Geldiği yeri unutmak...

Geldiği yeri unutmak...

İnsanlar, bulundukları pozisyonların gereği olduğunu düşündükleri şeyleri mi davranışlarına esas alırlar, yoksa hangi şart altında olurlarsa olsun, yapıp ettiklerinde aidiyetler mi belirleyicidir?..

Hangi niyetle gündeme getirilmiş olursa olsun, böyle bir soru ile karşılaştığımız zaman, fena halde sosyolojik bir problemle karşı karşıya olduğumuzu anlayabiliriz.

70 milyonluk ülkede, bürokrasinin özellikle yüksek kademelerini işgal eden atanmışlar taifesinin, Milletimizin kahir ekseriyetinin benimsemiş olduğu başörtüsüne, alerjik türde bir rahatsızlık duydukları, malum.

Bu öyle bir rahatsızlık ki, malul olanlar kendi hallerinin normal, başka türlü düşünenlerin anormal olduğu kanaatinden, zerre kadar taviz vermeye yanaşmıyorlar bile.

Ve bilinen yolların hiçbirisiyle tedavisi mümkün görülmeyen bu "bürokratik üst kademede yaygın rahatsızlık" sebebiyle de, ülkemiz hakikaten zaman kaybediyor.

Ülkenin son yirmi-yirmi beş yılında tartışılan konuların bir dökümü yapılabilse, başörtüsü muhakkak birincilik alır. Hem de yıldızlısından...

Başörtüsüne (türban) kimler, neden karşıdır ve istatistik olarak kıymeti harbiyesi olmadığı bilinen bu kesimin başörtüsü karşıtlığı, nasıl olup da belirleyici bir esas haline gelebilmektedir?

Bu soru, on beş puanlık bir uzman sorusu. Cevabını hakkıyla verebilen de çıkmadı şimdiye kadar. Cevap sadedinde sarfedilen bütün sözler bir şey fade ediyor olsa da, olayı tümüyle ifade etmekten uzak kaldı hep.

Bürokrasinin yüksek kademelerini işgal eden zevatın, bulundukları yere gökten zembille inmedikleri ve hemen hepsinin bu Milletin içinden yetiştiklerini, biliyoruz.

Yani her birisi ya bir hoca oğlu ya da torunudur büyük ihtimalle ve ailelerinde; anneleri, teyzeleri, halaları belki ablaları da başörtüsü kullanıyordur.

Hoca oğlu ya da torunu olmayı bir kenara bırakalım. Ama başları örtülü annelerin oğulları, yeğenleri ya da torunları, nasıl oluyor da amansız birer başörtüsü düşmanı kesilebiliyorlar?..

Böylesi bir durumda işin içinden çıkabilmek oldukça zor.

Sosyolojik ve dahi psikolojik tahlillerin faydalı olma ihtimali de, nerdeyse yok gibi. Yok, çünkü sözkonusu sıkıntı, özellikle sosyolojik ve psikolojik tahlillerini kendi başlarına yapabilecekleri düşünülebilecek insanlar arasında yaygın.

Ülkemizin en itibarlı mevkilerini işgal eden; okumuş, yetişmiş ve kendilerinden çok şey beklenen insanların, sadece başörtüsü düşmanlığına odaklanmaları ve hemen bütün meselelere bu gözlükten bakıyor olmaları, ne kadar acı.

İçinde kıvranıp durduğumuz cendereden çıkabilmek için bir olmak ve belirleyeceğimiz ortak hedeflere doğru, hepimiz üzerimize düşeni yaparak, yürümek zorunda değil miyiz?...

Yasama, Yürütme ve Yargı"nın yanında, Üniversiteler, sanayiciler, tüccarlar, odalar, borsalar, bütün sivil toplum kuruluşlarının, bu ülkenin insanı ile el ele vermesi ile, parlak olmasını istediğimiz bir geleceğe doğru yürüyüşümüzü sürdürmek zorundayız.

Eğer öyle ise, ki öyle, o zaman Milletimizin çoğunluğunun sahip olduğu değerlerle kavga etmekten başka manası olmayan davranışlar sergilemenin ve bunları hayatın merkezi haline getirmenin, anlamı ne?

Aidiyetleri dolayısıyla Milletimizin inançlarına düşman olanların yaptıkları yanlış neyse, ama Milletimizin içinden yetiştiği halde, o Milletin değerlerine düşman olabilecek kadar yabancılaşanların içine düştükleri yanlış, galiba en büyük problemimiz.

Oysa kişilerin, geldikleri yeri unutmamaları; oradan aldıkları değerleri sonuna kadar muhafaza edip, bulundukları yerdeki değerlerden de geldikleri yerde olanları hebardar etmeleri, ne kadar güzel olurdu!..

milli gazete

Bu yazı toplam 595 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar