türkeş ise oylamaya girmedi."
Başbakan Erdoğan da şöyle demişti ya;
"İlk defa bir Türk 47 ülke arasından AKPM Başkanı seçiliyor. Türkiye"nin uluslararası itibarının artmasıdır bu gelişme. Ne acıdır ki; muhalefet bu önemli gelişmeye kayıtsız kalıyor. Bu, Türkiye"nin başarısı. Dikkat edin AKP"nin başarısıdır demiyorum. Muhalefet, bu mutluluğu bile paylaşmıyor. 47 üye ülkenin teklifiyle, bir Türk aday gösteriliyor, muhalefet partili milletvekilleri ise süreci baltalıyor. Bu ne kindir?"
İşte bu "haber"ler ve "eleştiri"ler üzerine, CHP ve MHP kurmayları hop oturup, hop kalktılar.
Meselâ, MHP Grup Başkanvekili Oktay Vural, gövde gösterisini andıran basın toplantısında dedi ki;
"AKPM başkanlık seçiminde MHP"li milletvekillerinin Çavuşoğlu"na destek vermedikleri iddiası gerçek dışıdır... Başbakan"ı MHP"den ve Türk milletinden özür dilemeye davet ediyorum."
Aynı toplantıda, "suçlama"nın hedefindeki Tuğrul Türkeş de, aynen şunu söyledi:
"Eylül ayındaki oylamaya gittik. 50 kişi oylamaya katıldı. 29"u Mevlüt bey lehine çıktı. Bunun 4"ü, MHP"li milletvekillerinin oylarıdır. Yani eğer o gün MHP milletvekilleri Mevlüt Çavuşoğlu"na oy vermeseydi ya da karşısındaki adaya oy verseydi, Çavuşoğlu"nun aday olarak çıkması söz konusu olmazdı."
Yine suçlamanın hedefindeki CHP milletvekili Birgen Keleş de; Mevlüt Çavuşoğlu'nun Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi Başkanlığına Demokrat Grup üyesi olarak aday gösterildiğini, bu aşamada kendisinin oy kullanmasının mümkün olmadığını belirterek, Genel Kurul aşamasında ise tek aday olduğu için Çavuşoğlu'nun seçim yapılmadan başkan ilan edildiğini söyledi.
OYLAMA ANINDA TÜRKEŞ NEREDEYDİ?
"Taraf"ları dinledik... Peki "gerçek" ne?..
Gerçeği, elbette "yaşayan" bilir!..
O halde, Mevlüt Çavuşoğlu"nu dinleyelim ve "gerçek" neymiş, onun ağzından öğrenelim...
Efendim, dün bir "basın toplantısı" düzenleyen Mevlüt Çavuşoğlu oylama günü yaşananları "ayrıntılarıyla" anlattı.
Önergelerin oylamasında MHP Ankara Milletvekili Tuğrul Türkeş'in, Meclis"in dışına çıktığını ifade eden Çavuşoğlu, Türkeş'e, ''Oylama başlıyor abi'' diyerek mesaj gönderdiğini, daha sonra telefonla aradığını, Türkeş'in de ''Farkındayım Mevlütçüğüm, geliyorum'' cevabını verdiğini anlattı.
Çavuşoğlu, sekretaryadan bir kişiyi de Türkeş'in yanına gönderdiklerini, oylamanın hassasiyetini ilettiğini belirterek, ''Buna rağmen Sayın Türkeş, oyunu kullanmadı. Daha sonra sorduğumuzda, kredi kartıyla ilgili bir problem olduğunu, çıkmak zorunda kaldığını söyledi. Ben de 'keşke böyle bir şeye imkan vermeseydin, çünkü içerde de telefon çekiyor, sadece düğmeye basacaksınız' dedim. Olayı burada kapattık'' diye konuştu.
Çavuşoğlu, önergede nasıl oy kullanıldığına yönelik listeye baktıklarında, CHP İstanbul Milletvekili Birgen Keleş'in iki önergeye ''hayır'' oyu verdiğini gördüklerinde, adeta ''şok'' olduklarını söyledi...
''Hayır oyu vermişsiniz'' dediklerinde Keleş'in, ''Öyleyse öyledir. Ben oyumdan dolayı kimseye hesap vermem'' karşılığını verdiğini anlatan Çavuşoğlu, Başbakan Erdoğan'ın da bunu söylediğini kaydetti.
Çavuşoğlu, MHP Aydın Milletvekili Ertuğrul Kumcuoğlu'nun ise önergelere destek verdiğini kaydetti.
Çavuşoğlu, Azerbaycanlı parlamenter Ganire Paşayeva'nın oylama için Frankfurt Havaalanı'ndan dönerek, oyunu kullandığını anlattı.
Ve şöyle devam etti:
''Dün burada bizim de ismimizi söyleyerek, bu olayların yalan olduğunu, Sayın Başbakanımızın bilgi, birikim ve kapasitesinin yetmeyeceğini söylemek, olayı çarpıtmaktır, yanlıştır. Ben de kapasitemi çok zorladım, enine boyuna çok düşündüm ama kapasitem bunu anlamaya yetmedi. Bir arkadaşımızın hayır oyu vermesini, Sayın Türkeş'in de oylamaya katılmamasını ben de anlayamadım."
Verdikleri önergenin 47'ye 46 şeklinde geçtiğine dikkati çeken Çavuşoğlu, ''Eğer berabere kalsaydı, önerge ret olacaktı, bugün de orada büyük olasılıkla Türk başkan olmayacaktı'' diyerek de; oylamanın ne kadar "kritik" olduğunu gözler önüne serdi...
GERÇEKLER ASLA GİZLENEMEZ!
İşte "yalan"lar ve işte "gerçek"ler!..
Bu durumda; kim, kimden "özür" dileyecek?.. Başbakan Erdoğan, "MHP"den" mi, yoksa MHP"liler ve CHP"liler "Türkiye"den" mi özür dileyecek!..
Çünkü, sergiledikleri tavır "AK Parti"ye muhalefet"in çok çok ötesine geçmiş, resmen ve alenen "Türkiye"ye muhalefet" haline dönüşmüştür!..
Bu mu "ulusalcılık", bu mu "milliyetçilik?"
Ve bu mu "particilik?"
Hani; "yalancının mumu yatsıya kadar yanar" derler ya; bunların "yalan"ları; "güneş" görmüş "kar" gibi, bir günde eridi!..
Bakalım, sırada hangi "yalan"lar var!..
==============
Belediye"ye teşekkür
Aslında "ilk yar yağışı"ndan sonra yazmayı düşünmüştüm... Araya "darbe plânları" filan girince, ertelemek zorunda kaldım... Sonra, "ikinci kar" yağınca, yazmak, bugüne kısmet oldu...
Efendim, gerek İstanbul Büyükşehir Belediyesi"ni, gerek "ilçe belediyeleri"ni "tebrik" etmek istiyorum... "TEM Otoyolu"nun bile kapandığı" yılları yaşayan bizler, bu defa "gayet rahat"tık... Çünkü yollar "açık"tı... Hem TEM açıktı, hem de E-5 açıktı... Hatta, sadece "ana caddeler" değil, "sokak"lar bile açıktı.
İstabul Büyükşehir Belediyesi ve ilçe belediyeleri, gerçekten "olağanüstü bir çaba" harcayıp; "karla mücadele araçları"nı gece-gündüz görevde tuttular ve yolların tıkanmasına fırsat vermediler!..
Öğrendim ki; Belediye, "karla mücadele" için "4 Bin 901 ton tuz, 183 ton solüsyon" kullanmış...
Sadece "trafikte rahatlık" değil, bu soğukta, "aç, açıkta ve kimsesiz" olan garibanları da rahatlattı belediye... Onları da "koruma"ya alıp, karınlarını doyurdu, sıcacık yataklara yatırdı...
Hasılı kelâm; emeği geçenlere "teşekkür" ediyor, Sayın Kadir Topbaş"a tebriklerimi sunuyorum.

Bu yazı toplam 993 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar