Böyle bir HDP, yüzde 10 barajını aşmalı mıdır?

Açık söyleyeyim, bir-iki hafta önce söylenenlere, “içimden gelmese” de, “kerhen” destek veriyordum... “HDP’nin barajı geçmesi iyi olur!.. Kaos çıkmaz, terör tırmanmaz” diyorlardı... HDP’nin, bir “Türkiye partisi” olma yolunda hızla ilerlediğini, çözümü “silah”ta değil, “sandık”ta aradığını söylüyorlardı!..

Ben de; “Madem Türkiye partisidir; barajı aşıp, Meclis’e girmesinde hiçbir sakınca yok” diye düşünüyordum...

Öyle ya;

HDP de, tıpkı CHP ve MHP gibi “demokratik bir parti”dir, o halde “yüzde 10 barajı”nı aşıp, Meclis’e girebilmelidir!..

Evet, böyle düşünüyordum...

HADDİNİ AŞAN SÖZLER

Ne var ki;

“Empati” yapıp, HDP’yi anlamaya çalıştığım, hatta “sempati” duymaya başladığım Selahattin Demirtaş’la ilgili düşüncelerim, son günlerde gittikçe “olumsuzlaşmaya” başladı!..

Gözümdeki ve Çözüm’deki “Türkiye Partisi” gitmiş, yerine “Marksist, hatta ateist” söylemlerle kampanya yürüten “Marjinal bir HDP” çıkmıştı karşıma!..

Bir elleri “sandık”taydı,

Bir elleri “silah”ta!..

Bir yandan “barış” istiyorlardı,

Bir yandan “terör”e göz kırpıyorlardı!..

Anlayacağınız;

“Sandık ile silah” ya da “barış ile terör” arasında gidip geliyorlar, Batı’da “güvercin” rolünü oynayıp, Güneydoğu’da “kuzgun”laşıyorlardı!..

Dahası;

“Söylem”leri ve “eylem”leri de değişmeye başlamıştı... “Din derslerine son vereceğiz” diyorlardı, “Diyanet’i ortadan kaldıracağız” diyorlardı!..

Bununla da yetinmeyip;

“Hacılar için Kâbe neyse, işçiler için de Taksim odur” diyorlardı!..

Yine bununla da yetinmeyip;

Van İpekyolu Belediyesi’nin astırdığı afişlerde, hâşâ Peygamber Efendimiz’e kafa tutuluyor, O’nun, Veda Hutbesi’nde ifade buyurduğu; “Ey insanlar! Kadınların haklarını gözetmenizi ve bu hususta Allah’tan korkmanızı tavsiye ederim. Siz kadınları Allah’ın emaneti olarak aldınız ve onların namusunu kendinize Allah’ın emri ile helal kıldınız. Sizin kadınlar üzerinde hakkınız, kadınların da sizin üzerinizde hakkı vardır” sözlerinin aksine; “Biz kimsenin emaneti değiliz!.. Kadınız!” diyerek, “dikleniyor”lardı!..

Kürt halkı “tehdit” ediliyor, billboardlara asılan “kan akan musluk”larla; “Ya HDP’ye oy verirsiniz ya da kanınızı akıtırız” mesajı veriliyordu!..

Selahattin Demirtaş, Batı şehirlerinde; “Demokratik ve eşitlikçi bir seçim yarışı”ndan bahsederken; Van’da olduğu gibi, “HDP dışındaki partilere propaganda yapma hakkı verilmiyor”, seçim araçlarına “taşlı saldırılar” yapıldığı için, araçların camları “tel örgüler”le kapatılıyordu!..

Bir gün önce, “Vali’nin ziyaret ettiği muhtar, ertesi gün PKK tarafından infaz ediliyor”du!.. Dahası, Doğu ve Güneydoğu vilâyetlerinde; muhtarlar, “PKK’lı teröristler” tarafından “ziyaret”(!) ediliyor, “7 Haziran’dan sonra yine geleceğiz” denilerek, “tehdit” ediliyordu!..

DİNDAR KÜRTE TAHAMMÜL YOK!

İşin en çarpıcı tarafı da, bütün bunların “HDP’lilerin çoğunlukta olduğu yerlerde” cereyan ediyor olmasıydı!..

HDP, nerede “çoğunlukta” ise, orada “baskı” yoğunlaşıyor, sürekli “olay” çıkartılıyordu!..

Hüda-Par Genel Başkanı Zekeriya Yapıcıoğlu’nun da dediği gibi;

“HDP ne kadar yüksek oy alırsa, ülkenin içinde bulunduğu sıkıntı o kadar büyür.

Barajı aşmazsak seçimler sonrası tufan, diyorlar... HDP’ye yakınlık hissetmeyenler de HDP’ye oy verilsin diye baskı oluşturmak istiyor.

Oysa gerçekler bunu doğrulamıyor. 

HDP nerede çok oy aldıysa, orada hayat vatandaş için çekilmez hale gelmiştir. 

Mesela, Yüksekova, mesela Lice, mesela Cizre’nin bazı mahalleleri. Cizre’nin hangi mahallelerinde ortalığı savaş alanına çevirdiler? Sur mahallesi, Nur Mahallesi, bir de Cudi mahallesi. Bu üç mahallede HDP’nin aldığı oy oranı yüzde 90’ın üzerinde.

Urfa’da olay var mı, yok.

Bingöl’de var mı, yok.

Çünkü buralar HDP’nin görece düşük oy aldığı yerler. Cizre’de bile görece düşük aldığı yerlerde, çok yüksek aldığı yerlere göre ortalık daha sakin. 

Bunlar, ‘HDP barajı aşarsa Türkiye’nin selametinedir’ iddialarını yalanlayan veriler. Sonuçlar tam zıddını gösteriyor. 

HDP oylarını arttırdıkça baskıyı da arttırıyor.”

Bunlar, önemli tesbitler!..

Görüyorsunuz ya;

Yüksekova, Lice ve “Cizre’nin bazı mahalleleri”nde, HDP “yüzde 90’ın üzerinde” oy almış ama “saldırı”lar o oranda artmış!..

Niye?..

Çünkü “HDP’li olmayan Kürtlere tahammülleri yok”, onlara “hayat hakkı” tanımak istemiyorlar!..

“Yüzde 90’ın üzerinde” oy aldığı yerlerde “terör” estiren ve “Kürt halkını canından bezdiren” bir HDP, eğer Türkiye’de “yüzde 10 barajı”nı geçerse, halimiz nice olur?..

KONGRE-MONGRE YOK!

Bütün bunlar, “madalyonun bir yüzü”nü gösteren olaylar... Ya, “madalyonun öteki yüzü”nde ne var?..

Toplum, düne kadar, HDP’ye niye sıcak bakıyor, niye anlayış gösteriyor ve niye barajı aşmasını istiyordu?..

Elbette “Çözüm Süreci”nden dolayı!..

Elbette, “30 yıldır oluk oluk akan kan dursun, analar ağlamasın” diye!..

Hemen herkes;

“PKK’nın silahı bırakacağını, Türkiye topraklarını da terk edeceğini” zannediyordu!..

Bu süreçte, HDP’lilerden de; “PKK silah bırakmalı ve siyasetin üzerinde gölge etmemeli” açıklamasını bekliyordu!..

Öyle ya;

28 Şubat günü Dolmabahçe Sarayı’nda yapılan toplantıda, “HDP adına” açıklama yapan Sırrı Süreyya Önder diyordu ki;

“Bu 30 yıllık çatışma sürecini kalıcı bir barışa götürürken, demokratik bir çözüme ulaşmak, temel hedefimizdir...

Asgari müştereğin sağlandığı ilkelerde, silahlı mücadeleyi bırakma temelinde, stratejik ve tarihi kararı vermek için; PKK’yı, bahar aylarında olağanüstü kongreyi toplamaya davet ediyorum.”

Peki, PKK “Olağanüstü Kongre”yi toplayıp “silah bırakma” kararı aldı mı?..

Nerdeee!..

“İmralı heyeti ve hükümet temsilcilerinin 28 Şubat’taki ortak açıklaması”na!.. Abdullah Öcalan’ın, “Nevruz kutlamasında okunan mesajı”na rağmen; Kandil Dağı’nda bulunan KCK Yürütme Konseyi Eş Başkanı Bese Hozat; “PKK ile aynı çizgide” yayın yapan “Med Nuçe” televizyonuna, geçtiğimiz günlerde verdiği demeçte dedi ki;

“Bizim şu anda kongreyi toplama gibi bir gündemimiz yok... Çünkü, bu süreç işlemedi ve hiçbir adım atılmadı. Bırakalım müzakereyi, diyalog süreci de ortadan kaldırıldı. Bir aydır önderliğimiz ile görüşme olmuyor, heyet önderliğimizin yanına gitmiyor. PKK devletin atacağı adımlar üzerinden kongreyi toplayacaktı. Biz kongreyi gündemden çıkardık.

Kürt sorunu çözülmeden PKK böyle bir kongre yapmaz. Kürt kimliği tanınmadan, bu temelde anayasa değiştirilmeden ve Kürtlerin statüsünü kabul etmeden böyle bir kongreyi asla toplayamaz. Öcalan’ın bir taraf olarak resmi kabul edilmesi gerekiyor.”

Buyur, buradan yak!..

Toplum, kime inanacak?..

Selahattin Demirtaş’a mı,

Sırrı Süreyya Önder’e mi,

İmralı’daki Abdullah Öcalan’a mı,

Yoksa, Kandil’deki Bese Hozat’a mı?..

Demek oluyor ki;

“Silahları bırakmaya niyetleri yok!”

İşin aslına bakarsanız;

Selahattin Demirtaş’ın da böyle bir niyet ve talebi yok!.. Hem “barajı geçmek” istiyor, hem de “silahtan medet” umuyor!..

Hele söyleyin, böyle bir HDP’nin “barajı geçmesini” ister misiniz?..

KÜRT LİDERLER SORUNU!

Durum onu gösteriyor ki;

7 Haziran günü, “HDP’ye” atılacak her oy, PKK’yı biraz daha “güçlendirecek”, biraz daha “şımartacak” ve “karşımıza yeni yeni taleplerle çıkmalarına” yol açacak!..

“Bir” versen “beş” isteyecek, “yüz” versen “astar”ını isteyecekler!..

İşte bütün bunlardan sonra;

“Sıktım sıyrıldı” ve artık “HDP’nin barajı aşmasını” istemiyorum!..

Öyle ya;

“HDP’ye verilen her oy,

Nihayetinde PKK’ya yarayacak!”

O halde;

Kim, niye oy versin?..

“Dini tahkir” bunlarda!.. “Kürt halkını tahrik ve tehdit” bunlarda!..

Düne kadar;

“Kürt sorunu” diyorduk!..

Ama, bugün geldiğimiz noktada; karşımıza “Kürt sorunu” değil, “Sorunlu Kürt liderler” çıkıyor!..

Çoğu da, gözlerini “kan ve kin” bürümüş “hastalıklı kafalar”!..

“Kürtlerin sorunları”na elbette kulak verilmeli, “insanî haklar” yönündeki talepleri elbette yerine getirilmeli ve “yara”lar tedavi edilmelidir!..

Ama; “Sorunlu Kürt liderler”in “hastalık”ları ne tedavi edilir, ne de onlar “tedaviye cevap” verirler!..

O halde, bırakalım;

“Ne halt yerlerse, yesinler!”

Tercihi kendileri yaptı;

“Kendi düşen ağlamaz!”

7 Haziran’da “barajı aşamadıklarını” görünce, boşuna ciyaklamasınlar!..

BARAJI AŞAMAZ, ÇÜNKÜ!

Tablo ortada;

HDP adayı olarak seçime katılan Selahattin Demirtaş, 10 Haziran’daki “Cumhurbaşkanlığı seçimleri”nde, “en yüksek oy oranı”na ulaşıp, “yüzde 9.7” yani “3 milyon 950 bin oy” almıştı!..

HDP’nin, 7 Haziran seçimlerinde “yüzde 10 barajını aşabilmesi” için ise, en az “4 milyon 584 bin oy” alması gerekiyor!..

Peki, “Ermeni soykırımını tanıyacağız” diyen!.. “Din dersini ve Diyanet’i kaldıracağını” söyleyen!.. “Kâbe ile Taksim’i bir tutan” ve “Hadis-i Şerif’e dil uzatan” bir HDP, bu farkı kapatabilir mi?..

Yani;

3 milyon 950 bin oyu,

4 milyon 584 bine çıkarabilir mi?..

Arada var;

“634 bin oy!”

“Din-Diyanet aleyhindeki” söylemleriyle “vurgun” yiyen ve en az “yüzde 1.5-2 oranında oy kaybı”na uğrayan HDP, bütün “lehte hesaplama”lara rağmen; “tavan yapan oylarının üstüne, 634 bin oy daha” ekleyebilir mi?..

Hele de; “seçime katılım oranı yüzde 80’in üstünde” olursa!..

Demirtaş, “Alevi oyları”na oynuyor!.. Alevi oylarına, neredeyse, “cepte keklik” gözüyle bakıyor!.. Ama, “Sünni Kürtler”in, özellikle “Ateist söylem”lere isyan ettiğinin farkında değil mi?.. Ki, “Alevi oyları” da, cepte keklik değil... Alevilerden AK Parti de oy alacak, CHP de!..

Uzun lâfın kısası;

“Kandil’deki hesap,

Türkiye’ye uymadı!”

“PKK güdümündeki HDP’nin barajı aşması imkânsız” görünüyor!..

“Seçime katılım oranı yüzde 77’nin üzerinde” ve hele de “yüzde 85” olursa, “HDP barajı aşamaz!”

Bence, “aşmamalı”dır da!..

O halde, sandığa hücum!..

Gün, “rehavet” günü değil!..

SOROSPU ÇOCUKLARI SAHNEDE!

Başını, Açık Toplum Vakfı’nın başındaki George Soros ile ona yardım ve yataklık eden “Sorospu Çocukları”nın çektiği bir güruh; “Türkiye’ye karşı kara propaganda” yapıp, “algı operasyonu” yürütürken, hâlâ yumuşacık koltuklarında oturup, ellerini taşın altına koymayanlar, bilsinler ki; “Sorospu Çocukları’nın yardım ve yatakçıları”dır!..

Benden söylemesi...

*******************************************************************

Heyy Mustafa Balbay... O sözlerin bir “itiraf”tır!

Daha önce de yazmıştım... CHP’den, “İzmir 2. Bölge’den 6. Sıra milletvekili adayı” gösterilen Atilla Sertel; bazı CHP’lilerin, “Basın İlan Kurumu’ndaki görevinden, süresi içinde istifa etmediği” yönündeki şikâyetleri üzerine, YSK tarafından adaylığı iptal edilmişti!.. Bunun üzerine, Sertel’in avukatı Basın İlân Kurumu’na müracaat etmiş ve oradan “Cem Elçin imzalı jet bir yazı” alarak, Anayasa Mahkemesi’ne müracaat edip; “BİK’in kararı benim lehimde... Adaylığımı onaylayın” demişti...

Anayasa Mahkemesi, bu “başvuru”yu kabul etti ama henüz karar vermedi... İşte tam bu sırada, CHP İzmir Milletvekili Mustafa Balbay girdi devreye... Balbay, dün TBMM’de düzenlediği basın toplantısında, aklı sıra Atilla Sertel’e sahip çıkarken, “büyük bir itiraf”ta da bulundu... Sertel için, “Devlet memuru statüsünde” denildiğini hatırlatan Mustafa Balbay; Basın İlan Kurumu Yasası’nda; “Basın İlan Kurumu Genel Kurul üyeleri eğer bir suç işlerlerse, devlet memuru gibi yargılanırlar” hükmünün bulunduğunu söyledi!..

Peki, bu bir “itiraf” değil midir?.. BİK Genel Kurulu üyeleri, bir “suç” işlediklerinde “devlet memuru gibi yargılanıyor” ise, bu demektir ki, suç işlemediklerinde de “devlet memuru”durlar!.. Sertel, “BİK’te Genel Kurul Üyesi” olduğuna göre, bir “devlet memuru”dur!..

O halde, “zamanında istifa etmeli”ydi!..

Etmediğine göre, karar son derece doğrudur... Nokta!..

yeniakit

Bu yazı toplam 533 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar