Emr-i bil-ma'ruf, Nehy-i ani'l-münker

Emr-i bil-ma'ruf, Nehy-i ani'l-münker

Ey (amelsiz olarak) Allah’tan hayır bekleyenler; sizlerin O’nun azap ve intikamına duçar olmanızdan korkarım...

İyiliği Emretmek Ve Kötülükten Alıkoymak
"Ey insanlar! Allah'ın kendi velilerine öğüt vermek için Yahudi âlimleri hakkında yaptığı kınamadan öğüt alın. Allah-u Teâla Yahudi âlimlerini kınayarak şöyle buyurmaktadır:

"Bari hükümleri bilenleri ve bilginleri, onları, suç olan sözleri söylemekten ve haram yemekten menetselerdi. İşledikleri iş, ne de kötüdür."
Yine Allah-u Teâla buyuruyor ki:

"İsrail oğullarından kâfir olanlara Davut'un diliyle de lânet edilmişti. Meryem oğlu İsa'nın diliyle de. Bu da isyan ettiklerinden ve aşırı gittiklerindendi. İşledikleri kötülükten, birbirlerini men etmezlerdi."

Gerçekten de yaptıkları iş, ne de kötüydü."

Allah'ın onları kınamasının nedenine gelince; onlar, aralarında bulunan zalimlerin yaptıkları kötü işleri görmelerine rağmen, dünya malına olan bağlılıkları yüzünden ve korktuklarından dolayı onlara engel olmadılar. Hâlbuki Allah-u Teâla şöyle buyurmuştur:

"Şu halde (ey Yahudiler ve hâkimler) insanlardan korkmayın, Ben'den korkun"

Ve yine buyurmaktadır ki:

"Erkek ve kadın müminler, birbirlerinin yardımcısıdır; iyiliği emrederler, halkı kötülükten vazgeçirmeye çalışırlar"

Görüldüğü gibi Yüce Allah, müminlerin sıfatını saydığında emri maruf ve nehyi münkerden başlamış, ilk olarak onu farz kılmıştır. Çünkü biliyor ki eğer bu fariza hakkıyla yerine getirilip uygulanırsa, (artık) diğer bütün farizalar ister kolay olsun, ister zor yerine getirilip ikame edilecektir. Çünkü iyiliği emredip kötülükten alıkoymak; zulme uğrayanların haklarının alınmasını, zalimlere muhalefeti, Beytülmalın ve ganimetlerin (adaletle) dağıtılmasını, zekâtın gereken yerlerden alınıp gerektiği şekilde sarf edilmesini sağlamakla, İslam'a yapılan (amelî) bir davettir.

Sonra siz, ey ilimle meşhur olup hayırla anılan, nasihatle tanınıp Allah'ın vesilesiyle halkın gönüllerinde heybetli görünen topluluk! (Bilin ki) şerefli insanlar sizden çekinir, zayıflar size saygı gösterir, kendi düzeyinizde olan ve iyilikte bulunmadığınız kimseler sizi kendilerine tercih ederler. (İnsanların) ihtiyaçları karşılanmadığı zaman sizin arabuluculuğunuzla karşılanır. Yolda giderken padişahların heybeti ve büyüklerin de izzetiyle yürürsünüz. Acaba bunların hepsi sizden beklenilen ilahî vazifenizi yapmanız (hakkı hâkim kılmanız) için değil midir? Ama siz vazifenizin çoğunu yapmıyorsunuz, kusur ediyorsunuz. İmamların hakkını küçümsüyor, zayıfların hakkını çiğniyorsunuz. Fakat kendiniz için sandığınız hakka gelince onu talep ediyorsunuz. Siz Allah yolunda ne bir mal harcadınız; ne de O'nun için, yarattığı nefsi herhangi bir tehlikeye attınız ve ne de O'nun rızası için bir kabileye (topluluğa) düşman oldunuz. (Bununla birlikte) Allah'ın cennetine girmeyi, peygamberleriyle komşu olmayı ve azabından da kurtulmayı arzu ediyorsunuz.

Ey (amelsiz olarak) Allah'tan hayır bekleyenler; sizlerin O'nun azap ve intikamına duçar olmanızdan korkarım. Çünkü sizler, Allah'ın size ikramı sayesinde makam ve üstünlük kazanmış ve O'nun ismiyle kulları arasında saygı görmektesiniz. Oysa sizler Allah'a itaat etmekle tanınan kimselere saygı göstermemektesiniz.

Kendi gözlerinizle Allah'ın ahitlerinin bozulduğunu görmeniz sizleri tedirgin etmiyor. Oysaki babalarınızın bazı ahitlerinin (söz ve vasiyetlerinin) çiğnenmesinden tedirgin oluyorsunuz. Peygamber'in (s.a.a) ahitleri küçümsenmektedir. Kör, dilsiz ve kötürüm kimseler şehirlerde sığınaksız ve kimsesiz kalmışlardır. Onlara merhamet edecek bir kimse bile yoktur. Sizler de ne makamınızdan yararlanıp onlara yardım için bir iş yapıyorsunuz ve ne de (sığınaksız insanların) yardımına koşan kimselere yardımcı oluyorsunuz. Zalimlere dalkavukluk ve yaltaklık yaparak güvence kazanmaya çalışıyorsunuz. Bütün bunları Yüce Allah size yasaklamıştır; oysa sizler bundan gaflet ediyorsunuz.

Eğer şuurunuz olsaydı, anlardınız ki insanların içerisinde en büyük musibete uğrayan, gerçek âlimlik makamından düşmüş olan sizlersiniz. Çünkü işleri yürütmek ve hükümleri uygulamak, Allah'ın helal ve haramına emin olan (siz) âlimlerin elinde olmalıdır. Oysa bu mevki sizin elinizden alınmıştır. Bu mevki sadece açık deliller geldikten sonra hakta tefrikaya düşmeniz ve sünnette ihtilaf etmeniz yüzünden elinizden çıkmıştır.

Eğer eziyetlere sabredip Allah için zorluklara katlanacak olsaydınız, ilahî işler size döner, sizin elinizde olur ve sizler merci olurdunuz. Ama siz makamınızı zalimlere bırakarak ilahî meseleleri onlara teslim ettiniz. Onlar da şüphe üzerine hareket edip nefsanî arzularına uymaktadırlar. Zalimleri bu işe musallat kılan şey, siz âlimlerin ölümden kaçmanız ve sizden ayrılacak hayata gönül bağlamanızdır. Sizler güçsüz halkı onlara teslim ettiniz. Onlardan bazıları ezik köleler durumuna düşmüş, bazıları da geçimini sağlayamayan yenik mustazâflar haline gelmiştir. Onlar (zalimler) eşrarla (kötü insanlarla) birlikte Allah'a karşı gelmeye yeltenerek, memleketten istedikleri şekilde faydalanıyorlar; heva ve heveslerine uyup hiçbir kötülüğü yapmaktan çekinmiyorlar.

Bu zalim insanların her şehirde belagatli hatipleri vardır. Memleketin her tarafı onlara boyun eğmiş durumdadır; her tarafta egemenliklerini kurmuş, halk da onların köleleri durumuna gelmiş ve kendilerini savunacak bir güçleri kalmamıştır. Halka egemen olanlar gaddar, isyankâr ve zayıflara karşı acımasızca davranan zalimlerdir ya da Allah'a ve kıyamete inancı olmayan, emrine uyulan yetki sahipleridir.

Hayret! Nasıl hayrete düşmeyeyim ki, İslam toprakları sahtekâr ve zalim zekât toplayıcılarının ve müminlere karşı şefkatsiz ve insafsız olan hain hükümdarların otoritesi altındadır. Münakaşa ettiğimiz hususta, bizimle sizlerin arasında hüküm verecek olan, yalnız Allah'tır. İhtilafa düştüğümüz konularda da bizleri yargılayacak olan O'dur.

Allah'ım, sen biliyorsun ki bizim tarafımızdan gerçekleşen (kıyam), saltanat için yarış ve değersiz dünya mallarından bir şeye ulaşmak için değildir. Senin dininin nişanelerini (öğretilerini) göstermek, beldelerinde işleri düzeltip rayına oturtmak, mazlum kullarına emniyet ve güvence kazandırmak ve İslam'ın farzlarına, Resulullah'ın sünnet ve hükümlerine amel edilmesini sağlamak içindir.

Sizler de bize yardım etmeyip hakkımızda insaflı olmazsanız, zalimler sizlere egemen olur ve Peygamber'inizin (s.a.a) nurunu söndürmeye çalışırlar. Allah bize yeterlidir, O'na tevekkül etmişiz, O'na yönelmişiz "ve dönüşümüz de O'nadır."

Belağatu'l Hüseyin/İslam Kütüphanesi