Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın açıklamalarını nasıl okumak lâzım?

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın, Bakü dönüşü uçakta biz gazetecilere yaptığı “açıklama”yı dün okudunuz.

Erdoğan, özetle diyordu ki;

l “Hükümet kurma görevlendirmelerini yapmadan önce, 4 partinin genel başkanı ile ayrı ayrı görüşeceğim.”

l “Önce, en fazla oyu alan partinin genel başkanını görevlendiririm... O, Hükümeti kuramaz ise; ikinci en fazla oy alan partinin genel başkanına görev veririm.”

l “Bazılarının; azınlığın çoğunluğa tahakkümünü teşvik eder bir tavır sergilemesini doğru bulmuyorum. Buna, ulusal ve uluslararası düzeyde bazı medya kuruluşları da dahil.”

l “Rakamlar ortada... Bu seçimin birincisi bellidir, ikincisi, üçüncüsü ve dördüncüsü bellidir... Tablo bu iken; yüzde 13’ü, yüzde 41’den büyük gösterme gayreti siyasî acemiliktir.”

l “Bir Cumhurbaşkanı olarak; bazılarının farklı spekülasyonlar içerisine girmeye çalışmalarını doğru bulmadığımı da belirtmek isterim. Halkın yüzde 52’sinin oyuyla seçilmiş bir Cumhurbaşkanı’nın, Cumhurbaşkanlığı makamının tartışma konusu yapılmasını doğru bulmam. Bu, milli iradeye saygısızlık olur. Milli iradeye saygı, yüzde 52’ye de saygı göstermeyi gerektirir.”

DAVETE İCABET EDECEKLER Mİ?

Evet, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın gerek Türkiye’ye, gerek dünyaya verdiği mesajlar özetle böyleydi...

Peki, bu mesajları “nasıl okumalı” ve ne demek istediğini “nasıl anlamalıyız?”

Birinci mesaj;

“Liderlere davet.”

Evet, Erdoğan, “Cumhurbaşkanı” olarak; herhalde “bu hafta” içinde “4 partinin genel başkanına bir davet” yapacak...

Peki, meselâ Kılıçdaroğlu ve Bahçeli, bu davete “icabet” edecek mi?..

Öyle ya; “Cumhurbaşkanlığı Sarayı” konusunda demediklerini komadılar!..

Bunları söylerken, hiç düşünmediler;

“Temsilde israf olmaz!”

Öyle ya;

O saray; “Erdoğan’ın tapulu malı değil” ki... Orada; bugün Erdoğan oturur, yarın bir başkası...

Kaldı ki, Erdoğan “Saray’da oturma meraklısı” biri değil ki... İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı döneminde de, Başbakanlığı döneminde de hep “kendi evinde” oturdu!..

Görevi boyunca, “standart bir hayatı” olan Erdoğan, “Cumhurbaşkanı”olduktan sonra mı “statü” değiştirecek?..

Tayyip Erdoğan ki;

“Başbakan” ve “Cumhurbaşkanı” olmasına rağmen; “gecekondu”lara giden, “fakir sofraları”nda “diz kırıp oturan” bir adamdır!..

Böyle bir adam, “hayatı boyunca değişmedi” de, şimdi mi değişecek?..

Evet, “Cumhurbaşkanlığı Sarayı” gibi bir gerçek var... Ama o saray;“Erdoğan’ı” değil, “devleti temsil” ediyor!..

TEMSİLDE İSRAF OLMAZ

Dolayısıyla; 

“Saray’ı boykot” etmek, “Erdoğan’ı değil, devleti boykot etmek” anlamına gelir ki, herkesin “paşa keyfi” bilir!..

İster gider, ister gitmez!..

Ama, gitmeyen olursa; millet, kimin “uzlaşmacı” olmadığını görür!..

Yine görür ki;

“Türkiye’nin istiklâl ve istikbali”nin söz konusu olduğu şu “kritik dönem”de, “gerilim” isteyen, “çatışma” isteyen “muhalefet”tir!.. 

Evet, millet bunu görür ve bundan sonraki seçimde tavrını ona göre belirler!..

Uzun lâfın kısası;

“Gitmeyen kaybeder!”

Ondan sonra, millet sorar:

“Cumhurbaşkanlığı Sarayı’na gitmiyorsun, peki sen Cumhurbaşkanı olunca; Kaddafi gibi çadırda mı ağırlayacaksın yabancı misafirlerini?!?”

Tekrar edeyim;

“Temsilde isrâf olmaz!”

Hele de, orası; “Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni temsil ediyorsa!”

Neyse... Konumuza dönelim..

Bütün seçim propagandalarını “Erdoğan düşmanlığı” üzerine kuran Kemal Kılıçdaroğlu ve Devlet Bahçeli, Erdoğan’ın, muhtemelen “bu hafta” içinde yapacağı davete “icabet” edecekler mi, etmeyecekler mi, göreceğiz...

Dilerim, “davete icabet” ederler ve “çatışmacı politikalar”dan vazgeçerler!..

ERDOĞAN İSYAN EDİNCE!

Peki, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın; “Suriye sınırındaki gerginlik”konusundaki şu sözlerini nasıl okumak gerekir;

“Tel Abyad bölgesinde, Araplar ile Türkmenlerin hedef alındığı gibi bir hava var. O bölgeden yaklaşık 15 bin Arap ve Türkmen Türkiye tarafına geçti. Onların boşalttığı yerlere, PYD ve PKK yerleştiriliyor. Bu pek hayra alâmet değil. Zira bu, sınırımızı tehdit edebilecek bir yapı oluşmasına yol açılması demek. Bu konudaki hassasiyetlerimizi herkesin göz önünde bulundurması lazım.”

Erdoğan’ın bu kısa cümlesi içinde; aslında “koca bir tarih” yatıyor.

Biliyorsunuz, daha önceki yazılarımda defalarca dikkat çekmiştim...

Bundan 100 yıl önce, yani 1915 yılında; o günün İngiltere’si, Fransa’sı veRusya’sı tarafından Ortadoğu’nun sınırları “cetvel”le çizilmiş,“devletçik”ler kurulmuş, o “devletçik”lerin başına da, “despot”lar oturtulmuş ve Ortadoğu, “despotlar eliyle sömürülmüştü!”

Erdoğan, işte buna isyan ediyor ve diyordu ki;

l “Oyun içerisinde oyun. Bu tuzağı veya tezgâhı kuran başka bir mantık var. Kobani’de PYD’nin mantalitesinin bu kadar güçlü olduğunu düşünmüyorum. Muhtemelen daha üst bir akıl var.”

l “Sınırlarımızda oynanan oyun sıradan, basit, rastgele bir oyun değil... 1295 kilometrede bu oyun oynanıyor. Bunun 950 kilometresi Suriye sınırımız, diğeri Irak sınırımız. Bunlar yeni başlamadı.”

l “Bu yıl 1. Dünya Savaşı’nın yüzüncü yıldönümü... Yüz yıl önce, 1. Dünya Savaşı’nın ardından, Ortadoğu’da çizilen sınırlar, oluşturulan senaryolar, yapılan tasarımlar, şu anda adeta dikişlerini patlatarak küresel sorunlara dönüşüyor.”

Ve ilâve ediyordu;

“Dünya 5’ten büyüktür!”

İşte bu sözün, “Ortadoğu’da öze dönmeye” yol açacağını gören “Üst Akıl”, yani “Haçlı-Siyonist İttifakı”na mensup ülkeler, “sömürü çarkı”nın devam edebilmesi için; “Türkiye’ye diz çöktürme operasyonu”na giriştiler!..

“AK Parti iktidardan düşürülmeli, Tayyip Erdoğan da indirilmeliydi!”

Aksi halde;

“Ortadoğu’yu sömüremezler”di!..

Peki, ne yapmalıydılar?..

Öncelikle, “Suriye’de iç savaş” başlattılar!.. “İran’ın yayılmacı politikası”na göz yumdular, Rusya’nın başına “Ukrayna”yı sardılar, Türkiye’de de “Gezi, 17-25 Aralık ve Kobani kalkışmaları”nı plânlayıp, körüklediler!..

Baktılar ki, Erdoğan ve Türkiye yine de “diz çökecek” gibi değil, bu defa“PKK ve HDP’yi” dizayn ettiler!..

“CHP’nin iktidara gelme şansı olmadığına” göre, “HDP’nin barajı aşması sağlanmalı”ydı ki, AK Parti zayıflasın!..

ROJAVA, KOBANİ, TEL ABYAD

Lütfen dikkat;

Seçim sonuçlandıktan sonra, yani 8 Haziran günü; İtalyan gazetesi La Repubblica’nın birinci sayfasında Adriona Sofri imzasıyla yayınlanan yorumda; “Yeni bin yılın Selahaddin Eyyubi’si son metroda durduruldu”ifadeleri, hiç de boşuna değildir!..

Erdoğan’ı; niye Fatih Sultan Mehmed veya Kanuni Sultan Süleyman ya daYavuz Sultan Selim’e değil de, Selahaddin Eyyubi’ye benzetiyorlar?..

Çünkü Selahaddin Eyyubi;

“Kudüs Fatihi”dir.

Kudüs’e “İslâm Bayrağı”nı diken “güçlü bir komutan”dır!..

Onun içindir ki; Erdoğan için “Selahaddin Eyyubi” diyorlar!..

Demek oluyor ki;

“Kuyruk acıları” hâlâ devam ediyor!..

Bu “seçim”e altyapı hazırlamak için yıllardır hazırlanan Almanya’nın;“Ali’siz Alevilik” gayretlerine “30 milyon Euro” harcaması da, tesadüfi değildir!.. İşte o “Ali’siz Aleviler”dir ki, bir “deklarasyon” yayınlayıp, “Oylar HDP’ye” demiştir... Ki, bunu “PKK yöneticilerinden Mustafa Karasu” da;“emanet oy” tartışmaları esnasında itiraf etmiştir!..

Dedim ya;

“CHP’nin iktidar olamayacağını” gören Üst Akıl ve elbette yerli işbirlikçileri HDP’yi parlattılar, Selahattin Demirtaş’ı cilaladılar ve istedikleri sonucu aldılar!..

Bunların hiçbiri “tesadüf” değildir...

“Seçim tansiyonu”nun yükseldiği günlerde; “ABD uçaklarının Tel Abyad’ı bombalaması, PYD’nin de Arap ve Türkmen’lere yönelik zulmü arttırıp, onları Türkiye’ye göçe zorlaması” bölgede oynanan “kanlı ve kirli oyun”un birer parçasıdır!..

Başında Salih Müslim adlı bir “Marksist”in bulunduğu PYD, “onbinlerce Müslüman Kürt”ü, nasıl ki Rojava’dan sürüp, Türkiye ve Kuzey Irak’a sığınmalarına yol açmış, böylece “Rojava’yı boşaltmış” ise, şimdi de “ABD ile el ele” verip, “Tel Abyad’dan Türkmen ve Arapları sürmekte”, bölgeye“PKK’lıları” yerleştirmektedir!..

Hele düşünün;

Önce Rojava, sonra Kobani, şimdi de Tel Abyad boşaltıldı!..

Peki, bundan sonra ne olacak?..

Hemen “bugün-yarın” değil, ama, en geç “10-15 yıl sonra” boşaltılan o bölgede bir “Kürdistan” kurulursa hiç şaşırmayın!..

“Kürdistan” kurulmadan önce; 

“Türkiye’yi parçalamaya” yeltenirlerse, ona da hiç kimse şaşırmasın!..

Oyun budur!.. Plân budur!..

Mehmet Ali Alabora gibi söyleyelim:

“Mesele, seçim meselesi değil, 

Sen hâlâ anlamadın mı arkadaş?!?”

BİR ZERDÜŞT İKTİDARI MI?

Mesele, “Türkiye’nin istiklâli ve istikbali” meselesidir... Dolayısıyla; liderler, akıllarını başlarına almalı ve; yok “kırmızı çizgiler”miş, yok “parti ilkeleri”ymiş, bu tür “kapris”lerden vazgeçip, bir an önce Hükümeti kurmalıdır!..

Söz konusu olan “Türkiye” ise,

“Gerisi teferruat”tır!..

Ben; “Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın uçaktaki açıklamaları”nı böyle okudum...

Peki, siz nasıl okudunuz?..

“Beyaz Türkler” nasıl okudu,

“Müslüman Kürtler” nasıl okudu?..

Haa, şunu da söyleyeyim;

Muhtemel bir “PKK-HDP yönetimi”nde; sadece “din dersleri ve Diyanet”kaldırılmayacak!.. Aynı zamanda “Müslümanlık” da kaldırılıp, yerine“Zerdüştlük” konulacak!..

Zannediyor musunuz ki;

“Kandil’e kaçırılan Kürt gençleri”ne sadece “silahlı eğitim” veriliyor!.. Hayır, onlara “Zerdüştlüğün temel bilgileri” de öğretiliyor!.. Hem de;“kitapçıklar” ve “Zerdüştlerin ikonaları” eşliğinde!..

Hani, AK Parti Hükümeti için “İslâmcı bir iktidar” diyorlar ve bazıları bundan rahatsız oluyordu ya, o halde “Zerdüşt İktidarı”na hazır olun!!!..

Bugün değilse, yarın!..

Türkiye’de değilse, Kürdistan’da!..

Herkes, aklını başına toplasın!..

Yazdıklarım “komplo teorisi” değil!..

Paranoya, hiç değil!..

*************************************************************************************

AK Parti ne diyor, muhalefet neyin peşinde?

Seçim öncesi ve sonrasını değerlendirirken; bir “iktidarın söylemleri”ne bakın, bir de “muhalefetin söylemleri”ne...

AK Partili kurmaylar, seçimlerden önce dediler ki; 

“Türkiye kazanacaksa,

Biz kaybetmeye razıyız!”

Peki, muhalefet ne dedi;

“AK Parti kaybetsin de,

Türkiye batarsa batsın!”

Şimdi, AK Partililer diyor ki;

“Sandıktan madem koalisyon çıktı, o halde koalisyon kurmaya hazırız!.. Hiçbir ön şartımız, hiçbir kırmızı çizgimiz yok... Buyrun, görüşelim!”

Yüzde 25’in ya da 15’in, iktidarın yüzde 41’inden büyük olduğunu sanan muhalefet ise “şart” dayatıyor:

“Çözüm Süreci’ne son verilsin!.. 17-25 Aralık Dosyaları yeniden açılsın!”

Bunlar, AK Parti’ye dayatılan şartlar!.. Bir de; “CHP’nin, MHP’ye önerdiği rüşvetler” var:

“Başbakanlık, dönüşümlü olsun!.. Bir yıl Devlet Bahçeli, bir yıl Kemal Kılıçdaroğlu Başbakan olsun!.. İlk Başbakanlığı da Devlet Bahçeli yapsın!.. Ama, Bahçeli; HDP’nin dışarıdan desteklemesine razı olsun!”

Açık ve net söyleyeyim: 

Bu formüle Bahçeli’nin “evet” demesi, “MHP’nin intiharı” olur!.. Bu;“PKK’nın, MHP eliyle iktidar olması” anlamına gelir ki; taban bunu asla kabul etmez!..

Haa, illa bir “koalisyon” kurulacaksa, en uygunu “AK Parti ile MHP’nin koalisyon kurması”dır!..

Öyle ya; 

“Çözüm Süreci” nasıl olsa işlemiyor!..

yeniakit

Bu yazı toplam 521 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar