Dilipak Kendisi Üzerinden Propaganda Yapan Çevrelere Tepki Gösterdi

Dilipak Kendisi Üzerinden Propaganda Yapan Çevrelere Tepki Gösterdi

Habervakti yazarı Abdurrahman Dilipak’ın özeleştiri ya da belli kesime yönelik eleştirileri üzerinden, yazılarının kapsamı daraltılarak, yalnız başına belli kişi, örgüt ve topluluklara yönelik eleştiriymiş gibi gösteren çevrelere karşı sitem etti.


Habervakti.com sitesi Dilipak’a bu konuyu sordu Dilipak , ne diyor, ne düşünüyor?

- Benim sözlerim açık ve net. Ama birileri buradan kendilerine göre anlamlar çıkartarak, zaman zaman yazılarımın önünü ve sonunu çıkartarak, niyet okuması yaparak kendi rakiplerine karşı kullanıyorlar. Bakın, ben 50 yıldır yazıyorum. Hakaret etmem, yalan söylemem, argo kullanmam, iftira etmem, “Bir kişi ya da topluluğa öfkem, beni onlar hakkında adaletsizliğe sevketmesin” diye dua ederim. Haksızlık kimden gelirse gelsin, kime yönelik olursa olsun, mazlumdan yana, zalime karşı olacağım. Böyle bir ilkesel duruşum var. Kuşkusuz ben de insanım ben de hata yaparım.

- Bu konularda genelde ayatlere atıfta bulunmanız neyi ifade ediyor?

-Evet, tabi. Kitapta “Vay o namaz kılanların haline ki” diye başlayan bir ayet var! Maun 4,5,6,7. Ya da “İnni küntü mizezzalimiyn” diye bir ayet var. “(Vay hâline o kimsenin ki,) malının kendisini ebedî kılacağını zanneder!” (el-Hümeze, 3) ayetini, bizim zenginlerimiz, iş adamlarımız akıllarından çıkartmasın demek, öteki iş adamları çok temiz demek değil. Ya da ötekileri “bak inandık dedikleri kitap bile kendilerini uyarıyor” diye berikileri suçlayamaz. Ama bakıyorum da, ben genel bir eleştiri yaparken, biz de onlara benzemeyelim, içimizdeki münafıklara dikkat diyorum. Şeytan peygamber çocuklarını bile çalmak için onların kapılarını çalarken kimse bu konuda kendini güvende hissetmesin. Nefsimiz düşmanımızın dostudur. Her insan bir nefs taşıyor diye uyarınca, nasıl oluyor da, birileri bu konuda kendilerini garantide zannediyorlar.


- Birileri başkalarının günahını öne çıkartarak kendi günahlarını perdelemeye çalışıyor olabilir mi?

Elbette siyasette iktidar, şirketlerde büyük hissedar, vakıf, dernek, oda, sendikalarda yöneticiler ya da bürokratlar, yöneticiler daha çok eleştiriye muhatap olacaktır. Aslında gerçekler ortada. Sonuçta herkes layık olduğu gibi idare ediliyor. Tencere yuvarlanıyor, kapağını buluyor. Birileri kendi yapamadığı için eleştirdiklerini kıskanıyor olamaz mı. Birileri de böyledir.

- Kur’an'da da namaz kılanlara, iman edenlere yönelik uyarılar var, bunu hep söylüyorsunuz. Uyalarınızdaki asıl amaç nedir?

- Benim yazılarımda, somut tek örnekten yola çıkarak, kendi nefsimden başlayarak, herkese yönelik uyarılar vardır. Fuhşa, uyuşturucuya, inkara, kumara sapan hacı efendilerin çocukları da vardır. Onun için benim yazımdan bir eleştiriyi alıp, sadece belli bir kesime yönelik bir eleştiri söz konusu imiş gibi bir anlam çıkartılması, benim duruşum ve ifadelerimdeki açıklığa karşı bir tutumu ifade ediyor. Ben 999 doğrusu olan bir kişinin bir yanlışına karşıyım. 999 yanlışı olan bir kişinin 1 doğrusuna karşı değilim. Adil şahidler olmamız gerekiyor. Bir topluluğa olan düşmanlığımızın bile bizi onlar hakkında adaletsizliğe sevketmemesi gerekiyor. Yoksa zalimlerden oluruz. Ahvali şahsiyeye ait olan yanlışlarla faturası topluma çıkan ya da yansıyan yanlışlar konusundaki ahlaki sınır korunmalı. Suçun şahsiliği kuralına sadık kalınması, babası suçlu ise bunun hesabı çocuklarından sorulmaz. Taksir mi, teammüt mü, yani bilerek kasten mi yapmış kazara ve yanlışlıkla mı bu önemli. Tevbe, tazmin, özür, pişmanlık da önemli. Maalesef bunların hiç birine dikkat edilmiyor. Bir çok kişi “laf ile aleme verirken binlerce nizamat, bin teseyyüb bulunur hanelerinde. Kendi gözlerindeki merteği görmezler, aleme nizam vermeye kalkarlar bir başka ifade ile. Ben de bu duruma düşenlerden olmak istemiyorum.

- Maalesef iki yüzlülük yaygın. İnsanlar aşk ve öfke arasında gel-gitler yaşıyor. Sevdiklerinin hatasını görmüyor, nefret ettiklerinin iyiliğini. Renk körlüğü sözkonusu, iki renk var Siyah ve beyaz.


- Evet, maalesef. İnsanlar gerçeği aramaktan sonra gerçeği kendi kişisel ve örgütsel çıkarları yönünde kullanmak istiyorlar. Yoksa benim durduğum yer belli. O doğrular beni, benim yakın çevremi de ilgilendiren konular, o anlayışlar ben de “dinle ey nefsim” diye, o anlayışla, kendi nefsimi de hesaba katarak yapıyorum ve yapmaya devam edeceğim o uyarıları. “Kızım Fatıma da olsa” demiyor kimse. Birileri de münafıkça yani iki yüzlü davranıyor bu gibi konularda. Ahlaksızlık her kesimde dizboyu. Troll denilen hastalıklı parayı verenin bu düdükleri çaldığı kişiler, yandaşlarının suçları gizlerken, onların sıradan başarılarını övgü dolu sözlerle yüceltirlerken, rakiplerinin iyiliklerini, güzelliklerini ve başarılarını görmezden gelerek, alay konusu yaparken aynı şekilde, kendi adamlarını yüceltiyorlar. Aslında bu din, ahlak ve gelenekten bağımsız BİREY’ler birbirlerine çok benziyorlar, sadece hizmet ettikleri efendileri farklı. Zaten efendilerinin efendisi de aynı Şeytan değil mi? O bütün günahların ve günahlarından pişmanlık duymayan günahkarların efendisidir.

-Bazen de yanlış anlamalar dava konusu oluyor. Dava arkadaşlığından davalı olmaya uzayan ince uzun bir rol içinden geçiyorsunuz.

- Biliyorsunuz 81 ilde aleyhime açılan ve devam eden bir dava var. “AKP’nin Papatyaları” başlıklı bir yazımdan dolayı. AK Parti içindeki FETÖ’nün zihniyet kizi AKP’liler ve AKP’nin papatyaları boş durmuyor sonuçta. AK Parti ya da CHP ve diğerlerin hepsinin içinde FETÖ’nün ya da BÇD’nin zihniyet ikizi AKP ve CHP'nin Laikçi, LGBT’yi savunanlar ve onları laleleri, papatyaları, zakkumları ve mor menekşeleri de vardır. Evet bir takım holdingler din, ahlak ve gelenekten, hatta biyolojik cinsiyetinden bağımsız, yönelim, deneyim sonucu bir tercihle akışkan ve değişken bir toplumsal cinsiyetten söz eden fuhşiyat mübtelalarına pozitif ayırımcılık uygularken bizim yeşiller ve kızıllar ne yapıyorlar.. SİAD’lar ne yapıyor? Ötekiler-berikiler Dindarlar, Laikler, Milliyetçiler, muhafazakarlar ne yapıyor. Yoksa yine suç mu işledim? İzninizle son bir söz daha, o da rahmetli Akif’ten gelsin; “Şudur cihanda benim en beğendiğim meslek: Sözüm odun gibi olsun, hakikat olsun tek”. Kınayanların kınamalarına, sözün anlamını ve hedefini saptıranların saptırmalarına aldırış etmeden, daha doğrusu, ne söylediğim kadar nasıl anlaşıldığı ve nasıl saptırılacağı konusunda daha dikktli bir şekilde yazmaya devam edeceğim. O saptırmayı yapanlar yine yapacaklar, ama okurların da bu durumu göz önünde bulundururlarsa sevinirim. Zaten sosyal media rollerine ne söylerse söyle, onlar yollarına devam edecekler. Allah insanları onların şerlerinden emin eylesin.

-Amin, teşekkür ederiz.

-Ben teşekkür ederim..