Cinayeti kim işlediyse, cenazeyi de onlar kaldırsın!

Malûm, bir "yemin krizi" var ve hemen herkes, bu krize bir "çözüm" bulunmasını istiyor... İstemesine istiyorlar da; hiç kimse, "elini taşın altına koymak" istemiyor... İstiyorlar ki, "başkaları" çözsün!..
Bu durum, "Teşvikiye Camii"ndeki cenaze törenleri"ne benzemeye başladı... Buradaki bir cenaze törenine gitmediyseniz bile, televizyonlarda görmüşsünüzdür.
Teşvikiye Camii"nden, genellikle "sosyete"nin ve "subay"ların cenazeleri kalkar... Ne var ki; cenaze sahipleri, camiye "siyah gözlükleri" ile gelirler ama "avlunun kenarında" beklerler. Cem Yılmaz"ın dediği gibi; "gözlük"ler ne kadar büyük ise "acı"lar da o kadar büyüktür!..
"Büyük gözlükleri" ve "siyah elbiseleri" ile oraya gelenler; ne içeriye girip "vakit namazı" kılarlar, ne de "cenaze namazı"na katılırlar.
TABUTU CEMAAT OMUZLAR!
Cenaze namazını, "caminin daimi cemaati" kılar, "tabut"u da onlar omuzlarlar!..
Uzun lâfın kısası;
"Cenaze"nin sahibi "sosyete" ve "subay"lardır ama cenazeyi kaldıran "cemaat"tir!..
"Kriz" işi de buna benzedi...
"Meclis boykotu" ve "yemin boykotu"nu yapan BDP ve CHP ama, krizi çözmesi AK Parti"den isteniyor.
Ortada bir "cenaze" var!..
İstiyorlar ki "cenaze namazı"nı AK Parti kıldırsın, "tabut"u da AK Parti omuzlasın!..
Peki, "Türk ve Kürt beyzadeler" ne yapacak?..
Onlar, Teşvikiye Camii"nde olduğu gibi, "büyük kara gözlük"lerini takacaklar ve elleri böğürlerinde "dışarıda" bekleyecekler!..
Sorarsan, diyecekler ki,
"Cenazemiz var da,
Onu kaldırmaya geldik!"
Yersen!..
"YARGIYA SAYGI" DİYEN KİMDİ?
BDP Hatip Dicle"yi, CHP Mehmet Haberal ve Mustafa Balbay"ı; hem de bütün "uyarı"lara rağmen "bile bile" aday gösterdi ve onlar "tahliye" edilmeyince de "boykot"a başladılar... Biri Meclis"i boykot etti, diğeri yemin etmedi.
Şimdi kalkmış, diyorlar ki;
"Krizi AK Parti çözsün!.."
İyi, hoş da;
Ne yapacak AK Parti?..
YSK"ya "talimat" verip; "Hatip Dicle"nin milletvekilliğini onayla" mı diyecek, ya da "mahkeme"lere "emir" verip; "Mehmet Haberal ve Mustafa Balbay"ı tahliye edin!" mi diyecek?..
Oysa, "kendileri" değil miydi;
"Yargı bağımsızdır" diyen?..
"Kendileri" değil miydi;
Yargının "Türk Milleti Adına" karar verdiğini, dolayısıyla; herkesin "yargıya saygılı" olmasını, "yargının kararına uymasını" isteyen?..
Sorumuzu doğrudan soralım;
Okuma hakları gasp edilen "başörtülü" öğrenciler, haklarını elde etmek için "eylem" yaptıklarında, bu "beyzadeler" ne diyorlardı;
"Ortada yargı kararları var kardeşim... Danıştay"ın kararı var, Anayasa Mahkemesi"nin kararı var, AİHM"in kararı var... Siz, bu eylemlerinizle yargının kararlarına direnmiş oluyorsunuz... Açın başınızı, gidin okulunuza!.."
Ortada "örtüyü yasaklayan" bir karar olmamasına rağmen; "yargının kararları"nı göz göre göre çarpıtanlar, "dün" bunları söylerken, "bugün" kalkmışlar, yargı kararlarına karşı "direniş" gösteriyorlar...
DÜNYADAKİ UYGULAMALAR
İşin tuhaf tarafı;
"Krizin çözülmesi" için "fedakârlık" yapmak yerine, topu AK Parti Hükümeti"ne atıyorlar.
Diyorlar ki;
"Dünyada böyle bir uygulama yok... Dünyanın her yerinde, milletvekili seçilen tutuklular, derhal serbest bırakılır!.."
Mı acaba?..
Yalan... Hem de kuyruklu yalan!..
Çünkü, dünyanın hiçbir yerinde; bırakın bir "terör sanığı"nı, üzerinde "küçük bir şaibe" bulunan bir adamı bile aday yapmazlar!..
Buyrun, Almanya"dan bir örnek:
"Düşünceyi açıklama, öğretim ve toplanma özgürlükleri gibi belirli temel hakların kötüye kullanılması sonucu Anayasa Mahkemesi"nce ilgili kişi, bu temel haklardan mahrum bırakılabiliyor. Vatana ihanet suçu ile birlikte demokratik hukuk devletini tehlikeye düşürme, dış güvenliği tehlikeye düşürme, diğer devlet yetkilileri ve temsilcilerine saldırı, seçimlerin engellenmesi, seçimlerde hile ve yanıltmalar yapmak gibi seçimlere dair belli suçlar, savunma araçlarıyla sabotaj ve güvenliği sarsan istihbarat girişimleri gibi ülke savunmasını tehlikeye sokan suçlarla suçlanan kişiler milletvekili olamıyor."
Buyrun İngiltere"den bir örnek:
Bir yıldan daha uzun süreye mahkum olanlar, cezasını çektikleri sırada aday olmaktan ya da milletvekili olmaktan men edilebiliyor. Avam Kamarası üyeliği için vatana ihanet ve seçimlerde yolsuzluk, iflas kısıtlamaları kurallarına tabi olanlar için de ayrı hükümler bulunuyor.
Bir ya da daha fazla herhangi bir suçtan suçlu bulunmuş ve hapis cezasına çarptırılmış veya tutuklama kararı çıkarılmış veya süresiz olarak ya da bir yıldan fazla bir süreliğine tutuklanmış olan bir kişi hüküm ya da talimat uyarınca Birleşik Krallık"ta ya da İrlanda Cumhuriyeti"nde tutuklu olduğu müddetçe ya da tutuklanacağı halde yasa dışı bir şekilde kaçak olduğunda Avam Kamarası üyeliği için men ediliyor.
3 yıl süreyle adaylık yasağı da getirilebiliyor. Haklarında bir mahkumiyet kararı ya da mahkeme kararı olmaksızın adaletten kaçan üyeler de ihraç ediliyor."
Bu da Rusya"daki uygulama:
"Bir mahkeme kararıyla yetersizliği tespit edilenler ya da bir mahkeme kararıyla tutukluluk altında bulunanlar oy kullanamadığı gibi milletvekili de seçilemiyor."
Uzatmak istemiyorum.
Ama bilinsin ki; Hollanda"da, İspanya"da ve İtalya"da da aynı uygulama geçerli...
Yani, oralarda da; bir kişi, eğer "terör suçları"ndan dolayı "tutuklu" ise, ne "aday" olabiliyor, ne de "milletvekili!"
Bunu BDP"lilerin de, CHP"lilerin de kafalarına sokmaları gerek... Ki, kamuoyuna "yalan" söyleyip de, milletin kafasını iğfal etmesinler!..
GELSELER DE, GELMESELER DE!
Bunları böylece ifade ettikten sonra, gelelim "krizi çözmesi" istenen AK Parti"ye...
Malûm, dün AK Parti"nin "ilk grup toplantısı" vardı... Başbakan Tayyip Erdoğan, eski ve yeni milletvekillerine hitap ederken; hem "prensip"lerini açıkladı, hem de "krizin fotoğrafı"nı çekti...
Bu arada, bir de "geçmiş hatırlatması" yaptı ki; bunu duyan BDP ve CHP"lilerin, herhalde "insan içine çıkmaya" yüzleri olmasa gerek.
Buyrun, o konuşmadan birkaç cümle:
* "Ne olacağını bilerek, keyfice adaylar gösterenler bugün yargının kararlarına herkes kadar saygı duymakla mükelleftir."
* "Milli iradenin yüceliği ile hukukun üstünlüğü ilkesi çarpıştırılamaz; demokrasi bu ikisini bir arada tutarak yükselir."
* "Muhalefet partileri sağduyu içinde hareket etmek, makul öneriler getirmek durumundadır... Tepkiyle, protestoyla, boykotla hiçbir yere varılamaz."
* "Geçici başkanın yoklamayı yaparken ismini andığı kişi, Genel Kurul'da olduğu halde onun 'yok' demesini acaba hangi dürüstlük anlayışı içine sığdırıyorsunuz?.. Bunun neresi dürüstlük?.. Yalan ile dürüstlük kavramı ne zamandan beri arkadaş oldular?"
* "CHP ontolojik sorunlar içerisindedir."
* "Dün sandığı, bugün Meclis'i boykot edenler bilsinler ki, milli iradenin önündeki engel ak parti olmayacak, bizzat kendileri olacaktır."
* "Muhalefetin, hem mevcut sorunları, hem de ülkenin genel sorunlarını aşma noktasında, sorumlu davranıp, yemin ederek, meclis çalışmalarına katılması en büyük arzumuzdur. Ama bu olmadığı takdirde, milli iradenin boykot yoluyla engellenmesine de asla müsaade etmeyeceğiz."
* "Muhalefet ister gelsin ister gelmesin, parlamentonun çalışmasına mani bir hal yoktur."
* "Seçim sonuçlarını, bir kez daha 'bidon kafa, göbeğini kaşıyan adam, yüzde 60 aptal, beyinsiz' gibi sıfatlarla, birtakım sendromlarla izah edenler, tıpkı 60 yıl boyunca olduğu gibi, bugün de milletle gönül bağı kuramayan, aynı dili konuşamayanlardır."
* "Milli irade üzerinde vesayeti kabul etmiyoruz... Hukukun zorlanmasını, hiçe sayılmasını, demokrasinin istismar edilmesini de tasvip etmiyoruz... Meclis"i boykot ederek, Meclis"in meşruiyetini tartışmaya açarak ulaşılabilecek bir hedef olmadığını çok iyi biliyoruz."
* "Hukuka karşı imtiyaz talep etmek ne kadar yanlışsa, dayatmalarla, oldu bitti yapmaya çalışmak da o kadar yanlıştır... Yargının kararlarından dolayı doğrudan ak parti'yi itham edenler, hükümeti itham edenler eski alışkanlıkları nüksedenlerdir."
* "Bugün milli iradeyi temsil ettiği söylenen ve terör örgüt kurmaktan yargılanan o yazarlar, AK Parti"ye kapatma davası açıldığında 'yargı da milli iradedir' şeklinde yazılar kaleme aldılar... Dün milli iradeyi temsil eden yargı bugün temsil etmiyor mu? Dün güya millet adına karar veren yargı, bugün millet adına karar vermiyor mu?"
* "AK Parti iktidarını çoğunluğun azınlığa tahakkümü olarak sorgulamak isteyenler, acaba bugün azınlığın çoğunluğa tahakkümünü sorgulamayacak mı?"
* "Diyorlar ki; 'başbakan bu işi çözsün'. ben şimdi onlara sesleniyorum. Başbakan ne yapacak? Hakimleri, mahkemeleri arayıp talimat mı verecek?"
* "Başka iktidarlar döneminde bunlar yaşanmış olabilir, ama bizim dönemimizde bunlar yaşanmaz ve yaşanmayacak."
* "Yargı karalarından dolayı tbmm'ye gelmeyenler, gelip de yemin etmeyenler, yasama, yürütme, yargı güçleri ayrımını hâlâ kabullenemeyenlerdir."
Başbakan Tayyip Erdoğan"ın bu sözleri, aynı zamanda "beklentilere de bir cevap" olmuştur!..
Bir defa daha görülmüştür ki;
Erdoğan, "kararlı"dır;
"İsteyen gelir, istemeyen gelmez... Meclis, çalışmalarına devam eder!"
Yani, paşa gönülleri bilir!..
CHP HEM VAR, HEM YOK!
Herhalde dikkatinizi çekmiştir...
Başbakan Erdoğan; "CHP, ontolojik sorunlar içindedir" diyerek, "yeni bir kavram"dan söz etti.
Nedir "ontoloji" ve bu kavramın CHP ile ilgisi ne?..
Efendim, "ontoloji" bir bütün olarak "varlığı" ele alan ve "varlığın en temel nitelikleri"ni inceleyen "felsefi bir disiplin"dir!..
"Ontolojik yaklaşım"a göre;
"Bazı "olgu"lar "fizik olarak varolmadıkları" halde, "kollektif bir algılama" ile "var" sayılmaktadır!..
Peki, bunun CHP ile ilgisi ne?..
Erdoğan, demek istemiş olabilir ki;
CHP, aslında "fizik" olarak "yok"tur ama kollektif bir algılama ile "var" sayılmaktadır!..
Ya da, tam tersi!..
Meclis"teki "yemin töreni" esnasında, aslında "var"dılar ama kendilerine "yok" dedirttiler!..
Sanıyorum,. Erdoğan"ın "ontolojik sorun" demekten kastı bu!..
Hani, "Yaşar; ne yaşar, ne yaşamaz" deriz ya, CHP de öyle!..
Hem var, hem yok!..
Hem yok, hem var!..
Bunun adı da, "dürüstlük" oluyor öyle mi?.. Erdoğan"ın dediği gibi; "dürüstlük" kavramı ile "yalan" ne zamandan beri arkadaş oldular?..
Herhalde, Baykal"ın "zina kaseti" ile gidip, yerine Kılıçdaroğlu"nun gelmesinden bu yana!..
Uzun lâfın kısası, atalarımızın; "İti, öldürene sürütürler" dediği gibi, "cenaze"yi de "cinayeti işleyenler" kaldırmalıdır!..
Cenaze, CHP ve BDP"nindir!..
Tabutu da onlar omuzlasın!..


Gül"ün daveti, MHP"nin tavrı
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, dün CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu"nu Köşk"e davet edip, 40 dakika görüştü... Bugün de BDP"yi temsilen Ahmet Türk ve Şerafettin Elçi ile görüşecek...
Gül, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli"yi de davet etmişti ama Bahçeli; "Milliyetçi Hareket Partisi'nin, yemin ve boykot krizinin taraflarıyla aynı kategoride değerlendirilmesi ve süren siyasi krizin sanki bir parçasıymış gibi sunulması çok çirkin ve yakışıksız olmuştur... Milliyetçi Hareket Partisi, Cumhurbaşkanı Sayın Abdullah Gül'ün kamuoyunu oyalamak için pozisyon aldığına inandığından ve Meclis'te cereyan eden krizin tarafı olmadığından dolayı Çankaya Köşkü'nden gelen görüşme talebini geri çevirmiştir'' diyerek, Köşk"e gitmeyi reddetti...
Aslında, Bahçeli"nin tavrı "doğru"dur...
Gerçekten de MHP, "krizin tarafı" değildir...
Çünkü MHP"liler Meclis"e gelmişler, "yemin" de etmişlerdir!..
Ne var ki; böylesine "agresif" bir açıklamaya da gerek yoktu...
Öyle ya; bir süre önce "porno kaset skandalı"na Gül"ün el koymamasını eleştiren kendileriydi... Bugün, Gül; "yemin krizi"ne el koyuyor ama Bahçeli, Gül"ü "kamuoyunu oyalamak"la suçluyor...
Doğrusu; Bahçeli"nin açıklaması, son derece "itici" geldi bana!..


 
akit

Bu yazı toplam 1186 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar