Ahmet Taşgetiren

Ahmet Taşgetiren

Boşlukta kalan darbecilik

Tuncay Özkan, Pazar günü, "Biz Kaç Kişiyiz?" diyerek, 20 ilde toplantı düzenledi, toplantılar tam bir fiyasko ile sonuçlandı. Her toplantıya 300-500 kişiden fazlası katılmadı. Ne yapsın Tuncay Özkan?



Yazar E-Posta: atasgetiren@bugun.com.trHaber Tarihi: 8 Temmuz 2008-Parti kuracağız ve devrim yapacağız diyor. 300-500 kişilik parti ile iktidar olunmuyor. Böyle bir hareketin gözünü iktidar tutkusu bürümüşse, halktan başka dayanaklar aramak gerekiyor. İşte o zaman kural dışı vuruşlar başlıyor. Yürüyorsunuz, yürüyorsunuz ve duvara tosluyorsunuz. Ben eminim ki CHP'lilerin kafasında da benzer bir ukde vardır:

-Bu parti halktan yeterli oy alamadığına, yakın zamanda alması mümkün de görünmediğine göre nasıl iktidara gelecek? Gelemeyeceğini biliyorsunuz, o zaman da "darbecilik" oynayanların avukatlığına soyunuyorsunuz. Ya da demokrasi dışı müdahaleler sonrasında gerdek merasimleri oluşuyor. Türkiye'nin bir türlü atlatamadığı sorun bu. Bir kesim var, Türkiye için en doğruyu bildiğine inanıyor ama halktan destek alamıyor. Onlara göre;

-Halk, yanlışlara oy veriyor. Halk aldatılmaya müsait. İşi halka bırakmamak lazım! Bu mantığın içinden darbeler, devrimci bir kadro öncülüğünde halkı yeniden biçimlendirme projeleri çıkıyor. Ama darbeler ebed - müddet değil. Darbeciler de fani. Kaldı ki, devamlı surette darbelerin arkasında duracak muvazzaf kadrolar bulmak da mümkün olamayabiliyor.

Çünkü darbenin devam etmesi demek ya darbecilerin askeri kadroları da tekelinde tutması demek ya da yeni gelen kadroların darbeciler gibi düşünüyor olması demek. Yani yeni komuta heyeti, darbeci iradeyi destekliyor olmalı ki, Ordu bütünlüğü darbenin arkasında yer alsın.

Çoğu zaman bunu sağlamak da mümkün olmuyor. Milliyet'ten Devrim Sevimay'a mülakat veren, emekli General Edip Başer, "2002 YAŞ'ında kurumun geleneklerine bağlı kalınsaydı acaba bugün bunları tartışmıyor olabilir miydik?" sorusuna "Olabilirdik!" diye cevap veriyor. Ne olmuş 2002 YAŞ'ında?

Edip Paşa, teamül gereği terfi edip Kara Kuvvetleri Komutanı olması gerekirken emekli edilmiş. Yerine Aytaç Yalman teamül dışı olarak Kara Kuvvetleri Komutanı yapılmış. Ve Yalman Paşa'nın adı Sarıkız darbe girişimleri içinde geçmiş. Edip Başer, bu tek kelimelik cevapla, asker içindeki bir düzenlemeyle, Türkiye'nin içine sürüklendiği süreci işaret ediyor.

Demek Edip Başer KKK olsaydı, böyle olmayacaktı. Ve böyle bir ihtimal asker için her zaman mümkün. Nitekim, Genelkurmay Başkanı Özkök, bulunduğu konum itibariyle birtakım kural dışı oluşumlara geçit vermiyor. Bugün birileri, iki orgeneralin tutuklanmasının TSK bünyesinde birtakım hareketlenmelere yol açabileceği ümidiyle bazı kurgular oluşturuyor.

Ama, TSK'nın şu anda sorumluluğunu üstlenmiş kadroların, hele de yeni bir Askeri Şûra arefesinde, kendilerine ait olmayan bir kurgu içinde rol üstlenmeleri mümkün mü? Kaldı ki, şu an "Darbecilik" iddiasıyla tutuklananların tamamı da, savunma safhasında büyük ihtimalle; -Evet biz, memleketin çıkarları için darbeden başka çare kalmadığına inandık ve bunun için örgütlendik demeyecekler, tam aksine "darbe girişiminde bulunmadıkları"nı, sivil toplum örgütleri ile bir halk hareketi oluşturmak istediklerini söyleyeceklerdir.

Öyleyse, darbe ile suçlananlar darbeciliği reddettiklerine göre, askerin kural dışı biçimde hareketlenmeler içine girmesi akıl kârı olmayacaktır. Bir de tabi, aklın görmesi gereken başka ve çok daha temel bir gerçek vardır: Kaç kural dışı müdahale olmuşsa, ardından halk, Türkiye'yi yeniden asli mecrasına döndürmüştür. Askeri halk iradesine karşı konuşlandırmanın bedeli ise sivil bazı kadroların asker üzerinden geldiği iktidarın keyfini sürmesine karşılık, TSK'nın siyaset içinde yıpratılması olmuştur.

Hala Milli Birlik Komitesi üyeleri tartışılıyor, 12 Martçı generaller tartışılıyor, 12 Eylül'ün 5 generali hala özel anayasa koruması altında bulunuyor, ve 28 Şubat'tan bu yana sürece müdahil olan askeri kadrolar tartışmaların boy hedefi durumunda... En son gerilime adı karışan paşaların durumu ise ortada... Ve tüm bu süreçlerde, TSK bünyesinde ciddi sancılar oluşmuş bulunuyor Böyle bir yükü, TSK'nın sırtına yüklemek, bu ülke için hayırlı bir iş olabilir mi?

Böyle bir yükü, TSK'nın sırtına almasını, şu andaki komuta kademesinden kim isteyebilir? Bence şu andaki muvazzaf askerin tavrı şu olacaktır: -Kimse özel koruma altında değil, ama hukuk düzgün işlesin. Asker kişiler üzerinden TSK yıpranmasın.

Asker kişiler de suçlu iseler, TSK'nın itibarının arkasına saklanmasın.

BAŞSAĞLIĞI: Büyük fikir ve dava adamı, büyük şair Erdem Bayazıt'a ve kendine özgü kişiliği ile kısa sürede toplumun çok farklı kesimlerinin sevgisine mazhar olan Futbol Federasyonu Başkanı Hasan Doğan'a sonsuz rahmet, ailelerine, dostlarına baş sağlığı diliyorum.

Bu yazı toplam 8555 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar