Erdoğan, “CIA’nın 3 şartı”nı kabul etseydi, bugün yoktu!

Herhalde “gazete”leri okuyor, “televizyon”ları izliyor olmalısınız...

Okuduğunuz ve gördüğünüz gibi;

ABD ve Avrupa gazeteleri, “7 Haziran ve 1 Kasım öncesi”ndeki yayınlarını unutup, “övgü” yağdırdı Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, Başbakan Ahmet Davutoğlu ve AK Parti’ye...

Özetle dediler ki;

“Erdoğan’ın partisi zafer ilân etti... Sonuçlar Erdoğan’ın haklılığını gösterdi... Erdoğan’ın partisi ezici bir zafer kazandı... Erdoğan’ın mükemmel zaferi... Seçmen istikrardan yana oy kullandı... Erdoğan yine tek başına yönetecek... Erdoğan’ın partisi Türkleri birleştirdi... Beklenmeyen zafer... Zafer Erdoğan’ın!”

Evet; Batı gazetelerinin “1 Kasım seçimleri” sonrasında attığı “manşet”ler bu şekildeydi...

ABD NİYE SİNİRLENDİ?

Ama, aynı gazeteler;

Gerek “7 Haziran” gerek “1 Kasım” seçimleri öncesinde hiç de böyle değillerdi!..

“Övgü”den vazgeçtik; “hakaret” ve “sövgü”de sınır tanımıyorlardı!..

“Tek adam” diyorlardı, “Diktatör” diyorlardı, “Despot” diyorlardı!..

Hatta ve hatta;

Sibel Edmonds gibi eski FBI ajanları, açıkça diyorlardı ki;

“ABD, Erdoğan’ın üstünü çizdi... ABD’nin yeni partneri CHP.”

Sibel Edmonds’un 28 Şubat 2014 ve 29 Nisan 2015 tarihli yazılarına göre;

“Erdoğan’ın İsrail karşıtı söylemleri sıklaştırması... Gezi Parkı eylemlerinin patlak vermesi... Füze savunma sistemleri ihalesinde Çin’i tercih etmesi... Ve Avrupa Birliği yerine Şanghay İşbirliği Örgütü’ne yeşil ışık yakması”ABD’yi iyice sinirlendirmişti!..

CIA’İN 3 ŞARTI

Hatta, ABD Dış İstihbarat Örgütü CIA, Tayyip Erdoğan’a “3 tercih”sunmuştu!..

O tercihler şunlardı:

l 1) Geri adım atacaksın... Her şeyi geri saracak, İsrail’le ilişkilerini düzeltecek, Çin’den silah almaktan vazgeçeceksin!.. Şanghay’dan uzak duracaksın. Gülen’den özür dileyeceksin... Bu senin birinci seçeneğin.

l 2) Sessizce istifa edip gideceksin... Çünkü biz, hali hazırda senin yerine gelecekleri belirledik. Yanında para varsa, onları da beraberinde götürebilirsin. Paralarınla İngiltere’ye gitmene izin vereceğiz.

l 3) Bunları kabul etmezsen, bizi bekle... Bu sana, iki senaryo sunar; a) Kaddafi veya Saddam gibi yok edilirsin, seni Taksim Meydanı’nda, Gezi Parkı’nda öldürürüz. b) Mübarek gibi korkak bir şekilde teslim olabilirsin... Seni İngiltere’de bir hapishaneye atarız, hayatının kalanını orda sürdürürsün!..

“İşte bütün bunlar” diyordu Sibel Edmonds; “Erdoğan’ın tasfiye sürecinin başladığını gösteriyordu!”

Ve ekliyordu:

GÜLEN’İN EVİ, CIA’İN YANINDA!

“Erdoğan’ın tasfiye süreci, Gezi Parkı olayları ile başlamış gibi görünüyor.

Peki, bu değişimin nedeni nedir?

Erdoğan neden gözden düştü?

Evet, bütün bunlar Fetullah Gülen ve Tayyip Erdoğan arasındaki kavgaylabaşladı. Gülen cemaati AKP’nin hükümet olması için çok ciddi destek verdi.

(...)

Ancak, şu da var: Gülen, sadece bir sembol!.. Asıl önemli olan ve işi yapanGülen markası. Yani, ‘Gülen’ markasının arkasına sığınarak iş yapılıyor ve Gülen de buna müsaade ediyor. 

1997’den sonra, CIA Gülen’i oyuna dahil etti!.. 

Türkiye’nin laik kanadına göre Gülen, Türkiye’de şeriat düzeni kurmak istiyor ve suçlarından dolayı aranıyordu. CIA onu ABD’ye getirdi ve ne tesadüf ki, CIA merkezinin hemen yanı başında bir eve yerleştirdi. Gülen 15 yıldır ABD’de yaşıyor ve 20-25 milyar dolarlık bir ağı kontrol ediyor ve kimse gerçekten bu paranın nerden geldiğini bilmiyor. 

(...)

Gülen’in ABD dışında CIA ile birlikte açtığı okullar, camiler, medreseler birer birer kapatılıyor, çünkü bu ülkeler, Gülen cemaatinin varlığının kendi ülkelerinin ulusal güvenliğine bir tehdit olduğunu, CIA ile ortak operasyonlarda kullanıldığını kavradılar. 

Gülen cemaati ve CIA bununla kalmadı tabii ki, Türkiye’de büyük birmedya ağı kuruldu, satın almalar yoluyla, polis teşkilatına, hukuk ve askeri alanlara sızdılar. 

(...)

Erdoğan 1997-2002 arasında değişmiş, aşırı güven kazanmış ve ‘bu imama (Gülen’e) artık boyun eğmek zorunda değilim, halk beni seviyor’demeye başlamıştı... ‘İmam kabul etse de etmese de, ben kendi istediklerimi artık özgürce yapabilirim’ diyordu. ‘Gülen’ markasının arkasındaki CIA vb. derin yapılara da başkaldırıydı bu.

Erdoğan, artık ‘İsrail’e de sözünü geçirebiliyor’ görüntüsü vermeye başlamıştı...

GÜLEN VE YAHUDİ LOBİSİ!

Bu arada; bir yan not olarak şunu söyleyeyim ki; Gülen’in ABD’deki en büyük destekçisi de oradaki Yahudi lobisidir!.. İsterseniz Google’a gidip,en büyük Yahudi lobisi olan AIPAC’i, ya da ATC’yi ‘gulen aipac’ yazarak, sorgulayın.

İlginç olan, bir İslamcı bir cemaatin başında imam olan Gülen’in, Yahudi lobisi tarafından destekleniyor olmasıydı. Yahudi lobisi bir İslami modeli asla desteklemez oysa. Tek başına bu durum bile, insanların Gülen hakkında şüphe duyması, soru sormaya başlaması için yeterli bir nedendir.

Bu da Erdoğan Gülen arasındaki kavganın ikinci nedeniydi... 

Yani, Yahudi lobisinin desteklediği Gülen, Erdoğan’ın İsrail’e karşı sert çıkışlarını doğru bulmuyordu...

Ayrılık çanları çalmaya başlamıştı. 

Ve ardından Suriye konusu geldi. ‘Türkiye, AKP hükümeti Suriye’deki muhalifleri eğitiyor, silahlandırıyor ve bütün bunların ABD tarafından İncirlik üzerinden yönetiliyor’ iddiası vardı.

Buraya kadar her şey yolunda gidiyordu. ABD’nin mevcut hükümetiyle yani Obama ile Erdoğan iyi anlaşıyordu... Esad’ın devrilmesi için gereken her şeyi yapıyorlardı. Ancak beklenmedik bir şey oldu ABD’de. Obama karşıtı derin yapılanma; Esad’a şiddet(!) uygulandığına herkesi ikna etti, ABD müdahalesi hoş karşılanmamaya başlandı. Obama bu konudaki desteğini yitiriyordu. Ve tam bu noktada Rusya’nın devreye girmesi,ABD’yi geri adım atmak zorunda bıraktı.

Ve işte tam bu sırada, Türkiye kamuoyuna da, ‘Esad ile son derece iyi ilişkiler varken, muhalifler yüzünden ilişkiler bozuldu’ inancı aşılandı. 

ABD geri çekilince; Erdoğan tamamen ortada kaldı. ABD artık verdiği sözleri tutmuyor, Erdoğan’ı tamamen yalnız bırakıyordu ki bu da Erdoğan’ı oldukça sinirlendirmişti. Bu da üçüncü bir sebep oldu.

Bu noktada başka bir olay patlak verdi: Gezi Parkı olayları. Gülen, Erdoğan’la aralarındaki kavgada, bunu bir fırsat olarak değerlendirmek istedi. Ve Gülen, Taksim’deki protestolara kendi cemaatinden insanları soktu. Erdoğan, başına neler geleceğini anlamıştı. CIA ve Gülen işe el atmış, protestolarda aktif rol oynamaya başlamıştı. Erdoğan bunu net olarak görüyordu.

CIA’in kontrolündeki Gülen cemaati ve AKP karşıtı Türkiye’nin eski güç sahipleri, bu fırsatı değerlendirmekte gecikmemişti. Ve eş zamanlı olarakABD ve Avrupa basınında Erdoğan ‘diktatör’ olarak anılmaya başlandı. 

Bütün bu operasyonlar CIA tarafından yönetiliyordu.”

DİK DURDU, KAZANDI!

Eski FBI Ajanı Sibel Edmonds’un yazdıklarından anlıyoruz ki; “ABD ve Batı’nın Erdoğan’ı hedef alması”nın arkasında, “kendi çıkarları” vardır!..

Bu ülkeler; Türkiye ile, belki “müttefik” olabilirler ama asla “dost”olamazlar!..

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan da, bu ülkelere karşı “Türkiye’nin çıkarları”nı savunduğu için, araları bozuldu!..

Evet, Erdoğan; “yerli ve milli bir adam” olarak bu ülkelere karşı “dik”durduğu için üzeri çizildi ama, yine de onlara boyun eğmedi!..

İşte bunun “ödül”ünü de 1 Kasım’da “halk”tan aldı...

Hani, bugün Batı basını; “Erdoğan’ın partisinin muhteşem zaferi” diyor ya; bu “muhteşem zafer”in, işte böyle bir “arka plânı” vardır!..

Dün, CIA tarafından “üstü çizilen” ve “Ölümlerden ölüm beğen” denilerek“tehdit” edilen bir Tayyip Erdoğan, bugün “kalın çizgilerle altı çizilen bir dünya lideri”dir!..

Haa, Fetullah Gülen mi?..

“Abbas yolcudur,

Bağlasan durmaz!”

Yarın, sizlere “ABD basınından ilginç bir yazı” aktaracağım!..

Siz de göreceksiniz ki;

“Fetullah Gülen ve çetesinin son kullanma tarihi dolmuştur!”

Hele yarını bekleyin...

********************************************************************************

Murat Ülker, alkışı hak etmek üzere!

Biz, hiç kimseye karşı “önyargılı” değiliz... Bazen döveriz, bazen severiz...

İnsanlar, “kötü” bir iş yaparsa döveriz, “iyi” bir iş yaparsa da severiz!..

Biliyorsunuz; “başörtüsüne düşmanlıkta sembol isimlerden biri” olan ve üstelik, üzerinde “Paralel bulaşığı” bulunan Prof. Dr. Ali Atıf Bir’i, sessiz-sedasız “Şehir Üniversitesi Rektörlüğü”ne getirdiği için Ülker’in patronuMurat Ülker hakkında “ağır eleştirilerde” bulunmuştuk...

Öyle ya; Murat Ülker’in “Şehir Üniversitesi Rektörlüğü”ne getirdiği Ali Atıf Bir denilen adam; “YÖK, türbanla mücadelede sonuna kadar haklıdır... Türban üniversiteye girerse, Türkiye, Şeriat’la savaşı kaybeder” diyen bir adamdır...

Murat Ülker’e yönelik eleştirilerimiz, daha sonra “infial”e dönüştü... Zira, Murat Ülker; “Prof. Dr. Burhanettin Duran, Prof. Dr. Medaim Yanık ve Doç. Dr. Fahrettin Altun” gibi “kurucu hocaların istifası”na rağmen, Rektör Ali Atıf Bir’i sahiplenmişti!..

Ama şimdi öğreniyoruz ki; Murat Ülker, “hatasından dönmek” üzere... Ali Atıf Bir’i gönderecek, yerine “yeni bir rektör” tayin edecek!..

O gün, biz de kendisini alkışlayacağız!..

yeniakit

Bu yazı toplam 498 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar